๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İz Bırakanlar => Konuyu başlatan: Halis_52 üzerinde 28 Nisan 2011, 17:14:19



Konu Başlığı: Said Bin Zeyd (r.a.)
Gönderen: Halis_52 üzerinde 28 Nisan 2011, 17:14:19
Said bin ‘Zeyd (r.a.)

Ciddiyet ve atılganlık, dünyada insana şeref dhirette rahmet bahşeder. Biz ikisi¬ni de kazanmaya çalışalım!

Hidayet semasındaki Peygamber yıldızları bir bir doğuyordu. Her yıldızın boy göstermesiyle cehalet karanlıktan biraz daha kayboluyor, dünya biraz daha ay¬dınlanıyordu. Insanlığı saadete erdirecek nurlu ufuk daha da bariz hale geliyor¬du. Işte bu ufuktaki yıldızlardan birisi de Hz. Said’ti.

Hz. Said, henüz 19-20 yaşlarında cevval bir gençti. Peygamberimizin ilahi davetini duyar duymaz hiç tereddüde kapılmadan hanınııyla birlikte huzuruna varıp, Islam kevserinden ab-ı  hayatı yudumladılar. Genç karı koca artık hak dinin mesut birer ferdi olmuşlardı. Islam safında on ikinci ve on üçüncü sırayı al¬mışlardı.’
Hz. Said’in İslami hemen kabul edişinde ailesinin büyük payı vardı. Ailesi cehalet adetleıinden uzak bulunuyordu. Babası Zeyd, temiz ruhlu, ALLAH’ın var¬lık ve birliğine inanan bir insandı. 0, daha Peygamberimiz vahye mazhar olma¬dan önce Tevhid inancında bulunuyordu. Müşrik değildi. Hz. Ibrahim’in dini üzerinde bulunduğunu ifade eder, “Benim ilahım Ibrahim’in ALLAH’ı, dinim de İbrahim’in dini” derdi.
Hz. Zeyd, o zamanlar Tevhid inancı olan ve Hanif dini diye bilinen Hz. Ibra¬him’in mensup olduğu dini bizzat kendisi araştırarak bulmuştu. Bunun için Şam’a kadar gitti. Oralarda bir Yahudi alimiyle karşılaştı, onun dinine girmek istediyse de Yahudi, “Bizim dinimize girersen, sen de ALLAH’ın gazabına uğrar¬sın” dedikten sonra, “Yahudi ve Hıristiyanlık olmayan ve yalnız ALLAH’a ibadet eden İbrahim’in dini Hanifiyeti bulursan ona tabi ol” diye yol gösterdi. Aynı sözleri bir Hıristiyan aliminden de işitince, Hz. Zeyd, “ya Rabbi! Şahit ol, ben İbrahim’in (a.s.) dini üzereyim” diyerek Tevhid akidesini kabul ettiğini ilan et¬ti.2 Hatta bu alimlerden birisi Hz. Zeyd’e, “Senin buralarda aradığın hak din memleketinde zuhur edecek” müjdesini de vermişti. Hz. Zeyd Mekke’ye dön¬dü. İnancı üzerine yaşamaya başladı.

Bir seferinde Kureyşliler bir ziyafet veriyordu. Bu ziyafete çağırılan Pey¬;amberimiz yapılan yemekten tatmadı. Daha sonra Zeyd de yemedi ve şöyle konuştu: “Ben sizin putlar üzerine kestiğiniz hayvanların etinden yemem. An¬cak ALLAH’ın ismiyle kesilenden yerim. Koyunu ALLAH yarattı. Semadan yağmur yağdırdı, yerden ot bitirdi. Sonra siz de bu hayvanı ALLAH’tan başka ilahlar adına kesiyorsunuz.”

   Bu sözler müşriklerin damarına dokundu. Putlarının tahrikine dayanamayan ve bunu en affedilmez bir suç olarak bilen müşrikler Hz. Zeyd’e işkence etmeye başladılar. Ona eziyet edenlerin başında amcası Hattab geliyordu. Gençleri kış¬kırtarak Hz. Zeyd’in üzerine gönderiyor, ona dayak attırıyor, Mekke’ye gitme¬me de müsaade etmiyordu. 0 da ancak geceleri gizlice gelebiliyordu. Tek ba¬şına inancı uğrunda mücadele veren Hz. Zeyd, Peygamberimize vahiy gelmezden bir müddet önce vefat etti.

Daha sonra Hz. Zeyd’in durumu Peygamberimize sorulduğunda şöyle cevap verdi: “0, Kıyamet Gününde tek bir ümmet olarak diriltilecek. 0, Cahiliye za¬manında ibadet ediyordu. Hz. İbrahim’in dini üzereydi ve ALLAH’ı bir bilirdi.” Hz. Ömer’le, Said bin Zeyd’in sorusu üzerine, peygamberimiz ona dua edebile¬ceklerini de söylemişti.3

İşte Hz. Said bin Zeyd böyle bir babanın oğluydu. Hz. Said babasının tek ba¬şına verdiği mücadeleyi, Peygamber safında devam ettirdi. Peygamberimizin akrabası oluyordu. Nesli Peygamberimizin dedelerinden Ka’b’da birleşiyordu. Hz. Ömer’in de amcası oğlu ve eniştesiydi.

Hz. Said ve hanımı Hz. Ömer’den önce Müslüman olmuşlardı. Hz. Ömer’in iman etmesinde onların büyük tesiri oldu. Hz. Ömer henüz müşriklerin arasın¬dayken alınan karar üzerine Peygamberimizin vücudunu ortadan kaldırmak üzere yola çıktığında, yolda kızkardeşi ile eniştesinin de Hz. Muhammed’in (a.s.m.) dinine girdiğini öğrendi. Hiddetinden kabına sığmayan Ömer, önce on¬ları haklamak istedi ve giderek kapılarını vurdu. 0 sırada kulağına, o zamana kadar hiç duymadığı lahuti bir ses geldi. Kapı açılır açılmaz, “Nedir o okuduğu¬nuz?” diye bağırdı.

Telaş ve heyecan içinde bulunan Hz. Said, “Birşey yok, sadece aramızda yüksek sesle konuşuyorduk” dediyse de Ömer meseleyi anladı, eniştesinin yakasından tutarak yere çarptı. Tekme tokat vurmaya başladı. Kocasını kurtar¬mak için yardıma gelmek isteyen kızkardeşi Fatıma’ya da bir tokat atarak kan revan içinde bıraktı. Bu hareketi imani şehametine yediremeyen Hz. Fatıma ayağa kalkarak imanını haykırdı:
“Ömer, Ömer! Elinden geleni yap. Ben ve kocam artık Müslümanız. ALLAH’a ve Onun Resulüne iman ettik. Dinimizden de dönecek değiliz.”

Kardeşinin bu acnacak halde, cesurca çıkışı karşısında insafa gelen Ömer, okudukları Kur’an sayfalarını istedi. 0 sırada perde arkasına saklanan Hz. Hab¬bab ortaya çıkarak ayetleri ona uzattı.
Hz. Omer okur yazardı. ALLAH’ın azamet ve kudretini anlatan Taha Süresinin ilk ayetleflni okuyunca kalbinin yumuşadığını hissediyordu. Daha sonra Pey¬gamberimizin bulunduğu yere giderek Müslüman oldu.4
Hz. Said, Peygamberimizden bir an olsun ayrılmayan eşsiz bir iman eriydi. İslamın çileli devrinde yılmadan ve bıkmadan davası uğrunda hizmette bulun¬du. Medine’ye, Peygamberimizden sonra hanımıyla birlikte ilk hicret eden Sa¬habiler içinde yer aldı. Peygamberimiz kendisini Ensar’dan Hz. Ubeyy bin Kü’b ile kardeş ilan etti.

Hz. Said, Bedir Savaşı hariç bütün savaşlarda Peygamberimizin yanıbaşım¬daydı. Bedir Savaşından önce Peygamberimiz kendisini ve Hz. Talha’yı keşif için vazifelendirrnişti. Şam yolu üzerine gidip müşriklerin hareketlerini kontrol edeceklerdi. Bu vazife için yola çıkan bu iki Sahabi, Medine’ye döndüklerinde Bedir’in zaferle neticelendiğini öğrendiler. Bizzat savaşa katılamamakla üzül¬dülerse de, Peygamberimiz, onları savaşta çarpışmış gibi kabul etti ve ganimet¬ten paylarını tam olarak verdi.5

Daha sonraki savaşlarda Peygamberimizle birlikte, birer cengaver olarak mücadele etti.
Peygamber dilinden ebedi saadet müjdesini işiten Hz. Said, nurlu ve bereket¬li ömrünü hep iman davası uğrunda harcadı. Peygamberimize o kadar yakındı ki, devamlı pervane gibi etrafındaydı. Said bin Cübeyr (r.a.) bu yakınlığı şöyle ifade eder:

“Ebü Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa’d, Abdurrahman bin Avf ve Said bin Zeyd (r.a.) cihad esnasında Resulullahın önünde çarpışıyor, namaz¬da ise arkasında yer alıyorlardı.”6 Bu zatlar her zaman ve her yerde Peygamberi¬mizin sadık bir dostu olduklarını hayatlarının bütün safhalarında göstermişler¬Resuli Ekremin beka ülemine irtihalinden sonra da Hz. Said, hizmet kerva¬nının en mühim halkasını teşkil ediyordu. Halife seçimlerinde üstün gayret gös¬terdi. İhtilaflara meydan vermemek için büyük hizmet ifa etti. Adalet burcu Hz. Omer’i Peygamberimizin yanıbaşında bulunan mezarında kendi eliyle indirir¬ken gözlerinden yaşlar akıyordu. “Niçin ağlıyorsun, ey Eba Aver?” diye kendi¬sine künyesiyle hitap eden zata, Hz. Said yine davası için ağladığını belirterek, “İslam için ağlıyorum. Ömer’in (r.a.) şehadeti İslamda açılan bir gediktir. Bu gedik Kıyamete kadar da kapanmayacaktır”7 diyordu. Böylece Hz. Omer’in İslam tarihindeki eşsiz yerini de dile getiriyordu.

Hz. Omer devrinde elde edilen Yermük Zaferinde ve Şam’ın fethinde Hz. Sa¬id’in büyük emeği vardır. Bizans ordusuyla karşılaşılan Yermuk Vadisinde Hz. Said askeri bir birliğin kumandanıydı. Savaşın en kızgın bir anında atağa geçen Bizans kuvvetleri İslam ordusunun sol kanadına taarruz etti. Düşman üstün ge¬lecek gibiydi. Mevkilerini koruyarak sebat eden kumandanlar içinde Hz. Said de vardı. Atından sıçrayarak askerlerine şu sözleri söyledi: “Ciddiyet ve atıl¬ganlık, dünyada insana şeref, ahirette rahmet bahşeder. Biz ikisini de kazanma¬ya çalışalım!” Bu sözlerle heyecana gelen mücahitler Yermük galibiyetinin gözde erleri oldular. Kumandanları önlerde çarpışıyor, yorulduğu zaman di¬z üstü çökerek devam ediyordu. Hz. Said’in Bizans kumandanını öldürmesiyle düşman paniğe kapıldı. Bu bozgundan istifade eden Hz. Said, merkeze hücum etti. Pek fazla zaman geçmemişti ki, düşman askeri arkalarındaki nehri cesetle¬riyle doldurmuştu.8
Şam’ın fethinden sonra ordu kumandanı, Hz. Ebü Ubeyde, Şam valiliğini Hz. Said’e teklif etti. Hizmetkarlığı makama tercih eden Hz. Said, cihad meydanın¬da vazife yapmayı isteyerek şöyle dedi:
“Ey Ebü Ubeyde, ben ALLAH yolunda cihad etmek istiyorum. Sen valiliği münasip gördüğüm başka bir kardeşimever.”

Hz. Said uzun müddet fetih ordusunda hizmet gördü. İrak ve Suriye bölgesi¬nin İslam beldesi olmasında büyük hizmetleri oldu. Daha sonra bu toprakları adını adım gezdi. İlim ve İrfan ışıkları saçtı. Hz. Osman ve Hz. Ali aleyhinde de¬dikoduları önlemeye çalıştı. Küfe valiliğini Mugire bin Şübe yürütüyordu. Bir¬gün Mugire, Küfe’nin en büyük camiinde oturmuş, halk da etrafında yer almıştı.Bu sırada camiye Hz. Said girdi. Vali, büyük Sahabiyi hürmetle karşılayarak yanıbaşına oturttu. Daha sonra Küfelilerden bir adam içeri girerek çirkin sözler söylemeye başladı. Ne olduğunu anlamayan Hz. Said, Valiye, “Ya Mugire bu adam kimin aleyhinde konuşuyor?” deyince Mugire, “Hz. Ali’nin” dedi. Bu sö¬zü duyan Hz. Said çok üzüldü. Yanında oturan valiye çıkıştı:

“Mugire, Mugire! Resulullahın (a.s.m.) Ashabına senin yanında hakaret edi¬liyor, kötüleniyor da, sen mani olmayıp susuyorsun?” dedikten sonra şu dersi verdi.

“Ben size Resul—i Ekremden şu kulaklanmla işittiğim ve kalbimle anladığını bir hadisi nakledeyim. Resul—i Ekrem şöyle buyurdu: ‘Ebü Bekir Cennette, Ömer Cennette, Osman Cennette, Ali Cennette, Talha Cennette, Zübeyr Cem¬nette, Sa’d bin Ebi Vakkas Cennettedir.’ Bunların dokuzuncusunu da söylemek gerekseydi, onu da sayardım.”

Ertesi gün halk Hz. Said’in etrafını alarak yemin verdiler ve ismini söyleme¬diği zatın kim olduğunu ısrarla öğrenmek istediler. Hz. Said onların ısrarlarına dayanamayarak, “Madem ALLAH adına yemin veriyorsunuz. Öyleyse söyleye¬yim: dokuzuncusu benim.” Daha sonra şunları söyledi: “Bir kişinin Resulullah¬la birlikte yaşayıp cihadda yüzünün tozlanması, sizden herhangi birinizin Nuh (a.s.) kadar yaşasa bile, bu müddet içerisindeki hayırlı amellerinin hepsinden hayırlıdır.”9
Hz. Said bin Zeyd, bereketli ömrünün son senelerini Medine’nin Akik mev¬kiinde geçiriyordu. Orada ziraatle meşgul oluyordu.

Birgün arazı komşusu Evra binti Uveys adında bir kadın Medine Valisi Mer¬van bin Hakem’e giderek Hz. Said’i şikayet etti: “Said bin Zeyd benim arazime tecavüz etti. Ondan hakkımı alın!”
Vali, meseleyi tahkik etmek için Hz. Said’in yanına birkaç kişiyi gönderdi. Hz. Said Akik’teki arazisindeydi. Heyet, meseleyi kendisine arz etti. Dünyada iken Cennetteki makamı belli olan Hz. Said, haksızlığa uğradığını anladı ve on¬lara şöyle konuştu:

Size Resul—i Ekremden (a.s.m.) işittiğim bir sözü nakledeyim. Resulullah buyurdu ki:
“Kim ki kendisine ait olmayan bir toprağı alırsa yerin yedinci katında da olsa, o toprak, Kıyamet Gününde onun boynuna dolanır. Kim malı uğrunda ölürse şehittir.”

Bundan sonra Hz. Said, kendi toprağının hududunu tecavüz etmediğine ye¬min etti, devamında, ellerini kaldırarak, “ALLAH’ım, bu kadın yalan söylüyorsa ölmeden önce onun gözlerini kör et. Kuyusunu da ona mezar yap” şeklinde bed¬dua etti.

Cenab—ı Hak mazlumun ahını işitmiş, duasını kabul etmişti. İftira eden kadı¬nın gözleri, çok geçmeden kör oldu. Daha sonra evinde dolaşırken avludaki ku¬yuya düştü ve kuyusu ona mezar oldu.’0
Örnek yaşayışı ve sünnet—i seniyyeye kopmaz bir bağla bağlanışı ile mü’min¬ler tarafından hürmet ve rahmetle yad edilen Cennet eri Hz. Said, hicretin 51. yı¬lında 80 yaşında iken bu fani alemden göçtü. Naşını Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas yı¬kadı, cenaze namazını da Hz. Abdullah bin Ömer kıldırdı.”

ALLAH ondan razı olsun.

Not: Sahabelerle ilgili bu bilgiler “SAHABELER ANSİKLOPEDİSİ”nden alınmıştır. Dileyen buraya bakabilir.




Kaynaklar:

1.Usdü’l-Gabe, 2:306-307.
2.B Wıart, Bed’Cİl-Halk: 149.
3.Usdü’l-Gabe,2:307.
4.Usdü~I-Gabe,4:54.
5.Usdü’I-Gabe, 2:307.
6.Üsdü’l-Gabe, 2:308.
7.Tabakat, 3:372.
8.Asr-ı Saadet, 4:28 1.
9.Müsned, 1:187.
10.Hilyetü’l-Evliyd, 1:96-97.
11.Tabakat,3:385.