Konu Başlığı: Ne yediğinizin farkında mısınız Gönderen: Safiye Gül üzerinde 17 Ağustos 2011, 14:56:57 NE YEDİĞİNİZİN FARKINDA MISINIZ? Kasım 2010 62.SAYI Tükettiğimiz gıdalarla ilgili dönem dönem ortaya atılan iddialar ağzımızın tadını kaçırıyor. Bazen ürünlerin katkı maddeleri bazen de etteki bakteri ne yiyeceğimiz konusunda kara kara düşündürüyor. Geçen yıllarda bu tartışmaların en çok yoğunlaştığı konu GDO yani genetiği değiştirilmiş gıdalar olmuştu. Çocuk mamasından, salçaya çeşitli gıdalarda kullanılan ürünlerin genetiğinin bozulduğunun ortaya çıkması tüketicilerde tedirginliğe neden olmuştu. Bu spekülasyonların etkisinden kurtulduk derken şimdi de yeni bir et tartışmasının içinde bulduk kendimizi. Ülkemizdeki et tüketimiyle ilgi yapılan araştırmalar gösteriyor ki, et tüketimimiz Avrupa standartlarının altında. Türk mutfağının en vazgeçilmez besini etin fiyatı son yıllarda hayli artarak tartışmalara neden oldu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı et fiyatlarını düşürebilmek için ilk kez et ithal etmeyi denedi. Ancak Avrupa’dan getirilmesi planlanan etler de bir dizi yeni soruyu akıllara getirdi: Etler haram mı helal mi? Kesimi nasıl olacak? Hijyenik mi? Peki ya tadı bizim damak tadımıza uygun mu? Tarım Bakanlığı etlerin helal oluşuyla ilgili çeşitli açıklamalarda bulundu, Tarım Bakanı Mehdi Eker de ithal etlerin kesildiği yerleri bizzat gördüğünü söyleyerek tüketicileri rahatlatmaya çalıştı. Bu arada fırsatçılar da boş durmadı. Kaçak yollardan at ve eşek etini piyasaya sürmeye çalıştılar. Basına yansıyan görüntülerin hemen ardından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2009 yılı gıda denetim programlarına ilişkin sonuçları açıkladı. Verilere göre, bakanlık, ‘’içerik’’ ve ‘’etiket’’ denetimi olarak iki ayrı kategoride denetim programı yürütürken, etiket denetimlerindeki olumsuz örneklerin oranının çok düşük kaldığı, içerik denetimlerinde ise olumsuz örneklerin kanatlı eti, bal ve pekmezde yoğunlaştığı belirlendi. Hatta en masum gördüğümüz gıdalarımızdan incir ezmesi, pul-toz kırmızıbiberde aflatoksin bulunduğu ortaya çıktı. Bakanlığın etle ilgili verileri de oldukça çarpıcıydı. Kırmızı et ve et ürünlerinde domuz eti ve (at-eşek gibi) tek tırnaklı hayvan etinin katılıp katılmadığını belirlemek için 462 örnek analiz edildi ve 3 örnek (yüzde 0,65’i) olumsuz çıktı. Ancak, kırmızı et ürünlerine kanatlı eti katılıp katılmadığını belirlemek amacıyla yapılan denetimlerde olumsuzluk oranı yüzde 3,2 olarak belirlendi. Ayrıca 406 kırmızı et ürününden 13’üne kanatlı eti katıldığı da ortaya çıktı. Tavuk, hindi, bıldırcın veya devekuşu etinde mikrobiyolojik kriterler yönünden yapılan analizlerde, olumsuzluk oranının yüzde 17,98 oranında olduğu 545 örnekten 98’inin mikrobiyolojik kriterler yönünden istenilen nitelikte olmadığı da verilerde yer aldı. Et ürünleri üzerine bu kadar tartışma yapılırken et de yükselişini sürdürdü. Fiyatı son yılların en yüksek rakamlarına ulaşmışken yediğimiz köftedeki bakteri söylentisi, etle bir küs bir barışık bağımızı da koparmaya yetti. Bakanlık müfettişleri çok büyük bir gıda şirketinin etlerinin listeria ve salmonella bakterileri taşıdığını tespit etti. “Ben zaten dışarıda et yemiyorum”, diyerek kendisini teskin etmeye çalışanlar da bu durumdan zararsız çıktıklarını düşünmemeliler. Çünkü 12 ton et kayıp. Yani bu etlerin imha edilmesi gerektiğine ilişkin raporlara rağmen etlerin imha edilmediği biliniyor. Bakterili olduğu tespit edilen 12 ton etin bir kısmının bir hayvan çiftliğine gönderildiği söyleniyor. Fakat yapılan hesaplamalar çiftlikteki 63 kangal köpeğinin onca eti yiyemeyeceğini gösteriyor. 12 ton etin nerede olduğu hala sır olmaya devam ederken tespit edilen iki bakteri salmonella ve listeria ile ilgili de uzmanlar farklı görüşlere sahip. Gıdalarla ilgili her türlü sorunda başvurulan ilk isim Tüketiciler Birliği, herkesin nerede olduğunu merak ettiği bakterili etlerle ilgili olarak denetimsizliğe dikkat çekiyor. Tüketiciler Birliği Genel Başkan Vekili Mehmet Muta Şahin “Etlerde rastlanan iki bakteri 2000–2003 yıllarında yapılan denetimlerde İstanbul’daki kasapların yüzde 80’inde tespit edilmişti. Bugün tartışılan bakterili et olayı, denetimdeki aksaklıkların bir sonucu ve buzdağının görünen kısmı. Bakanlık kamu sağlığını korumak için reformlar yapmak zorunda” diyerek gıda denetimindeki aksaklıklara işaret ediyor. BAKTERİLİ ETİ ANLAMAK MÜMKÜN MÜ? Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Pelin Ataman, aklımıza ilk gelen soruyu cevaplıyor. Mutfağımızdaki etin bakterili olup olmadığını anlamamız ne yazık ki mümkün değil. Hatta birçok gıda mühendisinin ortak görüşü, pişmiş etin analiz sonucunda hangi tür olduğunu anlamanın da çok zor olduğu yönünde. Salmonella ve listeria bakterilerinin mide bağırsak sistemine geçerek hastalıklara neden olduğu söyleniliyor. Gıda Mühendisleri Odası Başkanı, salmonellanın şiddetli ishal ve buna bağlı olarak su elektrolit kaybıyla kendini gösterdiğini de hatırlatıyor. Bir diğer bakteri listeria’nın ise şiddetli kramp ve bulantıya sebep olabileceği vurgulanıyor. Ataman’ın bakterilerle ilgili en ürkütücü ifadesi ise şöyle “Bu bakteriler kana geçerek başka organlara da taşınabilir.” Peki, etlerin sağlığımıza daha fazla zarar vermemesi için ne yapmalıyız? Uzmanlar bakterilerin etkisinden korunmak için etin iyi pişirilmesi gerektiğini özellikle vurguluyorlar. Bir diğer önemli nokta ise, etlerin kesildikten hemen sonra soğutulması. Etler hemen soğutulmadığında bakterilerin üremesi de hızlanıyor. Unutmadan büyüklerimizin geçmiş yıllarda mahalle kasaplarına duyduğu güveni hatırlatmak isteriz. Yediğimiz etin nereden geldiğini bildiğimiz, etle ilgili her ayrıntıya vakıf olduğumuz o günler, ne yazık ki geride kaldı. Ama alışveriş yaptığımız mekanların et tedarikçilerini öğrenmek ya da kasaplardan alışveriş yaparken de aynı hassasiyetleri göstermek alınacak önemler arasında. GIDAYLA İLGİLİ ŞİKAYETLERİMİZİ NERELERE BİLDİREBİLİRİZ? Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım il ve ilçe müdürlükleri gıdayla ilgili her türlü şikayetleri değerlendiriyor. Ancak bakanlık kamu sağlığını korumak için reformlar yapmak zorunda. Bakanlığın kamu sağlığıyla ilgilenen memur sayısı dünya standartlarının oldukça altında. İstanbul Tarım İl Müdürlüğü’nünden alınan verilere göre, İstanbul’daki denetçi sayısı 350 civarında ve denetimler genellikle yılda iki defa yapılıyor. Denetimlerde, hijyen ve ürün mevzuatlarına dikkat ediliyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı resmi rakamlarına göre; 2009 yılı içerisinde 58 bin 890 gıda denetimi yapıldı. Bu denetimlerin 36 bin 718’i yalnızca etiket okumayla sınırlı kalırken, 22 bin 172 numune denetimi yapıldığı görülüyor. Tarım müdürlükleri rutin kontrolleri dışında şikayetleri de değerlendiriyor, şikayet ve talepler üzerine harekete geçiyor. ALO 174: “GÜVENİLİR GIDA SAĞLIKLI YAŞAM” Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, “Güvenilir Gıda Sağlıklı Yaşam” sloganıyla, tüketicilerin talep ve şikayetlerini karşılayacak Alo 174 Gıda Hattı’nı geçen yıllarda hizmete sundu. Peki, Alo 174 Gıda Hattı nasıl işliyor? Şikayet edeceğiniz ürünün ismini, nereden aldığınızı, adınızı, soyadınızı, T.C. kimlik numaranızı, telefon ve adresinizi vermeniz gerekiyor. Yaptığınız şikayetle ilgili size bir takip numarası veriliyor. Bu çağrı merkezi tarafından alınan ihbar ve şikayetler, web tabanlı yazılımlar sayesinde içeriğine göre ya Tarım Bakanlığı’na ya da 81 ilde belirlenen temas noktalarına değerlendirilmek üzere iletiliyor. Yapılan denetim ve değerlendirme sonucu yapılan işlemler ile ilgili bilgiler aynı web yazılımına kaydediliyor. Bu sayede tüketici, ya Alo 174’ü tekrar arayarak ya da kendisine verilen başvuru numarası ve T.C. kimlik numarasını kullanarak “www.alo174.gov.tr” internet adresi üzerinden şikayet ve talebinin sonucunu öğrenebiliyor. Tüketici 15 gün içinde ön bir bilgiyle bilgilendiriliyor. İl ve ilçe zabıta birimleri de gıdayla ilgili her türlü denetimi sağlıyor. Rutin kontroller dışında şikayetleri de değerlendiriyorlar. Zabıta birimleri, ilgili alanlarına göre denetimlerini sürdürüyor. Örneğin İstanbul Tüketici Hakları Zabıta Birimi, etiket fiyat ile kasa fiyat farkı, etiket fiyatlarının TL olarak yazılması, indirimli ürünlerde önceki fiyatın etiketlerde yazılı olması, gramaj ve satılan ürünlerin tür ve cinslerinin yazılışlarını kontrol ediyor. Ayrıca çeşitli tüketici dernekleri de gıda ile ilgili şikayet ve istekleri değerlendirerek yetkililerle temasa geçiyor. GÜVENLİ GIDA ALIŞVERİŞİ İÇİN BİZ NELER YAPABİLİRİZ? Gıdalarla ilgili denetimlere bizim de katkıda bulunmamız mümkün. Tüketicilerin ilk yapması gereken etiketi sorgulamak yani ürünün içeriğine bakmak. Ürünlerin içindekiler kısmı mutlaka okunup, alışveriş ona göre yapılmalı. Gıda mühendislerinin büyük bir kısmı içeriğine bakmadan herhangi bir ürünü satın almıyorlar. Gıda mühendislerine göre, etiket içeriğinde aspartam, MSG, E120 yazan ürünler tercih edilmemeli. Bu katkı maddeleri, zeka geriliği, kanser, alzheimer gibi ciddi hastalıklara yol açabiliyor. Böcekten yapılan E120 katkı maddesi sağlığa daha zararlı. Gıda Mühendisi Derya Özgür Öztürk, tartrazine, quinoline yellow, sunset yellow, carmoisine, ponceau, allura red gibi renklendiricileri içeren gıdaları tüketen çocuklarda davranış bozukluğu ve hiperaktivitenin artırdığını söylüyor ve bu maddelerin bulunduğu gıdaları tüketmememiz gerektiğini vurguluyor. Annelerin kurtarıcısı meyveli yoğurtlar da tercih edilmemesi gereken ürünler arasında yer alıyor. Meyveli yoğurtlarda kıvam artırıcı olarak kullanılan guar gum, bulantı, mide gazı ve kramplara sebep olabiliyor. Gıda Mühendisi Öztürk “Ayrıca ürünün meyveli mi yoksa meyve aromalı yoğurt mu olduğuna dikkat etmeliyiz. Meyveli yoğurtlarda yüzde 5 oranında da olsa meyve bulunur. Ancak meyve aromalı yoğurtlarda yapay aromalar bulunuyor. Etiketinde ‘meyveli yoğurt’ yazan ürünler tercih edilmeli” ifadelerini kullanıyor. Ayrıca ürünlerin özellikle son kullanma tarihlerine bakılmalı. İlk üretim tarihine en yakın, son kullanma tarihine de en uzak ürünler tercih edilmeli. Ürün alırken dikkat edilecek diğer bir nokta da ürünü fiyatına bakarak değerlendirmemek. Birçoğumuzda fiyatı yüksek olan ürünün kaliteli veya sağlıklı olduğu kanısı hakimdir. Oysaki bu düşünce tamamen yanlış. Fiyatı yüksek ürünler de kalitesiz ve sağlıksız olabiliyor. GIDA ÜRÜNLERİNDE NİÇİN HELAL LOGOSU YER ALMIYOR? Türkiye’de gıda ürünlerinin üzerinde helal logosu yer almıyor. Etiket yönetmeliğine göre haksız rekabeti önlemek amacıyla helal damgası vurulmuyor. Türkiye’de sadece Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) helal gıda konusunda faal çalışmalarda bulunuyor. Dernek; gıda ve ihtiyaç maddeleri, temizlik ve kozmetik ürünleri, ilaç ve diğer sağlık malzemeleri üreticilerinin ürünlerini helal sertifikalandırma yapıyor. Dernek sertifikalandırma yaparken şu kriterlere dikkat ediyor: Ürünün içinde hiçbir katkı maddesi olmaması, üretim esnasında ve üretim sonrasında hiçbir kimyevi işleme ya da ilaçlamaya tabi tutulmamış olması, gerek ürünün hammaddesi ve/veya ürün tohumu, gerekse bizzat ürün üzerinde hiçbir hormonal işlemde bulunulmamış olması, ürün için genetik değiştirmenin yapılmamış olması, ürünün mahiyeti ve içeriği itibariyle İslami kriterlere ve insani gereklere uygun olması. Zeynep CEBECİ |