๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Kapaktakiler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 01 Ekim 2011, 17:45:56



Konu Başlığı: Dağlara Kar Yağar
Gönderen: Zehibe üzerinde 01 Ekim 2011, 17:45:56
Dağlara Kar Yağar



Ocak 2006 - 85.sayı


Zehra KORKMAZ kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

Dağlarda kıyamet kopuyor.

Dağlarda kızılca kıyamet, dağlarda telaş, nice kıpırtı, türlü çalkanış; yollar akıyor, yollar habersiz.

Öylece duruyor çünkü dağlar, sanırsın dertsiz, çilesiz. Sanırsın bir telaşı var ama telaşından habersiz, taşıdıklarından habersiz, yarasından habersiz.

Her dağ kimin kalbidir ki sinesini binbir yâre dağlar da…

Sükûtunu bozmaz, duruşunu bozmaz dağlar. Dağlar kıyametini taşıyamazsa yolların kıyametidir.

Erimedeki telaşı bilir dağlar. Her kar tanesi kendi eriyişini bilir de, çeker de, dağlar her kar tanesiyle teker teker erir. Ondan pâre pâredir sinesi dağların.

Kar taneleri eriyor da eriyor dağın kalbine. Kendi acısını incecik bir iğneyle dağın sinesine işleye işleye kalbe iniyor.

Kalbe inerse bahar, kalbe inerse o çileden, o telaştan nice pınar…

Kalbe inemeyen kar taneleri bir gün çığ olup düşüyor.

Dağ karı taşıyamıyor. Dağ karı taşıyamadı. Hayır. Her dağ karı taşır. Lakin o kadar habersizdir ki yollar gelenden, gidenden, kendinden, telaşlardan… İlla çığ düşmelidir.

Çığ düşerse yolar kapanır. Yollar gelene kapanır, gidene kapanır. İçine kapanır. Gelen giden kesilir de, şehir içine kapanır. Gelen içine kapanır, kalan içine kapanır.

İçine kapanır da kendine açılır, şehrin kapıları, yolun kapıları.

Yoksa yollar, sadece yollar... Bir şehirden başka bir şehre, bir halden başka bir hale... Mektuptan habersiz, sözden habersiz, haberden habersiz sadece yollar. Kendi aynı haldedir de, hep aynı akışla akar da… Halden habersiz. Gelende gidende kaybolur da, gelenden habersiz, gidenden habersiz.

Her gidenle kopan ne? Neleri bırakarak gider, giden? Her gidenle şehirden neler gider? Gelen nelerle gelir? Gelenler gidenler midir? Yollar habersiz.

Yollar, dağın telaşından, dağın taşıdıklarından habersiz. Çığ düşerse bilecek. Dağın taşıyamadıkları altında ezilirken dağ neler taşıyormuş biraz olsun bilecek.

Dağlarda ne kıyametler kopuyor?

.  .  .

Kar bir dağı alır.

Sanma ki dağ karı alır. Her kar tanesiyle birer birer erirken dağ, bir bakar ki kar olmuş. Eteklerindeki baharlar, sinesindeki pınarlar kar.

Kar bir şehri alır, yolları alır; gelenleri alır, gidenleri alır.

Lakin şehir kendini bilmez, yollar kendinde akmaz; gelen kendine gelmez, giden kendinden gitmez de kar taneleri o yüzden bir şeyler söylemez olur. Kar, dilleri lâl. Oysa sessiz sedasız eriyişlerindedir söyleyişleri. Toprağa teşne inişlerindedir. Gürültülerde, anlık telaşlarda duyulmaz eriyişler. Duyulmaz da bir dağı alır gibi almaz bir şehri kar. Eriyerek almaz. Tane tane bir olup direnerek alır. Şehrimi alır, yolları alır; gelenleri alır, gidenleri alır. “Teslim olmadan önce teslim olun!” der her bir kar tanesi erirken.

“Teslim olmadan önce teslim olun!”

O zaman içine, kendine açılır da kapılar, herkes kendi telaşıyla kalakalır, kendi acısını duyar, eriyişini hisseder.

Kendi telaşı telaşlandırır da ne yapacağını şaşırır. Üşür kendi soğukluğunda, kendi ıssızlığında. Kıştan bilir üşümelerini, kardan bilir. Yıkar yekdiğerine. Kendi kışını başkalarının başına yıkar da baharı yitirir. Dağ, eteklerindeki bu telaşları kendi telaşıyla hemhal, sükût içinde, için için yanarak seyreder.

Son kar tanesi eridiğinde mevsim bahardır. Lakin mevsim, kışını taşıyabilenlere bahardır. Kışını başkalarının başına yıkanlara ne kış kıştır şimdi, ne nevbahar gelmiştir.

.  .  .

Eriyor kar taneleri. Eriyoruz. Birer birer kar taneleri gibi eriyoruz. Kış günlerinde kar taneleriyle eriyişimizi izliyoruz. Çıkıp dağ başlarına, kendimizin dışına çıkıp yükseklerden, çaresiz izliyoruz. Daha bir duyuyoruz yalnızlığımızı.

Bir düşünüyoruz düşerken. Bir kar tanesi gibi -en asi halimizde bile- teslim, salına salına, yapayalnız, toprağa teşne düşerken düşünüyoruz. Her kar tanesi son kar tanesidir, toprağa erişi kıyametidir. O kar tanesi gibi erimeli diyoruz, eriyişimize teslim. Dağın kalbine işlemeli.

Her dağ kimin kalbidir ki böyle sakin, böyle haberli. Yarasıyla, telaşıyla hemhal. Dağın kalbine ermeli ki hayat manasına ermeli. Vakit varken kendi telaşımıza düşmeli. Yollara erkence düşmeli.

Bir gün öyle gitmeli ki, çığ düşmeli ardımızdan, baharlar gelmeli.

Yollar bilmeli biz gittik...