> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Aile Dergisi > Kapak Konusu > Şehirde insana yer yok
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şehirde insana yer yok  (Okunma Sayısı 775 defa)
31 Temmuz 2015, 17:39:39
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 31 Temmuz 2015, 17:39:39 »




ŞEHİRDE İNSANA YER YOK

Haziran 2015 117.SAYI

Hatice ÇALIŞ


Oturduğum muhite yakın sayılabilecek bir mevkide botanik park var. At kestanesi ağacının yumuşacık yaprakları olduğunu orada öğrendim. Karabaş otunun neye benzediğini ve kiraz ağacının çiçeklerinin rengini de… Şehirler bunları hiç bilmeyen yetişkinlerle dolu. Çünkü 80 sonrası doğanların önemli bir kısmı apartmanda büyüdü. Ben de onlardan biriyim. Apartman bahçesine süs olsun diye dikilen birkaç ağaç ve bitki dışında nebatatı tanıyabilmek için yazın köye gitmekten başka çaremiz yoktu. Bu yüzden belki ebeveynlerimiz için bir anlam ifade etmez ama şehrin ortasında değişik bitkilerin isimlerini öğreten bir yer bizim fazlasıyla ilgimizi çekiyor. Hatta ben kendi dünyamda bu tür yerlere “modern zaman hayratı” diyorum…
Bizden öncekiler yeşillik alanların yahut ufuk boyunca uzayan tepelerin nasıl yapılaştığını gördü. Biz ve çocuklarımız ise dört-beş katlı apartmanların nasıl gökdelenleştiğini görmekle meşgulüz. Devasa binaların ara katlarına konan bitki terasları, yapay göletler ve ormanımsılarla doğal yaşam vadedip adına “village, nature” ekleyen sitelerden medet umuyoruz. Hal böyleyken hemen her köşesini sermayeye kaptırdığımız dünyada birinin çıkıp şehrin ortasında maddi değeri ölçülemeyecek büyülükte bir araziyi botanik park olarak vakfetmesi hayır değil de nedir?
Şehirden konuşunca işte böyle doğadan bahsetmek kaide olmuş. Oysa imkanları ve imkansızlıkları ile şehir ve kırsal öteden beri farklıdır ve her zaman şehir kırsala göre daha az doğaldır. Tıpkı kırsalın şehre göre daha az entelektüel olduğu gibi… Fakat son yüzyılın baş döndüren hızı ve değişkenliği şehir kavramını oldukça farklı bir yere taşıdı ve şehirli insanı doğayla ilişki kurma konusunda tabiri caizse uyandırdı. Değişimini kontrol edemediği dış çevresinden ürken şehirli insanlar kendilerini daha güvende hissetmeyi umdukları aynı zamanda daha yaşanılabilir ve daha insani buldukları doğal alanları gündemlerine taşıdılar. Bununla beraber şehirleşme oranları her geçen gün artıyor ve 2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık olarak yüzde yetmişinin şehirlerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Görünen o ki ekonomik etkenlerin dışında şehirliliğin getirdiği bireysellik ve hareket özgürlüğü de terazide şehrin şikayet edilen tüm yanlarından ağır basıyor.
Gelgelelim kimsenin vazgeçemediği bireyselliğin tadı kaçıp şehirli insanlar iletişim yoksunu, huzursuz ve yalnız bireylere dönüştüğünden söz yine dönüp dolaşıp şehrin kusurlarına geliyor…

MİKRO KONUT MİKRO YAŞAM

“Bu şehir gezmek için güzel ama yaşamak için çok zor” diyor Fatmanur üniversite eğitimi için geldiği İstanbul hakkında. “Beton görmekten bıktım, bazen başımı camdan dışarı uzatıp denizi görebilir miyim, diye bakıyorum” diye devam ediyor. Onun geldiği sahil kasabasının silüeti bu büyükşehrinkinden oldukça farklı. Sakinleri gökyüzünü görmek için başlarını kaldırmak zorunda değiller henüz. Gerçek bir köye ulaşmak için on beş dakika yetiyor onlara. Ama şimdilik… Zira yakın zamanda denizi en iyi gören mevkilere yüksek katlı siteler konuşlanmaya başladı bile.
Daha küçük şehirler dikey şehirleşmeyi henüz gündemlerine almışken büyükşehir insanları başka konuları konuşuyorlar. Özellikle göç alan kalabalık şehirlerde yükselen trend: mikro konutlar. İki kişi yaşadığında mahremiyetin söz konusu olamayacağı kadar küçük, tek odadan ibaret bir meskenden bahsediyoruz. Açık mutfağına ocak yerine mikrodalga fırının konmasından anlıyoruz mikro konutların felsefesini. Ve tabi bu meskenlere niye “ev” diyemediğimizi de... Mikro konut mikro yaşam öngörüyor içinde yaşayan için. Tek kişilik, fazlasıyla rutin, alışılmışın dışında bir şeye fırsat vermeyen… Üstelik bu yaşam modeli genel bir kabul haline gelip iki odalı, üç odalı evlere de sıçrıyor. Bir ailede bile herkes kendi odasında, kendi dünyasında ve diğerleriyle asgari iletişimde kalarak yaşayıp gidiyor. Salt kendi türüyle kurduğu, üstelik eksik ve sorunlu olan ilişkilerin insanı nasıl yalnızlaştırdığı ve devamında nasıl bencilleştirdiği ortada. Asıl mesele, kendinden ve kendisine benzeyenlerden başkasını göremeyen insanların sebep mi sonuç mu olduğu?

ŞEHİR Mİ İNSANIN ESERİ, İNSAN MI ŞEHRİN?

“Gecenin bir yarısı, elinde gündüzden topladığı papatyalar, güneşten al al olmuş bir suratla geldi eve. Ne hikayeler, ne maceralar... Uykusu olmasına rağmen bir çırpıda anlattı. Keşke bizim de bahçemiz olsaymış. Sobada ekmek bile pişiyormuş. Biberler daha olmamış, fidanlar olmuş. Oğlaklar bunu çok sevmişler, aynı Sare gibi ablalarıymış. Kedinin en yakın arkadaşı tavukmuş. Bir de karnı da şişikmiş kedinin, ikizleri olacakmış ona göre. Horoz bütün tavuklara “Şurada yiyin, şurayı gezin!” dediğinden hepsinin abisiymiş. Ama bir tavuk üzgünmüş çünkü tahminince annesini kesmişler…”
Arkadaşım dört yaşındaki kızını anneannesinin köyüne gönderdi geçende. Dönüşte küçük hanım köyde biriktirdiği anıları annesine böyle aktarmış. Anlattıklarını okuyunca başka canlı türleriyle bir arada olmanın çocukta bıraktığı derin izleri fark ettim ve kuvvetle muhtemel, duyarlılığını artırdığına hükmettim. Kendinden başkalarının dünyadaki varlığını kabul etmek ve yerini kavramak tabiatın içinde kendiliğinden olabiliyorsa da şehir insanının kolayca yapabileceği bir şey değil. Çünkü kurduğu şehirde hatta mikro konutlarda kendini dünyanın geri kalanından izole ederek bir bakıma duyarlılığını yitiriyor. Georg Simmel şehirli insanın bu izolasyonu, bile isteye yaptığını söylüyor meşhur “Metropol ve Zihinsel Yaşam” başlıklı makalesinde. Aynı makalede Simmel “usanmışlık” tutumunun da gerçek mekanının şehirler olduğunu söyleyerek bizi şaşırtıyor. Belki de asıl şaşırılması gereken, insanın kendi eliyle kurduğu şehirden bile usanabiliyor oluşudur.
“İnsanoğlu bir şehri kurarken, farkına varmaz belki ama, şehir de bir yandan insanoğlunu kurmaya koyulmuştur. Şehirdeki her taş, tabiattaki halinden farklı olarak insan eliyle biçimlendirilmiştir; insan ruhunun, bilincinin, aklının, emeğinin eseridir. Dolayısıyla insanın sembolleştirme eyleminin en karmaşık ve en zengin ürünlerinden biridir şehir. Bu yüzden de ister istemez anlam doludur” diyor Mustafa Armağan “İnsan Yüzlü Şehirler” kitabının önsözünde.
Önceki dönemlerde kurulan şehirlere baktığımızda meydanda biz buraya kök salmaya geldik diyen çınar ağacını, kabristanda sonsuzluğa uzanır gibi göğe yükselen servileri görüyoruz. Evlerin dış kapısında gelenin hanım mı erkek mi olduğunu anlatan iri ve küçük iki tokmak var; sokaklar kendine bile mahrem gibi dar ve çıkmaz… Geçmişin şehirleri her parçasıyla hasbihal ediyor sakinleriyle. Halen kalan parçalarıyla bile o günün anlamını aktarıyor. Kabir taşından, bir deri kapı örtüsünden, avluyu çeviren yüksek duvarlardan, şehrin merkezindeki imaretten anlıyoruz neymiş o günün insanının gündemi, görgüsü, önceliği.
Günümüzde ise şehir ayrı şikayette, sakini ayrı… Şehirde gördüğümüz plansızlık, dağınıklık ve karmaşa da aslında içinde yaşayanların ruh ve fikir dünyasının bir yansıması olmaktan ibaret. Artan bireysellik, azalan bir olma hali sokağından mahallesine şehrin her köşesine sinmiş. Kendimizi tam anlamıyla bir düşünceye ait hissedemediğimizi, bir ideal etrafında buluşamadığımızı anlamak için hemen her şehirde bulunan kalelere çıkıp şöyle bir tepeden izlemek yeter ovaya yayılan şehri. Nereye gitsek aynıdır manzara. Kiminde karmaşanın ve ayrılığın gelip dayandığı noktayı görürüz, kiminde henüz başladığı... Neticede bütün fotoğraflar kafası karışık bireylerin anlam arayışının madde boyutunu koyar önümüze. Kafası karışık diyoruz çünkü yaşlı bir insanın karşıdan karşıya geçmesine yardımcı olmak için yarışan insanlar aynı zamanda görme engelliler için kaldırımlara döşenen sarı şeritlerin üstüne de araba park edebiliyorlar. Yahut bütün işi gücü üst kattaki komşusunun çocukları gürültü yaptığı için kalorifer borularına vurarak mesaj göndermek olan bir komşu, pişirdiği yemeği kokusu duyulmuştur diye yine onlarla paylaşabiliyor.
Değerlerini yitirmekle bulmak arasında sıkışıp kalmış günümüz şehir insanı, nereye baksa bu arada kalmışlığı gördüğünden kaçıyor olabilir mi tek göz sığınağına? Sayısız dişlinin döndüğü bir çarkta kendi başının çaresine bakmayı öğreten bireysellik kültürü ile fıtratındaki aidiyet ihtiyacı arasındaki mücadeleyi her fırsatta şehir ile doğayı karşı karşıya getirerek görünür kılıyor olabilir mi?

“ŞEHİRLİ İNSANIN KENDİNE ÖZGÜ PROBLEMLERİ VAR”

Dr. Metehan Çalış İnşaat Mühendisi
Konut inşaatında deprem sonrası yapılan iyileştirmelerin ve son dönemde zorunlu hale getirilen ısı yalıtımı gibi konfor unsurlarının şehirli insanın yaşam kalitesine önemli katkıları olduğu bir gerçek. Fakat toplam kalite anlayışına sahip bir yapılaşma anlayışı ortaya koyamadığımız için bazı şeyleri düzeltirken diğer gerekleri ekonomik kaygılar sebebiyle görmezden geliyoruz. Yapıda görsellik ve ihtişamla birlikte konforu arttırırken üst üste ve yan yana yaşamın doğurduğu problemleri mimari planlama ve imalat aşamasında göz ardı ediyoruz. Mesela ses yalıtımını önemsemediğimiz için alt komşumuzun çalar saati ile uyanmamız mümkün. Şehirli insanın GDO’lu besin, trafik, otopark gibi kendine özgü problemleri var. Şehirlerde insan hayatı bir yanıyla kolaylaşırken aslında bir yanıyla da zorlaşıyor. Öte yandan eskiden mahalleler birçok gelir düzeyinden insanları bir arada barındırıp aynı sokak üzerinde yaşamaya imkan verirken siteleşme trendi artık sadece yakın gelir düzeyindeki insanların bir arada yaşamasını öngörüyor. Mevcut şehirleşme bir tür sosyal ayrışma üzerinden devam etmekte. Buna kentsel dönüşüm rüzgarının getirdiği zorunlulukları da ilave edersek bu dönemde yeni yapılarımıza işlediğimiz önceliklerin sosyal dinamikler ve ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şehirde insana yer yok
« Posted on: 19 Nisan 2024, 06:31:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şehirde insana yer yok rüya tabiri,Şehirde insana yer yok mekke canlı, Şehirde insana yer yok kabe canlı yayın, Şehirde insana yer yok Üç boyutlu kuran oku Şehirde insana yer yok kuran ı kerim, Şehirde insana yer yok peygamber kıssaları,Şehirde insana yer yok ilitam ders soruları, Şehirde insana yer yokönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes