๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Kapak Konusu => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 03 Ekim 2011, 11:21:27



Konu Başlığı: Eğitim ve sabır otizmin düşmanı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 03 Ekim 2011, 11:21:27
EĞİTİM VE SABIR OTİZMİN DÜŞMANI

Ağustos 2009 47.SAYI

Anne baba olmanın mutluluğunu yaşamak isteyen çiftler, heyecanla geçen ayları, haftaları, günleri, hatta saatleri geride bırakarak o büyük ana ulaşırlar. Bebeği ile karşılaştıkları o unutulmaz dakikalar, aynı zamanda hayatlarında yeni bir sayfanın da başlangıcıdır. Evlat yeni bir huzur ve bereket getirir aileye. Daha dünyaya gelmeden geleceği ile ilgili hayaller kurulur. Eğitiminden seçeceği mesleğe, hatta kuracağı yuvaya kadar her şey planlanır anne babaların hayal dünyasında…

Ancak, büyük mutlulukla ve heyecanla beklenen çocuk bazen ilahi bir sınavla gelir ailesinin dünyasına. Çünkü evin minik ferdi hastalığını da getirmiştir yanında. Ömür boyu sürecek zor ve bir o kadar da sabır isteyen yolculuğun ilk adımları bebeğin dünyaya gelmesiyle başlar. Aileler oldukça yorucu geçecek bu yolculuğa bazen bedensel engelli bir çocukla, bazen de otistik bir evlatla çıkar. Peki otistik bir evlada sahip olmak ne demektir? Ne yapmak gerekir? Ve bunun gibi onlarca soru anne babanın beyninde yer değiştirir.

OTİZM BEYİN BOZUKLUĞU

Otizm Türkiye için çok da yabancı bir hastalık değil. Türkiye’de her yıl 7 bin otistik bebek doğuyor ve ülke genelinde 0-14 yaş grubundaki 125 bin otistik çocuk bu hastalıkla mücadele ediyor. Ayrıca Türkiye’de her 150 bireyden biri otistik. Tedavisinde bir gün bile çok büyük önem taşıyan otizmde en önemli unsur, her hastalıkta olduğu gibi erken tanı. Çünkü, otizm hastası bir çocuk üç yaşına kadar yapılacak erken tanı ile topluma kazandırılabiliyor. Uzmanlar otizmi doğuştan gelen bir beyin bozukluğu olarak tanımlıyor. Yaşam boyu devam eden bu hastalık, kişinin dış dünyayı algılamasını, aldığı bilgileri düzenleyip kullanmasını etkiliyor. Uzmanlar ayrıca otistik çocukların çevreleri ile ilişki kurabilme becerilerinde yetersiz olduklarını söylüyorlar.

EĞİTİM VE TEDAVİ BİRLİKTE YÜRÜTÜLMELİ

Otistik Çocuklar Eğitim Uzmanı Adem Ünlü, anne babaların çocuklarının otistik olduklarını çok kolay anlayabileceklerini belirterek, hastalığın belirtilerini şöyle anlatıyor: “Bu çocuklar, sosyal ilişkilerde güçlük çeker. Göz göze gelmekten kaçınır, başkalarının sevinç, üzüntü ve ihtiyaçlarına ya da çevresindeki olaylara tepkisiz kalır ve arkadaşlık kurmaz, tek başına olmayı tercih eder. Ayrıca bu çocuklar çoğu zaman tek ve sınırlı bir ilgi alanına sahiptir. Bazı konulara yoğun ilgi gösterip dikkatlerini uzun süreli toplarken, ilgilerini çekmeyen diğer konulara kayıtsız kalırlar.”

Bu belirtileri gösteren bebeklerin hemen doktora götürülmesi gerektiğini ifade eden Ünlü, otizmin tedavisinde eğitim ve ilaç tedavisinin paralel devam etmesi gerektiğini söylüyor. Ünlü, konuyla ilgili ailelere şu bilgileri veriyor. “Özel eğitim ile onların bağımsız olmaları, zihinsel, sosyal ve iletişim becerilerini kazanmaları, akranlarına benzer seviyeye gelebilmeleri sağlanır. Konuşma ve dil terapisi ile konuşma becerileri düzeltilir ve çevreyle ilişki kurabilirler. Uğraşı terapisi ile denge ve koordinasyonları, el ve göz koordinasyonu sağlanır. Tıbbi yaklaşımda ise davranışlarını düzeltmeye yönelik ilaçlar kullanılır. Ayrıca, otizm tanısı konmuş çocuğu olan her aile öncelikle eğitim sürecine katılmalı, okulda yapılan çalışmaları muhakkak evde desteklemelidir. Otizm yaşam boyu süren bir durumdur ancak zihinsel becerileri iyi olan otistik çocuklar iyi bir eğitimle normal hayata katılabiliyor, sağlıklı insanlarla bir arada çalışıyor ve meslek sahibi olabiliyor.

OTİZM, EN YAKIN ARKADAŞI

36 yaşındaki Taylan Kara buna en güzel örnek. Taylan, yaşamı, hayata bakışı ve azmi ile sağlıklı insanların bile örnek alacağı nadir insanlardan. Dünyadaki milyonlarca otizm hastasından yalnızca biri olan Taylan, bir baş ağrısını bile sorun haline getiren sağlıklı insanların aksine, sahip olduğu her şeye şükrederek yoluna devam ediyor. 36 yıl önce ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelen Taylan, hastalığının tedavisini aksatmadan sürdürürken, hayata küsmek ve hastalığına esir olmak yerine onunla yaşıyor. Sanatın çeşitli dallarıyla ilgileniyor, meslek sahibi olmak için kurslara gidiyor, yaşamın güzelliklerinin tadını çıkarıyor.

Cam, kumaş, seramik boyayan ve resim yapan Taylan, aynı zamanda bir meslek sahibi. Gümüş işlemeciliği alanında kendini yetiştirecek kadar azimli ve çalışkan olan Taylan, telkari sanatını öğrenerek ekmeğini kazanıyor. Telkari sanatını kendine meslek edinerek, üç yıldır gümüş telleri sabırla ve maharetle eğip büküyor, birbirinden güzel kolyeler, küpeler ve yaka iğneleri yapıyor.
Taylan, 36 yıldır süren otizm yolculuğunda zaman zaman yorulsa da hiç pes etmiyor. Karamsarlığın yerine umudu, üzüntünün yerine sevinci, tembelliğin yerine azmi koyarak kendine mutlu ve başarılı bir hayat kuran Taylan’ın sağlıklı bir erkek kardeşi var. Mutlu ve sevgi dolu bir ailede büyüyen Taylan onunla çok iyi anlaşıyor. Otizmi yanından ayrılmayan bir arkadaşı olarak tanımlıyor ve onunla yaşamayı sorun etmiyor. Ve bunu, “Hastalığım önemli ama ben daha önemliyim. İkimizde birbirimizle yaşamayı öğrendik. Ellerimi kullanabiliyorum ve onlarla çok işler yapabiliyorum. Telkari sanatını öğrendim ve bundan para kazanacağım. Birçok iş yapıyorum ve başarıyorum. Bunu insanlara anlatmak beni mutlu ediyor” sözleri ile anlatıyor.

İKİ EVLADI ARASINDA KALDI

Otistik bir evladı olan aileler bu durumda nasıl davranacağını bilemiyor ve büyük sorunlar yaşıyor. Hele de ailede ikinci bir çocuk varsa anne-baba nasıl bir davranış içine gireceği konusunda çaresiz kalıyor. Çünkü diğer çocuk annesinin ve babasının hasta kardeşine gösterdiği ilgiyi kıskanıyor.
Taylan’ın hastalığını ilk fark eden annesi Gevher Kara, kendisine verilen annelik görevini 36 yıldır bıkmadan, usanmadan, özveri ve sabırla yerine getirirken, bir yandan da bu sorunları aşmaya çalışıyor. Eğitim ve tedavi sürecinde, sevgisini, merhametini ve anne sıcaklığını oğlunun üzerinden eksik etmeyen Gevher Hanım, Taylan’ın hastalığı ile adeta bir eğitmen, bir doktor, bir terapist gibi ilgileniyor.

Oğlunun sağlıklı bir insan gibi yaşaması için önüne çıkan engelleri sabırla aşan Gevher Hanım, diğer oğlu ile ilgilenmeyi de ihmal etmiyor. Taylan’la yakından ilgilenmesinin diğer oğlu ile ilişkisini olumsuz etkilediğini söyleyen Gevher Hanım, “Anne olarak iki çocuğum arasında dengeyi kurarken çok yoruldum. Çok hassas terazide durmam gerekiyordu. Yıllarca diğer oğluma onu da çok sevdiğimi ama Taylan’ın ihtiyacı olduğu için onunla ilgilenmem gerektiğini anlatmaya çalıştım. Çocuk kalbiyle bunu anlayamadı elbet. Çünkü aralarında yalnız iki yaş var. Bana; ‘Keşke ben Taylan olsaydım, beni daha çok sevseydin’ derdi. Abisinin sağlıksız hareketlerini örnek almasın diye onu anaokuluna gönderdim. Bu kez de kendini dışlanmış hissetti. 13 yaşına geldiğinde yaşanan durumu anlamaya başladı ve çok sevildiğini fark etti. Şimdi, abisinin en büyük destekçisi ancak o yıllar içinde çok yoruldum” diyor.

AZİM, İNANÇ VE ANNE SEVGİSİ HAYATA BAĞLADI

Gevher Hanım, Taylan’ın doğduğunda sıkıntısının ciddi boyutlarda olduğunu anlatırken, o zor günleri sabırla ve azimle atlattıklarını söylüyor. Evladının bugünkü sağlığına şükreden fedakar anne, o günleri şu sözlerle anlatıyor: “Taylan, kör, sağır ve dilsiz gibiydi. Oğlum altı aylık olmasına rağmen sese ve harekete tepki vermiyor, etrafı ile ilgilenmiyordu. Doktora gittik, araştırmalar ve testler sonucunda Taylan’a ‘sağlıklıdır’ raporu verdiler. Şaşırdık kaldık. Çünkü Taylan her geçen gün kendini dış dünyaya kapatıyordu. Bir yaşında iken algılaması hiç yoktu. Tıp dünyasından ümidi kestim ve kendi bilgilerimle ona okuma-yazma öğrettim. Taylan altı yaşına geldiğinde son bir umut olarak Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu’na götürdük. Muayene sonucunda, Taylan’ın otistik olduğu anlaşıldı. Okul çağı geldiğinde önlük giymeyi, okula gitmeyi istedi. Ona önlük aldım yakalık taktım. Bir okulun bahçesinde teneffüs zili çaldığında çocukların arasına karışıyorduk. Yaşıtları derse girdiğinde biz sokaklarda dolaşıyorduk. Çünkü, bizi sağlıklı çocuklarla aynı sınıfta eğitime almıyorlardı. Çok zor günlerdi ancak oğlum ve ben mücadeleden vazgeçmedik. Sabırla ve inançla yolumuza
devam ettik. ”

AİLELELERE PSİKOLOJİK DESTEK ŞART

Otistik bir çocuğa sahip olmanın ruhen ve bedenen zorluğunu yaşamak zorunda kalan ailelerdeki en önemli tehlike ise eşler arasında yaşanan anlaşmazlık. Oldukça sabır ve özveri gerektiren bir yaşamın içine giren eşler çok çabuk yoruluyor. Otistik Çocuklar Eğitim Uzmanı Adem Ünlü, otistik çocuğu olan ailelerin mutlaka psikolojik destek almaları gerektiğini söylüyor ve aileleri uyarıyor:
“Otizm hastası olan çocuğunuz çevrenizdeki çocuklara benzemiyorsa bu durumla başa çıkmak çok zor. Yaşanılan bu farklılığı tanımlamak, nasıl üstesinden gelineceğini bulmak, çevreden gelen akıl almaz soruları cevaplamaya çalışmak ciddi bir yüktür. Bu bakımdan, bu durumu kendi başınıza atlatmaya çalışmak özellikle eşinizle aranızda anlaşmazlıklara yol açar. Alacağınız psikolojik destek hem aile hayatınızda hem de sağlığınızda size ciddi yarar sağlayacak.”

OTİZM’İN TEMEL BELİRTİLERİ

• Göz kontağı kuramama.
• Konuşma gelişiminde gecikme olması ya da konuşmanın hiç gelişmemiş olması.
• Konuşması yeterli olan kişilerde, başkaları ile sohbet etmede belirgin bir bozukluğun olması.
• Elleriyle kanat çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde dönme gibi yineleyici hareketler.
• Gelişim düzeyine uygun çeşitli imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden kuramama.
• Kendilerine ve çevrelerine yönelik zararlı davranışlar.
• Çeşitli ilgi ya da davranış takıntıları.

EĞİTİM VE TEDAVİ MERKEZLERİ

Otizm hastalığı ile ilgili birçok eğitim ve tedavi merkezi var. Bu merkezlerden biri “Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Otizm Tanı, Tedavi, Araştırma ve Uygulama Merkezi”dir. Prof. Dr. Efser Kerimoğlu tarafından 1989 yılında kurulan merkez ülkemizde otizm ve diğer yaygın gelişimsel bozukluklar için kurulan ilk merkezdir. Ayrıca, farklı gelişim gösteren özel çocuklar ve aileleri için Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak açılmış birçok özel eğitim merkezleri var. Otistik çocuklar bu merkezlerde zorlu yaşam koşullarına psikolojik ve fiziksel olarak hazırlanıyor. Ayrıca, eğitim ve tedavi süreçlerinde ailelerle birlikte hareket ederek çocuğun daha sosyal olması sağlanıyor. Yağmur Çocuklar Özel Eğitim Merkezi de bunlardan biri. 2003 yılından beri hizmet veren merkez Meftun- Adnan Çakır çiftinin 2,5 yaşındaki kızları Ecem’in otistik olması nedeniyle kuruldu. Her otistik çocuğu kızları Ecem olarak kabul eden çiftin açtığı merkezde, fizik tedavi ve rehabilitasyon teknikleri uygulanıyor.

Huri YAZICI