๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İz Bırakanlar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Eylül 2010, 15:17:52



Konu Başlığı: Muhyiddin İbn Arabî Sadreddin Konevî münasebeti
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Eylül 2010, 15:17:52
Muhyiddin İbn Arabî – Sadreddin Konevî Münasebeti

Milâdî 1210 - 1274, Hicri 606 - 673 yılları arasında yaşayan Sadreddin Ebu'I-Meâli b. İshak b. Muhammed b. Yusuf b. Ali el Konevî, Anadolu kültür ve düşünce hayatını yakından etkileyen ve Şeyh-i Ekber olarak bilinen Muhyiddin İbn Arabi'nin yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerden birisidir.

Bu bakımdan Sadreddin Konevî'den bahsedilirken Muhyiddin İbn Arabi'den de söz etmek gerekli olmaktadır.

Fakat ülkemizde hem Sadreddin Konevî hem de Muhyiddin İbn Arabî hakkında yapılan çalışmalar, onları bütün cepheleriyle ele almamakta, son derece muhtasar ve sathî kalmak-tadırlar.

Biz bu çalışmamızda Sadreddin Konevî'nin Muhyiddin İbn Arabî ile olan ilişkisini iki yönlü ele almaya çalışacağız.

1 - Fizikî ve beşerî yönden 2- İlmî yönden

A- FİZİKÎ ve BEŞERÎ YÖNDEN İBN ARABÎ - SADREDDİN KONEVÎ İLİŞKİSİ:


Sadreddin Konevî, Muhyiddin İbn Arabî ile dünyada sürdürdüğü beraberliğini vefatından sonra da adeta devam ettirmek istemiş "672 yılında hocası Muhyiddin İbn Arabi'nin yanına gömülmek istemiş fakat onun bu son arzusu yerine getirilememiştir.1

Fizikî ve beşerî olarak, Sadreddin Konevî'nin İbn Arabî ile ilişkisini ele alan pek çok kaynak; İbn Arabi'nin, Sadreddin Konevî'nin dul kalan annesiyle evliliğini nazara verirler. Bu konuyu tartışmadan önce, bu olaya yer veren ilk elden kaynak eserlere bir göz atmakta fayda vardır.

Konevî'nin en-Nefehâtu'1-İlâhiyye isimli kitabını okuyan Molla Câmî'ye göre, Muhyiddin İbn Arabî, Konya'ya geldiği zaman, babasının vefatından sonra Sadreddin Konevî'nin annesiyle evlenmiş ve Şeyh Sadreddin, Muhyiddin İbn Arabi'nin hizmet ve sohbetinde yetişmiştir.2

Bu hadiseyi tamamen menkıbelere dayanarak rivayet eden kaynaklar da vardır. Meselâ bunlardan birinde Konevî'nin annesinin bir sultan cariyesi olduğu, sultanın bu cariyeyi serbest bırakarak İbn Arabi'ye verdiği ve nikâh ettiği, İbn Arabi'ye çeşitli ikramlarda bulunarak ona Sadreddin Konevî'yi de beraberce teslim ettiği anlatılmaktadır.3

Fakat yine aynı kaynakta bu rivayeti tekzib edercesine İbn Arabi'nin Anadolu'ya gelip Malatya'ya yerleşmesinden sonra yetim kalan Sadreddin Konevî'nin dul annesiyle evlendiğinden bahsedilmektedir.4

Bütün bu rivayetlerde Sadreddin Konevî'nin Muhyiddin İbn Arabî'ye yakınlığı vurgulanmakta ve o tarihlerde kendisinden ilim tahsil ettiği öne sürülmektedir. Fakat İbn Arabî ile Sadreddin Konevî arasındaki bu yakınlık, tarihî açıdan maalesef tam olarak te'yid edilememektedir.

Çünkü Muhyiddin İbn Arabi'nin Anadolu'ya ilk defa gelişi H. 602/ M. 1205 - 1206 yılındadır. İbn Arabî bu seyahatinde Konya'ya uğramıştır.5

İbn Arabî bu yolculuğu sırasında Diyarbakır çevresinde Duneysir veya Densîr'den geçerek Anadolu içlerine kadar uzanmış.6 Erzurum, Sivas, Malatya, Eski Urfa (Harran) gibi şehirlere uğramıştır.7

İbn Arabî Konya'da bulunduğu bu sırada "Risâletü'I-Envâr" isimli kitabını tamamlar.8

İbn Arabî, Konya'da ikamet ettiği bu sıralarda kırk bir yaşlarında bulunuyor ve "ebdâl"dan olduğu anlaşılan ve İranlı bir zât diye tarif edilen "Sâkıtu'r-Refref İbn-i Sâkitı'l-Arş" isimli bir şahısla da görüşmüştür.9

Bu tarihlerde henüz Sadreddin Konevî doğmamıştır. Dolayısıyla yetim kalması ve dul annesiyle, İbn Arabî'nin evlenmesi mümkün değildir.

İbn Arabî bundan sonra ikinci defa tekrar H. 608/M. 1211-1212 yılında Anadolu'nun bazı şehirlerinde görülür. Çünkü İbn Arabî kuzey memleketlerinde diye tarif ettiği Kuzey Anadolu'da Fırat nehrinin donduğunu, gerek insanların gerekse kafilelerin donmuş olan Fırat nehri üzerinde yürüdüklerini bizzat gördüğünü söyler.10 Onun bu sözlerine bakarak, onun 1211 Aralık-1212 Ocak veya en geç Şubat aylarında Fırat nehri üzerindeki Anadolu şehirlerinde bulunduğunu tahmin etmek mümkündür.']

Bazı kaynaklar ise, onun Konya'ya ilk seyahatinin H. 607/M. 1210 yılında olduğunu belirtirler ve geniş detay verirler.12

Burada verilen bilgilere göre, İbn Arabi'nin şöhreti Anadolu Selçuklu Sultanı I. Keykâvus'a kadar ulaşmıştır. Sultan onu büyük bir heyetle bizzat kendisi karşılar. Onun Konya'da kalmasını arzu eden Sultan Keykâvus, kendisine büyük bir ev verilmesini emreder. İbn Arabî de bu hediyeyi kabul eder. Fakat orada bir süre oturduktan sonra kendisinden bir şey isteyen bir dilenciye "bütün mâlik olduğum şey bu evden ibarettir" diyerek, onu Allah rızası için sa-daka olarak verir.13 Yukarıda da belirttiğimiz gibi, İbn Arabî nisbeten sakin geçen bu dönemde te'lifden uzak kalmaz ve H. 607/ M. 1210 yılında "Meşâhidü'l-Esrâri'l-Kudsiyye ve Metâliu'l-Envâri'l-İlâhiyye" ve "Risâletü'l-Envâr fî mâ Yemnehu Sahibu'l-Huluvveti mine'l-Esrâr" isimli kitaplarını yazar.14 Boş vakitlerinde de ilminden faydalanmak isteyen ve kendisine bağlanan müridleriyle bir araya gelir.15

Her iki rivayeti de göz önüne aldığımız zaman H. 606 yılında dünyaya gelen Konevî'nin iki ya da en fazla 4-5 yaşlarında bulunmuş olması gerekir. Buna göre, Konevî'nin babasının vefat tarihini aramak icap ederse, bunu H. 615/M 1219'den sonraya götürmemek lazımdır.16

Öyleyse İbn Arabî ile Sadreddin Konevî arasındaki akrabalık veya yakınlık nereden kaynaklanmaktadır? Bu alâkada mecazî bazı unsurlar da var mıdır? Buna evet diyenlere göre "Menakıb″ kitaplarındaki efsanevî rivayetlerin arkasında çoğu zaman mecazî unsurlar saklandığı için anlatılan şeyler bazen başka türlü tefsir edilmekte ve Konevî'nin babasının ölüm tarihini ima eden kayıtlardan çıkarılması gereken netice bir tarafa bırakılarak bunlarda İbn Arabî ile Konevî'nin akrabalığı araştırılmaktadır."17

B) İLMÎ YÖNDEN İBN ARABİ ve SADREDDİN KONEVÎ İLİŞKİSİ:

Konevî, eğer Muhyiddin İbn Arabi'den ders almış ve talebesi olmuş ise, bu ne zaman ve nasıl olmuştur?

İbn Arabi'nin Konya'da bulunduğunu kabul ettiğimiz H. 602/M. 1205-1206 yılında ondan ders almasını düşünemeyiz. Zira H. 606 / M. 1210 yılında dünyaya gelen Konevî henüz hayatta değildir. İkinci gelişi olan H. 608 / M. 1211-1212 yılında ise, iki yaşında iken İbn Arabî'ye talebe olmasını düşünemeyiz.

Son bir husus olarak şu söylenebilir: O da İbn Arabi'nin son olarak H. 614 / M. 1217-1218 tarihlerinde Malatya'da bulunması esnasında Konevî'nin ondan ders alabileceği ihtimalidir. H. 614 - M. 1217-1218 yılında Malatya'ya gelen İbn Arabî18 H. 615/M. 1218-12l9yılında da Malatya'dadır. Çünkü o sıralarda, Anadolu'da hüküm süren İzzeddin Keykâvus'a Malatya'dan mektup yazmıştır.

Daha önce de işaret ettiğimiz gibi, İbn Arabî, H. 609/ M. 1212 yılında da memleketine bitişik bir devlette yaşayan Hıristiyanlara karşı muamelesinin nasıl olacağı mevzuunda kendisiyle istişare eden Sultan Keykâvus'a uzunca bir mektup yazmış ve bu mektubunu Fütûhât-ı Mekkiyye ve Muhâdarâtü'l-Ebrâr isimli kitaplarına da dercetmiştir.

O bu mektubunda Sultan Keykâvus'a bir babanın oğluna nasihat ettiği gibi nasihat eder ve ondan Hıristiyanlara bütün kanunları katı bir şekilde tatbik etmesini onlara müsamaha göstermemesini ister.20

Bazı kaynaklar İbn Arabi'nin Kaykâvus'a mektup yazmasının H. 612/M. 1215 yılında olduğunu belirtirler. Bu kaynaklara göre, 1215 (M) yılının Aralık ayında Anadolu'ya gelen İbn Arabî'ye, Sultan Keykâvus'un Antakya'yı muhasara etmek üzere yerinden ayrıldığını öğrenir. Ramazan ayını Sivas'ta geçiren ve bu harbin başarıya ulaşması ile meşgul olan İbn Arabî bir gece rüyasında Keykâvus'un muzaffer olacağını ve Antakya'yı fethedeceğini görür. Oradan Malatya'ya geçen İbn Arabî, oradan Keykâvus'a Antakya'nın fetih müjdesini haber veren bir mektup yazar. Gerçekten bu rüyadan yirmi gün sonra, Ramazan Bayramında Antakya fethedilmiş olur.21

İbn Arabi'nin Malatya'da bulunduğu sırada. "Tercümânu'1-Eşvâk" adlı eseri istinsah edilmiş ve İmadeddin Bermekî bu eseri tek bir meclisde müellifine okumuş ve İbn Arabî gerek bu eseri, gerekse diğerleri hususunda kendisine "İcazet" vermiştir.22

İbn Arabî'nin Malatya'da bulunduğu H. 615/M. 1219 yıllarında Konevî'nin kendisinden istifade etmesi de mümkün görülemez. Çünkü İbn Arabî'nin bu şehirde en son bulunuşu H. 615 veya daha uzak bir ihtimal ile H. 617 yılından daha sonra değildir. Bu sıralarda ise sekiz veya en çok on yaşlarında olan bir çocuğun İbn Arabî gibi dâhi bir ilim adamından istifade etmesini düşünmek doğru olmaz.23

Öyleyse Sadreddin Konevî, İbn Arabi'den nasıl, nerede ve ne zaman ilim tahsil etmiştir?

Burada dikkatimizi çeken enteresan bir durum var:

İbn Arabî, özellikle Fütuhat isimli kitabında tarihçe-i hayatına da yer vermiş, orada talebelerinden, hocalarından, görüşüp konuştuğu kişilerden, başına gelen hadiselerden, uğradığı yerlerden, görüp işittiği hadiselerden, hem çok, hem de detaylı bir şekilde bahsetmiş olmasına, talebelerinin isimlerini bildirmiş olmasına rağmen, kendisinin en büyük ve en meşhur talebesi olarak bahsedilen Sadreddin Konevî'den hiç bahsetmez. İşin garibi Sadreddin Konevî de kendi kitaplarında bu konuya yer vermez. Fakat ikisi arasındaki irtibatın baba-oğul mertebesinde olduğuna da şüphe yoktur. Çünkü bir semâ kaydında İbn Arabî için Konevî'nin "baba" (valid) tabirini kullanması bunu göstermektedir.24

Bu bakımdan Konevî, on beş veya daha ileri yaşlarında İbn Arabi'nin yanına gönderilmiş olabilir. İbn Arabî de bu sıralarda Halep'te ve Şam'da bulunmaktadır.25 H. 620/M 1223 yılında 60 yaşlarında bulunan İbn Arabî o tarihten itibaren Şam'a kesin olarak yerleşmiş ve vefatına kadar da Şam'dan hiç ayrılmamıştır.26 "İşte en kuvvetli bir ihtimâl ile Sadreddin Konevî, bu tarihlerde gerek tahsil görmek ve gerekse tasavvuf incelikleri öğrenmek maksadıyla, belki de yalnız olarak İbnü'1-Arabî'nin yanma gelmiş ve yine büyük bir ihtimâl ile hocasının vefatı olan H. 638/M 1240 yılına kadar onun yanından hiç ayrılmamıştır.27

İbn Arabi'nin vefatında 30 yaşları civarında bulunması gereken Sadreddin Konevî,28 bir süre de Mısır'da kalır.29

Sadreddin Konevî'nin İbn Arabî ile olan irtibatı, onun vefatndan sonra da devam eder. H. 652/M 1254 yılında Konya'ya dönen Sadreddin Konevî30 Şeyhi İbn Arabi'yi rüyasında görüp, onunla sohbet ettiğini nakleder.31

673 yılında vefat eden Sadreddin Konevî, Şeyhi İbn Arabi'ye hayatında gösterdiği sadâkati tescil ettirmek istercesine, vefatından sonra, şeyhinin yanına götürülerek oraya defnedilmesini vasiyet etmiş, fakat, onun bu vasiyeti yerine getirilememiş.32 Konya'da kendi adıyla anılan bir caminin avlusuna defnedilmiştir.

SADREDDİN KONEVÎ'NİN İBN ARABİ'DEN ETKİLENDİĞİ GÖRÜŞLERİ:

Birinci bölümde beşerî yönden ve ilim tahsili açısından ele aldığımız Muhyiddin İbn Arabî-Sadreddin Konevî ilişkisini, bu bölümde Sadreddin Konevî'nin İbn Arabi'den etkilendiği görüşleri açısından ele almakta fayda mülâhaza ediyoruz.

Her talebe gibi, Sadreddin Konevî de muhakkak bir surette İbn Arabi'den ve onun muhtelif görüşlerinden ve düşüncelerinden etkilenmiştir. Ama yine her talebe gibi hocasından farklı ve orijinal görüşler de ileri sürmüştür. Bunu biz onun en önemli eserlerinden biri addedilen "Tefsiru'l-Fâtiha" ismiyle bilinen "İ'câzu'l-Beyân" adlı eserinde bulabiliriz.

Konevî. Fatihanın bazı sırlarını açıklamak maksadıyla kaleme aldığı33 metod bakımından Cedel, Niza, Kelâm ve Felsefe yolundan gitmeyeceğini baştan belirttiği34 bu kitabında; "Ben bu eserde ne şeyhim İbn Arabi'nin ne de başka birisinin sözlerini nakletmeyi istemedim"35 diyerek hocasından farklı görüşleri ve düşüncelerinin olduğunu ortaya koymuştur.36

Sadreddin Konevî'nin İbn Arabi'den etkilendiği konulardan biri Allah'ın sıfatları mes'elesidir. Çünkü, hem İbn Arabi hem de Sadreddin Konevî'ye göre, Allah (c.c.) ilâhî sıfatlar ve isimlerle muttasıftır. Allah'ın Zât'ı bilinemez ancak sıfat ve isimleri bilinebilir. Ve bilinmelidir de. Fakat bunların sırrına vâkıf olmak sadece keşif ehline, yani sûfîlere has bir iştir. Allah'ın sıfat ve isimleri ancak keşifle bilinebilir.

Böylece hem İbn Arabi, hem de Sadreddin Konevî, Allah'ın sıfatlarını nefy ve ta'til eden anlayışın karşısında yer almaktadır. Bu yönüyle onlar Mu'tezilenin sıfatlan ta'til etmesi karşısında Ehl-i Sünnet görüşünü savunmaktadırlar. Fakat sıfatların bilinmesi mevzuunda mükâşefeye dayanmaktadırlar. Dolayısıyla Zat'ı meçhul olan, bilinemeyen, bilinmesi de mümkün olmayan Allah'ın sıfatlarının meçhul olmadığı anlaşılmaktadır. İlahî sıfatlar ve isimler Allah tarafından bildirilmektedir, fakat Allah'ın bildirmediği sıfatlar da, özel bir surette, kendi akıl dereceleri ve şeriate dair haberlerden çıkarılmaktadır. Öğrendikleri şeylerle Allah'a, in-sanlar tarafından izafe edilmektedir.37

Sadreddin Konevî sıfatlar ve isimler konusunda getirdiği izahlarda İbn Arabi'nin tesirinde olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü ona göre, nesnelere yani mevcudata delâlet etmesi yönünden Allah'ın sıfat ve isimleri sonsuz miktardadır. Çünkü, ona göre sıfatların ve isimlerin Allah'a izafe edilmesi, Allah'ın ancak bu isim ve sıfatlar vasıtasıyla nesnelerde taayyün etmesi bakımındandır.38 İbn Arabî de "Fususu'l Hikem"inde hemen hemen aynı şeyleri söylerken39, başka bir yerde de "Nesnelerin (mevcudat) Allah'ın kelimeleri olduğunu"40 belirtmekte ve kâ-inattaki herşeyin Allah'ın ismi olduğunu41 kabul etmektedir.

Sadreddin Konevî'ye göre Allah, nasıl düşünülürse düşünülsün yine de Allah olarak kalıyor. Yani denediğimiz bütün metodlar, Allah'ı bilmek, tarif etmek ve O'na erişmek için kifayetsiz görünüyor. Bu sebeple, Konevî'nin ifadesiyle Allah'ı "bizâtihî kavram olarak" bilmek mümkün değildir.42

Bu bakımdan da;

"- Kim Allah'ı Vahid olarak bildiyse bilememiştir,

- Kim Allah'ı Allah olarak bildiyse bilememiştir;

- Kim Allah'ı deliller, ayetler ve şahitler ile bildiyse yine bilememiştir;

- Kim Allah'ı belirli bir tarifle bilmişse bilememiştir;

- Kim Allah'ı kendi nefsinin hallerinden bir hâl ile bildiyse bilememiştir;

- Kim Allah'ı ibadet, ilim ve amel ile bildiyse, yine bilememiştir.

- Kimin Allah hakkındaki bilgisi bir hususu dikkate almak, başka bir hususu terk etmek gibi bir keyfiyette olursa, o kimse, yine Allah'ı bilememiştir.

- Kim istihlâk yemeğini tatmış ve Allah'ı bir gaye olarak görmüşse, O'nu yine bilememiştir.

- Kimin Allah hakkındaki bilgisi bir mucip (icap ettiren) üzerine tevakkuf ettiyse, o kimse yine Allah'ı bilememiştir" diyen Sadreddin Konevî43 adeta bu ifadeleriyle "Allah'ı ancak, Allah'ın kendisi bilebilir" diyen İbn Arabi'nin44 görüşlerini ifade etmektedir. Çünkü, Ebu Hâmid el-Gazzâli'yi "fikri düşünce yönünden, "el-Maznûn bihi alâ Gayr-ı Ehlihi""ve diğer eserlerinde, Allah'ın zatı konusunda söz etmiştir. Bütün söylediklerinde, bunun için hatâ etmiş ve isabet edememiştir. Ebu Hâmid ve benzerleri, bu konuda, cehaletin son gayelerini bilmiş (ulaşmış)lerdir" diyerek tenkid eden İbn Arabi'ye göre45 Allah'ın mâhiyeti yoktur.46

İbn Arabî bu görüşünü şöyle açıklar;

"O'nun hakkında: O nedir? demek caiz değildir. Çünkü Allah'ın mâhiyeti yoktur. O nedir? (demek) keyfiyet bakımından da caiz olmaz, zira, O'nun keyfiyeti de yoktur. Allah'dan başka ilah yoktur, (sözleri) cihetinden sadece Allah'ı bildik deriz. Fakat hakîkat yönünden O'nu bi-lemeyiz. İşte bundan dolayıdır ki, Allah konusunda tefekkür caiz değildir, çünkü O'nun hakikati kavranamaz.

Böylece düşünürler, O'nun zâtı (mahiyeti) hususunda temsil ve teşbihden kaçınırlar. Zira Allah (fikri) zaptedilemez. Ve O, tavsife de, tarife de sığmaz. Tefekkür ancak O'nun fiilleri yarattıkları konusunda olur.47

Ayrıca, Allah'ın Zâtı hakkındaki fikirlerin muhtelif olduğunu belirten48 İbn Arabi'ye göre, Allah idrâk olunamaz.49 Yaratık olan aklın, Yaratan hakkında hüküm veremeyeceğini savunan İbn Arabî'ye göre50 Allah hakkındaki nazariyeler farklı farklı olsa bile, hepsinin de gayesi aynıdır.5' Ve bütün bunlardan dolayı da Allah hakkındaki bilgi ispat ile değil, mükâşefe yoluyla olur.52

İşte İbn Arabi'nin Gazzalî'ye karşı olan tenkidini,53 Allah'ın mahiyeti ve zatı konusunda düşünmemeyi prensip edinmesinde54 aramak gerekir.

Sadreddin Konevî'nin, İbn Arabî'den etkilendiği diğer bir önemli konu ise, Feyz ve Sudur nazariyesidir. Çünkü Konevî'ye göre, Allah tek olduğu için, ancak tek olanı meydana çıkarabilir. Bu tek olan şey de ona göre nesnelere feyz olunmuş bulunan genel varlık55 yani, Allah'dan sudur eden tek varlıktır.56 Allah-kâinat düalizmini ortadan kaldırarak, kâinatın Allah'dan sudur ederek müstefâd olması bakımından ezelî oluşunu kesin bir surette reddeden Konevî'ye göre57 "Alem, Allah'ın kudretiyle inkılâb etmiş ve bu suretle bir var olan şey emr-i vücudî haline gelmiştir. Âlem asla ezelî değildir. Aksi halde Allah kadar ezelî olurdu. Ve böylece Allah gibi, kendi zâtıyla gerekli (Vücûd-u Bizzat) sayılırdı. Şu halde âlemin mertebesi saf yokluk ile Allah arasında bir mertebe sayılmaktadır."58

Yaratılıştaki ilk ilahî eser takdirdir. "Şu halde yaratılmış şeyler konusunda takdir, tıpkı bir mühendisin kendi zihninde tasavvur ettiği planlardan birini kâğıt üzerine çizmesi gibidir" diyen İbn Arabî59 "Mümkünler varlık içinde yok iken sonradan ortaya çıkmışlardır. Şayet (bunlar) Allah'dan (parçanın bütünden ayrılışı gibi) sudur olsaydı, o zaman varlıktan varlık'a sâdır olmuş ve böylece de, ezeliyette kendi kendisine kaim bir varlığı (aynı) bulunmak vasfını kazanmış olurdu. Biz bu kanaatte değiliz" ifadeleriyle,60 kainatın Allah'dan sâdır olduğunu kabul etmekte, fakat onun Allah ile aynı mahiyette olmadığını düşünmektedir.

Sadreddin Konevî'nin İbn Arabi'den müteessir olduğu diğer bir konu ise "İnsan-ı Kâmil" meselesidir.

Tasavvufî ve metafizik bir insanlık mertebesinden ibaret olarak61 ele alabileceğimiz "İnsan-ı Kâmil"den (olgun, mükemmel insan) anlaşılan şey, tasavvuf sistemi içinde Allah'a ideal bir şekilde yaklaşan insandır. Bu mertebeye ulaşanlar da peygamberler ve evliyâullahtır.62

Esas bakımından İbn Arabî'ye ait olan "İnsan-ı Kâmil" nazariyesi63 Sadreddin Konevî tarafından detaylı bir şekilde ele alınmış ve sık sık işlenmiştir. Ona göre her şey "İnsan-ı Kâmil'de zuhur etmektedir, çünkü o, toplayıcı bir özettir.64

Sadreddin Konevî kendisini de "İnsan-ı Kâmil" olarak kabul etmekte ve bunu şöyle dile getirmektedir: "Bana (bir gün) bir hâl oldu ki, onda Allah'ı gördüm. Bu hal bütün meşhedleri ve mertebeleri bir araya getiren bir meşhed idi. Bu arada şeyhim (İbn Arabî) dahi yanımdaydı."65

Âleme büyük insan nazarıyla bakan İbn Arabî'ye göre66 insan, bir küçük kâinattır ve Allah insanı bütün âlemin hakikatini kendinde toplayan bir varlık olarak yaratmıştır.67

"İnsan-ı Kâmil"in, meleklerden daha şerefli (daha üstün) bir mertebeye yükseltildiğine, çünkü onun Allah'ın isimlerinin bilgisine sahip kılındığına kani olan İbn Arabî'ye göre68 Allah insanı kendi sureti üzerine yaratmıştır. Buradaki (alâ sûretihi) ifadesindeki zamir insana (Âdeme) râci'dir ve "Allah, Âdem'i Âdem suretinde yaratmıştır." Bu söz Allah, Âdemi Allah suretinde (Allah'a benzer bir şekilde)yarattı mânasına gelmez.69

Bütün varlığın bir ağaç şeklinde tasavvur olunabileceğini, bu ağacın özünü, esasını teşkil eden şeyin de Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ruhu olduğunu savunan İbn Arabî70 ve O'nun en mümtaz talebesi Sadreddin Konevî'ye göre insanların gayesi Allah'a yaklaşmaktır.71

İbn Arabi'nin Sadreddin Konevî'de tesiri olduğu bir diğer konu da "Akıl" mes'elesidir. Çünkü Sadreddin Konevî'ye göre Allah (c.c.) akıl tarafından kavranamaz. "Akıl" için müteal Zât'a erişmek mümkün değildir. Çünkü nazar (düşünce) sayesinde Allah'ı bilmeye çalışmak ancak nazariyat sahibinin hayretini (şaşkınlığını) artırır.72

Sadreddin Konevî, insan aklını tamamen inkâr ve reddetmez ama ona Allah'ı kavrama gücünü de vermez. İbn Arabî de "Aklın yaratıldığını, yaratığın ise kendini yaratan hakkında hüküm veremeyeceğini" ifade eder.73 İbn Arabî, aklın Allah'ı kavrayamayacağı düşüncesine şöyle açıklık getirmeye çalışır: "Fikirlerden istifade edilmiş aklî bilgiler, akıl sahibi düşünürlerin yaratılışlarına göre değişmektedir. Böylece onların bir konudaki fikirleri, birbirinden farklı olmaktadır. Halbuki peygamberlerin, evliyanın ve Allah hakkında bize haberler (bilgiler) verenlerin ifadeleri ise hep aynıdır.74 İbn Arabî bu konuda bize şu ölçüleri de verir:

-Feylesoflar arasında ihtilaf, Nebiler arasında ise ittifak vardır.75

-Akıl acizdir.76

-Allah'ın bilinmesi için ispat değil, mükâşefe gereklidir.77

-İlahiyat bahislerinde "kıyastan kaçınmak gerekir.78

-Akıl değil, ilâhî hikmet doğrudur.78

-Zevk ilmi yani tasavvufî bilgi içinde şüphe yoktur.80

-Zevk ilmi haber ilminden üstündür.81

Bu ifadelere dikkat ettiğimiz takdirde biz, Sadreddin Konevî'nin aynı şeyleri belki bir İfade ve üslûp değişikliği ile tekrar ettiğini görürüz. Bu kısa çalışmamızda biz İbn Arabî ile Sadreddin Konevî arasında birleşen görüşleri ve aralarındaki irtibatı ortaya koymaya çalıştık. Çalış-mamızda varmaya çalıştığımız sonuç; Sadreddin Konevî'nin annesinin, Muhyiddin İbn Arabî ile evlenmesinin menkıbe kitaplarında anlatılsa bile, çok kuvvetli emarelere dayanmadığını, aksine tarihî realiteleri zorlamak olacağını, Sadreddin Konevî'nin nisbeten ileri sayılabilecek yaşlarda, Şam ve Halep'te bulunan İbn Arabi'nin yanına giderek ondan bilim tahsil ettiği istikametindedir.

Fikrî açıdan da Sadreddin Konevî'nin pek çok konuda orijinal olarak bazı şeyler ortaya koymuş olmasına rağmen, en önemli sayabileceğimiz görüşlerinde İbn Arabi'nin yakın tesirinde kaldığı görülmektedir.

*) Sakarya Üni. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi


Dipnotlar
1) Şa'rânî, Tabakatü'l - Kübrâ (Kahire, 1229) C. 1 S. 273
2) Abdurrahman Câmî, Nefahatu'l-Üns (Tahran-1337) S. 455;
3) Cemaleddin Nuri- Musa Sadri, Menakıb, Vr. 1'de (Nihat Keklik, Sadreddin Konevînin Felsefesinde Allah - Kainat ve İnsan (İst, 1967) S. XII
4) a.g.e. aynı yer
5) İbn Arabî, tam olarak Ağustos 1205'de Konya'ya gelmiştir. (Nihat Keklik, Muhyiddin İbnü'l Arabî, Hayatı ve Çevresi (ist-1966) S-151-152
6) İbn Arabî, Fûtûhât-ı Mekkîye, C.2 , S. 17.
7) İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, C.2, s. 9
8) Nihat Keklik, Brocklemann'ın bu eserin H 606/ M1200 yılında yazıldığını söylediğini (Gal I, 574) fakat bunun yanlış olduğunu belirtir. (N. Keklik, Muhyiddin İbnü'l Arabî, (İst-1966) S. 152
9) ibn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye (C. 2, S. 16 C. 3, S. 255) N. Keklik Muhyiddin ibn Arabî s. 153)
10) İbn Arabî. Fütûhât-ı Mekkiye, C. 3 S. 508
11) Nihat Keklik,a.g.e.,, s. 160
12) Miguel Asin Palacious,ibn-i Arabî (Tere. Abdurrahman Bedevi)5979s. 66
13) İbn Arabi, Fütuhat 1/9
14) Palacious,a.g.e.,s. 66
15) Palacious, a. g. e. 167
16) N. Keklik, Sadreddin Konevî, XII
17) N. Keklik, a. g. e. XIII
18) Nihat Keklik, a.g.e, s. 164
19) Nihat Keklik, a.g.e.,, s. 164, Fütuhat C. 4, S. 585 (Mısır 1282)
20) İbn Arabî. Fütuhat 4/710, Muhâdaratul- Ebrar, 2/195 ( Palacious. ibn Arabî, S. 70-71'den naklen)
21) Miguel Asin Palacious, İbn Arabî, 5. 77
22) Nihat Keklik, Muhyiddin İbn Arabî, s. 164
23) N. Keklik, Sadreddin Konevî, s. XIII
24) N. Keklik, a.g.e., s. XIII 25} N. Keklik, a.g.e., S. XIII
26) Paiacious, ibn-i Arabî (Tere. Ahmed Bedevi, 1979) S. 85
27) N. Keklik, s. XIII
28) Sadreddin Konevî, Nefahâtü'Hlâhiyye, Yusuf Ağa Ktp. No: 5468 Vr. 68/b. (N. Keklik, Sadreddin Konevî. XV)
29) Konevî, a. g. e., Vr. 366, (N. Keklik, a. g. e. XV)
30) N. Keklik, a.g.e., XV
31) Sadreddin Konevî, Nefahâtü'l-Mâhiyye, Vr. 67/b, Câmî, Nefahatü'l-Üns. 556, (N. Keklik'den. Sadreddin Konevî, XV)
32) Şa'rani, Tabakâtül- Kübrâ, (nşr. Kahire. H. 1229) C.1 S.273
33) Konevî, İ'cazül Beyan(Haydarâbad, 1310)
34) Konevî, İ'cazül'Beyan, S. 10-14 (N. Keklik. a.g.e. , S.20)
35) Konevî, İ'cazül'Beyan, vr. 86 (N. Keklik. a.g.e., S.20)
36) N. Keklik, a.g.e., XX
37) Konevî, En-Nefahât, 65b. İbn Arabî. İnşâu'd-Devâir, vr. 160 (N. Keklik, Sadreddin Konevî)
38) Sadreddin Konevî, En-Nusûs, 15 b. (N. Keklik, Sadreddin Konevî, S. 65)
39) İbn Arabî, Füsûsul-Hikem, Trc. N. Gençosman, S. 32 (İst-1952)
40) İbn Arabi, Fütuhat c.3, s. 318 (Kahire, 1269}
41) İbn Arabi, Fütuhat c.2, s.337
42) N. Keklik, a. g. e., s.79
43) Sadreddin Konevî, Nefahâtu'l, İlâhiyye. 54/B (Konya, Yusuf Ağa Ktp. 5468)
44) İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, C.1 . S. 714 (Kahire 1269)
45) İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, C. 3, S. 516
46) İbn Arabî. Fütûhât-ı Mekkiye. C. 4, S. 192
47) ibn Arabî, İnşâü'd-Devâir, vr. 160 b. (N. Keklik, a. g. e. ,8.81)
48) İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, C. 2. S. 236, 355
49) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 597
50) İbn Arabi, a. g. e. C. 2, S. 609
51) İbn Arabî, a. g. e. C. 1, s. 464, C. 2, S. 236, C. 3, S. 436.
52) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 578
53) İbn Arabî, a. g.e. C.3, S. 516
54) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 431.619. C. 3, S. 100, s. 4, s. 115
55) Sadreddin Konevî, miftahü'l-Gayb(N. Keklik, Sadreddin KonevTden)13-b
56) S. Konevî'ye göre, genel varlık "Allah'dan sudur eden tek varlıktır. (N. Keklik, S. Konevî, s. 85)
57) N. Keklik, a. g. e., s. 86
58) S. Konevî. Şerhü hadisi'l-Erbain (N. Keklik, a. g. e.. s. 86-87) 67a
59) İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiye, C. 2, S. 69
60) Kitâbu'l Halik Vr. 62a (N. Keklik, Sadreddin Kone-vrden naklen s. 91)
61) N. Keklik, s. 135(545 nolu dipnot)
62) N. Keklik, a. g. e. s. 138
63) N. Keklik, a. g. e. s. 130-138
64) Sadreddin Konevî, Nefahâtu'l, İlâhiyye, 86a (Konya Yusuf Ağa Ktp. 5468)
65) S. Konevi, a. g. e. s. 60-b
66) İbn Arabi. Fütûhât-ı Mekkiye. C. 2, S. 137
67) İbn Arabî, a. g.e. C. 2, S. 167
68) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 156-396
69) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 117-137
70) İbn Arabî, el-Bulga ve'l-Hikme Vr. 172a, 172b (N. Keklik. S. Konevî s.139)
71) N. Keklik, a. g.e. .s. 138
72) S. Konevî, İ'câzül-Beyân, Vr. 68b. Şerhu Esmâi'l-Hüs-nâ, Vr. 100 b(N. Keklik, S. Konevi s.139)
73) İbn Arabi, Fûtûhât-ı Mekkiye, C. 2. s. 605
74) İbn Arabî, a. g. e. C. 1, S. 371
75) İbn Arabi a. g. e. C. 4, S. 232
76) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 672
77) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S- 578
78) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 562
79) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 461
80) İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 524 81} İbn Arabî, a. g. e. C. 2, S. 484




Doç. Dr. Hüdaverdi Adam