> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler  (Okunma Sayısı 677 defa)
27 Haziran 2010, 14:40:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 27 Haziran 2010, 14:40:59 »



Müslüman Ufkundan Dünya ve İçindekiler




Dünya, insanoğlu için şu sonsuz fezâda ahenkle yüzüp giden mükemmel bir seyahat gemisi; içinde varolduğumuz, varlığımızı duyduğumuz, Vareden’i bildiğimiz sımsıcak bir yuva; canlı-cansız aksesuarıyla cıvıl cıvıl ve rengârenk bir meşher; ayrı ayrı dillerle yazılmış milyonlarca, milyarlarca kitaptan oluşan muazzamlardan muazzam bir kütüphane; analarımızın her zaman şefkatle tüllenen odalarından daha sıcak, onların ninniler söyleyip salladıkları beşiklerden daha güvenli, daha yumuşak; her yanıyla Cennet bahçelerinin pırıl pırıl bir izdüşümü ve ufku itibarıyla da görebilenler için ötelere açık donanımlı, seyyar bir rasathanedir
Ayrıca dünya, bütün kâinatların özünü-usâresini, mânâ ve maddesini mahiyetinde cem etmiş bir numune âlem; topyekün varlık ve hâdiselerin zenginlerden zengin en muhtevalı bir sayfası; cin ve insin tenezzühü için ihtimamla hazırlanmış ferah-fezâ bir mesire yeri ve öteler adına da âdeta bir prova salonu gibidir; iyilik de kötülük de onun bağrında boy atar gelişir, günah da sevap da onun dağında-bağında yetişir; sonra da bütün bunların ürünleri öteki âlemin pazarlarına gönderilir

Bu açıdan da o, hem bir mezraa, hem bir fabrika, hem de ahiret pazarlarına açık tam bir ticarethanedir Ekilecek şeyler burada ekilir ve burada biçilir Ötelerin yol azığı burada tedarik edilir, Cennetlerin o nûrânî aksesuarları burada hazırlanır, ukbâ panayırlarında teşhir edilecek ürünler buranın tezgahlarında üretilir, -öyle yapıp ötelere ulaştırana canlarımız feda olsun- orada enzâr-ı âleme arz edilir; sonra da ebedî saadet saraylarında bâkî bir surette mü’minlere sunulur

Dünya, ılgıt ılgıt şefkat tecellilerinin kesintisiz esip durduğu, rahmet sağanaklarının gelip gelip üzerimize boşaldığı âdeta bir yağmur ormanı, ışık ve güzellik dalgalarının ufkumuzda sürekli tüllendiği ve belli bir çerçevede ötelerin bütün debdebesini, ihtişamını aksettiren bir sinema perdesi gibidir Görürüz olduğumuz yerden ötelerin hüzme hüzme ziyasını; kışlarla-baharlarla müşâhede ederiz ölümü, “ba’sü ba’del-mevt”i ve verâsını: Her gece fert planında, her kış toplumca ölüme yürür, her gündüz ve her baharda da yeniden bir kere daha diriliriz Teksirler devam eder durur ve bize mütemâdiyen öbür âlem hatırlatılır

Dünyada bazen güzelliklerin yanında çirkinlikler, iyilikler arasında kötülükler, ışığın arkasında karanlıklar ve yararlılarla beraber zararlılar da bulunabilir; ama güzel görüp güzel düşünenler için bunların içlere inşirah veren ve göz kamaştıran kısmı her zaman daha güçlü ve kalıcı, daha cazip ve imrendiricidir Buna mukabil, sevimsiz görünen ve içimizi bulandıran şeyler ise, hem sonuçları hem de daha başka yanları itibarıyla güzel ve hayır edalıdırlar Aslında bu tür eşyâ, insanî hislerimize değişik nağmelerle bir şeyler fısıldayan, azimlerimizi bileyen ve iradelerimize farklı sürprizler vâdeden, her zaman mânâlı fakat muvakkat, olabildiğine bereketli ama vâridâtı ötelere akan, yumuşak, ılık birer hayır kaynağıdır Bunlar tıpkı suyun atomları gibi kendi kendilerine kalınca yakıcı olmalarına karşılık sabır, teslimiyet ve rıza ile farklı terkiplere ulaşınca can-fezâ birer iksire dönüşürler

Üzerinde varlığımızı duyup yaşadığımız bu dünya, hem kâinatlara nisbeten hem de emellerimiz açısından gayet küçük, fakat her şeyin kalbi mahiyetinde; fezâdaki kehkeşanlara göre bir zerre, ama cihanlar kıymetinde; esir deryası içinde yüzüp duran varlık heyet-i umumiyesi karşısında bir damla, fakat bütün semâvât ağırlığında muhtevalı bir cirimdir Bütün esmâ-i ilâhiye ve sıfât-ı sübhâniyenin câmi’ ve şeffaf bir aynası sayılan insanoğlunu o misafir etmiş, o ağırlamış ve onun ötelere sıçrayabilmesi için de âdeta bir rampa vazifesi görmüştür/görmektedir

Onun yer ve konumunu, Hak nezdindeki kendi mevki ve duruşuyla müşterek mütalâa edip değerlendirebilen inanmış gönüller, bu küçük damlacıkla kâinat çapındaki nâmütenâhî deryaları peyleyebilir; semâvâta nisbeten bir zerrecik görünümündeki bu mini âlemle güneşlere sahip olabilir ve onun üzerinde geçirdikleri o dar zaman dilimine sıkıştırılmış kısacık ömürlerini ebediyet âlemlerinin bir nüvesi hâline getirebilirler Elverir ki, kendilerine emanet olarak verilen mâhiyet-i insaniyedeki cevherleri hem de tek zerresini dahi zayi etmeden yerinde değerlendirebilsinler

Evet, bu dünya fânîdir; misafir olarak bir bir gelenler, mîadları dolunca arkalarına bakmadan bir bir giderler Gidenleri yeni gelenler takip eder ve o tıpkı bir han gibi dolduğu aynı anda boşalır, boşalırken de daha başka konuklarla dolar-taşar Gelenler, askere duhul ediyor gibi gelir; gidenler de, ölüm tezkeresiyle asıl vatanlarına avdet ederler İnsanlık varolduğu günden beri ne gelmelerin ardı arkası kesildi, ne de gitmeler durdurulabildi; bu itibarla da, buraya niye geldiğini ve nereye namzet olduğunu bilmeyen bir kısım bahtsızlar hemen her zaman vilâdet neşideleriyle coştukları aynı anda ölüm ağıtlarıyla irkildiler; bir an sevinçle soluklansalar da sürekli kederlerle yutkundular ve bir gün ümitle şahlanmaya mukabil, günlerce yeisle kıvranıp durdular; ne ağlamaları dindi ne de gülmeleri; bir kere “oh” dedilerse, birkaç kez “ah” edip inlediler

Eşyâ ve hâdiselere iman gözüyle bakanlar için ise durum çok başkadır: Onlar, kendilerini buraya göndereni bilir, O’na yakın durmaya çalışır; gidecekleri yeri mâmur kılma mülâhazasıyla oturur-kalkar ve yol boyu hep huzur soluklanırlar Bu ölçüde her şeyi O’na bağlayınca, kâinat da, içindekiler de birdenbire renk, şekil, mâhiyet, şîve değiştirir; tat olur, lezzet olur ve ışık olur gönüllere akarlar İşte bu zaviyeden dünya, hedefinde ebediyet, insanları sonsuz mutluluğa götüren bir gemiye, bir tayyareye; içinde milyonlarca, milyarlarca kitap bulunan zengin bir kütüphaneye; başları döndüren, temâşâsına doyamayacağımız bir meşhere dönüşür ve büyüler herkesi talâkatli bir lisan kesilir, çağırır O’na hepimizi renkten, ışıktan oyunlarla duyurur gönüllerimize O’nun nurunu, ziyasını
Aslında, iman nuruyla bakabilenler için, şu iç içe güzellikler Hakk’ın zâtına birer burhan; insan ise, o burhanları gören, duyan, okuyan, seslendiren bir tercümandır Bütün eşyâ, onu akıl, şuur, his ve gönlüyle yerli yerinde değerlendiren talihlileri fizik ötesi âlemlerin derinliklerine uyarır; zamanla onların ruhlarına melekûtî sırlar akmaya başlar, zihinleri âdeta bu sırların havzı hâline gelir, kalbleri de tecelli avlama rasathanelerine dönüşür Böylece Yaratan’ı bilmezlikten kaynaklanan zulmetler bir bir yırtılır veya büzüşür; nurlar gelir her yana otağlar kurar geniş bir “halka-i zikir” hâlini alır kâinat ve bütün eşyâ şiirler, mûsıkîler dinleriz harfsiz, kelimesiz canlı-cansız her nesnenin dilinden ve Yaratan’a îmâlar alırız her şeyin tavrından, duruşundan

Öyle ki, ne zaman varlığı, kapsayan bir nazarla temâşâya alsak fizikî âlemler delinip de içinden ruhumuza eşyânın perde arkası sırları akıyor gibi olur ve dikkatlerimizi hep ötelere, ötelerin de ötesine çeker; gönüllerimize murâkabe hissi aşılar; aşılar da, bulunduğumuz yerde hayret ve hayranlık yaşayan bir dervişe dönüveririz Biraz dünya, biraz ukbâ; biraz madde, biraz mânâ; biraz hakikat, biraz hayâl görüp hissettiğimiz ve temâşâsına dalıp tetkikine koyulduğumuz her şeyle o kadar mükemmel uyuşuruz ki, onlarda, bütün bir tabiat kitabı ve içindekilerin, bütün insanlık ve onun maceralarının şiirini dinler gibi olur ve büyüleniriz

Evet, canlı-cansız bütün eşyâ birbiriyle o denli uyum içinde ve öylesine bir intizam ve ahenk göstermektedir ki, çok defa onu temâşâ ettiğimizde, kendi kendimize: “Acaba bizim gibi bunların da türlerine göre birer ruhları var da bu münasebet ve bu nizam onlardan mı kaynaklanıyor?” diye düşünürüz İster nezaretçi melekler gibi birer ruhları olsun ister olmasın, biz onlara ne zaman dikkatlice baksak, hemen, hem birbirleriyle hem de bizimle olan o sıkı münasebetlerini anlar, bir şeyler söylemek istediklerini duyar gibi olur; onların en tatlı mûsıkîlerden daha büyülü sükûtî nağmelerini dinlemeye koyulur, en derin söyleyişlerden daha derin îmâlı suskunlukları karşısında soluklarımızı tutar; uyuyan bir çocuğu uyarma endişesiyle sessizleştiğimiz gibi sesimizi keser, duyup hissettiklerimizi, akıl, mantık ve muhakeme filtresi görmemiş saf mülâhazaların enginlerden engin o geniş alanına salıveririz; salıveririz de artık hayâl hanemizde her nesne âdeta bir kâri, bir mugannî, bir kasidehâna dönüşür ve bize ne füsunlu şeyler ne füsunlu şeyler anlatırlar: Kimi eşyâ, hayâllerimizde birer Mevlevî semâzeni gibi canlanır; kimisi bir fasıldan başka bir fasıla geçiş peşrevi yapıyormuşçasına bize ahenk meşk eder; kimisi dudaklarında ney, ruhlarımıza hasret ve hicran günlerimizden derlenmiş yanık besteler sunar; kimisi de bize, gümbür gümbür mehter edasıyla dünyaya kendimizi ifade ettiğimiz îtilâ döneminden güftesiz, bestesiz marşlar dinletir! Evet hemen her nesne, yeri, konumu, duruşu ve türü adına, farklı îmâ ve işaretlerle mutlaka bize bir şeyler anlatır; biz de, onları dinleyip çözmeye, anlayıp yorumlamaya ve sırlarını sırlarımız gibi duymaya çalışır; hepsiyle hasbıhal eder, hepsini sever, okşar; onları, sevdiklerimizi kucakladığımız gibi kucaklar ya da gider kendimizi onların o sımsıcak iklimlerine salıveririz
Aslında, iman gözüyle bakınca, bütün varlık ve hâdiseler bize o kadar tanıdık, o kadar yakın görünürler ki, onları âdeta birer dost, birer arkadaş sanır, yüzlerine şefkatle bakar; onların çehrelerinde her şeye ve herkese şefkatle bakıldığını okur ve Yaradan’a dolu dolu hamd ü senâlarda bulunuruz

Bazıları ilk nazarda biraz ekşi suratlı, biraz kaba, biraz da bize kapalı görünse de, biz, bakışımızı imana bağlayıp düzeltince, onlar da birdenbire değişiverir, yumuşar, mûnisleşir ve candan birer ahbap oluverir
Bazıları, hemen her zaman, bir kısım insanlar gibi hep mütebessim, gökçek yüzlü, sıcak tavırl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler
« Posted on: 18 Nisan 2024, 06:04:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler rüya tabiri,Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler mekke canlı, Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler kabe canlı yayın, Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler Üç boyutlu kuran oku Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler kuran ı kerim, Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler peygamber kıssaları,Müslüman ufkundan dünya ve içindekiler ilitam ders soruları, Müslüman ufkundan dünya ve içindekilerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes