๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İz Bırakanlar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Eylül 2010, 14:52:06



Konu Başlığı: Nâsıruddîn et Tûsî nin Ferdî içtimaî ahlâk düşüncesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Eylül 2010, 14:52:06
Nâsıruddîn et-Tûsî'nin Ferdî-İçtimaî Âhlâk Düşüncesi

NÂSIRUDDÎN et-TÛSÎ KİMDİR?
Tarihe, İlhaniler Devri İdari Teşkilâtı'na geliştirdiği "devlet felsefesi" ile mührünü basmış, fevkalâde ikna kabiliyeti ve fâik mantığıyla Hulâgü Han gibi celalli bir hükümdarın takdirini kazanıp 400.000 cilt civarındaki kitabı yakılmaktan veya Dicle Nehrine atılmaktan kurtarmış, Alamut'da bulunduğu hapisten Sultan Sarayında Mâli Müşâvirliğe ve Başvezirliğe yükselmesini bilmiş, hazırladığı "Ziyci İlhânî" (=İlhani Cetvelleri) ile bugünkü fezâ çalışmalarına rehberlik etmiş, devrinde, Sedillot'un ifadesiyle, Avrupa ve Asya'yı uyandıracak kadar dehâsını inkişâf ve izhar ettirmiş olan Nâsıruddîn et-Tûsî, 1201'de Hemedan'da doğup 1274'de Bağdat'da vefat etmiştir.
Nâsıruddîn et-Tûsî'nin insanlığa en hayırlı hizmetlerinden en başta geleni 1258 yılında Hulâgü'nün de tasdik ve tasvibiyle kurduğu Merâğa rasathanesidir. Ayrıca Tûsî: Trigonometriyi ilk defa müstakil bir bilim olarak ele alan, "allâme", "muharrir", "hekim", "hoca", "üstat", "son filozof, "asrın yegânesi" gibi lakaplarla meşhur olmuş büyük İslâm alimidir.
Tûsî'nin; astronomi, matematik, geometri, trigonometri, optik, mineraloji, coğrafya, tıp, mantık, psikoloji, felsefe, ahlâk, musiki, edebiyat, güzel sanatlar, ilâhiyat, tarih ve iktisat'a dâir tam 76 eseri vardır. 73 senelik ömre sığdırılan 76 eser!
Öklid'in son yüzyıl içinde, hakkında Avrupa'da en çok makale yazılan eserini yorumlayarak zamanımıza kadar tatbikâtına zemin hazırlayan; Wil Durant'ın "The Age Of Faith" (=İman Çağı) adlı eserinde kendisinden övgüyle bahsettiği Nâsıruddîn et-Tûsî'nin; Batılı filozof Locke'nin de çok istifade ettiği bir başka yönü var ki; herhalde sizler de O'nun bu "ferdi ve içtimâi terbiye esaslarından", asırlar sonra da olsa, müstefid olacağınız noktalar bulacaksınız.
Nâsıruddîn et-Tûsî'ye göre, her bilimin ilk merhalede tâlim edilmesi icabeden "esasları" olmalıdır. Nefis, ruh, maneviyât ve ahlâk meselelerini tanımayıp ele almak, insanda var olan nebâtî, hayvanî ve insanî nefis kuvvelerini, bunların aynı ve farklı vechelerini incelemek her bilim için müşterek esaslardan bazılarıdır. Bütün bilimlerin hedefi, çalışma ve araştırmalarını teşkil eden hareket noktası "insan"dır. İnsan bu dünyadaki varlıkların en şereflisidir. O, varlıklar arasında vasat derecede yaratılmıştır ki; yücelip yükselmek veya yuvarlanıp düşmek onun kendi elindedir, kişi, nefsini akıl ve iz'ân ile idare edebilirse yücelir, kendi haline bırakırsa onu aşağıya çeker, aşağılaştırır. Tûsî, buradan mantıkî bir sonuç çıkararak, nefsin terbiyesi için bir Peygambere veya numune teşkil edecek bir terbiyeciye (mürebbiye) olan ihtiyacı ilmî olarak ispatlamaya çalışır ve insanın yaptığı her işte bir saadet, bir hayır araması ve buna erişmeyi gâye edinmesi üzerinde durur.
Tûsî, ahlâkı saflaştırma, yani insanı kötü duygulardan ve ihtiraslarda arındırma sanatının; aile, devlet ve insanlık için en şerefli ve en hayırlı bir sanat olduğunu ve bu sanatın insanı saadete götürdüğünü vurgular.
Nâsıruddîn et-Tûsî'nin hayatı müddetince üç ideâli vardı:
1) İdeâl bir insan, 2) İdeâl bir aile ve 3) İdeâl bir toplum teşkil etmek. Çocuğun tâlim ve terbiyesi, dostluk ve arkadaşlık devlet, idâre ve hukuk sistemi, mâliye ve iktisat, ilim ve hitâbet, suç ve ceza, Tûsî'nin ideâl ferd ve cemiyet ahlâk öğretisinde hedef aldığı başlıca mevzûlar olmuştur.
ÇOCUĞUN TALİM VE TERBİYESİ
Tûsî, aileyi vücuda, aile ferdlerini uzuvlara, aile idare sanatını ise hekimlik sanatına benzeterek; çocuğun tâlim ve terbiyesi, yeni kuşağın yetiştirilmesi üzerinde hassasiyetle durarak; anne-babaların, mürebbi ve muallimlerin, cemiyetin terbiyesi ile meşgul olan herkesin bu hususta (bu sahada) mes'uliyet taşıdığını vurgular. Ona göre, çocuğun tâlim ve terbiyesinde, çevrenin mühim bir rolü vardır.
Tûsî'ye göre, çocukta en fazla üzerinde durulması gereken "hayâ"dır. Her şeyden önce bu hissin terbiyesi ve geliştirilmesiyle uğraşmak icabeder. Çocuklara pahalı giysiler almamayı, onları oburluğa, çok uyumaya alıştırmamayı tavsiye eder. Ona göre; çocuklara karşı son derece de hassas olmak, onların en küçük bir davranışını bile gözden kaçırmamak, kötü alışkanlık ve hareketlerin vaktinde önünü almak, en küçük iyi bir davranış belirtisi (tezahürü) görüldüğünde bunu alışkanlık haline getirmek, onlara çalışkanlık aşılamak, tembellik, yalan ve iftiradan, başkalarına kötülük etmekten, insanların acı ve dertlerine kayıtsız kalmaktan nefret etmeyi öğretmek çocuk terbiyesinin esasını oluşturur.
DOSTLUK VE ARKADAŞLIK
Tûsî, dost seçerken uyanık olmayı, samimi ve sadık dostlar ile, kendilerini böyle gösteren sahte dostları birbirinden tefrik etmeyi tavsiye ederek, kişinin dost seçeceği şahsiyetleri her yerde, küçük ve büyük işlerde, iyi ve kötü günlerde, sakin ve buhranlı anlarda tecrübeden geçirmesi üzerinde durur. O, mümkün mertebe düşmanların dosta çevrilmesini, bu mümkün olmadığı takdirde müteyakkız olmayı, onların faaliyetlerinden dâimâ haberdar olmayı tavsiye eder.
Nâsıruddîn et-Tûsî'ye göre, nefsi ıslah edip sıhhatte tutmanın üç yolu vardır. 1) İyi ruhlu, terbiyeli, namuslu, iyiliksever, arkadaşlar edinip dâimâ onlarla beraber olmak. 2) Ahlâkı bozan söz, fıkra ve hikâyelere kulak vermemek, 3) İyi ve faydalı işlerle uğraşıp boş bulunmamak ve yaptığı işlerin her gün hesabını vermek.
Tûsî, gençliğin müfritâne hevesât ve taşkınlıklarını ölümü düşündürmekle frenleyip dostluk ve arkadaşlıkların ahiret inancı ile ebediyet kazanacağını ifade eder. O, evvela, ruhî ve bedenî hastalıkların teşhis ve tedavisi üzerinde durur. İlk tedavi şekli olarak da, bütün insanları düşündüren ve korkutan ölüm ve ölüm vehmini ele alarak, ölümün korkulacak bir şey olmadığını ispatlamaya çalışır. Ona göre, ölümden korkanlar, sadece ölümün ne olduğunu bilmeyen, faydasız, boş bir hayat süren kimselerdir. İnsanları ölüm vehminden kurtarmanın çaresi, ölümün ne olup ne olmadığını onlara anlatmaktır. Gaflet ve eğlenceyle ölümü unutmaya çalışmak, korkuyu hafifletmez, daha da artırır.
DEVLET, İDARE VE HUKUK SİSTEMİ
Her ferd bir aileyi, her aile bir mahalleyi, her mahalle bir şehri ve her şehir de bir ülkeyi teşkil eder. Bu cüz ile küllî arasında sıkı bir rabıta (bağ) vardır. Bu rabıta iş bölümü ve yardımlaşma ile kuvvet bulur. Tûsî'ye göre, devlet insanın aktif faaliyetine, insan ise devletin yardım ve desteğine muhtaçtır. Devlet ile insanın birbirlerine karşılıklı mes'uliyetleri vardır.
Devlet, adalete dayalı olduğu takdirde uzun süreli ayakta kalabilir. Adalet, şu dört tabaka arasındaki mutabakat (uyum) ile temin edilebilir: Kalem ehli, kılıç ehli, muâmele ehli, ziraat ehli. Tûsî: Kalem ehillerini suya, kılıç ehillerini ateşe, muâmele ehillerini havaya, ziraat ehillerini ise toprağa benzeterek, bu dört unsurun tesanüt ve âhenk içinde faaliyet göstermesiyle saadet bahşeden ideal medenî bir sistemin vücut bulacağı kanaatini taşır.
Tûsî'nin devlet ve idare mekanizmasını teşkil eden şahsiyetler, ya doğuştan (vehbi) âlim, ya çalışma ve gayretleriyle âlim olmuş ya da bu yolda olan kimseler olmalı. İdeal devletin aksi, cahil, bozulmuş, yolunu şaşırmış, faziletsiz bir devlettir veya sınırsız hürriyete sahip olan bir devlettir. Sınırsız hürriyet, sınırsız başıboşluk demektir. Çünkü böyle bir devlete kısa sürede kozmopolitlik, istikrarsızlık ve düzensizlik hâkim olur. Neticede bu da, anarşi, zulüm ve istibdâdı doğurur. Tûsî'nin devletinde beş meslek sınıfı vardır: (alimler), mürebbiler ve muallimler, müfettişler, asayiş muhafızları, levazım ve maliyeciler.
Tûsî, faziletli devlet siyaseti ile despot olarak vasıflandırdığı faziletsiz devlet siyasetini birbirinden ayırarak; dünyanın iki şeyden çok büyük sıkıntı çektiğini kaydeder. Bunlar: 1) İstibdat idaresi, 2) Halkın kendi haline, başı boş bırakılmasıdır.
Tûsî'ye göre harp, başvurulacak en son çare olmalıdır. Hoşnutsuzluklar anlaşmalarla halledilmelidir. Devletlerarası meydana gelen huzursuzluklar da devlet başkanlarının karşılıklı görüşme ve münasebetleri ile halledilmelidir. Tûsî'nin ideal devlet siyaseti ilme ve karşılıklı anlayışa dayalıdır.
Tûsî'nin düşüncesine göre hükümdar, adil olmalı ve vicdanının sesine kulak vermelidir. Adil hükümdara tebanın itaatsizliği ihanettir. İdeâl bir hükümdar, mal, para ve makam hırsından uzak, disiplinli ve milletinin güvenini kazanmış olmalıdır.
MALİYE VE İKTİSAT
Tûsî'nin devrinde itibar görmüş, vergi ve maliye meselelerine dair çok güzel tesbitleri vardır. Bunlardan başlıcaları şöylece hülasa edilebilir:
1) Köylüden alınan toprak gelir vergisi miktarları birbirinden farklı olmalıdır. Verimli toprağa sahip varlıklı köylüden ürünün 1/10'i; verimsiz toprağa sahip fakir köylüden ise ürünün 1/20'i vergi olarak toplanır. Ürün alınmayan yıllarda bu miktar iki kat azaldığı gibi, bol ürün alınan yıllarda ise miktar arttırılabilir veya birkaç senenin vergisi önceden alınabilir. Herkesten gelirine göre vergi alınmalıdır. Ve gelirleri tesbit edilmeden ödenecek vergi miktarı tayin edilmemelidir.
2) Hükümdar ve ailesinin bütçesi ile devlet bütçesinin birbirine karıştırılmasına kesinlikte izin verilmemelidir.
3) Devlet bütçesi, dâimâ giderleri gelirlerinden daha az olacak şekilde düzenlenmelidir.
4) Para, bir tedavül vasıtasıdır. Paranın ayarı, mübadele edilen malın üretimi için harcanan emeğe eşit olmalıdır. Bu hal, paranın bütün insanlar arasında geniş ölçüde kullanılmasına imkân verir.
5) Beden ve kafa emeğinin bedeli birbirinden farklı olmalıdır.
Tûsî, ayrıca hayvancılıkla uğraşanların, tüccarların vergisi, toplanan vergilerin nerelere harcanacağı, emeğin nakit olarak ödenmesi gibi meseleler üzerinde de durarak, zamanında, uygulanabilir bir iktisat sistemi ortaya koymaya çalışmıştır.
İLİM VE HİTÂBET
Tûsî'ye göre, bütün ilmî tetebbuât, tedebburât ve tetkikâtın gayesi, insanın refahı ve saadeti olmalıdır. İnsanın makul düşüncelerinin neticesi olarak ilim, hakikatin tam ve doğru olarak kavranıp açıklanmasını hedef alır. Bütün ilimler birbirleriyle akrabadır, birbirlerine yardımcı olurlar. Hayata geçirilemeyen, tatbik sahasına konulamayan bir ilim düşünülemez. İlmî çalışmalarda delil, ispat ve belgeler büyük bir ehemmiyet arzeder. Hukukun ilimler içerisinde ayrı bir yeri vardır. Hukuk ilmi bir toplumun kültürü, asırların mirası ve bilgi birikimidir. Devletin temellerinin güçlü olması, toplumun ıslahı hukuk ilminin keyfiyetine bağlıdır. Millî olmayan bir hukuk sistemi bir devlet ve millet için hiçbir zaman istikbâl vâdetmediği gibi, o ülke insanı için de en büyük talihsizliktir. Hukuk ilmi, millî değerlere, örf ve âdete uygun ve mantıkî olmalıdır.
İnsanları ikna ederek inandırarak anlatıp kabullendirmenin ehemmiyetini bilen Tûsî, hitabet sanatı hakkında ayrı bir bahis açarak uzun uzun, hatibin hususiyetleri üzerinde durur. Ona göre hatip,içten (ihlaslı) olmalıdır, acele etmeden, inandırıcı bir tarzda, sözü fazla uzatmadan ve herkesin bildiği hakikatleri tekrarlamadan, vaziyetin icabettirdiği ölçüde zaman zaman sesini yükselterek veya alçaltarak konuşmalıdır; konuşması kin, nefret, öfke dolu, sert ve acımasız olmamalıdır. Hatip, düşüncelerini dinleyicilerin isteği istikametinde süratle bağlama kabiliyetine sahip olmalı. Gerekli (malzemeyi) alıntıları (iktibasları), malumatı toplamasını ve konuşmasında gereğince bunlardan faydalanmasını bilmelidir.
SUÇ VE CEZA
Nâsıruddîn et-Tûsî, suçtan ziyade suçun sebepleri üzerinde durur. Ona göre, suçun sebeplerini derinlemesine incelemeden onunla te'sirli bir mücadele yapılamaz. Tûsî, başlıca suç işleme sebepleri olarak, kötü muhitin tesirlerini, lüks, zenginlik ve alkol düşkünlüğünü, ahlâksızlık, sıkıntı ve fakirliği, yalan söyleme alışkanlığı ve kumarı görür. Ona göre suçlar; kasden işlenmiş, kasd olmaksızın işlenen suçlar ve ihtiyatsızlık sonucu işlenmiş suçlar olmak üzere üçe ayrılır. Tûsî'ye göre en büyük suç veya suçun en büyük sebeplerinden birisi çocuğun kötü eğitimidir ve bu hususta asıl mes'ul anne-babadır.
Tûsî, ahlâkın bozulmasına, insan haysiyetinin çiğnenmesine, yalan söyleyip iftira etmeye, kişiyi işlemediği suçu kabule zorlayacağı için işkence ile cezalandırmaya karşıdır. O, her suça bir ceza takdir edilmesini bir kişiye ceza vermeden önce, evvela o kişinin kişiliğinin doğru tesbit edilmesini, sonra suça iten sebepleri ortaya koyarak, daha sonra takdir edilmiş cezanın verilmesini müdafaa eder.
Ceza verilirken toplumun menfaatlerinin ön plânda tutulması gerektiğini ifade eden Tûsî, cezaları tutuklama, hakların kısıtlanması, sürgüne gönderme veya sınır dışı etmek ve idam olarak dörde ayırır. Tûsî'ye göre hâkim, hekim gibi tedavi edici ve ferdi sıhhatine kavuşturucu olmalıdır. Ona göre, intihar, korkakların başvurduğu çok tehlikeli bir fiildir.
Tûsî'nin, suçluların terbiyesi ve ıslahı meselesine yaklaşımı, her insanın dış görünüşleri gibi karakterlerinin de farklı olmasından dolayı daha ziyade ferdidir. Her ferd cezası naslarla kesin olarak tayin edilmemiş olup tazirle cezalandırılacak suçlamadan dolayı karakteri ve muhiti gözönünde bulundurularak cezalandırılmalıdır. Ferd, ruh ve vicdanın sesine kulak vermeye yöneltilmelidir. Tûsî'ye göre, insanı suça iten sebeplerin başında bastırılamayan ihtirasları, meşru dairede tatmine ve hayra sevkedilemeyen, nefsi arzulan zevk ve eğlenceleri gelir.
Nâsıruddîn et-Tûsî, Ortaçağın siyasi, hukukî ve ictimâî tarihinde en parlak simalarından birisi, ilim tarihinde silinmez bir iz bırakan, üstün ilim ve fıtri kabiliyeti sayesinde çağını aşıp Fârâbi ve İbn-İ Sinâ gibi dünyanın en dâhi âlimleri arasında yerini alan, unutulması mümkün olmayan bir şahsiyettir. Onu tanıma ve Ondan istifade etme, ilim adamlarımız için -asırlar sonrası bile- büyük bir bahtiyarlık olacaktır.


KAYNAKLAR:
1) Erdem, A.K.M. Dergisi, Cilt: 4, Sayı 10, Ocak 1988 Sh: 233-250.
2) Türk Hukuk ve istisad Tarihi Mecmuası, İlhaniler Devri İdari Teşkilatına dair, Ş. Yaltkaya, cilt: 2. sh: 7-16.
3) Encyclopedıe de İslâm, Tome IV, Paris, 1934. P: 1032-1034.
4) İslâm Ansiklopedisi, M.E.B. Ank.1977, Cilt; Xll/1,sh: 134-135.
5) Will Durant, İslâm Medeniyeti, Çev.: O. Bahattin, İst. 1001 Temel Eser, 1972, sh.: 254.
6) Belleten, Merağa Rasathanesi, M.Fuad Köprülü, cilt: 6, sh.: 207-227.
7) Nâsıruddîn-i Tûsî ve Merâğa Rasathanesi. Ord. Prof.Dr. Aydın Sayılı. AÜDTCFD, cilt: 14, 1956, No: 3, Sh.: 828-829, 1985
8) Hamit Dilgon, Nasireddin Tusi, İst. Teknik Ü. Mimarlık Fak. 1956, s.: 5.
9) Milli Kültür, Nasirüddin-i Tusi ve Merâğa Rasathanesi, Lütfi Göker, Haziran 1977, sh.: 66.
10) The Observatory in İslâm. Ank. Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1960, sh: 189-223-383.
11) Terceme-i Eşkâl-i Nasır-i Tusi, T.N. Gen-can, U. Dizer, Boğaziçi Ü. Kandilli Rasathanesi Yayını, 1984. İst.
12) Müslüman İlim öncüleri Ans. Ş. Döğen, sh. 260-2 Y. Asya Yay. İst. 1984.
13) Mecelle-i Armağan, Cilt: XV, Sayı: 6.
14) İslâm'ın Güneşi Avrupa'nın Üzerinde, Dr. Sigrid Hunke, Bedir Y.. Ter.: Servet Sezgin, II, Baskı, 1975, İst. sh.: 109-128-275.
15) İslâm Medeniyeti Tarihi, Corci Zeydan, Cilt: 3, sh: 377-386.
16) Nâsıruddin Tûsî, Ahlâk-ı Nâsıri, Baakü, "Elm" Neşriyatı, 1980, s: 10.
17) Doç. Dr. Tüten Özkaya'nın "Ahlâk-ı Nâsıri'nin Azeri Türkçesine çevirisi.


DİPNOT
Nâsıruddîn et-Tûsî, Ferdi ve İçtimaî Ahlâk öğretisine dâir fikir ve düşüncelerini daha ziyade şu eserlerinde toplamıştır: -Ahlâk-ı Nâsıri, -Şerh-i İşârât, -Tezkire-i Hayat, -Esâsü'l-İktibas, Evsâfü'l-Esrâf. Asya V.. 1984, İst.


Mehmet Yâle