๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Kapaktakiler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 22 Ağustos 2011, 15:44:58



Konu Başlığı: Çocuklara Karşı Savaşmak
Gönderen: Zehibe üzerinde 22 Ağustos 2011, 15:44:58
Çocuklara Karşı Savaşmak



Şubat 2009 - 122.sayı

Ahmet BİRLER kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.


Körfez savaşından itibaren, savaşlar televizyonlardan naklen verilir oldu. Artık dakika dakika, seyircileri kedere, korkuya, kaygıya ya da galipler açısından belki de mutluluğa, gönence salan görüntüler akıyor.

Akıyor ve evlere, salonlara, salondaki birer küçük müze edasıyla duran konsollara, çocukların gülüşlerine, sofradaki kaşığa ve nihayet gelip ruhlara yapışıyor.

Artık savaşlar, çocukların bilgisayar oyunlarında olduğu gibi izlenebilir, takip edilebilir, sayı alınabilir, bahse girilebilir birer mevzuya dönüşüyor. Tek farkı, bu oyunu gerçekten bir oyun gibi görerek, uzaktan kumandalı aletleriyle binlerce masumun kanlarıyla oynayabilenlerin çocuklar olmaması.

Gazze işgal edilip de tank paletlerinin meş’um gıcırtıları odalarımıza kadar dolmaya başlayınca hepimiz ne yapacağımızı şaşırdık. Çocuklarımız vardı, onların narin psikolojileri… Sonra evlerimiz, planlarımız, yatırımlarımız…

Biz seyirciler bu savaşla nasıl baş edecektik. Savaşıyor olsaydık her halükârda ölür, öldürür, ama hakiki bir iş yapmış olurduk. Hesabını verebileceğimiz bir eylem olurdu her ikisi de. Yaptığımız birilerinin işine yarar, kayda geçecek özellikte olurdu.

Ama ya seyretmek kimin işine yarayacaktı? Seyretmese miydik acaba diye sorduk durduk kendimize.

Gazze’den dünyanın dört bir yanına servis edilen ölü çocuk resimleri; tarumar olmuş ve asla toparlanamayacak, bir zamanlar çocuk gülüşleriyle çınlamış mutfakların, oturma odalarının, sınıfların görüntüleri hepimizi derinden sarstı. İnsanoğlu olarak, bunca savaştan, bunca felaketten sonra, hiç değilse çocukların ve masumların kanlarını hiçe saymayacağımız üzerinde anlaştığımızı sanıyorduk bizler. Çocukları öldürmenin, annelerin kucaklarına ölü bedenlerini koyuvermenin, Müslüman olsun, Yahudi olsun, Budist olsun her türden insanın sağduyusunu zedeleyeceğini düşünüyorduk. Ama Gazze’yi yakıp yıkan bu ordu, bizleri saf olmamaya, insanoğluna koşulsuz güven beslememeye davet etti.

Çocuklara karşı açılmış bir savaştı bu adeta: çocuklara, yani saflığın kalesine, masumiyetin yurduna, savunmasızlığın evine karşı açılan bir savaş. İnsanoğlunun karanlık bir yüzü, bozulmuş, kokmuş, çürümüş ve kovulmuş bir yüzü, insanoğlunun saf, temiz, taze ve masum yüzüne karşı savaş açmıştı adeta.

Bu savaş, Gazze’nin bu kez yaşadığı işgal, hepimizde önce çocukların ölümleriyle yer etti. Aklımızda en çok, yerde yatan, aralarında birer ikişer yaş farkı olan üç çocuğuna çaresizce elini uzatmış Gazzeli yer etti. Ya da yüzünün yarısı bir şarapnelle dağılmış, bir kucaktan diğerine çaresizce aktarılan on yaşlarındaki çocuk. Veya Cevahir, Dünya, Semra, İkram ve Tahrir gibi güzelim isimlere sahip beş çocuğunu birden bir bombalama esnasında kaybeden Gazzeli doktor Enver Baluşah.

İşgal bitti belki ama biz seyirciler hafızalarımızda paslı birer mıh gibi zonklayan bu görüntülerle nasıl baş edeceğiz?