> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Istanbul dan Mısır a bir islam alimi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Istanbul dan Mısır a bir islam alimi  (Okunma Sayısı 621 defa)
01 Ekim 2010, 16:12:05
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Ekim 2010, 16:12:05 »



Istanbul'dan Mısır'a Bir İslam Alimi Muhammed Zahid EL-KEVSERÎ

Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma;
Sessiz yaşadım, kim beni, nereden bilecek?
(Safahat, s. 456)


Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilirken yeri doldurulamaz büyük bir boşluk bırakıyordu. Yıkılışı hazırlayan sebepler hakkında söylenen ve yazılan tesbitlerin kıymet ölçüsü ne olursa olsun bir vakıayı kabulde herkes müttefikti: Kader, hükmünü bir kez daha icra etmişti; bütün görkemi ve ihtişamı ile koca bir devlet daha önceki benzerlerinin akıbetine uğruyordu.

Bu ortak kabul geride kalan hem kişiler hem de müesseseler için yeniden derlenip toparlanma ve beraberliğin en güçlü müşevviki olabilirdi. Geçmişteki tatsızlıklar bir kenara bırakılabilir, eski hesaplar üzerine çizgi çekilebilirdi. Yıkılan bir devletten geriye kalabilecek belki de en kötü şey, eski hesapların Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilirken yeri doldurulamaz büyük bir boşluk bırakıyordu. Yıkılışı hazırlayan sebepler hakkında söylenen ve yazılan tesbitlerin kıymet ölçüsü ne olursa olsun bir vakıayı kabulde herkes müttefikti: Kader, hükmünü bir kez daha icra etmişti; bütün görkemi ve ihtişamı ile koca bir devlet daha önceki benzerlerinin akıbetine uğruyordu.
Bu ortak kabul geride kalan hem kişiler hem de müesseseler için yeniden derlenip toparlanma ve beraberliğin en güçlü müşevviki olabilirdi. Geçmişteki
tatsızlıklar bir kenara bırakılabilir, eski hesaplar üzerine çizgi çekilebilirdi. Yıkılan bir devletten geriye kalabilecek belki de en kötü şey, eski hesapların sorumlularını arayan geçimsiz mirasçıları olsa gerek. İşe buradan başlamak ne kadar akıl dışı ise, mevhum suçlar için kişi ve müesseseler aramak da o kadar abes idi. Geçmiş yılların pişmanlıkları, kaybedilen zamanı ve israf edilen o kadar mesaiyi telafiye yetmezdi. Gerçi, yapılan hataları tamir adına böyle bir pişmanlık duyuldu mu, o konuda da kesin bir şey söylemek mümkün değil.

İki İstikamet: Batı’ya Gidiş-Doğu’da Kalmak

Problemleri beraber çözme alternatifi ortadan kalkınca, her kımıldanış yeni belirginleşmeye başlayan yönelişler arasındaki mesafenin daha da açılmasına sebep oldu. Gündemi oluşturma şansını elde edenler, çok heyecanlı, çok hırslıydılar. Yapmaya çalıştıkları her projeye kendi mühürlerini basmak istiyorlardı. Her proje için gerekli altyapı ve hazırlık için bekleyecek kadar sabırlı değillerdi. “Kervan yolda ikmal olur.” düşüncesi, yapılacak her değişim ve teklifin üst yazısı olarak kabarık dosyaların uygulanmaya konması için yeter ve artar sebep idi.

Batı’ya giderek, orada bilgi ve kültürüne yeni şeyler katıp memleketine dönen genç kuşağın, en azından bazıları itibarıyla, kendi vatanları hakkındaki düşünceleri şüphesiz samimane idi. Son dönem düşünce hayatının şekillenmesinde bu genç kuşak, belirgin bir rol oynadı. Onlar keşfettiklerini zannettikleri bir âlemin usanmaz âşıkları oldular. Dolayısıyla birkaç isim ile temsil edilmeye çalışılan yeni düşünceler, gündemi oluşturmada hiçbir zorluk yaşamadı. Beşir Fuad, Baha Tevfik, Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet en belirgin simalardı. Yeni dönemin düşünce temellerini onlar belirliyordu. Acaba hakikaten öyle miydi? Beşir Fuad, tanımadığı ve ihata edemediği bir âlemin kitaplarının,1 Baha Tevfik ise gençlik ve toyluğunun kurbanı olacaklardı.2 Bu iki kötü tecrübe, o dönem düşünce yapılanması hakkındaki tercihin sahihliği hususunda zihinleri kurcalamaya devam etmektedir.3

İşte bu kesif karmaşa içinde “Batı’ya Gidiş”e karşılık pek de dikkate alınmayan bir tercih vardı: “Doğu’da Kalmak”. Aslında böyle bir isimlendirme sadece bir tavrı belgelemekten başka bir şey ifade etmiyor. Çünkü bu tercihi yapanlar, kendilerinden fedakârlıkta bulunamayacakları kıymetlerinin olduğunu söyledikleri müddetçe, hayatlarının sonuna kadar yok sayılacaklardı. Onlar “Doğu”nun kaderini paylaşmaya kararlıydılar. Doğu, yine yalnız, yine mağdur ve yine işlemediği suçlarının mahkûmu. Vefalı evlatlarından belki artık karşılığını bile ödeyemeyeceği fedakârlıklar istemekte, çok değil, hiç değilse yalnız bırakılmamayı beklemekteydi. Mecburi inziva, vatanı terk mecburiyeti, kenara itilme, sebepsiz tecridlerle sürecek hayat demek olan bu tercih, ne çok insanı incitti ve mağdur etti!

Dönem ve şartlar ne kadar elverişsiz olursa olsun Osmanlı Medresesi, son asra çok kıymetli temsilciler bırakıyordu. Zahid el-Kevserî, Mustafa Sabri, Bediüzzaman Said Nursi, Elmalılı Hamdi, Ahmed Naim, göz kamaştıran bir seviyede duruyorlardı. Ortam aynen Ebû Hureyre’nin (r.a.) haber verdiği dönemi andırıyordu. Bir keresinde Ebû Hureyre (r.a.) arkadaşları ile otururken: “ İrade ve Kudreti ile yaşadığım ALLAH’a yemin ederim ki, öyle bir zaman gelir ki, âlimler için ölmek som altınlardan daha sevimli olur.”4 demişti. Şartlar aynen öyle idi. İsimlerini zikrettiğimiz şahıslar, defalarca ölümden beter sıkıntılara göğüs germişlerdi. Ama bütün bu zorluklar, bugün üzerinde yaşadığımız toprak parçasında “İslâmî Doğu” düşünce ve inancının yeşermesini sağlayan Doğu’nun bu sadık evlâtlarının vefa hissine mani olamadı.

BİR YETÎMU’L-ASR: ZAHİD EL-KEVSERÎ5


O, anavatanından hicrete zorlananlardan biriydi. Kırkını aşmış yaşına bakılmaksızın çileli bir hayatın içine itilecekti (1922). Katlanılması zor bir hayata adım atıyordu. Yolda karşılaştığı bir arkadaşından, hasımlarının kendisi hakkında bazı plânları olduğunu işitince evine dahi uğrama fırsatını bulamamış, ilk vapurla vatanını terk etmek zorunda kalmıştı. Sahip olduğu her şeyi, ailesini, iyi durumdaki yaşantısını, talebelerini ve sevenlerini geride bırakmıştı. Biyografisini veren kitaplar, Kevserî’nin Türkiye’den ayrılış sebebi ile alâkalı olarak, İttihad ve Terakkî’nin ileri gelenleri ile düştüğü bir anlaşmazlıktan bahsederler.6

Türkiye’de kaldığı yıllar ile alâkalı tatmin edici geniş bir malûmat bulunmuyor. Ancak, Mısır hayatında, oradaki talebelerinin onu ciddî sahiplenmeleri ve kendisinin, hayatı hakkında yazdıkları bir araya getirildiğinde, ayrıntılı bir hayatın portresi ile karşılaşıyoruz. Talebelik dönemi, hocaları, hocalarının ilmî durumu hakkındaki malûmat, Kevserî’nin sistemli bir eğitim aldığını gösteriyor.

Zahid el-Kevserî’nin, bundan sonraki hayatı, İskenderiye, Kahire, Şam şehirleri arasında değişik amaçlı seyahatlerle geçecektir. Bir çok avantajları geride bırakarak ayak bastığı bu yeni vatanda her şeye yeni baştan başlayacaktı, ama, burada yüklenip getirdiği mânevî bir çok sorumluluk ile yaşamak zorundaydı. Her şeyden önce ilmî yeterliğinin göstergesi bir makamda bulunmuş, yani Şeyhu’l-İslâm vekilliği yapmıştı. Âsitane’nin bir âlimi olmak, hem de idari kademenin en tepesinde yer almak, o günün ehl-i ilmi için dünyevî paye açısından en yüksek yerdi. Zahid el-Kevserî, yıllarca bu makamı temsil etmişti. Mısır’da geçimini temin ederken, uzun yıllar bir makam olarak temsil ettiği unvanlarını, bundan böyle sadece liyakati ile sürdürmek zorundaydı. Kendi dönemindeki diğer çağdaşları gibi, Kevserî de, fütur vermeden başarılarına başarı katarak Mısır’da kendi ağırlığını koyabileceği bir ortam oluşturdu.. Vefatından sonra onun hakkında yazı yazanlar ve kitaplarını basanlar, Kevserî’nin isminin altına “Vekilü’l-Meşîhati’l-İslâmî bi Dâri’l-Hilâfeti’l-Osmani Sabikan” ifadelerini yazmakta hiç tereddüt etmeyeceklerdi.

Mısır hayatı, ancak sabırla aşılabilecek zorluklarla doluydu. Elveda bile diyemeden ayrıldığı ailesine ancak 8 yıllık bir aradan sonra kavuşabilecekti. Dört çocuğundan ikisi, o daha İstanbul’da iken vefat etmişlerdi. Ailesinin Mısır’a gelmesinden sonra diğer iki çocuğu da çeşitli sebeplerden vefat ettiler. Hayatta iken evlât acısını iliklerine kadar hisseden bu çilekeş baba, yine kendisi kadar çileli hanımı ile başbaşa kalacaktı. İnsan, her türlü sıkıntının üstesinden gelebilecek bir kabiliyettedir. Sürüp giden hayatın sıradanlığı içinde sıkıntılar, daha sonraki günlerin tatlı hatıraları olur şüphesiz. Ancak Kevserî gibi büyük bir devletin imkânları ile tanışmış birisinin kemal yaşını bulduktan sonra her şeye yeniden başlamak zorunda kalışı, talihin acı bir cilvesi idi. Yıllar sonra bir talebesine hatıralarını anlatırken, Şam’a geldiği günlerde, küçük bir otel odasında günlerce aç kaldığını, açlığını unutmak için kitaplarla meşgul olduğunu anlatmıştı.7 Yine bir talebesinin kaydettiğine göre, Kevserî’nin Mısır’da bulunmasından rahatsızlık duyanlar onu ülke dışına çıkarmak için uğraşmışlar, ancak vefalı dostlarının araya girmesi ile buna muvaffak olamamışlardı.8

İslâmî ilim şubelerinde ciddî bir tıkanıklığın yaşandığı yaygın bir fikir olarak değişik münasebetlerle dile getiriliyor. Varlık içinde yokluk sendromunu hatırlatan bu karamsar yaklaşım, ilim talibi yeni heyecanların İslâmî ilimlere harcayabilecekleri enerjilerinin günlük heveslerle heba olmasına sebep oluyor. Aslında, durumun farkında olanların, meselenin İslâmî ilimlerin tabiatından değil, onları anlama esprisinin keşfedilememesinden kaynaklandığını izah etmeleri gerekiyor. Bir şeyleri anlama ve kavramanın belli bir seviye ile alâkalı olduğu gerçeği, kabullenmesi zor olsa da bir hakikat.
Zahid el Kevserî’yi okumak ve anlamak, belli bir seviyenin işi.Ancak bu seviyeden sonra “olmaz” diye üstü kapanan meselelerin paslı kilitlerini açan
Kevserî’yi bir model olarak görmek mümkün olabilecektir..


O Dönemde Mısır

Avrupa medeniyeti karşısında hazırlıksız ve savunmasız yakalanan bu kuşak, teknolojik gelişmelere adapte olmakta çabuk davranamadı ama, ALLAH vergisi bir seri intikalle uzaktan seyrettiği bir dünyayı zihnî plânda yakalamak için hummalı bir zihin faaliyetine gir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Istanbul dan Mısır a bir islam alimi
« Posted on: 19 Nisan 2024, 14:12:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Istanbul dan Mısır a bir islam alimi rüya tabiri,Istanbul dan Mısır a bir islam alimi mekke canlı, Istanbul dan Mısır a bir islam alimi kabe canlı yayın, Istanbul dan Mısır a bir islam alimi Üç boyutlu kuran oku Istanbul dan Mısır a bir islam alimi kuran ı kerim, Istanbul dan Mısır a bir islam alimi peygamber kıssaları,Istanbul dan Mısır a bir islam alimi ilitam ders soruları, Istanbul dan Mısır a bir islam alimi önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes