๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İz Bırakanlar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Ekim 2010, 11:17:54



Konu Başlığı: Yunus Emre misali niyazi mısri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Ekim 2010, 11:17:54
Yunus Emre Misali; Niyazi-i Mısri


17. yüzyıl'da yaşamış tasavvuf erlerinden, gönül insanı Niyazi-i Mısri Malatya'da dünyaya gelmiştir. Mısri, Halveti tarikatının Niyaziyye kolunun kurucusu, aynı zamanda büyük bir şairdir.
Asıl adı (Muhammet) Mehmet olan Niyazi-i Mısri, Mısrî mahlasını tahsilini Mısır'dayaptığından dolayı almıştır. Babası da Mısri gibi tasavvufun ileri gelen zatlarından Ali Çelebi olup Nakşibendi yoluna mensup alim ve fazıl bir zattı. Niyazi, Malatya'da, önce İslami ilimlere ait temel bilgileri, sonra da medrese tahsiline başlayıp, tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerini öğrendi. Medreseden icazet alıp çıkınca, çeşitli camilerde verdiği vaazlarla halkın dikkatini çekti. Bu arada Malatya'daki Halveti şeyhi Hüseyin Efendi'ye intisap edip feyz aldı. Hüseyin Efendi'nin kısa bir süre sonra vefat etmesi üzerine anne ve babasından izin alıp uzun bir seyahate çıktı. Bağdat'a gelip bir müddet burada ilim tahsil etti. Bağdat'tan başlayarak bütün Arap Yarımadası'nı dolaşmış, o zamanlar hocası yalnız Mısır'da bulunan gayp ilimlerinin anahtarı ilmini öğrenmek için Kadiri şeyhinin yanına yerleşmiştir.
Niyazi, ilim tahsiline devam ederken Ezher Camii'nde de vaazlar veriyor, bir yandan da ilim adamları ve sofilerle, ilmi ve tasavvufi sohbetlerde bulunuyordu. Dört yıl kadar süren tahsil devresi sonunda bir gece rüyasında Abdülkadir-i Geylani Hazretlerini görür ve rüyasını Kadiri şeyhine yorumlattırır. Şeyh, artık kendisinin olgunlaştığını, mürşidinin Anadolu'da kamil bir insan olacağını bildirerek Mısır'dan ayrılmasına izin verir. Asıl mürşidini Anadolu'da bulur: Halvetî Sinan-ı Ümmi. O'na intisap eder, hilafet alarak irşada başlar. İşte onun mücadele hayatı bundan sonra başlar. Mürşidinin vefatıyla Uşak'tan ayrılarak Bursa, Edirne derken İstanbul'a yerleşir. Üsküdar'da Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri ile komşu olur.
Bursa'da Ulu Camii civarında bir hücrede irşat ve camide vaazlara devam eder; bir yandan da geçimini temin ve yoksullara yardım maksadıyla mum yapıp satar. “Helal kazanç sahipleri Allah'ın sevgilileridir.” hadisinin sırrına ermiş gibidir. Padişah Avcı Mehmet, Lehistan (Polonya) seferine gidecek askere, nasihatte bulunması için kendisini Edirne'ye davet eder. Fakat onu çekemeyenler aleyhinde bulunur; Mısri, mürşit- leriyle beraber Bursa'ya geri dönmek zorunda kalır. Tekkesinde irşat görevine devam ederken, bu defa Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın daveti üzerine Edirne'ye gider. Eski camideki vaazlarında hoşa gitmeyen bazı sözlerinden dolayı 1673'te Rodos Adası'na sürgün edilir. Bir yılı doldurmadan geri döner.1677'de Rusya seferi için halkı cihada davet etmek amacıyla 300 kişilik bir derviş grubuyla Edirne'ye geçer. Selimiye Camii'ndeki bir hutbesinden dolayı bu kez Limni Adası'na sürgün edilir. 15 yıl sonra bağışlanır, tekrar Bursa'ya gelir.
Yeni Padişah'ın Niyazi-i Mısri'yi sevdiğini, saydığını gören kıskançlar onun 1693 yılında tekrar Limni'ye sürülmesine sebep olurlar. Artık bir hayli yaşlanmıştır. Kimseyle görüşmemekte, vaktini riyazetle geçirmektedir.1694 yılının mart ayında 76 yaşında vefat eder. Türbesi Limni Adası'ndadır.
Niyazi Mısri'nin tasavvuf anlayışı ve şiirlerindeki üslup Yunus Emre çizgisine çok yakındır. İlahi aşkı gönülden yaşamış bir şahsiyettir o. Bir şiirinde bunu şöyle ifade ediyor:“Dilerim senden Hüda'ya eyle tevfikin refik, Bir nefes gönlüm senin aşkından etme gel cüda.” Mısri, bu beytinde de dile getirdiği gibi bir nefes de olsa Allah'ın aşkından ayrı kalmak istemiyor.
Peygamber sevgisini de şiirlerinde coşkulu bir şekilde işlemiştir:
“Cihan bağında insan bir şecerdir gayrılar yaprak Nebiler meyvedir sen zübdesisin yâ Resulallah.” Şefaat kılmasan varlık Niyazî'yi yoğ iderdi.
Vücudun zahmının sen merhemisin yâ Resul- allah”
Türkçe ve Arapça, manzum ve mensur on ciltten fazla eseri bulunan Niyazi Mısri, daha çok mutasavvıf şair olarak meşhur olmuştur. Aruzla yazdığı şiirlerde genellikle Nesimi ve Fuzuli, hece ile yazdıklarında ise Yunus Emre'nin tesiri altında kalmıştır. İslami ilimlere vukufiyeti yanında tasavvuf edebiyatına da ayrı bir zenginlik getirmiştir.



Cemal ÖZYÖN