> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Kapaktakiler > Akşemseddinin Mektubu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Akşemseddinin Mektubu  (Okunma Sayısı 575 defa)
20 Ağustos 2011, 15:54:34
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 20 Ağustos 2011, 15:54:34 »



Akşemseddin’in Mektubu


Nisan 2009 - 124.sayı


Ali DEMİRTOPUZ kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.


Kemal Karpat’ın da söylediği gibi, “Biz okumuşlar, tarihi çok biçimlendirilmiş şekilde anlarız. Amaçlı olarak bize sunulan tarihi okuruz. Ama halk, tarihi yaşandığı gibi anlar ve anlatır.” Öyle ki bazen tarihçilerin kabul etmekte zorlandıkları bazı konularda bulunan belgeler, halkın inanageldiği şeylerin gerçeğin ta kendisi olduğunu bir anda ortaya koyuvermektedir.

Tarih dediğimiz ve geçmiş zamanlarda meydana gelmiş olayları konu edinen ilmin temel dayanağı yazılı kaynaklardır. Öyle ki bugünkü tarih anlayışı, tespit edebildiği ilk yazılı kaynaklardan önceki dönemleri “tarih öncesi” olarak isimlendirir. Yazılı kaynaklarına ulaşılabilen dönemler ise “tarihî çağlar”dır. Bunun anlamı, yazılı kaynakları tespit edilememiş dönemlerde meydana gelmiş olayların, tarih ilminin konusu olamayacak derecede belirsiz kalmaya mahkum oldukları kabulüdür.

Bu ayrım elbette ki bir kanun değildir. Fakat yazının tarih ilmi açısından ne derece önemli bir temel olduğunu göstermesi açısından da dikkate değerdir.

Tarih ve belgeler

Yine tarih ilmi açısından yazılı kaynaklar arasında en muteberleri, hemen olayın geçtiği dönemde kaleme alınanlardır. İşi bir adım daha ileriye götürürsek, bunlar arasında da bizzat olayların içinde bulunanların kaleme aldıkları metinler daha muteberdir.

Ama bu metinler bile çoğu zaman yazan kişinin kendi görüşlerini yansıtan ve yine bu kişilerin kendi rollerini abartılı göstermeye meyilli metinlerdir.

Öte yandan bir devletin veya kurumun resmi belgeleri ise (o devlet veya kurumun veyahut da belgeyi kaleme alan kişinin görüşünü yansıtıyor olma durumu bir yana) güvenilirlik açısından diğerlerinden çok daha ayrı bir yerdedirler. Bu yüzden arşivler tarihçinin hazinesi ve içerisinde uzun uzun mesai harcaması gereken mekanlardır. Tek sayfalık bir belge bile birçok hususun aydınlamasını sağlayacak nitelikte olabilmektedir.

Evet, tarihî değerlendirmelerin temelinde yazılı metinler vardır.  Bu yüzden yazılı kaynak kıtlığı Osmanlı Devleti’nin ilk dönemleri hakkında çok çeşitli spekülasyonların yapılmasına sebep olmuştur. Aynı dönemle ilgili çok farklı yorumlar ve değerlendirmeler yapılmaktadır.

Bunun yanında halkın eskiden beri inanageldiği bir tarih anlayışı vardır. Bu tür inanışlar ve genel kabuller, tarih ilmi ile meşgul olan kişilerce çoğu zaman efsane olarak kabul edilmektedir. Doğru veya yanlış olsun, elde herhangi bir belgenin olmayışı, haklı olarak güvenilirliği sarsmaktadır. Fakat yine de halk bunlara inanmaya devam etmektedir.

Tüm bunlarla beraber modern tarih anlayışının kılı kırk yaran metotları insanoğlunun geçmişini anlamaya yönelik çabaların sadece bir yönüdür ve bu tarih anlayışı tarafından zayıf kabul edilen rivayetlerin, içlerinde pek çok doğruyu barındırdıkları da bir gerçektir.

Burada mesele, bu rivayetlerin modern tarih metotları açısından ispat güçlüğüdür. Dolayısıyla halkın sahip olduğu tarih tasavvurunu tamamen hayali addetmek asla mümkün değildir. Halkın dilinde nesilden nesile aktarılagelen anlatımlara eleştirel bir gözle bakmak ne kadar doğalsa bunların işaret ettiği olayları hemen yok sayıvermek de o derece anlamsız bir tavırdır. Ünlü araştırmacı Kemal Karpat’ın da söylediği gibi, “Biz okumuşlar, tarihi çok biçimlendirilmiş şekilde anlarız. Amaçlı olarak bize sunulan tarihi okuruz. Ama halk, tarihi yaşandığı gibi anlar ve anlatır.”

Öyle ki bazen tarihçilerin kabul etmekte zorlandıkları bazı konularla ilgili ortaya çıkan belgeler, halkın bu meselelerde inanageldiği şeylerin gerçeğe işaret ettiğini bir anda açıkça ortaya koyuvermektedir.

“Fethin manevi mimarı” efsane miymiş?

Bizim tarihimizde de buna dair örnekler vardır. Bunların en çarpıcılarından birisi de  Akşemseddin hazretlerinin İstanbul’un fethinde oynadığı tarihsel roldür.   

Akşemseddin hazretlerinin İstanbul’un fethinde oynadığı manevi rolü bilmeyenimiz yoktur. Bu bizce tartışmasız bir roldür. Modern tarih anlayışının kendisini sınırladığı çerçevenin de çok dışında ve üstündedir.

Ama bizim bu yazımızın konusu Akşemseddin hazretlerinin İstanbul’un fethinde oynadığı rolün herkes tarafından kabul  edilen çok somut, elle tutulur ve kesinlikle tartışılmayan tarafıdır. O, bu tarihi rolünü II. Mehmed’in de artık azmini kaybetmeye başladığı, kuşatmanın en buhranlı anında oynamıştır.

İstanbul’un fethi gibi muazzam bir olayı mümkün olduğunca farklı cepheleriyle kavramaya çalışmak hiç de kolay değildir. Surların önüne yığılmış bir ordu, karadan yürütülen gemiler, duvarları döven top bataryaları ve nihayet burçlara sancağın dikilmesi ve tekbirlerle şehre girilmesi... Bunların hepsi “fetih” deyince aklımıza gelen karelerdir.

Fakat bunlar işin ancak ön plandaki heyecan verici yüzüne aittir. İşin gerçeği şu ki II. Mehmed açısından Peygamber s.a.v. Efendimiz’in müjdesine mazhar olmasının da bir garantisi yoktu ve pek çok sahabinin de (Allah cümlesinden razı olsun) şehadet makamına erişmekle beraber bu müjdeye mazhar olamadıkları ortadaydı.

İstanbul’un fethi girişiminin başarısızlığı ihtimali II. Mehmed’in siyasi geleceği açısından büyük bir riskti. Devletin kaynakları önemli ölçüde bu sefere aktarılmıştı ve bunların iadesi de fethin gerçekleşmesine bağlıydı. Bununla beraber şehrin fethine girişilmesinin gerekli bir adım olduğu yönünde bir mutabakat da yoktu. Başta Vezir-i Azam Çandarlı Halil Paşa olmak üzere bu fikre katılmayan önemli bir muhalefet mevcuttu ve bu şartlar altında kuşatmanın uzayacağı her gün, II. Mehmed açısından sıkıntının katlanarak artması anlamına geliyordu. Üstelik henüz çok genç olan II. Mehmed’in daha önce kendi otoritesini kabul ettirmesine vesile olacak herhangi önemli bir başarısı da mevcut değildi.

II. Mehmed, daha önce tahttan indirilmesine sebep olanların (başta Çandarlı Halil) askerin morali üzerinde olumsuz etkiler yapabileceklerinin farkındaydı. Genç ve tecrübesiz hükümdarın en büyük manevi destekçisi ise şehrin fethedilmesi ve bunun için bütün imkanların zorlanması gerektiğine dair fikrin merkezinde yer alan Akşemseddin hazretleriydi.

Padişahı sarsan uyarı


Nisan başlarında şehrin kuşatılıp surların dövülmeye başlamasının ardından girişilen hücum denemesi sonuçsuz kalmıştı. Bundan sonra gerçekleşen bir olay ise II. Mehmed’in kararlılığına önemli bir darbe indirecekti. Bizanslıların dış dünyayla temas kurabilecekleri ve yardım alabilecekleri tek yol denizdi. Nitekim 20 Nisan’da üç Ceneviz gemisi kendilerine refakat eden bir Bizans gemisiyle beraber şehrin önlerine kadar geldi. İrili ufaklı 145 parçadan oluşan Osmanlı donanması Yenikapı önlerinde bunları karşılasa da dört gemi kuşatmayı yararak Haliç’e girmeye muvaffak oldu. Bunun sebebi şiddetli rüzgârın kürekli Osmanlı gemilerinin hareket kabiliyetini sınırlamasıydı.

Unutmamak gerekir ki Osmanlı gemiciliği henüz Akdeniz gibi büyük denizlerde uzun süredir boy gösteren İtalyan gemiciliğiyle rekabet edebilecek durumda değildi. Yine bu noktada altı çizilmesi gereken hususlardan birisi de Bizanslılar tarafından Haliç girişine, bir ucu Sarayburnu’nda ve diğer ucu Galata tarafında bulunan devasa zincirin çekilebilmesinin sebebinin Galata’nın da o dönemde surlarla çevrili ve Osmanlı kuvvetleri tarafından zapt edilememiş durumda bulunuyor olmasıdır. Böylece Bizanslılar zinciri kontrol edebiliyorlardı.

II. Mehmed ve diğer Osmanlı devlet erkânının bakışları arasında bu gemilerin kendilerini Haliç’e atabilmeleri büyük bir sıkıntı oluşturmuştu. Öyle ki, iş Bizans’ın sulh teklifinin müzakere edilmesine kadar gitti. Bu fikri savunanların başında ise Çandarlı Halil gelmekteydi.

İşte bu noktada İstanbul’un fethiyle ilgili en azından bizim bildiğimiz kadarıyla elde bulunan en mühim tarihî belge devreye girmektedir. Bu belge 1938 tarihli Topkapı Sarayı Arşiv Kılavuzu’nda yayınlanan ve ilk kez Halil İnalcık tarafından değerlendirilen Akşemseddin hazretlerinin II. Mehmed’e yazdığı mektuptur.

Mektubun içeriği, tam da sulh tartışmalarının yapıldığı bir esnada, bütün bu tartışmalara son noktayı koymak üzere padişahın Akşamsettin hazretleri tarafından sert bir dille uyarıldığını göstermektedir.

Akşemseddin hazretleri genç padişahı “hükmünü yürütmekten aciz” olmakla itham etmekte ve derhal gereken tedbirlerin alınmasını istemekteydi. Akşemseddin hazretlerinin sonuna kadar gidilmesi yönündeki kararlı tutumunun Molla Güranî ve Zağanos Paşa gibi isimlerce de desteklendiğini zikretmek gerekir.

Mektubun üslubu “Kostantiniye’nin fethi” fikir ve kararlılığının odağında Akşemseddin hazretlerinin bulunduğunu açıkça göstermektedir. Yine bu belge, kutsal olanın devlet ve padişah değil, aksine bunların gerçek kutsalın hizmetinde bulunması gerektiği yaklaşımını ve Osmanlı medeniyetinin temelinde hangi fikrin ve kimlerin bulunduğunu en açık şekilde ortaya koymaktadır.

Bundan sonra toparlanan II. Mehmed yeni bir azimle işe sarıldı ve karadan yürütülen gemilerin Haliç’e indirilmesiyle şehri savunanların morali yerle bir edildi. Sonuç malum... Sabır ve kararlılık meyvesini 29 Mayıs günü verdi. Topyekün yapılan nihaî saldırı şehrin direncini yok etti ve II. Mehmed’in “Fatih” ve “şanlı kumandan” olarak yazılmış kaderi tahakkuk etmiş oldu.

Buradan genel bir sonuca varmak da o kadar zor değil. II. Mehmed’in  kendi iradesini Akşemseddin k.s. hazretlerinin iradesine teslim etmekle kazandıklarına şöyle bir bakacak olursak, atmamız gereken küçük adımın ne o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Akşemseddinin Mektubu
« Posted on: 20 Nisan 2024, 14:05:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Akşemseddinin Mektubu rüya tabiri,Akşemseddinin Mektubu mekke canlı, Akşemseddinin Mektubu kabe canlı yayın, Akşemseddinin Mektubu Üç boyutlu kuran oku Akşemseddinin Mektubu kuran ı kerim, Akşemseddinin Mektubu peygamber kıssaları,Akşemseddinin Mektubu ilitam ders soruları, Akşemseddinin Mektubu önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes