> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Rahmetin Müjdecisi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Rahmetin Müjdecisi  (Okunma Sayısı 583 defa)
25 Haziran 2010, 15:00:50
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 25 Haziran 2010, 15:00:50 »



Rahmetin Müjdecisi



Soru: Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin hem beşîr hem de nezîr oldukları belirtilmektedir. Beşîr ve nezîr tabirlerinden maksat nedir? Günümüzde, irşat ve tebliğ yolunda nezîr olmanın gereği yerine getirilirken nasıl bir üslup takip edilmelidir?

Cevap: Beşîr; güzel haberler veren, doğru yola teşvik eden, imrendirerek iyiliklere yönlendiren ve mükâfat vaad ederek yüksek hedefler gösteren güleç yüzlü müjdeci demektir.

Nezîr ise; muhtemel tehlikelere işaret eden, hata ve günahların kötü neticelerini bildiren, sonuç itibarıyla haybet ve hüsrana varıp dayanan bir yoldaki tuzaklara dikkat çeken ve böylece insanları felakete düşmekten sakındıran şefkatli uyarıcı manasına gelmektedir.

Beşîr ve Nezîr

Beşîr ve nezîr tabirleri birbirinin zıddı değil mukabilidir ve irşad mesleğinde her ikisi de çok lüzumludur. Beşîr, bir yönüyle tergîb (teşvik etme, isteklendirme, imrendirme) ifade etmektedir; nezîr ise terhîb (uyarma, tedbir aldırma, uzaklaştırma) vazifesi gömektedir; bunlardan ilki recâya, ikincisi havfe bakmaktadır; birinde ümitlendirme, diğerinde ise, sakındırma vardır. Bu arada; bazı mealcilerin nezîr kelimesini korkutucu, tehdit edici ve gözdağı verici şeklinde tercüme etmeleri kat’iyen yanlıştır; evet, nezîr tehdit eden ve korkutan değil, tehlikeyi nazara veren ve uyarandır.

Kur’an-ı Kerîm’de, (bazen aynı kökten türetilmiş benzer sözcükler halinde olmak üzere) pek çok yerde beraberce kullanılan bu iki kelime peygamberlerin sıfatları sadedinde zikredilmektedir. Çünkü, peygamberler hem Allah’ın rahmetini müjdelemişler, hem de azab-ı ilahîyi haber vermişlerdir.

Allah’ın elçileri, evvelâ, Cenâb-ı Hakk’a gönülden inanıp O’nun emirlerine itaat edenlerin nâil olacağı dünyevî ve uhrevî mükâfatları bildirmişlerdir. İmanın bu dünyada saadete vesile olduğunu belirttikleri gibi, mü’minlerin ötede de Cennet nimetlerine kavuşacaklarını müjdelemişlerdir. İnsanları Allah yoluna çağırırken meseleleri zor göstermemeye, muhataplarını ürkütmemeye ve onların içlerinde nefret duygularının uyanmasına sebebiyet vermemeye azamî dikkat göstermiş; herkesi hikmetle, güzel ve makul öğütlerle Allah’ın dinine davet etmişlerdir.

Sâniyen; hikmet ile tebliğin bir gereği olarak, zaman zaman eğri yolun encamından bahisler açmış ve insanları kötülüklerden sakındırmışlardır. Bir çobanın, gerektiğinde koyunlarına taş atıp onları tehlike mahallinden uzaklaştırdığı gibi; peygamberler de, değişik ikaz vesileleriyle ümmetlerini gafletten kurtarmaya ve tehlikelerden korumaya çalışmışlardır. Bu itibarla da, onlar zorlayıcı, gözdağı verici ve korkutucu değil, sadece azabı haber verici ve sakındırıcıdırlar.

Hak ile Nezîr

Mevlâ-yı Müteâl, her kavme bir peygamber gönderdiğini ve bütün peygamberlerin aynı zamanda birer nezîr olduklarını beyan etmiştir. Bir ayet-i kerimede mealen, “Muhakkak ki, Biz seni hak ile, hem bir beşîr hem de bir nezîr olarak gönderdik. Zaten, (nezîr) uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.” (Fâtır, 35/24) buyurmuştur.

Bu ilahî beyandaki “bilhakkı” kaydı çok önemlidir; kısaca, “hak ile, gerçeğin ta kendisine malik olarak” manasına gelen bu ifadeye bağlı kalındığında ayetten şunlar anlaşılacaktır: Habîbim! Şüphesiz Sen hem beşîr hem de nezîrsin; fakat, Sen insanları faydasız kuruntularla ümitlendirmediğin gibi, onları boş yere de korkutmazsın. Kimi anne-babaların bir kısım öcülerden bahsederek “Aman şunu yaparsan şöyle olur; bunu tutarsan böyle olur!” dedikleri ve böylece çocuklarını korkutup onları bazı şeylerden sakındırdıkları misillü değildir Senin nezîrliğin. Sen, kendince güzel gördüğün şeylere yönlendirmek ve yine kendince çirkin kabul edip akıbet itibarıyla tehlikeli gördüğün şeylerden sakındırmak için masalları, üstureleri ve mübalağalı ifadeleri kullanmaktan berîsin. Evet, Sen bir beşîr ve nezîrsin ama gerçeklerin en gür sesi Kur’an-ı Hakîm’in mükâfat ve mücâzat muhtevalı hakikatlerini bildiren, Cenâb-ı Hakk’ın vaadlerini müjdeleyen, O’nun hak vaîdlerini haber veren, Hakk’ın mesajlarını sabit birer gerçek olarak tebliğ eden ve böylece Hak namına hakka tercümanlık yapan bir beşîr ü nezîrsin. Senin muştulu haberlerin de, tehlikelere dikkat çeken sözlerin de hep Cenâb-ı Hakk’ın vahyine dayanmaktadır. Bu itibarla, Sen insanları hakikate yönlendirirken hakkı söyleyen bir beşîr olduğun gibi, kötülüklerden ve su-i akibetten sakındırırken de yine hakkı gözeten bir uyarıcısın.

Tabii ki, diğer peygamberler de tebliğlerinde hep hakka bağlı kalmışlardır; onların beşîr ve nezîr olmaları, müjdelemeleri ve sakındırmaları da hak yörüngesinde cereyan etmiştir. Fakat, mutlak zikir kemâline masruftur; dolayısıyla, gerçeğin ta kendisine malik olmanın ve hakka tercümanlığın zirvesine tahtını kuran İnsanlığın İftihar Tablosu’dur. Müjdeleyerek ve ikaz ederek hakikatleri anlatma mevzuu olgunlaşa olgunlaşa mükemmelliğe ulaşmış ve adeta Rehber-i Ekmel (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in hakka bağlı bişaret ve nezaretiyle taçlanmıştır. Zira, Rasûl-ü Ekrem (aleyhi ekmelüttehaya) sadece bir kavme değil bütün insanlığa, hatta topyekün kâinata bir rahmet vesilesi olarak gönderilmiştir. O, insanların tamamı için hem ilahî rahmetin müjdecisi, saadet-i ebediyenin muhbiri, sonsuz merhametin habercisi ve Esmâ-yı İlâhiye hazinelerinin keşşafı olan bir beşîrdir; hem de inanıp itaat etmeyenlere ahiretin dehşetini, Cehennem ateşini, ilahî azabı ve ebedî hüsranı ihbar eden, “Burası çıkmaz sokak!” diyerek eğri yolun encamından sakındıran bir nezîrdir. Nitekim, Cenâb-ı Hak, “Ey Rasûlüm, Biz seni bütün insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik, lâkin insanların ekserisi bunu bilmezler.” (Sebe, 34/28) buyurmuştur.

Uyarma ve Sakındırmada Üslup

Aslında, Kur’an-ı Kerim’in üslubuna bakılacak olursa, tergîb ile terhîbin her zaman birbirini takip ettiği görülecektir. Uzun surelerde makta’ların (belli bir meseleyi ele alan daha kısa bölümlerin) birisinde imrendirme ve teşvik ihtiva eden bir mevzudan bahsediliyorsa, genellikle öbüründe uyarma, tedbir aldırma ve kötü akıbetten alıkoyma manalarını da barındıran bir konu anlatılmaktadır. Hatta peşi peşine gelen kısa sureler arasında da aynı münasebet söz konusudur; önceki surede özendirme varsa, sonrakinde sakındırma bulunmaktadır.

Bu açıdan, müjdelemenin yanı sıra sakındırma yolunu da kullanmak irşad ve tebliğ mesleğinin gereğidir. İnsanları hep iyiliklerin peşinde bulunacakları bir koridorda yol almaya, ömür boyu imanın lezzetini duyacakları bir atmosferde yaşamaya ve ufukta da her zaman Cennet’in tüllendiğine şahid olmaya imrendirmek; kezâ, sonu felakete çıkan bir dehlizde yürümekten onları alıkoymak, o dehlizin giriş kapıları sayılan günahlara karşı içlerinde tiksinti hasıl etmek ve şayet o boğucu havadan uzak kalmazlarsa ebedî hüsrana uğrayabileceklerini onlara hatırlatmak lazımdır.

Ne var ki, insanlar fıtrat itibarıyla farklı farklıdırlar; bazıları imrendiricilikle harekete geçmeye daha meyyal olurlar; kimileri de içlerindeki akıbet endişesinden dolayı sakındırma metoduyla hayırlı işlere daha bir sarılırlar. Dolayısıyla, mürşid ve mübelliğ, muhatabının karakterini ve mizacını gözetmeli; kime, nerede, ne ölçüde müjdeleyici ve ne nisbette uyarıcı olması gerektiğini çok iyi belirlemelidir. Şüphesiz niyetin sağlamlığı, ihlas, samimiyet ve adanmışlık ruhu gibi dinamikler pek önemli birer meseledir; fakat, tebliğ ve irşadda üslubun da bambaşka bir yeri ve ehemmiyeti vardır. Şayet dava-yı nübüvvetin vârisleri bu espriyi kavrayamazlarsa, irşad mesleğinde olmadık falsolar yapmaktan kurtulamayacaklardır.

Rehber-i Ekmel (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in sözleri ekseriyetle objektiftir; umum halk nazara alınarak dile getirilmiş ifadelerdir. Fakat, muhataplarının özel hallerine göre, Söz Sultanı’nın farklı farklı beyanlarıyla ve üsluplarıyla da karşılaşmak mümkündür. Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalatü vesselam) bazı kimselere hitap ederken hem farklı argümanlar kullanmış; hem de karşısındaki insanın ruh haletine göre, bazen tergîbi bazen de terhîbi öne çıkarmıştır. Kimi zaman beşîr olmanın gereğini ortaya koymuş; kimi zaman da tam bir nezîr üslubuyla ikazlarını ard arda sıralamıştır. Üslub ayn-ı insandır; İnsan-ı Kâmil olan Allah Rasûlü bir beşîr ü nezîr için hayati ehemmiyeti bulunan üslup meselesinde en mükemmel misali temsil ve talim buyurmuştur.

“Ashabımı Bana Bırakın!..”

Hadis kitaplarında nakledilen şu hadise üslup meselesine ışık tutucu mahiyettedir: Bir gün, yeni müslüman olmuş birisi, Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) Efendimiz’in huzuruna girerek O’ndan yardım talep etmişti. Hiç kimseyi eli boş döndürmeyen Allah Rasûlü, o adama da bazı şeyler vermişti; fakat, adam hoşnutsuzluk izhar edip edep sınırlarını da zorlayarak daha fazlasını istemişti. Bunun üzerine, Ashab-ı Kiram’dan bazıları, saygısızlığını cezalandırmak maksadıyla o şahsın üzerine yürümüşlerdi. Fakat, Peygamber Efendimiz onlara mani olmuş ve başka şeyler de verip o adamı memnun etmişti. Sonra da sahabîlere dönüp şöyle buyurmuştu: Benimle bu köylünün hali kaçan bir deve ile sahibinin durumu gibidir. İnsanlar devenin peşinde koşar, hep beraber onu yakalamaya çalışırlar ama deve kalabalıktan daha çok ürker ve var gücüyle kaçar. Sonunda hayvanın sahibi, “Devemi benimle başbaşa bırakın.” diye seslenir; eline bir tomar ot alarak ona ön tarafından yavaş yavaş yaklaşır ve sonuçta devesini sakinleştirerek boynuna zimamı vuruverir. Eğer siz de o adamı bana bırakmasaydınız onu iyice uzaklaştırmış ve ateşe atmış olurdunuz. Benimle ümmetimin arasına girmeyin, ashabımı bana bırakın!”

Demek ki, üslup hatası yaparak insanları Allah’ın dininden ve Rasûl-ü Ekrem’in şefkat ikliminden uzaklaştırmak Allah Rasûlü ile ümmetinin arasına girmektir. Bu itibarla, insan, ya...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Rahmetin Müjdecisi
« Posted on: 29 Mart 2024, 05:29:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Rahmetin Müjdecisi rüya tabiri,Rahmetin Müjdecisi mekke canlı, Rahmetin Müjdecisi kabe canlı yayın, Rahmetin Müjdecisi Üç boyutlu kuran oku Rahmetin Müjdecisi kuran ı kerim, Rahmetin Müjdecisi peygamber kıssaları,Rahmetin Müjdecisi ilitam ders soruları, Rahmetin Müjdecisiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes