> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Kahtı Rical Sorunumuz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kahtı Rical Sorunumuz  (Okunma Sayısı 925 defa)
04 Ekim 2011, 19:30:07
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 04 Ekim 2011, 19:30:07 »



Kaht-ı Rical Sorunumuz



Mart 2006 - 87.sayı


Muzaffer TAŞYÜREK kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

Hayli zamandır kanımızı kurutan adam kayırma, rüşvet, yolsuzluk ve liyakatsizliğe göz yumuyor olmasaydık, şimdi dünyada yerimiz başka olacaktı. Çünkü bu hastalıklar toplumun özü olan ‘adam’ı yiyip bitiriyor, geriye iskeleti bırakıyor. Böyle olunca da, gündüz gözü fenerle adam ara istersen. Buluruz belki bir gün!

Eskiler adam kıtlığını, özellikle de ülke yönetimine ehil adamların kıtlığını “kaht-ı rical” diye adlandırmışlar. Kaht-ı rical, Osmanlı’nın son döneminde dilimize yerleşmiş bir deyim. Kaht; kıtlık, kuraklık ve kuraklıktan ötürü ürünlerin yetişememesi, rical ise belli mevki sahibi anlamına geliyor. (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat/Ferit Develioğlu). Bu iki kelime bir arada “muteber adam kıtlığı” anlamını taşıyor.

Günümüzde de ilim adamı, yönetici, bürokrat, iş adamı, kısaca toplumu yönetmek ve yönlendirmek için gerekli ehil adam kıtlığı manasına bir kaht-ı ricalden söz etmek, zannederim yanlış değildir ve mübalağa da sayılmaz.

Fenerle adam arayan filozof


Filozof Diyojen’in “gerçek adam”ı aramak için gündüz fener yaktığını herkes bilir. Fenerle ne aradığını soranlara, onların dikkatini çekmiş olmanın hazzıyla: “Adam arıyorum, adam!” dermiş. Yani demek ister ki, suretâ adam/şeklen insan çok, fakat siretâ adam/ahlâkî ve manevi açıdan gerçek insan yok...

II. Abdulhamid’in kızı, babasının hatıratını ihtiva eden kitabında babasının; “Bu milletin uğradığı en büyük sıkıntı kaht-ı rical meselesidir.” dediğini nakleder. Ki o koca Sultan, sadrazam tayin etmek istemiş, fakat devlet adamı sıfatını taşıyan bir kimseyi bulamamanın sıkıntısı ile “Ah kaht-ı rical!” diye inlemiş.

Tarihten alamadığımız dersler


Kaht-ı rical sorunu II. Abdülhamid’den evvel başlamıştı. Osmanlı son iki asrında hep bu sorunla karşı karşıya kaldı. O kadar ki, tarih sahnesinden silinmelerinin başta gelen sebeplerinden biri budur, dense yanlış olmaz.

Her şeyin parayla ölçüldüğü; makam ve rütbelerin insanî değerlerin önüne geçtiği; liyakatın değil isimlerin, dostlukların ve adam kayırmanın; gurur, kibir, ihtiras, benlik, çekemezlik, bencillik duygularının öne çıktığı bir toplumun çökmesinde nasıl bir gariplik aranabilir ki?

Bugün baktığımızda bunlar ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Ufkumuzun sınırlarını genişletebilmek için tarihin sayfalarına göz atmak belki fayda verir. Bu millet uzun zamandır hep bir kurtarıcı arayışında. Ve Osmanlıyı bitiren olumsuzluklar hâlâ yaşanıyor.

El oğlu bakmaz göz yaşına


Abdüllatif Suphi Paşa’nın büyük oğlu Ayetullah Bey (Hamdullah Suphi Tanrıöver’in ağabeyi), 1870 Prusya-Fransa harbi sırasında başyazarı olduğu “Basiret” gazetesindeki bir yazısında, Osmanlı’nın ordu ve mekteplerinde Alman terbiye sisteminin uygulamasını önermişti. Bunun üzerine Fransız sefiri de kendisini şikayet etmişti. Ayetullah Bey aynı zamanda Devlet Şûrası üyelerindendi. Şûranın başkanı Yusuf Kâmil Paşa idi. Ayetullah Bey’i çağırtarak şöyle dedi:

- Ben de biliyorum, haklısın ama devletin hali malum. Mağlup olan Fransızlar Almanlarla başa çıkamayınca biz zayıflardan öç almaya kalkışırlar. Yarın ara bulucu bir şeyler yazıver.

Ayetullah Bey üzgün ve düşünceli bir halde ayrılırken, Yusuf Kâmil Paşa kendisini durdurup şunları da söyledi:

- Fransız sefirinin şikayetini dinledim. Ama yazından asıl şikayetçi olan bir Osmanlı olarak benim. Bize, Fransız sistemi yerine Alman sistemi daha iyidir, demişsin. İyi de bizim bizi kurtaracak bir sistemimiz yok mu? Muhakkak bir el oğlunun ardından mı gideceğiz? Sen hakiki Osmanlı münevveri isen ona bir çare bul. Yani bizi kurtaracak kendi sistemimizi icat et. Ne zaman ki bunu başarabilirsin, o zaman elin öpülür.

Yusuf Kâmil Paşa 1870’de bunları söylüyordu. Aradan neredeyse 130 seneden fazla zaman geçmiş, biz hâlâ öpülecek o eli arıyoruz. Ve hep hastalığımızdır, başarılı olamadığımızda suçu başkalarına atmışızdır; dış güçler, karanlık güçler vs. tekerlemeleri ağzımızda sakızdır. Çiğner dururuz.

Kalp devletinin çöküşü


Yusuf Paşa, Sultan Aziz’in sevgisini kazanmış, kısa zamanda yükselerek Maliye Nazırı (Maliye Bakanı) olmuştu. Tecrübe ve ihtisas isteyen bu makamı dolduramamış ve aksaklıklar başlamıştı.

O devirde vekiller, yazları genellikle Boğaziçi’ndeki yalılarında geçirirler, işlerine bir vapurla gelirler ve aynı vapurla dönerlerdi. Yusuf Paşa başarısızlıklarını yabancı devletlerin müdahalelerine bağlar, bu gidiş-gelişlerinde daima:

- Aman efendim, bu Frenkler insanı öldürüyorlar. Bugün de ellerinden çekmediğim kalmadı, diye söze başlar, vapur oturduğu Beylerbeyi’ne gelinceye kadar şikayet eder ve:

- Herifler beni yarın kederimden öldürmeseler, temennisiyle vapurdan ayrılırdı.

Bu şikayetlerin, doldurulmamış makamların ve hak edilmemiş mevkilerin acı tortusu olduğunu çok iyi bilen tecrübeli, bilgili bir nazır olan Ali Rıza Paşa, bir gün Yusuf Paşa’nın arkasından bakarak gülümsedi:

- Şuna bakın, insanlar lâyık olmadıkları mevkilerde ayak sürterken hicaplarından ölmezlerse, onları Frenk elçiler mi öldürürmüş? Masal bunlar! Sizleri öldüren Frenk elçileri değil, idrakinizi öldüren makam hırsıdır!

Evet hırstır bizi öldüren, makam hırsı... Keşke hırsımız makama, şana, şöhrete değil de ülkemizin, milletimizin menfaatine yönelik çalışma ve gayretlere olsaydı... Ama ne mümkün, o dönem bu dönem hırslar hep bir makam kapma uğruna harcanıp gidiyor.

Beyzadeye prim verince


Yusuf Kâmil Paşa, devlet memuriyetlerinde şımarıklık eden, nüfuz baskısı yapan, memuriyet yeri beğenmeyen kimseleri sevmez ve tercih etmezdi. O devirde “Çingene Hüsam” olarak anılan ve aslı Kıptî olan Hüsamettin Bey’in oğlu Selahattin Bey, babasının vükelâ meclislerinin sevilen şahsiyeti olması dolayısıyla gönderilen memuriyetlerde fazla kalmaz, daima İstanbul’da iş isterdi.

Yusuf Kâmil Paşa’nın sadrazamlığı zamanında, Beyrut’ta olan vazifesinden yine ayrılmış, İstanbul’a gelmişti. Orasının sıhhatini bozduğundan dertleniyordu. Bunun üzerine Yusuf Kâmil Paşa, devletin üç kıtaya dağılmış yüzlerce ilinden boş memuriyet olanların listesini önüne uzattı:

- Bir yer tercih ediniz ve hemen vazifenizin başına gidiniz, dedi.

Selahattin Bey birçok sebep ileri sürerek İstanbul’da kalmak isteyince Paşa sinirlendi, şair Surûrî’nin şu meşhur beytini okudu:

“Baban kelp oynatırken bunca yıllar bulmayıp maymun,
Sen çingene oğlan, ayda bir ayı mı beğenmezsin?

Ve sonra gürledi:

- Bu devletin ekmeği her yerde ekmektir! Onu taşrada yemeye hak kazan, saçın-sakalın ağarınca da gel, İstanbul’da hazmet. Şimdi yıkıl karşımdan!

Cahilin gürültüsü ehili susturur


Bağdat, Diyarbakır ve Erzurum valiliklerinde bulunan ve bir dönem başkumandanlık yapan Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa, az konuşan, herkesi dinleyen ve düşüncesi sorulduğu takdirde fikrini söyleyen bir zat idi.

Sultan Aziz devrinin ilk senelerinde, Padişah doğu sınırlarında Ruslara karşı istihkâmlar yaptırılmasını emretmiş, devrin tanınmış kumandanlarından bir komisyon toplanmıştı. Adet olduğu üzere bol bol konuşuldu. Abdülkerim Paşa ise konuşmalara daha çok dinleyerek katılıyordu.

Bir zaman tartışıldıktan sonra bir karara varıldı, haritalar hazırlandı, yapılacak istihkâmların yerleri tespit edildi. Yine devrin gereklerine göre taslak “Padişah’a arz edilecek rapor” haline getirilmek üzere oylamaya geçildi. İşte o sıra oyu sorulan Abdülkerim Nadir Paşa hazırlanan projenin öylesine bir tenkitini yaptı ki, projeyi hararetle destekleyen ve evet diyenler hemen fikirlerini değiştirdiler. İçlerinden biri dayanamayarak:

- Peki, Paşa Hazretleri; burada günlerdir bu esaslar üzerinde görüşülür ve kararlar alınırken neden düşüncenizi söylemediniz?

Başkumandan gülümseyerek şöyle dedi:

- Bir kere, esaslar üzerine konuşulmadığı şu değişen fikirlerden anlaşılıyor, bu bir! Görüşülmüş karar alınmamış, iki. Bilenler ancak fikirleri sorulduğu zaman cevap verirler, üç. Dördüncü de, bu gibi komisyonların terkibinde asıl susması icap edenlerin konuşması şifasız bir hastalıktır.

Güldürmeyen fıkra


Bunlar tarihimizde yaşanmış olaylar. Alacağımız çok ders var. Nasıl yaşadık, neler yaşadık, neden geriledik, ne şekilde çöktük?.. Tarihimizin hep muhteşem sayfalarını okumaya alışmışız. Neden böyleyiz, neden böyle olduk sorularına cevap dahi aramıyoruz. Geçmişle bağlar giderek kopuyor. Halbuki geçmişimizi ancak her yönüyle bilmek geleceğimize ışık tutabilecektir.

Son olarak fıkra gibi gerçeği de yazalım:

Zihni Paşa Maliye Nazırı iken, mühürdar Hafız Said Efendi’yi karşısına alır, kağıtları beraber çıkarırlarmış. Bir gün saraydan, acele on beş bin altın gönderilmesi için Padişah’ın iradesi gelir. Merkez hazinesinde bu kadar para yoktur. Zihni Paşa alışkanlığı üzere sağa sola sallanarak söylenmeye başlar:

- Ah Said Efendi, gör bak Said Efendi... Nereden bulacağız Said Efendi?

Said Efendi, karşısında sallanarak konuşan Zihni Paşa’ya dervişâne bir cevap verir:

- Hele telaş etmeyin Paşa Hazretleri. Cenab-ı Hak gaip hazinesinden gönderir!

Zihni Paşa bu teselliyi duymazdan gelerek sallanmaya devam edip:

- Ah ne yapacağız Said Efendi? Vah Said Efendi, diye sızlanmaya devam ederken, Aydın defterdarlığından bir telgraf, görevli tarafından masanın üzerine bırakılır...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kahtı Rical Sorunumuz
« Posted on: 20 Nisan 2024, 02:24:06 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kahtı Rical Sorunumuz rüya tabiri,Kahtı Rical Sorunumuz mekke canlı, Kahtı Rical Sorunumuz kabe canlı yayın, Kahtı Rical Sorunumuz Üç boyutlu kuran oku Kahtı Rical Sorunumuz kuran ı kerim, Kahtı Rical Sorunumuz peygamber kıssaları,Kahtı Rical Sorunumuz ilitam ders soruları, Kahtı Rical Sorunumuzönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes