> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Bir Kapının Dilinden
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bir Kapının Dilinden  (Okunma Sayısı 522 defa)
16 Temmuz 2011, 08:18:43
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 16 Temmuz 2011, 08:18:43 »



Bir Kapının Dilinden


Mayıs 2010 - 137.sayı

Ali UYSAL kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

En çok açılan kapılardandım. Sofrasında yetimler barındıran, sorusu olanların, sıkıntısı olanların, sohbet etmek isteyenlerin, Kur’an öğrenenlerin geldiği ve sofraya buyur edildiği bir evin kapısıydım ben.

“Bundan gayrı benim hükmüm yürümez / Azil oldum, güzellere bey iken.”

Yontma taşlarla örülü, iki katlı yüz yıllık evin ahşap kapısıyım. Eklem yerlerimdeki paslanmış menteşelerin çıkardığı sesler iyice netleşti. Yılların üzerimdeki yıkıcı etkisi cilalı, parlak desenlerimi veremli bir çehreye dönüştürdü. Kalbimin üstündeki yıldız deseni iyice sönükleşti. Müderris Abdurrahman Efendi’nin vefatıyla eşi Hatice Hanım açıp kapattı beni. Onun da ölümüyle oğlu Osman Hoca Efendi her yaz mutlaka bana gelir ve beni her açışında: “Anamın, babamın el izleri var.” diyerek beni öper, kaybettiklerine hüzünlenir, gözlerindeki hasret bulutlarını boşaltırdı.

Duydum ki o da ölmüş. O sene kimse yanıma gelmedi. En son açmaya gelenler kilidimi zorladılar; ama beni açamadılar. Açılıp kapanmanın neşesini derin hazlarla tam bir asır yaşamış kapı olarak bana bu terk edilmişlik çok ağır geldi. Kilidim pas tuttu. Kilidimi değiştirdiler. Beni de değiştirmeyi düşündüklerini biliyorum. Ölüm saati çaldığında harekete geçen vicdanları andırıyorum. Bütün bir asır gözümün önünde kayıyor.

Binanın yapıldığı yıl Konya’nın meşhur âlimlerinden Hacı İsa Ruhi Bolay evi ziyaretinde benim üzerime talik bir hatla: “Bu hanenin sahibi saadette saîd olup, girup cennet makamına cehennemden baîd olsun / Bu evin sahibi daima mutlulukta gölgelensin, cennete girip cehennemden uzak olsun.” diye yazmıştı. O gün bugün eve girenlerin gözü bu yazıya takılır ve bu duayı tekrar eder.

İslâm estetiğinin yapılardaki birçok işaretini sırtımda taşıdım. Boyum şimdiki kapılardan çok kısa. Kapıyı çalanlar “Edep ya hu” tavrıyla içeri girmek zorundalar. Hışımla, çalımla, yerleri sarsarak yürüyenler bu tavırlarını benimle törpülediler. Bedenimin alt kısmında bir kedinin geçebileceği küçük bir delik var. Buradan anlardınız içerdeki sofranın İbrahim bereketli, saadet ve ikram tüten bir sofra olduğunu. Bu delikten mahalle kedileri de girebilirdi; fakat bu delik evin kedisine aitti.

Yerime gelecek demir kapıda böyle bir delik olmayacak. İnsanlar da sanırsam burnu havada bir tavırla girecekler içeri. Kapının ortasına bir de dışarıyı  gösteren, içeriyi göstermeyen bir delik yaptılar mı... Kapı sesinin, kimse yok mu tonuna verilecek cevap artık keyfe bağlı.

Hayali cihanı değen mesut saatlerde Osman Efendi gelenlerle değil gelmeyenlerle, az gelenlerle, sofrasında bulunmayanlarla kavga ederdi. Sofrada insanlar çoğaldıkça ev sahibinin neşesi tarifsiz olurdu. “İnsanlar yediği şeylerden mürekkeptir” hikmetince Osman Efendi yetiştiği ocağa nankörlük etmedi. Bu ocağı tüttürmeye devam etti. Osman Efendi sufi-meşrep bir kadın olan Hatice Kadın’ın bahçesinde yetişmişti. Şakaklarındaki halkalarda anneliğin sancısı gizli Anadolu kadınının müşahhas bir örneğiydi o. Kendisine hakaret eden komşusuna:

“Bizim aslımız müderris / Biz yola ağır gideriz. / Eller bizi taan ederken / Bizler Hakk’ı zikrederiz.”

Diyecek kadar arifane bir üsluba sahipti. Kedisiyle dertleşen, saksıdaki çiçeklerle salâvatlaşan bir kadının eli ayetlerle açtı kapattı beni. Şimdilerde hoyrat ellerden incinmemin sebebi budur.

En çok açılan kapılardandım. Sofrasında yetimler barındıran, sorusu olanların, sıkıntısı olanların, sohbet etmek isteyenlerin, Kur’an öğrenenlerin geldiği ve sofraya buyur edildiği bir evin kapısıydım ben.

Dar zamanların da kapısı oldum. Bol zamanlarda bu evde neşenin bile zekâtı verilirdi. Yokluk günlerinde bile eller boş çıkmadı benden. Her geleni Hızır sandım ve gelenlerle bir başka çiçeklendim. Abdurrahman Efendi: “Cihanda kısmeti her âdemin bir kapıya düşmüştür.” diye söylenir, gelenlere balkondaki arı kovanından bal ikram ederdi. Hatta “gelenlere mutlaka kapıyı açın gelenleri asla geri çevirmeyin” der ve: “Hazreti Allah, Fâtihü’l-ebvabdır / Kapıları açandır.” diye eklerdi. Uzun kelâmın özü, kapıların açık olmasının mecazî işaretlerini bile yakından kavramış bir kapıydım ben.

. . .

“Kapılar olmasın kilitli / Duvarlar olmasın sağır / Dilinde adım güzeldi çocuk / Beni bir daha çağır.”

Bu evde nice çocukların neşesi harmanlandı. Dayıların, teyzelerin, komşuların çocukları teklifsiz girip çıktı. Kur’an öğrendiler, oyun oyun oynadılar. Sofralara kondular, pervazlara konan güvercinler misali…  Çocuksuz mekanlar, kıtlık günlerinin harman yeridir. Bunu en iyi ben bilirim. Minicik parmaklarıyla dokunup bal-şeker dilleriyle çağıran çocuk seslerini ne de çok özlemişim. Özellikle Hafız Ahmet’in sesini… Dokuz yaşında hafız olmuş, aynı yaşın sınırları içinde vefat etmişti. Bana her dokunuşunda Kur’an’a dokunur gibi hazlar duyardım. Göğ ekini biçmiş gibi gidiverdi. Sesini ne de çok özlemişim.

. . .

“Şimdi bizim ilin kara çalısı / Gül oldu gidelim bizim illere.”

Gurbetten dönenler benden içeri “sıla-i rahim” duygusuyla girdiler. Şimdilerde telefonla bu duyguyu yaşamaya çalışıyor, hasreti giderdiklerini sanıyorlar. Kuş kanadıyla selamların gönderildiği bir zamanda bu taş yapıya konduruldum. O zor koşullarda daha çok açıldım.

Gurbet bile anlamlıydı. Çünkü gidenler kırgın bile ayrılsalar, “ananın atanın kötü sözleri bal oldu, gidelim bizim illere” diye özlemle döndüler. Doyduğu yeri, doğduğu eve tercih etmenin maddi endişesini anlamıyor değilim; fakat “sıla-i rahim” bereketini anlayamayanlara da gerçekten acıyorum. Atalarının kapılarını terk edilmiş güvertelere dönüştürenler, aslında kendilerini terk etmektedirler. Ben sessizliğin kuşattığı dev buzulların arasına sıkışmış bir gemiye döndüysem, beni anlamsızlaştıranlar da bu yangın yerinin mirasçılarıdır.

Açılırken sevinçleri, kapanırken hüzünleri besteledim. Bir daha benden içeri giremeyecek olanlara ağıtlar tam da benim eşiğimden çıkarken söylendi. Evin bânisi ölünce Osman Efendi eşiğime çöküp:

“Yazıdaki büyük bahça / Gül devşirdim bohça bohça / Uyansana âlim babam / Yollarına altun ahça.” diyerek diyar-ı bekaya babasını yolladı.

Akça kocalar, yaşlı insanlar, ata sayılan kim varsa bu evde ihtiramla gönül makamında ağırlandı. Yaşlılara verilen değer çocuk yüzlerde çiçeklendi. Yaşlılara hürmet edildikçe ev bereketlendi. Bu sırları yakalamış bir evin kapısıydım. Şimdiki zihinlerde ise giden kaybedilmemiştir, gelenlerse daima eve, sofraya yüktür. Bu evden ahirete yollananlar “İyi insanlar iyi atlara binip gittiler.” hikmetince bu evden nice aziz değerleri de alıp gittiler.

Velhasıl “yer mülkünü” unutalı çok oldu. Kaybolan değerler haritasında yerim neresidir? Bedenimin dili yok, kaybettiklerimi sayamam, kaybettiklerim nerededir, oraya Kaf Dağından gidilir mi, bilemem. Konuştukça kanıyor tenim. Kapıların mecazî kilitlerle kilitlendiği, şifrelendiği dönemlere ait değilim. Huzurun mayalandığı iklimlerde yaşadım ben. Kilitli kalmak acıtır bedenimi.

Komşuların aç yattığı, hatır gönül defterindeki isimlerin silindiği, insanların biribirine tegafül eylediği nice abes zamanları içinde barındıran evlerin demir kapıları! Sizlere de acımıyor değilim…

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bir Kapının Dilinden
« Posted on: 27 Nisan 2024, 06:11:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bir Kapının Dilinden rüya tabiri,Bir Kapının Dilinden mekke canlı, Bir Kapının Dilinden kabe canlı yayın, Bir Kapının Dilinden Üç boyutlu kuran oku Bir Kapının Dilinden kuran ı kerim, Bir Kapının Dilinden peygamber kıssaları,Bir Kapının Dilinden ilitam ders soruları, Bir Kapının Dilinden önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes