> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Mevsim İlâhileri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mevsim İlâhileri  (Okunma Sayısı 493 defa)
26 Ağustos 2011, 17:19:18
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 26 Ağustos 2011, 17:19:18 »



Mevsim İlâhileri


Mayıs 2008 - 113.sayı


Ruhan UMUT kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

“Lâleye bakan, erguvan seyreden kalbindekini görür” dermiş eskiler. Gerçekten de medeniyetin ve kültürün yoldaşı bu iki güzel, şehirlerin kibrini renkleriyle örtmekle kalmıyor, zarafetiyle, duruşuyla, neşesiyle bizi yenilenmeye çağırıyor.

Evvela rüzgâr farkına vardı gelmekte olanın. Toprağın yüzü yumuşadı. Çimenler, çiçekler, tomurcuklar gülümserken; kuru dallar, küskün tabiat kendiliğinden canlandı. Eşref-i mahlûkat ışık alsın diye güneş kıyama durdu. Estetik ve ahenk, beste ve renk, hareket, cazibe ve heybet aynı mevsimde hayat buldu.

Önce çimen yeşili üzerinde parlayan papatyalar göründü, sarı beyaz masallar ülkesi… Sonra önümüzü kesen lâleler. Kızlara çeyiz olan, sahibini onurlandıran, saltanat çiçeği… Derken, “olanca görkemiyle erguvan imparatorluğu.” Göze değip kalbe varana kadar insanı başkalaştıran mevsim ilâhisinin ilk sözleri; merhamet, huşu, dua, şükür ve aşk…

Tanpınar, bahara bakarken, “Yolunuzun üzerindeki bodur erik ağacı, bir gecenin içinde çiçek açar, büyür ve saltanat olur. Ertesi gün, bir türbenin parmaklığı üzerinden bir erguvan dalı, sanki gözlerinizin önünde, ağır bir ölüm uykusundan uyanmış gibi gülümser, gerinir.” diyor.

Biz de bir mucizenin tam ortasında durup, mucizeye teslim olmuş tabiatı seyre koyulup, şehirlerin kibrini ve suratsızlığını örten iki güzeli vesile kılıp bakalım mevsime.

Lâle ve erguvan… Koca divan edebiyatının ezeli meşguliyeti iki çiçek. Lâle, desen olacak kadar muntazam. Erguvan, nakşa gelmeyecek kadar coşkulu. İkisi de seyirlik. Sevgiliye bile sunulamayacak kadar ömürsüz. “Lâleye bakan, erguvan seyreden kalbindekini görür” dermiş eskiler. Bakalım, biz yeniler ne göreceğiz.

Lâlenin Saltanatı


Çiçek kültüründe lâle, ihtişam ve debdebe manası taşır. Bir imparatorluğun bütün ihtişamına tanıklık etmiş, bir medeniyete renk vermiş, bir devre ad olmuş lâle için Aziz Mahmut Hüdâyî Hazretleri, “ona dikkatlice bakıldığında Hakk’ın nice manevi sırları müşahede edilir. Hatta manevi değerinin diğer çiçeklerden üstün olduğu o kadar açıktır ki rağbet olunan temiz ve güzel bahçelerde, havası güzel topraklarda açılır.” der.

Osmanlı’nın özellikle lâleye gönül verişinin hikmeti, “lâle” ve “Allah” kelimelerinin yazılışında aynı harflerin kullanılması olarak kabul edilir. Yani, “Allah”, “hilâl” ve “lâle” kelimelerinin aynı harflerle yazılması ve ebced hesabıyla aynı değeri taşıması, lâleyi Allah kelimesini temsil eder hale getirmiş, değerini yükseltmiştir. Hatta bu harflerin hiç birinde nokta kullanılmadığından, ünlü lâlezârîlerin lekeli lâleleri makbul saymadıkları rivayet edilir. Tasavvufî gelenekte ise lâlenin tevhid inanışı ile ilgili bir hususiyeti vardır. Lâle soğanının dallanmaması, çoğalmaması, sadece bir sap ve bir çiçek verir olması onu tasavvufî bakışta tevhidin sembolü yapmıştır.

Allah kelimesinin ilk harfi olan elif’in şekliyle, lâlenin tek dallı ve ince bir çiçek olması arasındaki benzerlik “kalp sanatı”nı doğurmuş, bu harflerin yazılışı şairlere çeşitli tedailer uyandırmıştır. Mesela, şair Fazlî, lâlenin çiçek kısmını şekil olarak, besmelede geçen “Rahmân” kelimesindeki “nûn” harfine benzetir. Lâlenin şekli nûn harfini, içerisindeki siyahlık ise nûn harfinin noktasını işaret eder.

Lâleye dair ne söylesek, burada sadece tadımlık kalacaktır. Zira o, kültür ve medeniyetteki yeri, edebiyat ve bizzat şiirdeki aksi, insan ruhundaki tesiri ile hakkında kalın kitaplar yazılan, araştırmalar yapılan ve üzerine yoğun anlam ağırlığı yüklenen bir çiçek. Çiçek olmasının ötesinde bir kültür ve zevk öğesi.

Lâle Devri de, zevk-i selim bir devri belirlemiş, bir kültürü etrafında toplamıştır. Bu çiçeğin İstanbul’da kitaplarda bahsi geçen yaklaşık 1.700 çeşidi bulunuyor. Ne yazık ki, onlarca şiirin teması, ince beyitlerin ilhamı olan ve şarkılarla söylenen lâleler, şimdilerde bizim şehirlerimizi renklendirenlerden değil. İstanbul başta olmak üzere pek çok şehir yılda bir ay “lâle devri”ni yaşıyor. Bu yıl İstanbul’u tam 8.296.000 lâle süsledi. Ama hiçbiri İstanbul Lâlesi değildi.

Biz, İstanbul’un nazlı çiçeğini eski zaman evlerinin, konakların, sarayların bahçelerinden koparıp, meydanlara, sokak kenarlarına, yol boylarına taşıdık ve zevksizce ektik, “rağbet olunan temiz ve güzel bahçelerden” aldık, ortalık yere bıraktık. Sonra da şekli bozulmuş, zarafeti azalmış, ara-ana renkler arasında sıkışmış, lâlezârîlerin makbul görmediği lâleler ile yetinmek zorunda kaldık. Böyle olunca da gördüklerimiz, geçmişi Şeyhülislam Ebussuûd Efendi’ye kadar dayanan o ince ve uzun, neşeli İstanbul lâlesinin yerini tutmadı tabi.

Renk uyumu gözetilmeksizin allarla morların aynı metrekareye sıkışmışlığına, birlikteyken güllü dallı zevksiz pazen kumaşlara benziyor olmalarına ve tozdan gözlerini açamamalarına rağmen lâleler, yine de bahara yakıştı. Sultanların çiçeği olmaktan çıktıklarından beri epey kilo almış ve bozulmuş olsalar da, beton ve yığınlar arasında, trafik ve kargaşanın ortasında göz ucuyla bakılan lâleler, yine de şehrimize ve gönlümüze iyi geldi.

Yazık ki, lâle artık hiçbir şeyin sembolü değil. “Çünkü lâlenin zevkteki yeri kayboldu”.

Buna da şükür diyelim, lâlelerin sadece renklerini ve elif gibi inceliklerini aklımızda tutup, başka bir dünyanın, erguvanın saltanatına girelim. İnsan eli değmeden büyüyen, daha büyümeden açan ve her bahar fevkalâde bir kartpostal gibi ışıldayan erguvan saltanatına…

Ömrü Kısa, Methi Uzun Erguvan

Kısacık bir vakittir erguvan mevsimi. Bir görünür, bir kaybolur. Anavatanı Filistin. Rengi de adı da Farsça. Bidayette utancın rengi, utancın efsanesinden geliyor. Efsane acılı. Ama İstanbul’da neş’e buluyor, âşık oluyor, coşup Boğaziçi’ne taşıyor. Uzaktan pembe bir pamuk şekeri, yaklaştıkça nâzenin, içli… Ona bakınca insan, “Boğaziçi”nde değil de “Erguvan Boğazı”nda yaşlanmak istiyor.

En görünen rengi pembedir erguvanın. Biraz lila. Gizlice mavimsi. Çivit mavisi… Doya doya baktırmaz kendine, baktırsa da doyurmaz. O salkım saçak renkler, o mavimsi pembe çiçekler sadece 15-20 gün içinde yerini yeşil yapraklara bırakır. Yani, bir şiir yazımlık ömrü vardır erguvanın. Belki de bunun için erguvanın sırrını ilk önce ve en çok şairler anlamıştır.

Erguvan, edebiyatın bitmez tükenmez hazinesi. Hemen her klasik İstanbul romanında geçer. Hemen her şairin en az bir şiirinin hiç değilse beyitinin diline düşer. İşte Bâkî’nin şahane tasvirlerinden bir inci: “Dürr ü yâkût ile bir nahl-i murassa sandum / Erguvan üzre dökülmüş katerât-ı emtâr.” (Erguvan üzerindeki çiğ damlalarını görünce, yakut ve mercanla süslü bir fidan sandım.)

Fuzûlî, “Nef’î, yâsemenlerle erguvânını kucaklaştırır.” derken Hz. Ali’yi metheder. Şeyh Galib’in buna suali/cevabı ise pek manidar: “Gül mü güler, erguvan mı ağlar.”

Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig’de içinden erguvan geçen bir baharı şöyle resmeder: “Şark’tan esen bahar meltemi, âlemi süslemek için cennet kapısını aralayıp da zeminin lûtfu âsuman üzre gâlip gelince, âlem süslenmeyi arzu eder ve zümrüt kaynağı coşar. İşte bu letâfet gülistan üzerine düştüğünde, Ebu Cehil karpuzu bile gülbe şeker döker hale gelir ve erguvân-ı izz ü şevket otağı kurulur.”

Evliya Çelebi’nin, “Erguvan Cemiyeti Faslı” diyerek mevzu ettiği bir de gelenek var. Erguvan, yüzyıllar boyu Bursa şehrinin de sembolü olmuş. Anadolu erenlerinden Emir Sultan’ın her yıl erguvan açma mevsiminde Bursa’da, müritleriyle buluşması sebebiyle, 14. yüzyıldan itibaren düzenlenen “erguvan bayramı” 19. yüzyıla kadar gelenek olarak devam etmiş.

Ömrü kısa, şöhreti ve methi uzun çiçek… Erguvanı son olarak onun bir aşığından, Süheyl Ünver’den dinleyelim:
“Neden İstanbul’da Mayıs’a erguvan demezler. Neden Boğaziçi’ne Erguvan Boğazı demezler, aklım ermez. Nedir bu tabiatı sevmemek ve ondan hislerimizi zenginleştirmemek? Erguvan renginin farkında değil, bari sen ol! Erguvanı Boğaz’da vapurdan görmeli. Karadan geçip gitmek hem Boğaz’a ve hem erguvanlara hakaret. Erguvana şiir söyleme, anlatamazsın. Kendisi şiir. Gör ve duy, kâfi. Erguvan seven vefalı ise yerinde görür, koparmaz. Erguvanı görmek ister misin? Gözünü terbiye et. Göz musikisi buna derler. Erguvana koku lâzım değil, erguvanlığı kâfi… İki güzellik bir arada olmaz.”

Bahar, Bir de Onlar...

Bahar, lâle, erguvan… Bir mucizenin tam ortası.

Mucizeyi görmek için üzerinde Allah yazan bir ağaç dalına ihtiyaç var mı? Ağacın kendisi bile mucize iken… Zamanın kılçıklarını ayıklamak, kalbin derin uykusunu bölmek için yüksek ve biçimsiz seslere ihtiyaç var mı? Bahar, gören gözler, atan kalpler için insanı kendisine ve sahibine çağıran en ahenkli sesken…

Tabiat, biz görsek de körleşsek de, her an, her saat, her mevsim içinden gelip geçenleri temizleyip paklıyor. Tabiat, her bahar tevbe ediyor. Her bahar yeniden ve en baştan teslim oluyor.

Bir de onlar… Bakmadan geçmeyenler. İçe dönmeden, dışı görmeyenler. Bütün renkleri ve çiçekleriyle her bahar O’nu tekrar tekrar keşfedenler…

Lâle ve erguvanın bir aylık ömürlerine “fani” gözüyle bakıp yenilenmek için acele edenler…

Lâle ve erguvanın ömrüne rağmen kusursuz güzelliğine “şükür” gözüyle bakıp, aheste gidenler…

Bir de onlar…

Her bahar aşka biraz daha yaklaşanlar… Her bahar aşka biraz daha yakışanlar…


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mevsim İlâhileri
« Posted on: 20 Nisan 2024, 02:37:30 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mevsim İlâhileri rüya tabiri,Mevsim İlâhileri mekke canlı, Mevsim İlâhileri kabe canlı yayın, Mevsim İlâhileri Üç boyutlu kuran oku Mevsim İlâhileri kuran ı kerim, Mevsim İlâhileri peygamber kıssaları,Mevsim İlâhileri ilitam ders soruları, Mevsim İlâhileri önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes