> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > İslâmda Din-Bilim İlişkileri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâmda Din-Bilim İlişkileri  (Okunma Sayısı 875 defa)
14 Temmuz 2011, 06:04:52
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 14 Temmuz 2011, 06:04:52 »



İslâm’da Din-Bilim İlişkileri


Ağustos 2010 - 140.sayı


Halil AKGÜN kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

İslâm bilim geleneğini gözardı ederek modern bilimin ortaya çıkışını hiçbir şekilde izah edemeyiz. Kepler’den Galile’ye, Descartes’tan Tycho Brahe’ye kadar modern bilimin öncüsü olan Avrupalı isimlerin çoğu, İslâm bilim ve teknoloji geleneğini devam ettirmiş ve o zengin mirasa dayanarak modern bilimin temellerini atmışlardır.

Geçen ayki yazımızda din-bilim ilişkilerinin modern dönemde nasıl bir seyir izlediğini tartışmıştık. Orada bilimin nasıl bir ideoloji haline getirildiğini ve insanlığın bütün dertlerine bir çare olarak gibi sunulduğunu ele almıştık. Temel tespitimiz şuydu: Bilim ve teknoloji, insanlığın faydasına kullanıldığı zaman önemli araçlardır. Fakat bilim ve teknolojiyi bir ahlâk ve kurtuluş felsefesi haline getirmek, çok büyük bir kategori hatası yapmak olur. Modern batı düşüncesinde bu hata sıkça yapılmıştır.

Peki bunun alternatifi nedir? Din ile bilim arasında, bilim ve teknoloji ile insan arasında nasıl bir ilişki olmalıdır? Bunun doğru ve anlamlı örneklerini İslâm tefekkür geleneğinden devşirebilir miyiz? Bu ilkeler günümüzün sorunlarına ışık tutabilir mi?

İslâm vahyi, insan hayatının hiç bir yönünü açıkta bırakmamıştır. İnsanoğlunun maddi, manevi, sosyal, psikolojik bütün ihtiyaçları İslâm’ın kuşatıcı düşünce sistemi içinde değerlendirilmiştir. İnsanın tabiat alemiyle olan ilişkisi de bu çerçevede ele alınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de Lokman suresinin 20’inci ve Casiye suresinin 13’üncü ayetleri, Allah Tealâ “yerlerde ve gökte olan her şeyi sizin emrinize vermiştir” demektedir. Bu ve benzeri ayetlerde kullanılan “sahhara” kelimesi, insan-tabiat ilişkilerini anlamak açısından son derece önemlidir.

“Sahhara,” bir şeyin bir kimsenin emrine, hizmetine tahsis edilmesi demektir. Böylece o varlığın birinci amacı, emrine verildiği kişiye hizmet etmek, onun hayatını kolaylaştırmaktır. Tabiat alemi de bu manada insanın hizmetine verilmiştir. Nitekim bilimsel veriler bunu teyit etmektedir. İçinde yaşadığımız dünya, insanın hayatını sürdürebilmesi için en mükemmel ortamdır. Şu ana kadar dünya dışında evrenin başka bir yerinde yaşam alanının bulunmamış olması, sudan havaya, topraktan güneşe dünyadaki maddi-tabii dengenin insanın yaşayabilmesi için tek uygun ortamı sunduğunu göstermektedir. Bu manada dünyada bulunan her şey, Kur’an’ın ifadesiyle “yerde ve göklerde olan şeyler”in tamamı, insanın hizmetine verilmiştir.

İnsan, tabiat ve bilim

Bilim ve teknoloji, insanın tabiatla olan ilişkisinin sonucunda ortaya çıkar. Tabiatın imkanlarını kullanan insan, ondan kendi hayatını kolaylaştıracak bir takım “araçlar” elde eder. Bu araçlar sayesinde insanlar bilim, teknoloji ve medeniyetler kurarlar. Bu manada bilim ve teknolojinin tamamı bir araçtan ibarettir. Amaç, insanın bu dünyada yolcuğunu kolaylaştırmak, Cenab-ı Hakk’ın yaratma fiilinin harikulade hallerini temaşa etmek ve ahlâkî-manevi imtihanda başarılı olmaktır. Yoksa amaç, asla araçlara takılıp kalmak, insanın kendi eliyle icat ettiği şeylere hayranlık beslemesi ve bu dünyadaki asıl maksadını unutması değildir.

İslâm, bilim ve teknolojinin bu şekilde kullanılmasına hiçbir zaman karşı çıkmamış, tersine bunu her zaman desteklemiştir. Kur’an’daki bir başka anahtar kelime olan “imar - isti’mar” kavramı, insanın yeryüzünü işlemesini, orada kendine bir “yuva” kurmasını teşvik etmektedir. İmar ve umran kelimeleri aynı kökten gelir ve ikisi de bir şeyi inşa etmek, vücuda getirmek manalarını taşır. İnsan Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği yeryüzünü işleyecek, kalkındıracak, geliştirecek ve böylece bilim ve kültürün temellerini atacaktır. İslâm vahyi, bunu açıkça ifade etmektedir.

Klasik İslâm bilimi ve medeniyeti, işte bu teşvik üzerine kurulmuştur. Kur’anın “Oku!” emri ile “yeryüzünü imar ve inşa edin çünkü o size musahhar kılınmıştır” çağrısı arasında tam bir uyum vardır. Müslüman bilim adamları bu çağrıya kulak verdikleri için insanlık tarihin en büyük bilim ve medeniyet hareketini çok kısa sürede hayata geçirmişler ve insanlığın hizmetine yüzlerce buluş, keşif ve icat sunmuşlardır.

İslâm biliminin parlak sayfaları

Dokuzuncu yüzyıldan 17’inci yüzyılın sonuna kadar yaklaşık sekiz asır boyunca İslâm bilimi, insanlığın tamamına ışık tutmuştur. Fizik, kimya, biyoloji, tıp, astronomi, optik, matematik, geometri, tarım, şehircilik alanlarında müslüman bilim adamları başdöndürücü bir üretim sürecinin içinde olmuşlardır. Büyük kimya ve simya alimi Cabir ibn Hayyan’dan optik dehası İbnü’l-Heysem’e, matematik tarihinin en büyük simalarından biri olan Harezmî’den “Arapların Galeni” ünvanını taşıyan Râzî’ye, tıp tarihinin en büyük ismi ve “hekimlerin prensi” İbn Sina’dan Endülüslü büyük astronomi alimi Mecritî’ye, matematik ilminin zirve isimlerinden bilim adamı ve şair Ömer Hayyam’dan büyük matematikçi ve filozof Nasireddin Tûsî’ye kadar yüzlerce müslüman bilim adamı, filozof ve mütefekkir, klasik İslâm biliminin ve medeniyetinin kurucu figürleri oldular.

Fakat liste sadece bu isimlerle de sınırlı değil. “Kadı cübbesi giyen filozof” lakaplı Endülüslü büyük filozof ve kadı İbn Rüşt’ten, büyük tarihçi ve sosyolog İbn Haldun’a, Nasireddin Tûsî’nin en meşhur talebesi Kutbeddin Şirazî’den büyük astronomi alimi Takiyüddin’e, matematik dehası ve dilci Ali Kuşçu’dan kan dolaşımını bilimsel olarak ilk defa keşfeden İbnü’n-Nefis’e kadar nice mümtaz şahsiyetler, İslâm bilim ve medeniyet tarihinin kilometre taşları oldular. Yaptıkları bilimsel çalışmalarla sadece müslüman toplumlara değil, bütün insanlığa ışık saçtılar, hizmet ettiler.

İslâm bilim geleneğini gözardı ederek modern bilimin ortaya çıkışını hiç bir şekilde izah edemeyiz. Kepler’den Galile’ye, Descartes’tan Tycho Brahe’ye kadar modern bilimin öncüsü olan Avrupalı isimlerin çoğu, İslâm bilim ve teknoloji geleneğini devam ettirmiş ve o zengin mirasa dayanarak modern bilimin temellerini atmışlardır.
Fakat bu geçiş sürecinde çok önemli bir kırılma yaşanmıştır ve bunun özellikle müslümanlar tarafından iyi anlaşılması gerekmektedir. Klasik İslâm bilimi ve teknolojisi, İslâm’ın ahlâk, maneviyat ve metafizik öğretilerine sıkı sıkıya bağlıydı. Modern dönemde ise bu çerçeve tamamen terkedilmiş ve yerine seküler, hümanist, ben-merkezci ve sömürüye dayalı bir bilim-teknoloji anlayışı konmuştur.

Tabiat bize emanettir

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi İslâm, insanların tabiatı işlemelerini, imar etmelerini ve böylece bilim, teknoloji, sanat ve kültür inşa etmelerini teşvik etmiştir. Fakat İslâm düşüncesinde tabiat alemi, tıpkı insanın kendi bedeni gibi, ona verilmiş bir emanettir. Bilim ve kültürden önce insanın bu emaneti nasıl muhafaza edeceğini düşünmesi ve planlaması gerekir. Bu emanetin üzerinde titreyen bir insan, tabiat alemine kendi çıkarları için kullanılıp sonra da atılacak bir meta, bir nesne olarak bakmaz. Onu bir sömürü kaynağı gibi değerlendirmez.

Nasıl insanlara ahlâk kuralları içinde davranmak zorundaysa, tabiata karşı da ahlâkî normlar çerçevesinde hareket etmek zorunda olduğunu bilir. İnsanın hayatı ne kadar kutsalsa, Allah’ın yarattığı bütün varlıklar da o kadar kutsaldır. İnsanın ne kadar yaşama hakkı varsa, diğer canlı varlıkların da o kadar yaşama hakkı vardır. Nasıl insan kendi hayatını her türlü tehlikeye karşı korumak zorunda ise, tabiat alemini de aynı şekilde koruyup kollamak zorundadır.

İslâm’ın “tabiat ahlâkı” bu ilkelere dayandığı için İslâm bilim ve teknolojisi bir çevre krizine yol açmamış, insan ile tabiat arasında bir kavga, çekişme, çatışma olduğu fikrini şiddetle reddetmiştir. Tersine insan, Allah’ın yarattığı tabiat ile uyumlu olduğu ölçüde huzur ve güvenlik içinde yaşayabilir.

Bu bilim tasavvuru din ile çatışmaz. Çünkü din, bizim Yaratıcımız olan Cenab-ı Hakk’a, tabiat alemine ve diğer insanlara nasıl davranmamız gerektiğini bize öğretir. Temel ahlâk ve maneviyat ilkelerini ortaya koyar ve insan ile tabiat ve insan ile diğer insanlar arasında bir denge, mizan ve adalet ilişkisi kurar. Modern evrimci düşüncenin tersine İslâm’ın varlık tasavvuru tabiat alemini bir savaş, çatışma ve kavga sahnesi olarak görmez. “Büyük balık küçük balığı yutar” sözünden hareketle insanların birbirlerini yok etmelerine asla izin vermez. Tersine bunu engellemek için çok sert tedbirler ortaya koyar.

Dinin ve bilimin kaynağı aynı olduğu için bu ikisi çatışmak zorunda değildir. Dinin kaynağı Allah’tır. Aynı şekilde bilimin araştırıp incelediği tabiat alemini de yaratan da Cenab-ı Hak’tır. Aynı şekilde bu ikisinin muhatabı olan insan da Allah tarafından yaratılmıştır. Dolayısıyla bu üç özne arasında bir çatışma olmak zorunda değildir. Çatışma vardır diyenler, geçen yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, yanlış önkabullerden hareket etmekte ve yanlış sonuçlara ulaşmaktadır.

İslâm medeniyet tarihi, bize din ile bilimin çatışmak zorunda olmadığını açıkça göstermektedir. Günümüzün sığ tartışmalarına çok önemli katkılar sağlayacak olan bu birikimin yeniden keşfedilmesi ve gün yüzüne çıkartılması gerekmektedir. Bu mirası doğru anlayabilirsek, günümüzün çevre krizi, küresel ısınma, iklim değişikliği gibi devasa sorunlarına nerede çözüm aramamız gerektiği konusunda daha sağlıklı bir fikre sahip olabiliriz.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâmda Din-Bilim İlişkileri
« Posted on: 25 Nisan 2024, 01:28:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâmda Din-Bilim İlişkileri rüya tabiri,İslâmda Din-Bilim İlişkileri mekke canlı, İslâmda Din-Bilim İlişkileri kabe canlı yayın, İslâmda Din-Bilim İlişkileri Üç boyutlu kuran oku İslâmda Din-Bilim İlişkileri kuran ı kerim, İslâmda Din-Bilim İlişkileri peygamber kıssaları,İslâmda Din-Bilim İlişkileri ilitam ders soruları, İslâmda Din-Bilim İlişkileri önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes