> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > O ne güzel kuldu!
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: O ne güzel kuldu!  (Okunma Sayısı 687 defa)
30 Ekim 2010, 14:03:57
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Ekim 2010, 14:03:57 »



O, Ne Güzel Kuldu!


Geçen sene 16 Temmuz 1999 Cuma günü Rabbin azametli âlemine yüce bir rûhu yolcu etmiştik.

O, zâhirde beni, hakîkatte ise kendisinden feyz almış bulunan nice insanı birer mânevî yetîm olarak bırakıp âhırete intikâl eden Mûsâ Efendi -kaddesallâhu sırrahû- Hazretleri idi.

İfâde etmeliyiz ki, nasıl yüce bir dağın azameti, ona eteklerinden bakılınca lâyıkıyla anlaşılıp kavranamazsa, büyük şahsiyetler de böyledir. Bu bakımdan mânevî rehberlerin birçoğu hayatlarında nice derinlikleri bilinmeden bu fânî âleme vedâ etmişlerdir. Hattâ onların en yakınında bulunanlar dahî bu derinliklere kâmil mânâda vâkıf olamamışlardır. Zîrâ böyle şahsiyetlerin mânevî enginliği firkatlerinden çok sonra ortaya çıkar. Meselâ Mevlânâ Celâleddîn -kuddise sirruh- Hazretleri gibi yüce bir şahsiyeti, o hayatta iken takdîr edenlerin mukâbilinde ona yanlış bir gözle bakanların sayısı da az değildi. Hattâ anlayıp etrafında halkalananların bile pek çoğu bir dağın azametini ona eteklerinden başını kaldırıp bakanlar gibi görüş kifâyetsizliği içinde idiler.

Dolayısıyla biz de, Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-'un vuslat âlemine intikâlinden sonra onun kıymet ve değerini gönlümüzde yanan hasret ateşiyle birlikte daha derinden hissetmeye başladık. Zîrâ ömrü boyunca O, sahip bulunduğu dirâyeti kâ'bına varılmaz bir tevâzû ile setrettiği için onun hakkında bize akseden kırıntı nasîblerle istifâdeye gayret ediyorduk. Muhakkak ki hâlâ da öyleyiz. Bir zamanlar onun:

"Muhterem Üstâzım Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu Hazretleri'nin hac zamanlarında Mekke-i Mükerreme yolunda o ay ışığı altındaki gecelerde vasıta içindeki refiklerinin uyudukları sıralarda gözlerinden o inci daneleri hâlinde kesiksiz olarak dökülen gözyaşlarını târif etmek imkânsızdır. Bu hâli düşündükçe, kıymetini bilemediğim o eski demler için hüzünlenirim."

şeklinde ifade ettiği gönül yanıklığı, şimdi bizim yüreklerimizi aynı harâret ve âh u enîn içerisinde kavurmaktadır.

Gönüllerimiz, hem ondan lâyıkıyla istifâde edememiş olmanın hüznü, hem de böyle yüce bir ilâhî nimetten mahrûmiyyetin firkat ve hicrânındadır. Şimdi Mevlânâ ile Şems arasındaki firâkın yanışından bir bâd-ı sabâ üzerimize doğru esmekte ve zaman zaman gönlümüz o eski demlerin hasretiyle yanmakta, gözlerimiz nemlerle buğulanmaktadır. Böylece ayrılık ateşiyle kuruyan gönül toprağımız, onun hasretiyle döktüğümüz muhabbet şebnemleri ile yeşermektedir.

Onun aramızdan süzülüp vuslata ayrılışı, gönülleri bir ney hâline döndürdü. Şimdi ise onu biraz daha iyi temâşâ etmenin ayrı bir güzelliği içindeyiz. Büyükler buyurur:

"Evliyânın himmeti, hayatta iken kındaki kılıç, vefâtından sonra ise kınından çekilmiş bir kılıç gibidir."

Nitekim onun ardından müşâhede ettiğimiz sayısız muhabbet tezâhürleri ve muhtelif tecellîler, bu hakîkatin feyizli iklîminde zuhûr eylemiştir. Bugün mânevî râbıtalar bir kat daha artmakta ve kendisine sayısız fâtihalar, yâsînler ve hatimler hediye edilmektedir.

Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-'un rıhletinden sonra tecellî eden bu ve benzeri hususları îzâh sadedinde şu hadîs-i şerîf ne kadar mânâlıdır:

"Kâmil mü'minler ölmezler! Sadece dünyâ evinden âhıret yurduna hicret ederler."

Abdullâh-ı Mısrî anlatıyor:

Sâlih bir zâtın cenâzesini yıkamaya gitmiştim. Nâşının başında:

"Bu büyük zât da öldü." diye eseflendim.

O sırada bulunduğum odanın köşesinden bir ses beni îkâz etti:

"Allâh'ı bilen âriflerin ölmeyeceğini bilmez misin?"

Bunun içindir ki ehl-i basîret, her diriye diri, her ölüye de ölü demezler. Zîrâ kul vardır ki, daha hayattayken bile ölüdür ve kul vardır ki, cesedi toprağa intikâl etse de dipdiridir. Onlar, fânîliği ebedî olana fedâ ederek ölümsüzleşmiş ve zevâlden kurtulmuş müstesnâ rûhlardır. Berzah âleminde de, sonraki âlemde de saltanatları devam eden mânevî sultanlardır. Bu izzetli rûhların oluşturduğu safların mihrâbında sertâc-ı enbiyâ Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhü aleyhi ve sellem- vardır. Nûrunu güneşten alan mehtap, nasıl güneşin varlığına delîl ise, nûr-i Muhammedî ile nûrlanan velîler de onun birer şâhidi ve vârisidir. Onun içindir ki:

"Âşıklar ölmez!"

Dolayısıyla Hakk dostlarının ömürleri, fânî hayatlarından sonra da devam eder. Onlar, zâhirî ilimlerinin üzerine derûnî âlemlerini ilâhî nakışlarla tezyîn ettikleri için arkalarından bıraktıkları gönül eserleri, rûhâniyet ve feyizleri ile vefatlarından sonra da mânevî hizmetlerini sürdürürler. Çünkü onlar, ölmeden evvel ölmesini bilerek ölümsüzlük sırrına kavuşanlardır. Kâh sohbetleri, kâh yazdıkları eserler, kâh kıymetli birer hâtırâ hâlinde serdettikleri menkıbelerle mânevî terbiyelerine devam ederler ve ehl-i basîrete ayân nice tasarrufta bulunurlar.

Onlar öyle zerâfet, melâhat, nezâket ve letâfet kesbetmiş ve öyle ilâhî güzelliklere nâil olmuşlardır ki, hatırlanmaları hâlinde dahî gönüllere ferahlık verir, seâdet iksîri sunarlar. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, bu hususta şöyle buyurur:

"Sâlihlerin yâd edildiği meclise Allâh'ın rahmeti iner."

İşte bizler de o büyük Hakk dostu Mûsâ Efendi'yi bu müjde-i Peygamberîye nâiliyet niyeti ile yâd ediyoruz. Tenlerin ayrılığı, canlara ayrılık getirmez. Aksine Yakup -aleyhisselâm- ve Yûsuf -aleyhisselâm- arasındaki muhabbet misâli, gönülleri birbirine daha da yakınlaştırır, bir ve bütün eyler. Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:

"İblîs'in Âdem'in cesedine takıldığı gibi sen de velîlelerin cesedlerine takılma, onlardaki halîfetullâh sırrını gör. Allâh'ın; peygamberleri, sıddîkları, şehîdleri ve sâlihleri birbirine dost yapıp: «Onlar ne güzel dostlardır!» buyurduğunu işitmedin mi?"

"Bilmez misin ki dosttan ayrılan rüzgâr, bir daha kımıldayamaz. Ocağından ayrılan ateş söner ve kül hâline gelir. Bağlar ve bahçeler, suya bîgâne kaldığı an kuruyup çoraklaşır."

"Bilmez misin ki, gönülden gönüle pencereler vardır. Birbirine bağlı gönüller, birbirlerinden ayrı değillerdir. Bedenler uzak düşse bile onlar yine de beraberdirler. Tıpkı iki kandil gibi. Kapları ayrıdır, ama nûrları birbirine karışıp birleşmiştir. Dolayısıyla hasret ateşi, bedenleri eritiyor görünse de onun nûru, gönlü sevgilinin nûruyla kucaklaştırmaktadır."

"Kâinâta bak; gece ile gündüz de birbirini kucaklarlar, sevgi ile birbirlerinin arkasından birbirlerine koşarlar. Onlar görünüşte ayrıdırlar, ama hakîkatte birdirler. Faydalı olmak ve hizmet etmek için elele vermişlerdir."

Ancak ârifleri yâd ediş, onların güzel ahlâk ve nümûne-i imtisâl davranışlarını hatırlamak, bu vesileyle kendilerine hayır-duâlar eylemek şeklinde olmalıdır. Biz de Mûsâ Efendi Hazretleri'ne bu pencereden baktığımızda onun hakkında söyleyeceğimiz ilk söz:

"O ne güzel kuldu!" ifadesinden ibarettir.

O, ömrü boyunca kulluğu hayatının bütün sahfalarına teşmîl etmiş, bütün hâl ve davranışlarında bir şi?r-i tabiî hâlinde tecellî ettirmiştir.

Gerçekten de O:

İbâdette ne güzel bir kuldu!

Muâmelâtta ne güzel bir kuldu!

Hakk'ın tevzîinde ne güzel bir kuldu!

Hâlık'tan ötürü mahlûkâta muhabbet ve şefkatte ne güzel bir kuldu!

Çile ve ızdıraplara merhametiyle şifâ olmaya çalışan ne güzel bir kuldu!

Kâinâttaki kudret akışlarını hayrân hayrân seyreden ne güzel bir kuldu!

İncelik, zerâfet ve rikkat-i kalbiyyesi ile bu gök kubbede hoş bir sadâ bırakan ne güzel bir kuldu!

İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sirruh-, muhtelif meşrepteki Hakk dostlarının hâllerini şöyle tasnîf eder:

Zenginlerin infâkı, mallarından olur ve onlar, mallarını ihtiyaç sahiplerinden kıskanmazlar.

Âbidlerin infâkı, nefislerinden olur ve onlar da, kendilerini hizmetten esirgemezler.

Âriflerin infâkı, gönüllerinden olur ve onlar da, murâkebeden uzak durmazlar.

Âşıkların infâkı ise, rûhlarından olur ve onlar da, rûhlarını kazâ-yı ilâhiyyenin cârî olduğu mekânlardan uzak tutmazlar.

Bu husûsiyetler, her Allâh dostunda farklı farklı tecellî eder. Bazısında ise, bir lutf-i ilâhî olarak hepsi bir arada bulunur. İşte Mûsâ Efendi -kuddise sirruh- da bütün bu sıfatları kendisinde cemetmiş mübârek bir Allâh dostuydu.

O, melek sıfatlı, nûrânî bir velîydi. Sanki güneş insan şekline girmiş, beşer sûret ve perdesiyle yüzünü örtmüştü.

Bu yüksek hâline rağmen ömür boyu mahfiyete bürünürdü. Her güzelliği Hakk'tan bilir ve dâimâ şükür hâlinde olurdu. Maddî ve mânevî hiçbir nîmeti kendisine izâfe etmezdi.

Bir sohbet meclisinden sonra Bosna-Hersek'teki yaraların sarılması için yardım toplanmıştı. Herkes kendi adına belli bir yardımda bulunduğu mecliste, O, büyük bir meblağ uzatmış ve:

"Bir dostun buraya verilmek üzere fakîre emâneti!" diyerek takdim etmişti.

Ehl-i basîret müstesnâ orada bulunanlara bu ifâde, verilen paranın meclise gelmemiş bir şahsın gönderdiği yardım intibaını uyandırdı. Ancak onun emanet dediği kendi malı, dost dediği de Allâh'tı...

O, bu nûrlu yolun bütün büyükleri gibi ne dünyâyı ne ukbâyı istedi. Sadece Allâh'a yöneldi. Cümle lezzetleri ifnâ ederek, gerçek lezzetin mârifetullâh olduğunun idrâki içinde yaşadı. Hiçbir meşguliyet, onu Hakk ile beraber olmaktan alıkoymazdı. Âhıret amelini dâimâ dünyâ amelinin önüne geçirirdi. Gönlü, nisan yağmuru damlalarından iri inciler peydâ eden sedefler gibiydi. Kendisine muhabbet gösteren nice sîneleri Allâh'ın izni ile birer müstesnâ inci hâline getirdi.

Engin bir mânâ âlemi vardı. Orada nice sır ve hikmetler devşirirdi. Her davranışı, Rabbin: "Gören gözü, tutan eli, yürüyen ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: O ne güzel kuldu!
« Posted on: 28 Mart 2024, 17:47:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: O ne güzel kuldu! rüya tabiri,O ne güzel kuldu! mekke canlı, O ne güzel kuldu! kabe canlı yayın, O ne güzel kuldu! Üç boyutlu kuran oku O ne güzel kuldu! kuran ı kerim, O ne güzel kuldu! peygamber kıssaları,O ne güzel kuldu! ilitam ders soruları, O ne güzel kuldu!önlisans arapça,
Logged
07 Şubat 2011, 15:01:09
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 07 Şubat 2011, 15:01:09 »


    "Rabbe, ancak kalb-i selîm ulaşır. O hâlde ittikâ ehli, kalbini mâsivâdan koruma gayreti içinde olmalı ve Allâh'ın hiçbir mahlûkâtını incitmemeli. Bu husûs, seyr-i sülûkün birinci merhalesidir.

İkinci merhalede kalb, Rabbin muhabbeti ile dolup taşmalı. Güneşin ışığında bütün ışıkların hayatiyyetini kaybettiği gibi, mü'min gönüller de nûr-i ilâhî ile mâsivâyı yok etmeli. Dâimâ Hakk'a teveccüh hâlinde olarak Allâh'ın hiçbir mahlûkatından incinmemeli. Yâni muâhezeyi kendine, müsâmahayı başkalarına yöneltmeli.

Üçüncü safhada ise, gâye «Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!» emr-i ilâhîsini yaşayabilmektir ki, bu da, her şeyde rızâ-yı ilâhîye göre istikâmetlenmekdir.

    Allah razı olsun bu güzelliği bizimle buluşturduğunuz için..
    Rabbim bizi bu hallerle hallendirsin..Okurken bile o iklimin esintileri gönlümü mesrur eyledi..Birde hakikatine ulaşabilseydik..????
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes