> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > İzzet ve Zillet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İzzet ve Zillet  (Okunma Sayısı 625 defa)
05 Temmuz 2010, 12:30:29
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 05 Temmuz 2010, 12:30:29 »



İzzet ve Zillet



İzzet ve Zillet
Allah’ın varlık ve birliğini inkar edenlere karşı izzet, mü'minlere karşı tevazu ve mahviyet içinde bulunma Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Sahiha'nın beyanları ile ideal müslümanlara gösterilen bir hedeftir Aslında Kur’an ve Sünnet-i Sahiha pek çok mevzuda ahiret yolundaki yolculara imandan amel-i salihe, ahlak-ı hasene ile mütehallık olmadan nefisle mücadele yollarına kadar değişik tavsiye, emir ve yasaklar sunmakta, bu çizgide nice yol ve yöntemler göstermektedir Eskiden tekye ve zaviyeler birer müessese olarak bahis konusu ettiğimiz bu şeylerin hayata geçirildiği, talim ve terbiyesinin yapıldığı yerlerdi
Günümüzde Kur’an’a hizmete adanmış insanların mesleği, ister hususi manada izzet ve tevazuyu, isterse umumi manada ahlak-ı haseneye ait hususları hayata geçirmede tekye ve zaviyelerde kullanılan metodlardan çok daha başka metodlarla doludur Mesela, insanın Allah karşısındaki acz ve zafiyetini sürekli tefekkür etmesi bizim mesleğimize göre bir yoldur İnsan, Allah’ın kendi üzerindeki şefkatini, aynı türden bir şefkatle başkalarına karşı muamele yapma sorumluluğunu, ihtiyaçlarının sonsuzluğuna rağmen acz, zaaf ve fakirliğini idrak etmesiyle insanlık semasının merdivenlerini tırmanmaya başlayabilir Tabir-i diğerle eskilerin seyr-i sülûk-i ruhanîde aradıkları izafî insan-ı kamil olma -ki bazıları için hakiki insan-ı kamil olmak da mukadderdir- bu yolla yapılacak bir tefekkürle gerçekleşebilir

Aslında işin hakikatına vakıf olabilsek biz acınacak halde olduğumuzu görürüz Ama bununla beraber bunca acz ve zafiyetimize rağmen ne kadar çok iyi beslendiğimizi, bakımımız ve görümümüzün iyi yapıldığını da müşahade ederiz Ve bu bize şunu anlatır ki acz u fakr insanın nihayetsiz, bitmez-tükenmez sermayesidir Öyleyse böyle bir sermayeye sahip insan hiç inkisara düşmemeli, her zaman atılım içinde bulunmalıdır Allah'ın sonsuz nimetlerini idrak etmeli ve bunlara şükretmelidir

Herkes bunu duyabilir mi? Bu soruya "Niçin duymasın?" cevabını veririm Bence duyabilir ama birincisi, uzun bir temrinat ve egsersiz döneminden sonra; ikincisi, tefekkür veya başka bir yolla yapılan seyr ü sülûk-i ruhaninin hiç bitmediği ve bitmeyeceği hakikatını kavramasıyla Aslında bu ikincisi başlı başına bir konu İnsan bir makama, bir mertebeye, bir seviyeye ulaştıktan sonra: "Oldum, piştim, bittim, vardım, ulaştım, gördüm" dememeli, seyrini devam ettirmelidir Süreklilik, her gün yeniden bir kere daha baştan başlamak bu yolun değişmez esasıdır Daha önceden katettiği mertebelerin, almış olduğu seviyenin yeni yapacağı yolculuğa elbette katkısı ve faydası vardır, olacaktır ama önemli olan tezkiye-i nefs etmemek suretiyle tezkiyeye ulaşmaktır Nefsi sıfırlamak suretiyle sıfırın kıymetsizliğini, sonsuzun kıymetini kavrama ufkuna vasıl olmaktır Zira hiçbir insan kendini sıfırlamadan sonsuza açılamaz Sonsuza açılanlar ise kendilerini sıfırlamış, Hak karşısında bir hiç olduklarının idrakine varmışlar demektir Dolayısıyla bunlar mü'minlere karşı tevazu, mahviyet ve hacâlet ufkuna çok daha çabuk ulaşırlar

Tersinden ifade edecek olursak; insan Allah’ın ihsan buyurduğu mevhibelerden en küçüğünü dahi nefsine isnad ettiği zaman yüksek bir kulenin başından çok derin bir kuyuya düşer Bu duygu ve düşünceye sahip birisinin terakki etmesi mümkün değildir Evet, bu tip insanlar başlarını kaldırdıklarında İsrafil’in azametli heykelini bile müşahede etseler, kendilerini bir kuyunun dibinde sukût etmiş olarak kabul etmiyorlarsa baş aşağı düşmüşler demektir
İnkar edenlere karşı aziz olmaya gelince; her şeyden önce inkarcılar karşısında zillet gösterme insanın Allah ile olan nisbetine ve münasebetine dokunur "Allah'ın kulu ve kölesiyim" diyen bir insan başkaları karşısında zillet göstermemelidir Kaldı ki bu zillet onun şahsıyla sınırlı kalmaz, Efendimiz'e de (sallallahu aleyhi vesellem) raci olur Öyleyse O’na intisabı olan herkesin O’ndan başkasına karşı başının dik, alnının açık olması lazım Bu sebeple hiçbir müslüman sırtında taşıdığı müslümanlık hamulesinden utanmamalı Onun hayata taşan görünümünden sıkılmamalı Dinin emirlerini yerine getirmekten, Kur’an ve Sünnet'in emrettiği, selef-i salihinin tutup gittiği caddenin hayatına hayat olmasından endişe duymamalıdır
Meselenin özü bu ama bugün esefle ifade etmek lazım ki, mü’minler olarak bizler daha ziyade mü’minlere karşı aziz, inkarcılara karşı zelil davranıyoruz "Nasıl olsa bu mü’min, sesini çıkarmıyor" diyor ve yükleniyoruz Bu tavrı zaten inkarcılar inkarlarının gereği olarak mü'minlere karşı sergiliyorlar Zaten Hazreti Adem’den bu yana insanlık tarihinde çirkin ve kötü şeylerin hepsinde onların parmağı vardır, ya baş rollerde veya perde arkasında

Ama gel gör ki özellikle iman cephesinde yer aldığı halde azıcık okumasını bilen, azıcık konuşmasını becerebilen mü'minler kendi insanına tevazu yerine izzet gösteriyor, benlikleri, enaniyetleri, egoları müslümanlara karşı kabarıyor, herkese ve her şeye tepeden bakıyorlar Çok büyük şeyler keşfetmiş gibi alemi hep hor ve hakir görüyorlar Sanki hazretleri (!) İmam Gazali veya Şah-ı Geylani
Bu durum ciddi bir boşluktan kaynaklanıyor: Büyük insan görmemişliğin boşluğu bu Allah’la derinlerden derin münasebeti olan insan görmeme boşluğu Biz onlardan bir kaçını görseydik, Allah’la münasebetlerinde nasıl tavır takındıklarına şahit olsaydık itimat edin bana utancımızdan yerin dibine girerdik "Allah var iken ben nasıl kendime ben diyebiliyorum, nasıl varlık izhar edebiliyorum?" deyişlerini bir duysaydık utanırdık kendimizden, yeryüzünde yer işgal etmekten hicab duyardık Dolayısıyla günümüzde içi hava dolu davulun çıkardığı ses gibi "Ben! Ben! Ben!" deme, "Ben bilirim, yaparım, ederim!" deme, görmemiş-bilmemiş-duymamış zavallıların boşluklarının hırıltılarıdır

Bu hissiyatı ve bakış açısını biraz olsun tanıdığımı söyleyebilirim ben Yıllarca cami kürsülerinde vaaz ettim Cami kürsüsünde konuşunca, cami adabı ve terbiyesi, cami ve cemaat kültürünün gereği olarak kimse size itiraz etmiyor, edemiyor Bu da kürsüde konuşanı ukalâ yapıyor Sitem ediyor insanlara, bağırıp çağırıyor, serzenişte bulunuyor ve sonra tam manasıyla bir küstah olup çıkıyor Halbuki o kürsüde iken cemaatten birisi itiraz etse, yanlışını söylese, "Hatan var, Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm şöyle buyuruyor" dese herhalde o insan çok farklı olur, o küstah tavırlar içine giremez Bu olmadığı için camideki insandan, elindeki kalemiyle bir şeyler yazan insanlara, TV ekranlarında boy gösterenlerden, sağda solda küçük-büyük topluluklara muhabbet eden, bir şeyler anlatmaya çalışanlara kadar çoklarında "Ben anladım, ben anlattım, ben ettim, ben buldum, ben duydum, ben keşfettim, ben ben ben" şeytanın hırıltıları mesabesinde bir kısım cümlelerle konuşmaya, yazmaya başlıyoruz Böyle demesek, yazmasak bile en azından bu zihniyeti tavır ve davranışlarımızla dışa aksettiriyoruz

Halbuki diğer taraftan bizi kendilerine düşman sayan insanlar ve onların gücü ve teknolojik üstünlüğü karşısında hakiki manada zillet yaşıyoruz Her birimiz bir minare olmamız lazım gelen yerde adeta birer kuyuyuz Ama minare gibi dimdik ayakta görünmeyi de ihmal etmiyoruz Bir terslik var bu işte Bence bu terslik Kur’an’a hizmet mesleğinin bize sunduğu ruhani hayat sayesinde dengelenebilir ve izale edilebilir

Yıllardır bu dairelerde dolaştığı halde sanki bahsettiğiniz bu hakikatları hiç duymamış gibi davrananlar var diyecek olursanız, ne diyeyim:

Herkesin istîdâdına vâbestedir âsâr-ı feyzi,
Ebr-i Nîsandan ef’i sem, sadef dürdâne kapar

Sünûhât’ta verilen ölçüler içinde; hayat-ı içtimaiyede herkesin görmek ve görünmek için bir penceresi vardır Boyu uzun olanlar pencereden görünmek için tekavvüs ederler (eğilir, kamburlaşır), boyu kısa olanlar da tetâvül (uzun görünmeye çalışırlar) Allah indinde büyük olmanın gerçek emaresi yüzü yerde olmaktır Nitekim Allah Rasûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) "Akrabu mâ yekûnül-abdü min Rabbihî fehüve sâcid" beyanından da anlaşılıyor kiinsanın şeklî dahi olsa en büyük anı, Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır
Öyleyse "Feeksirû fihâ'd-duâ"
Evet, bu bir ölçüdür: Kim açıktan açığa kendinden, yaptıklarından bahsediyorsa, öksürükleriyle kendini duyurmak istiyorsa, beklenti içindeyse, fezâil ve mezâyâ ihsasları yaşıyorsa, başkalarının kendisinin büyük başarılarına (!) alakasızlığından rahatsızlık duyuyorsa, o boş bir insandır Allah’la irtibatı yoktur onun "Allah" diyebilir, konuşabilir, yazabilir, ama gerçek tevazudan, mahviyetten, hacâletten haberi olmayan birisidir o

Cebrail gibi bile olsa konuşmak, yazıp-çizmek insan olmanın ölçüsü değildir İnsan olmanın ölçüsü Rab'le kalbî münasebettir Ne kadar münasebetin var? Her göz açıp-kapadığında O’nu duyuyor musun? En mahrem yerde dahi açılıp-saçılırken kulaklarına kadar kızarıyor musun? Yatakta ayağını uzattığın zaman "Aman Rabbim görüyor Bu ne küstahlık!" diyebiliyor musun? Eğer bunlarda bir behren yoksa, rica edeceğim bana yalan söyleme!

SORU-CEVAP
Herkes tarafından sevilme Cenab-ı Hak tarafından sevilmenin de işareti olabilir mi?
Hakiki manada inanmış, muhlis mü'minler tarafından sevilme Allah tarafından sevilmenin emaresi sayılabilir Bunun manası, "İnnellezîne âmenû ve amilûs-sâlihâti seyec’alü lehümür-Rahmânu vüddâ" (Meryem, 96) ayetinin mantukunca onun için "vüdd" (sevgi) vaz' edilmiş demektir Ama inkar ehli tarafından beğenilmenin, sevilmenin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur Onların bizi sevmesi, beğenmesi çok defa bizim temelluklarımızdan, onlara karşı zilletlerimizden, kendi onur ve izzetimizi ortaya koyamamadan ötürü olmuştur Onun için muhlis mü'minlerin sevmesine, Allah’ın mükerrem ibadının duyduğu alakaya bakmak lazım Allah tarafından sevilmenin esası ve delilidir bu

Yalnız insan buna aldanmamalı Muhlislerin sevmesini istidraç saymalı "Ben kendimi biliyorum, başkasının ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İzzet ve Zillet
« Posted on: 27 Nisan 2024, 05:16:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İzzet ve Zillet rüya tabiri,İzzet ve Zillet mekke canlı, İzzet ve Zillet kabe canlı yayın, İzzet ve Zillet Üç boyutlu kuran oku İzzet ve Zillet kuran ı kerim, İzzet ve Zillet peygamber kıssaları,İzzet ve Zillet ilitam ders soruları, İzzet ve Zilletönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes