๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İz Bırakanlar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Eylül 2010, 13:43:30



Konu Başlığı: Muhammed b. Kab el kurezî
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Eylül 2010, 13:43:30

MUHAMMED B. KA'B EL-KUREZÎ

Muhammed b. Ka'b el-Kurezî ibadet ve taatinde son dereÂce hassas idi. Kur’ân'a kendini verişi, onun bir suresi ve bir ayeti üzerinde günlerce durup tefekkür etmesi, ona kulluk hanesinin kapılarını açtı.
Bütün mesaisini ilim tahsiline, Kur’ân okumaya ve ibadet ü taatle meşgul olmaya sarfeden İmam'ın mala, mülke ve dünyalığa asla itibarı olmazdı. Kendisinin Medine'de emÂlaki vardı, hepsini bir defada Allah yolunda sarfetti. KenÂdisine "Çocukların için de bir şey ayırsaydın" denilince, O, "Ben o malın tamamını Rabbim nezdinde kendim için biÂriktirdim, ayırdım (iddihar ettim) Rabbimi de çocuklarıma ayırdım (yani onların rızkını verecek olan O'dur) buyurdu.
Asrımız insanının ciddi bir hastalık olarak mübtela olÂduğu rahat ve endişesiz yaşamayı en büyük günahlardan saÂyan imam, Allah'ın rahmetinden ümit kesme nasıl büyük günah ise, Allah'ın azabından endişesiz yaşama da aynen öyle büyük günahtır, der.
Medine-i münevvere civarında Hz. Ebu Zerr'in medfun bulunduğu Rabeze Camiinde bir ilim meclisine Kur’ân-ı Kerim okurken veya hadis rivayet ederken meydana gelen bir yer sarsıntısında, camiin yıkılmasıyla enkaz altında kalarak AlÂlah'ın rahmetine kavuşmuştur.

Bu sayıda tanıtmaya çalışaÂcağım Zat da yine tabiîn'in büyüklerinden Ebu Hamza veya Ebu Abdillah künyesi ile maruf olan Muhammed b.Ka'b b.Süleym el Kurezî'dir. Babası Kureyza'ya mensuptu. Babası KaÂfa ile alakalı olarak nakledilen vak'a Kader-i İlahinin hikmetli icraatını göstermesi bakımınÂdan kayda değer bir hadisedir.
Efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicret buyurduktan sonra Beni Kurayza Yahudileri ile anlaşma yaparak onlara dokunmamıştı. Ne var ki, Ahzab vak'ası olarak bilinen Hendek savaşında, Beni Kurayza yahuÂdileri müslümanları arkadan vurmaya çalışmışlardı. Peygamberimiz savaştan sonra Beni Kurayza yurduna bir seÂfer tertip etmiş ve bu ahde veÂfada hain olan yahudi kavminin erkeklerini öldürtmüş, kadın ve çocuklarını da esir almışlardı. Ahzab suresi bu vak'ayı 26. ayet-i kerimesi ile anlatmaktadır. Buharî'nin yaptığı rivayetÂte esirler arasında öldürülüp öldürülmemesi ihtilaflı olan birisi vardı. O da tabiin'in büyük imamları arasında yerini alaÂcak Kur’ân-ı Kerime hizmetiyÂle kıyamete kadar ümmet araÂsında yâd edilecek ve Muhammed'e baba olacak olan Ka'b b. Süleym isimli bir çocukÂtu. Peygamberimiz tarafından muayene edildi ve kasık tüyleÂri bitmediği görülünce çocuk olduğuna karar verilerek esirler arasında öldürülmeden serÂbest bırakıldı.(1).
Ka'b b. Süleym Kûfe'ye yerÂleşmiş ve burada Hz. Ali (R.A.)'ın hilafetinin sonlarına doğru hicrî 40. yılında Muhammed doğmuştu.(2) Bilahare babası Medine-i Münevvere'ye gelerek orada yerleşmiş ve ikaÂmet etmiştir. Bu arada Muhammed b. Ka'b kendisini nûr ikliminde bulmuş ve bu nurdan inÂsanlarla teşrik-i mesai etmeye ve ilim öğrenmeye başlamıştı.
Sahabe-i Kiram'dan Fuzale b. Ubeyd, Muğire b. Şu'be, Muaviye, Ka'b. b. Amre, Ebu Hureyre, Zeyd b. Erkam, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, Abdullah b. Yezid, Abdullah b. Ca'fer, Bera b. Azib, Cabir ve Hz. Enes (Radiyallahu anhum) gibi zeÂvattan bizzat görüşerek ilim almış ve rivayette bulunmuştur.(3)

Ayrıca Hz. Abbas, Hz. Ali, İbn-i Mesud, Amr b. As, Ebu Zer ve Ebu'd-Derda gibi zatlarÂdan mürsel olarak rivayette buÂlunmuştur.(3) Bazı kaynaklar daha birçok sahabiden rivayetÂte bulunup feyz aldığını da nakÂlederler.
Kendisinden de yine çok büÂyük zatlar istifade etmişlerdir. Gerek Hadis ve Kur’ân ilimleÂrine dair kendisinden rivayette bulunanlar arasında, kardeşi Osman, Hakem b. Uteybe, YeÂzid b. Ebi Ziyad, İbn-i Adan, Musa b. Ubeyde, Velid b. KeÂsir, Ebu Ca'fer, Muhammed b. Münkedir ve Asım b. Kuleyb zikredilebilir(5)
Muhammed b. Ka'b, rivayet tefsiri hususunda fikrine sık sık müracaat edilen zatlardan biriÂsidir. İbn-i Saad ve İclî hakkınÂda "Alim, zahid, takva sahibi, Kur’ân-ı Kerimi iyi bilen, çok hadis rivayeti olan sika bir zattır" demişlerdir (6). Hadis nakkadı arasında sözleri hücÂcet sayılan İbnü'l-Medini ile Ebu Zür'a da sika olduğunu kaydederler.(7)
Rivayet ettiği hadisleri Kütüb-i sitte'de ve diğer hadis mecÂmualarında görmek mümkünÂdür. İmam Buharî Tarihinde şu rivayetini kayd eder ve der ki, Bana İbn-i Beşşar, Ona, Ebu Bekir Ona Dahhak b. Osman Ona Eyyüb b. Musa rivayet etÂmiş ve Eyüp demiş ki, Ben MuÂhammed b. Ka'b'dan işittim, o diyordu ki; "Ben Abdullah b. Mes'ud dan işittim. O da Resulullah Efendimiz’den şöyle buÂyurduğunu rivayet etti: "Kim AlÂlah'ın kitabından bir harf okurÂsa Allah Taala onun için bir hasene verir".(8 ) Buharî diyor ki, "Kur’ân'ı ezberlese mi, yoksa okusa mı dedi bilmiyorum" (9) Kadir gecesinin zamanı ile alâÂkalı olarak İbn-i Abbas'tan yapÂtığı şu rivayet de önemlidir; "ibn-i Abbas muhacirlerle beÂraber bir toplulukta oturuyordu. Kadir gecesinden bahsedildi. Herkes kendi görüşüne göre bir mânâ verdi. Hz. Ömer (r.a.) İbn-i Abbas'a "Sen niçin konuşmuyorsun, konuşsana, çocukluk sana mâni olmasın." Bunun üzerine İbn-i Abbas koÂnuştu: "Ey müminlerin emiri AlÂlah tektir, teki sever. Dünya günlerini yedi üzerine döner yaptı, insanı yedi aşamada yaÂrattı, rızıklarımızı yedi şeyden yarattı, üstümüzde yedi kat gök yarattı, altımızda yedi kat yer yarattı, mesânîden yedi ayet verdi, Kur’ân'da yedi akraba ile evlenmeyi yasakladı, mirası yeÂdiye taksim etti, yedi azamız üzerine secde etmemizi emr etÂti, Resulullah Kabe'yi yedi deÂfa tavaf etti, Safa ile Merve araÂsında yedi defa koştu, yedi defa şeytanı taşladı, Kadir geceÂsini de Ramazan ayının son yedi gecesinde olduğunu gösterdi." Bunları dinledikten sonra Hz. Ömer (R.A.) dedi ki, "bu hususta bana, henüz baÂşının kemikleri düzelmemiş olan bu çocuktan başkası muÂvafakat etmedi. Arkadaşlar bu hususta bana İbn-i Abbas gibi kim cevap verebilir"?(10)
Te'vil-i Kur’ân'ı en iyi bilenÂlerden birisi olduğunu, Avn b. Abdıllah şu sözüyle dile getirir: "Ben Kurezî kadar te'vil-i Kur'-an'a vâkıf birisini görmeÂdim.(11)
Kulluktaki derinliği ve hassaÂsiyeti, akıl almayacak kadar ileÂride idi. Kur’ân'a kendini veriÂşi, O'nun bir suresi ve bir ayeti üzerinde günlerce durup tefekÂkür etmesi, O'na bu hazinenin kapılarını açmıştı. Nitekim bu mevzuda o şöyle demiştir: "AkÂşamleyin başlayıp da sabaha kadar "Zilzal" ve "Karia" suÂrelerini okumam ve üzerinde tefekkür etmem, o gece bütün Kur’ân'ı okuyup bitirmemden benim için daha sevimlidir. (12)
Kur’ân-ı Kerim'i iyi anlama mevzuunda mucizevâri olarak Efendimiz'in, Ebu Bürde'nin baÂbasından O'nun da dedesinÂden yaptığı rivayette şöyle buÂyurduğunu görüyoruz: "İki kaÂhin kavimden yani Kureyza ve Nadirden Allah'ın kitabını en iyi bilen, okuyan birisi çıkacak ki, ondan sonra onu o kadar iyi biÂlecek birisi olmayacak!' Nafi b. Yezid diyor ki, biz zannederdik ki, bu zat, Muhammed b.Ka'b’dır. (13) Aynı kanaatte olan başkaları da vardır.
İnsanların hayrının üç şeyde olduğunu beyan eden imam, şunları söyler: "Allah Taala bir kula hayır murad ederse, onun için üç haslet verir. Birincisi onu dinde fakih kıÂlar, yani dini ilimleri ona öğreÂtir, o da bunun gereğine göre amel eder.
İkincisi, onun dünyadan eliÂni eteğini çektirir.
Üçüncüsü de kendi ayıbını kendisine gösterir yani kendi kusurunu ve ayıbını düzeltmeÂye çalışır, başkasının kusur ve ayıbıyla meşgul olmaz" (14)
Bütün mesaisini ilim tahsiline, Kur’ân okumaya ve ibadetü taatle meşgul olmaya sarfeden İmam'ın mala, mülke ve dünÂyalığa asla itibarı olmazdı. KenÂdisinin Medine'de emlaki varÂdı, hepsini bir defada Allah yoÂlunda sarf etti. Kendisine çoÂcukların için de bir şey ayırsaydın, denilince, O, ben o malın tamamını Rabbim nezdinde kendim için biriktirdim, ayırdım (iddihar ettim); Rabbimi de çoÂcuklarıma ayırdım (yani onların rızkını verecek olan O'dur) buÂyurdu"(15)
Çok az ve öz konuşur, fakat manâlı ve derin konuşurdu. Kendisine hızlan (Rahmet-i ilaÂhiden mahrumiyet) dan sual edildi, şu cevabı verdi: "Kişinin, güzel olan şeyi çirkin ve kabih; çirkin olan şeyi de güzel görÂmesi hızlandır".(16)
Halife Ömer Ibn Abdülaziz, kendisine itibar eder ve mecliÂsinde bulundurur, fikirlerinden istifade ederdi. Ibn-i Ebi Hatim Tefsirinde Muhammed b. Ka'bdan yaptığı rivayette şunu nakleder: "Ömer b. Abdülaziz beni çağırdı ve "bana adaleti tavsif et" dedi. Ben 'Allah hayÂrını versin! Benden büyük bir şey sordun.' dedim. "İnsanlaÂrın küçüğüne baba, büyüğüÂne oğul ve emsaline de karÂdeş gibi muamele edersin, kaÂdınlara da öyle davranırsın, halÂka günahları, kadar azab edersin, onların vücutlarının kaviliğini, zayıflığını nazara alırsın, kızdığından dolayı kimseye bir kamçı vurmazsın ve böylece âdillerden sayılırsın" dedim.(17)
Allah'a karşı çok saygılı olÂmayı, O'nu çok zikretmeyi ve tefekkür etmeyi tavsiye eder ve katiyyen bunlardan uzak durulmaması gerektiğini ve hiç bir halde kulun Allah'ı anmaktan uzak kalamayacağını beyan ederek şu önemli tesbiti takdim eder: "Eğer zikri terketmek mevzuunda Allah Taala bir kuÂluna ruhsat verseydi, Hz. Zekeriya (A.S)'a ruhsat verirdi. Halbuki Cenab-ı Hak onun için şöyle buyurmuştur"... BununÂla beraber Rabbını çok an ve akşam sabah O'nu teşbih et!" (Âl-i İmran,41), Yine eğer zikri terketmekle birisine ruhsat verseydi, i’lay-ı kelimetullah için geÂceli gündüzlü cephelerde savaÂşanlara bu ruhsatı verirdi. Halbuki, onlar için de "Ey iman edenler, (harbeden) bir topluÂlukla karşılaştığınız zaman seÂbat edin ve Allah'ı çok anın. Tâ ki, umduğunuza kavuşasınız" (Enfal, 45)"(18)
Bu hususları sadece nakletÂmekle kalmayıp, en ince nokÂtasına kadar kendisi de tatbik ederdi. O kadar çok ibadet eder ve geceli gündüzlü ağlar sızlardı ki, onun bu halinden anası endişeye düşer ve şöyle derdi: "Ey benim oğlum! küÂçüklüğünde ve büyüklüğünde ne kadar temiz hayat yaşadığıÂnı bilmeseydim, zannederdim ki, ne kadar büyük günah işleÂmişsin ki, nefsine gece gündüz bu kadar azap ediyorsun?" Muhammed b. Ka'b anasına şu cevabı veriyor: "Ey benim anacığım, ben bazı günahlar üzerindeyken Allah'ın onlara muttali olmasıyla bana gazab etmeyeceğinden ve 'Git seni affetmeyeceğim' demesinden beni emin kılacak bir şey var mı? Bununla beraber Kur’ân (bedî manalarıyla) beni bir kısım işlere yönelttiği halÂde, bütün gece geçiyor da ben ihtiyaçlarımdan fariğ olup onları yapamıyorum"(19)
İsa b. Yunus'dan şöyle rivaÂyet ediliyor: "Biz Muhammed b. Ka'b el-Kurezî'nin yanında idik, bir adam geldi ve:
Ey Abdullah tevbe hakkın da ne dersin? İmam:
- Ne güzel şeydir! Gelen zat:
- Peki, ben bir daha asla kenÂdisine isyan etmemek üzere AlÂlah'a ahid vermişsem halim ne olur? Deyince M. b Kâb el-Kurezi şöyle dedi:
- Bu takdirde cürmü senin kadar olan kimse olmaz. Allah Taala'ya senin hakkındaki hükÂmünü (yani tövbeni kabul etÂmesi hakkındaki hükmünü) infaz etmeyeceğine dair yemin ediyorsun (yemin verdiriyorÂsun)(20)
Herkesin akibetinden çok korkması gerektiğini ve hiç kimÂsenin garantisi bulunmadığını, Allah'tan başka güvenilecek ve dayanılacak şeyin olmadığını şu sözleriyle beyan eder: "AlÂlah Taala iblisi kâfir olarak yaÂratmıştı, iblis meleklerin ameli gibi amel etti, sonunda yaratılÂdığı küfür üzerine döndürüldü. Sahara'yı iman ve saadet üzeÂrine yarattı ve o da sihirbazlaÂrın ameli gibi amel etti ve soÂnunda yaratıldığı saadet ve İslam üzerine döndürüldü, İslam üzerine öldü"
ı21)
Muhammed b. Ka'b'ın çok âbid ve zâhid bir kölesi vardı. Halife Ömer b. Abdülaziz mektup yazarak kölesi Sâlim'ı kenÂdisine satmasını istedi. Muhammed b. Ka'b kölesini müdebber (*) yaptığını söyledi. Bunun üzerine "gönder de onunla bir görüşeyim" dedi halife. İmamın kölesi Salimle Halife görüşünÂce O'na şöyle dedi:
- Gördüğün gibi ben imtihan ediliyorum. Kurtulamayacağım diye çok endişe ediyorum. SaÂlım Halife'ye şöyle dedi:
- Eğer dediğin gibiysen, bu senin kurtuluşundur, yoksa iş korktuğun gibidir. Halife,
- Bana nasihatta bulun, dedi. Salim şunları söyledi:
- Hz. Adem (A.S.) bir tek haÂta (zelle) ile cennetten çıkarıldı. Siz birçok günah ve hataları işÂlediğiniz halde cennete girmeÂyi istiyorsunuz? dedi ve sükût etti.(22)
Asrımız insanının ciddi bir hastalık olarak mübtela olduğu rahat ve endişesiz yaşamayı en büyük günahlardan sayan imam, Allah'ın rahmetinden ümit kesme nasıl büyük günah ise, Allah'ın azabından endişeÂsiz yaşama da aynen öyle büÂyük günahtır, dedikten sonra bu mevzuda üç ayet-i kerime zikreder.(23)
Hayatını İslam ve iman'a hizÂmet istikametinde geçiren ve Allah'ın istediği şekilde hayatıÂnı sürdüren mümin'e müjde olarak şunları söyler: "Mümin kulun canı çıkınca ölüm meleÂği ona gelerek şöyle der: Esselamü aleyke ey Allah'ın veli kuÂlu, Allah sana selam etti ve bu ayeti okumamı vahyetti. "MeÂlekler iyi insanlar olarak canlaÂrını aldığı kimselere de selam size, yaptıklarınıza karşılık cenÂnete girin derler" (Nahl, 32)24
Ölüm anı hazır olan bir insaÂnın mutlaka cennet ehlinden mi cehennem ehlinden mi olduğuÂnu bilmeden ölmeyeceğini de Vakıa suresi 89. ayete yaptığı açıklama esnasında beyan etÂmiştir. (25)
Müminin vefatıyla yerin göÂğün o mümine ağlayacağını beyan eden Muhammed b. Ka'b,
"Artık kim zerre ağırlığınca haÂyır yapmışsa onu görür ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür (insana ameli gösteÂrilir, insan yaptığını görür) (Zilzal suresi, 7-8), bu ayetle alâÂkalı şu izahı yapar: Kâfirlerden kim zerre ağırlığınca hayırdan bir iş işlerse, onun sevabını dünyada kendisi, ailesi ve maÂlında görür. Dünyadan çıktıkÂtan sonra artık kendisi için haÂyırdan bir şey yoktur. MüminÂden de kim zerre ağırlığı bir şer işlerse, onun azabını dünyada kendisi, ailesi ve malı görür, arÂtık dünyadan çıktıktan sonra kendisi için bir şer yoktur.(26)
Allah'a karşı nazının geçtiği ve duasının makbul olduğu riÂvayet edilen Muhammed b. Ka'b’ın.(27) “İsbirû ve sâbirû ve râbitû…” şu ayet-i keÂrimeye de doyurucu izah getirÂdiğini kaydetmeden geçemeyeceğim: Allah'ın emirlerini yaşaÂma, İslamî esaslara harfiyyen uyma hususunda sabırlı oluÂnuz. Vad ettiğiniz zaman vadiÂnizi yerine getirme mevzuunda da sabırlı olunuz. Hassaten ehl-i hizmet için zahirî ve batınî düşÂmanlarınıza karşı uyanık oluÂnuz, şartların gerektirdiği gibi mücadele ediniz. Benimle araÂnızda olan şeyden ötürü Allah'Âtan korkunuz ki, bana kavuşaÂcağınız gün kurtuluşa eresiniz.(28) Medine-ı Münevvere civarında Hz. Ebu Zerr'in medfun buÂlunduğu Rabeze Camiinde bir ilim meclisine Kur’ân-ı Kerim veya hadis rivayet ederken meydana gelen bir yer sarsınÂtısında caminin yıkılmasıyla enÂkaz altında kalarak Allah'ın rahÂmetine intikal etmiştir.(29) Vefat tarihi mevzuunda ihtilaf vardır. İbnü'l-Medinî, İbn Main ve İbn Sa'd, hicri 120 yılında vefat etÂtiğini, Vakidî ve bir cemaat de vefat ettiği zaman 78 yaşında olduğunu kaydederler(30)


(*) Azat olması efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle.



KAYNAKLAR:
1) Tarihu'l-Kebir, İmam Buhari, c.1/215 Vak'ayı Ebu Davud, İbn-i Macc, Tirmizi ve Nesei de zikrederler.
2) Tehzibü't-Tehzib, Askalani, İbn Hacer, c. 9, s. 421; Siyer-i A'lami'n-Nübelâ, Hafız Zehebi, c. 5, s.65.
3) Aynı eserler ve aynı yerler.
4) Siyer-i A'lamin'n-Nübelâ, 5/66.
5) Tehzibü't-Tehzib, 9/421; Siyer-i A'lâmi'n-Nübelâ, 5/67.
6) Tehzibü't-Tehzib,9/421.
7) Aynı yer.
8 ) Tarihu'l-Kebir. İmam Buhari, 1/216.
9) Siyer-i A'lami'n-Nübelâ, 5/67.
10) Hılyetü'l-Evliya, Rağıb el-İsfehani, 1/317; Bakınız, el-İtkan fi Ulumi'l-Kur'ân, Suyuti Celaleddin 2/188.
11) Gayetü'n-Nihaye fi Tabakati'l-Kurra, Gezeri, Şemsiiddin 2/233.
12)Sıfatu's-Safve, Ebii'l-Ferec İbnü'I-Cevzi, 2/133; Fayetü'n-Nihaye, 2/233.
13) Siyerü A'lami'n- Nübelâ, 5/68, ayrıca bkz. Gayetü'n-Nihaye, 2/233.
14) el-Bidaye ve'n-Nihaye, İbn Kesir, 9/ 258; Sıfatus-Safve, 2/132.
15) Siyer-i A'lami'n-Nübelâ, 5/68.
16) el-Bidaye ve'n-Nihaye 9/257.
17) Tarihu'l-Hulafa,CelaI. Suyutı, s.264.
18) el-Bidaye ve'n Nıhaye, 8/257.
19) Sıfatu's-Safve, 2/133; Siyeru A'laÂmi'n-Nübelâ, 5/65.
20) Sıfatu's-Safve, 2/133.
21) Hilye, 3/217
22) Hilye, 3/214.
23) Aynı eser, 3/216 -217
24) Aynı yer.
25) Tefsirü'l-Kur'âni'l-Azim, 6/540.
26) el-Bidaye ve'n-Nihaye, 9/258.
27) Siyer-i A'lami'n-Nübelâ. 3/68.
28) el-Bidaye ve'n-Nihaye, 9/257.
29) Tehzibü't-Tehzib, 9/422, Gayetu'n-Nihaye,2/233.
30) Tehzibu't-Tehzib, 9/422



Ali Hayran