> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike  (Okunma Sayısı 623 defa)
16 Temmuz 2010, 22:05:26
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 16 Temmuz 2010, 22:05:26 »



İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike






Kendisine altmış sene ömür verilmiş bir insan için artık hiçbir mazeretin söz konusu olamayacağını belirten hadis-i şerifin ifade ettiği manalar nelerdir?

Allah Rasûlü (aleyhissalâtu vesselâm) –mealen– şöyle buyurmuştur: "Cenâb-ı Hak, altmış yıl yaşayacak kadar ömür verdiği kişinin mazeret gösterme imkanını bütün bütün ortadan kaldırmış ve ona bahanelerin ardına sığınma fırsatı bırakmamıştır"

Ortalama Ömür
Evvela; Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, bu beyanıyla, vasatî ömre işarette bulunmaktadır Evet, Allah Teâlâ, her mahluka yaratılışı itibarıyla bir hayat süresi tayin etmiştir ki, buna "ecel-i fıtrî" denilir Vasatî ömür kabul edilen ecel-i fıtrî insanlar için altmış-yetmiş senedir Nitekim, Tirmizî'de yer alan bir hadis-i şerifte, "Ümmetimin vasatî ömrü altmış-yetmiş yıldır; bunu aşabilenler azınlıkta kalacaklardır" buyurularak, bu hususa dikkat çekilmektedir

Sâniyen; İmam Buhârî Hazretleri Câmiu's-Sahih adlı eserinde bu hadisi naklederken, Fâtır Suresi'nin 37 ayetini o bâbın unvanı (bölüm başlığı) olarak zikretmiştir Demek ki, hem altmış yaşın hem de "mazeret" meselesinin bu ayet-i kerime ışığında şerh edilmesi gerekmektedir

Söz konusu ilahî beyandan önce, inkarcı müşriklerin sürekli cehennemde kalacakları, oradaki azabın dehşetine dayanamadıkları için ebedî ölümü arzulayacakları; fakat artık haklarında ölüm hükmünün verilmeyeceği ve ateşin şiddetinin de hafifletilmeyeceği, Allah'ı ve nimetlerini inkar eden her nankörün bu cezayı hak ettikleri anlatılmaktadır Sonra da -mealen- şöyle denmektedir:
"Onlar orada imdad istemek için 'Ey Yüce Rabbimiz! Ne olur, çıkar bizi buradan, dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, güzel ve makbul işler yapalım!' diye feryad ederler Fakat, onlara şöyle cevap verilir: 'Biz, size, bir kimsenin ibret alıp gerçeği görecek kadar düşünebileceği bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti Öyleyse tadın azabı! Çünkü, zâlimleri kurtaracak yoktur!" (Fâtır, 35/37)

Bazı alimler, ibret alıp gerçeği görecek kadar düşünebilmek için on beş yaşın yeterli olduğunu söylerken, bazıları da on sekiz yaşını esas almışlardır Bir kısım müfessirler ise, ayeti "Sizi kırk sene yaşatmadık mı?" şeklinde anlamışlardır Ulemadan kimileri de, ayette işaret edilen sürenin "büluğ yaşı" olduğunu söylemişlerdir Fakat, Abdullah İbni Abbas hazretlerine ve müfessirlerin pek çoğuna göre; bu beyan-ı ilahî, "Biz sizi altmış sene yaşatmadık mı?" demektir Çünkü, burada mevzubahis olan vasatî ömürdür; hadis-i şerifler zaviyesinden ortalama yaşın alt sınırı ise altmış senedir
İbn Abbas hazretleri başta olmak üzere, bazı alimler mezkur ayette geçen "Hem size uyarıcı da gelmişti" ifadesindeki "nezir"den maksadın Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalatu vesselam) olduğunu söylemişlerdir Kimileri de "nezir" sözünün umum peygamberler ve kitaplara şâmil bulunduğunu belirtmişlerdir Bazıları ise, bu uyarıcıyı akıl, ihtiyarlık ve yakınların ölümü şeklinde te'vil etmişlerdir Mesela; İkrime ve Süfyân İbni Uyeyne gibi büyükler, "nezir" kelimesini "ihtiyarlık" olarak yorumlamışlardır
Aslında, bunların hepsini birer nezir olarak kabul etmek gerekir Çünkü, bütün peygamberler ve ilahî kitaplar "ölüm var" deyip ahireti haber verdikleri ve insanları ötelere hazırlıklı olma hususunda ikaz ettikleri gibi; Allah Rasûlü de hem Kur'an ayetleriyle hem de hadis-i şerifleriyle her mahlukun fâni ve her nefsin ölümü tadıcı olduğunu her fırsatta hatırlatmıştır
Dahası, tekvinî ayetlerin bir parçası olan her hâdise de insana "Sen gidicisin" demektedir Bükülen beller, tutmayan dizler, ağaran saçlar, titreyen eller, göremeyen gözler, duyamayan kulaklar, ağrılar, sızılar, çeşit çeşit hastalıklar ve türlü türlü rahatsızlıklar birer nezirdir; bunların hepsi bir yönüyle ölümü ve ahireti hatırlatır

Ayrıca, her insanın önüne ömür boyu başka hatırlatıcılar da çıkar; camide imam-vaiz "ölüm var" der, ezan-namaz hesabı akla getirir; eş-dost ebedî beraberlik isteğini izhar eder ve insanın nazarlarını sermedî bir âleme çeker

Dolayısıyla, düşünüp ibret almak ve gerçeği bulmak için bütün bu uyarıcılar birer fırsattır Altmış sene yaşayan bir insan, bunların hepsi tarafından değişik şekillerde ve defalarca ikaz edilmiştir Bu itibarla da, şayet bir kimse onca uyarıcıya karşı kulaklarını tıkamış ve gözlerini yummuşsa, artık onun mahşerde herhangi bir geçerli mazeret ileri sürmesi mümkün değildir

İbret Alacak Kadar Yaşıyoruz
Haddizatında, büluğ çağına erdikten sonra ölen her insan için, ibret alacak kadar yaşama süresi gerçekleşmiş demektir Bir insan yirmi, otuz, kırk, elli yaşında da ölse, artık o "Düşünüp gerçeği görebileceğin kadar ömür vermedik mi?" itabının muhatabı sayılır Çünkü, şuurluca bir saat bile yaşamak Yüce Yaratıcı'nın varlığına ve hilkatin esasına uyanmak için yeterlidir; dolayısıyla, şuurlu bir saat geçiren insanın bilhassa küfür mevzuunda hiçbir mazereti kalmamıştır Halbuki, Allah Teâlâ insanların çoğuna büluğdan sonra uzun süre yaşama imkanı vermektedirHâlık-ı Kainat, bazı canlıları sadece bir saat, hatta çok daha kısa süre yaşatmakta, onları bir anlığına bir kısım isimlerinin tecellilerine mazhar etmekte ve sonra hayatlarına son vermektedir Ömrü bir hafta, bir ay ya da bir yıl olan canlılar vardır Fakat, Cenâb-ı Hak, insanı sadece bir saatliğine halketmemiştir; ona normal şartlarda altmış senelik bir ömür bağışlamıştır

Bu açıdan, etrafını duyacak, hissedecek ve değerlendirecek şekilde, şuurlu olarak bir saat bile yaşasa özellikle inkar ve şirk hususunda bir mazeret hakkı kalmayacak olan insanın, vasatî ömür sayılan altmış seneyi tamamladığında Cenâb-ı Allah'ın emir ve yasaklarına tâbi olma konusunda hiçbir mazeret hakkına sahip olamayacağı aşikârdır Büluğ çağına eren bir gencin artık mesul sayılacağı ve onun küfür, şirk ve masiyet üzere yaşama mevzuunda herhangi bir bahanesinin geçerli olmayacağı düşünülürse, vasatî ömrü geride bırakan bir insanın da evleviyetle mazeret hakkını kaybetmiş olacağı açıktır

Şu halde büluğu idrak ettikten sonra ölen herkes, düşünüp ne yapacağına karar verecek zamanı bulmuş sayılır Altmış sene yaşamış bir insan ise, ahiretini kurtarması için duyup görmesi gereken her şeyle karşılaşmış, hakikatleri düşünüp anlaması için gereken vakti fazlasıyla elde etmiş ve ebedî saadeti kazanma yolunda pek çok fırsat yakalamış demektir

Evet, onca sene eğitimini, istikbalini, evini barkını, çoluk çocuğunu ve iaşesini düşünen; yaşamanın, kazanmanın, rahat etmenin, caka yapmanın ve çalımın ne olduğunu bilen; dünyevî menfaatleriyle alâkalı iyiyi kötüyü ayırt edebilen ve kafasına koyduğu bir meseleyi senelerce takip edip onu sona erdirebilen; yani yüzlerce, binlerce, milyonlarca hususu düşünüp onlarla ilgili kararlar verebilen bir insanın ulûhiyet hakikatini ve âhiretini de düşünmüş olması gerekmez mi? Dahası, bu kimse, İnsanlığın İftihar Tablosu'nu duymuşsa, Kur'an'dan haberdâr olmuşsa; ölümün keşif kolları sayılan hastalıklarla tanışmışsa ve ihtiyarlık pek çok dille kendisine "yolcusun" demişse, artık onun bütün bütün ahirete teveccüh etmiş, eksiklerini gidermiş ve öteler için zâd ü zahîre hazırlamış olması lazım gelmez mi?

İşte, bu hakikate karşı kapalı yaşayan ve ömrünü gafletle tüketen bir insanın acı âkıbetle karşılaşınca pişmanlık duyması, yeniden dünyaya gelmek gibi olmayacak isteklerde bulunması ve dünya hayatındaki hataları için mazeretler döktürmesi ona hiçbir şey kazandırmayacaktırOnun mazeretleri dikkate alınmayacak ve bahanelerin arkasına saklanmasına fırsat verilmeyecektir
Bu açıdan, mealini verdiğim ayet-i kerime ve manası sorulan hadis-i şerif, kendini gaflete salan kimseler için bir tevbîhi de ihtiva etmektedir; bunlar, özellikle belli yaşın üzerindeki kimselere bir ikaz mahiyetindedir Onlara, "Bunca sene hak ve hakikat hesabına pek çok şeye şahit oldunuz, dahası bir sürü meşguliyeti de arkada bıraktınız; artık hiçbir mazeretiniz kalmadı Şu halde, iyi bir mü'min olmak için daha ne duruyorsunuz?" demektir Aynı zamanda, ömrün sonunda iyilikleri, ibadetleri, sâlih amelleri daha da artırmaya ve geçmişteki eksikleri bir ölçüde de olsa telâfi etmeye bir teşviktir Öyleyse, yaşlılıkta dine ve diyanete daha bir candan sarılmak inanmışlığın gereğidir

İki Büyük Tehlike
Mevzuyla alâkalı bulduğum bir hususu daha arz etmek istiyorum:
İnsan için çok büyük iki tehlike vardır ki; biri umumiyetle gençlikte, diğeri de ekseriyetle yaşlılıkta kendisini gösterir: Bunların ilki, mebde'de nazarîde kalmaktır; ikincisi ise, müntehada her şeyi bir kültür şeklinde, şuursuzca ele almaktır
Bir devrede insanı aldatan husus, işin sadece nazariyesi ile meşgul olmak ve amelîde derinleşmeyi düşünmemektir Öyle kimseler vardır ki, sorduğunuz her meseleyi bilirler; daha siz "ihlas" demeden onlar "İhlas Risalesi"ni ezberden okuyuverirler; "Besmele"ye dair olan Birinci Sözü ezbere bilirler; "uhuvvet" kelimesini duyar duymaz, hafızalarına nakşettikleri "Uhuvvet Risalesi"ni gözlerinin önüne getirirler Heyhat ki, her söz, her tavır ve her davranışlarıyla sürekli kendilerini nazara vermekten bir türlü kurtulamazlar; hep "desinler", "görsünler", "duysunlar" mülahazalarına bağlı hareket ederler "Birinci Söz"ü okumaya başlarken bile, dersi "Besmele"yle açmayı hatıra getirmezler"Kardeşlik" derken dahi hiç utanmadan çok rahatlıkla dost ve arkadaşlarının gıybetini yapabilirler
İşte, böyleleri nazarîde kalmış ve kat'iyen amelîye geçememiş zavallı insanlardır İmanı sinesine yerleştirememiş, inancı gönlüne oturtamamış, onu -moda tabirle- içselleştirememiş zayıf karakterli kimselerdir İlim adına da bir yönüyle disketleşmiş insanlardır bunlar Bazı kitapları okurlar ve bir kısım fihristleri fişlerler; fakat, ham malumatı kafalarına öylece doldururlar, bilgiyi marifete dönüştüremezler B...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike
« Posted on: 18 Nisan 2024, 16:44:11 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike rüya tabiri,İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike mekke canlı, İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike kabe canlı yayın, İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike Üç boyutlu kuran oku İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike kuran ı kerim, İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike peygamber kıssaları,İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlike ilitam ders soruları, İnsan Ömrü ve İki Büyük Tehlikeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes