> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4  (Okunma Sayısı 536 defa)
02 Kasım 2010, 17:14:23
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 02 Kasım 2010, 17:14:23 »



Hulefâ-i Râşidîn’den Hayat Düsturları -4- Hazret-i Ali-radıyallahu anh- (656-661)


Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, kimseye nasîb olmamış bir mazhariyetle, Kâbe-i Muazzama içinde dünyaya geldi.1 Ailesi kalabalık olduğundan, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-onu himâyesine aldı. Beş yaşından itibâren Peygamber Efendimiz’in terbiyesi altında yetişti. Bu yüzden câhiliye döneminin kötü âdetleri ona hiç bulaşmadı. Çocuklardan ilk îmân eden kimse oldu.

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, kendisine risâlet vazîfesi verildikten sonra, her sene hac için Mekke civârındaki panayırlarda toplanan kabîlelere İslâm’ı tebliğ etmeye gider, Hazret-i Ali’yi veya Hazret-i Ebû Bekir’i de yanında götürürdü. Hazret-i Ali’yi geride bıraktıkları zaman, o da tenhâ kalan Kâbe’ye gider, oradaki putlardan birkaçını kırıp dönerdi.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- Peygamber Efendimiz’in hicreti esnâsında da pek mühim hizmetler gördü. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın müşrikler tarafından kuşatılmış bulunan hâne-i saâdetlerinde, suikastçilere hedef şaşırtmak için Efendimiz’in yeşil hırkasına bürünüp yatağına korkusuzca uzandı.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, Mekkelilerin, Peygamber Efendimiz’e bıraktıkları emânetleri sâhiplerine teslim ettikten sonra, hasretle Medîne istikâmetinde yola çıktı. Gece yürüyüp gündüz dinlenmek sûretiyle meşakkatli bir yolculuğun ardından; yürümekten şişen ayaklarından kan damlar vaziyette, Medîne’de Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’a kavuştu.

Hicretin ikinci senesi, Allâh’ın emri üzerine Fâtıma vâlidemizle izdivaç şerefine nâil oldu. Böylece Peygamber Efendimiz’in muhterem dâmâdı ve “Ehl-i Beyt”i olma bahtiyarlığına erdi. Turuk-ı Aliyye’den on bir mübârek zâtın Fahr-i Kâinât Efendimiz’e nisbeti, onun vesîlesiyle hâsıl oldu. Zevce-i muhteremeleri Fâtıma vâlidemizle zâhidâne yaşayışları, ferâgat ve fedâkârlıkları, dâsitânî bir ufka ulaştı. Bu bakımdan Ehl-i Beyt, İslâm tasavvufunda güzîde isimler hâline geldi.

Cömertlerin Sultânı

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- nebevî terbiye neticesinde, hiçbir zaman dünyaya meyletmedi. Bu yüzden hayatı, İslâm kardeşliğinin ve diğergâmlığının misli görülmemiş tezâhürlerine sahne oldu. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“Allah, bir kuluna hayır murâd ettiğinde onu insanların ihtiyaçlarını karşılama yolunda istihdâm eder.” buyurmuştu. (Süyûtî, II, 4/3924)

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- da bu nebevî müjdeye nâil olabilme heyecanı içinde şöyle buyurmuştu:

“İki nîmet vardır ki, beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum. Birincisi, bir adamın ihtiyacını karşılayacağımı sanarak bana gelmesi, bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir.

Diğeri de, o kimsenin arzusunu Allâh’ın benim vasıtamla yerine getirmesi yahut kolaylaştırmasıdır. Bir müslümanın işini görmeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, VI, 598/17049)

Bu yüce ahlâkın fiilî misallerinden birkaçı şöyledir:

Birgün Hazret-i Ali, zevce-i muhteremesi Fâtımatü’z-Zehrâ’ya:

“–Çok acıktım, evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hazret-i Fâtıma, evde yiyecek bir şey bulunmadığını, yalnız altı akçelerinin olduğunu söyledi. Hazret-i Ali bu altı akçeyle yiyecek almak üzere çarşının yolunu tuttu. Yolda giderken birinin, bir müslümanın yakasına yapışmış:

“–Ya hakkımı ver ya da yürü mahkemeye gidelim!” dediğini duydu. Borçlu adam biraz mühlet istiyorsa da alacaklı müsâade etmiyordu. Adamların çekişmelerini gören Hazret-i Ali:

“–Münâkaşanız kaç para içindir?” diye sordu.

“–Altı akçe için.” cevâbını alınca, kendisinin de muhtaç olduğu o altı akçeyi vererek, borçlu müslümanı sıkıntıdan kurtardı. Ardından Hazret-i Fâtıma’ya ne cevap vereceğini düşünmeye başladı. Sonunda; «Nasıl olsa Fâtıma, kadınların seyyidesi, Rasûlullâh’ın kızıdır, anlayış gösterir.» diyerek evine döndü. Hazret-i Ali

-radıyallâhu anh- yaptığı îsârı Fâtıma vâlidemize anlattı. O da:

“–Çok iyi yapmışsın, el-hamdü lillâh, bir müslümanı hapisten kurtarmışsın. Hak Teâlâ bize kâfîdir.” buyurdu. Fakat biraz da mahzun oldu. Hazret-i Ali, onun üzüntüsünü sezip, iki oğlunun da açlıktan ağladığını görünce gönlünde bir kırıklık hissederek dışarı çıktı. «Bâri Rasûlullâh’a gideyim de O’nun mübârek yüzünü seyrederek üzüntümü unutayım.» diye düşündü. Bu düşünceyle yürürken, elinde besili bir deve olan bir kimseye rastladı. O şahıs Hazret-i Ali’ye:

“–Bu deveyi satıyorum, alır mısın?” diye sordu. Hazret-i Ali parasının olmadığını söylediyse de adam veresiye olarak deveyi yüz akçeye sattı. Hazret-i Ali, elinde deve ile biraz uzaklaşmıştı ki, yolda rastladığı başka bir adam:

“–Bu deveyi bana üç yüz akçeye satar mısın?” diye sordu. Hazret-i Ali kabul etti ve deveyi o şahsa sattı. Üç yüz akçeyi peşin alınca da çarşıdan yiyecek bir şeyler alıp evine götürdü. Hazret-i Fâtıma’ya, olup biteni anlattı. Yemeklerini yiyip Allâh’a hamd ü senâlar ettiler. Daha sonra Hazret-i Ali, evinden çıkıp Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“–Yâ Ali! Deveyi kimden alıp, kime sattın biliyor musun?” buyurunca:

“–Allah ve Rasulü bilir.” dedi. Peygamber Efendimiz:

“–Sana deveyi satan, Cebrâil -aleyhisselâm-; satın alan da İsrâfil -aleyhisselâm- idi. Deve de cennet develerinden idi. O müslümanı sıkıntıdan kurtardığın için Hak Teâlâ dünyada bire elli verdi. Âhirette vereceğinin hesabını ise kendisinden başka kimse bilmez.” buyurdu.2

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyetle Atâ -rahimehullâh- der ki:

“Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- bir gece bir miktar arpa karşılığında bir hurmalığı sulamıştı. Sabah olunca ücreti olan arpayı alarak evine geldi. Getirdiği arpanın üçte birini öğütüp «hazîra» denilen bir yemek yaptılar. Yemek pişince bir yoksul geldi ve yemek istedi. Onlar da pişen yemeği olduğu gibi yoksula verdiler. Sonra arpanın ikinci üçte birini öğütüp yemek yaptılar. Yemek pişince bu sefer bir yetim gelip bir şeyler istedi. Bu yemeği de o yetime verdiler ve arpadan kalan son üçte biri öğütüp tekrar yemek yaptılar. Yemek piştiğinde müşriklerden bir esir geldi ve bir şeyler istedi. Son yemeklerini de ona verdiler ve o günü aç olarak geçirdiler.

Diğer bir rivâyete göre, üç gün üst üste iftarlıklarını fakire, yetime ve esire vererek su ile iftar ettiler. İşte bunun üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“Kendileri de muhtâc oldukları hâlde yiyeceklerini, sırf Allâh’ın rızâsına nâil olabilmek için fakire, yetime ve esire ikrâm ederler ve: «Biz size bunu sırf Allâh rızâsı için ikrâm ediyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkuyoruz.» (derler). Allah da onları o günün felâketinden muhâfaza eder, yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr verir.” (el-İnsân, 8-11) (Vâhidî, Esbâbu Nüzûl, s. 470; Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 191-192; Râzî, XXX, 244)

İşte bu güzel ahlâkından dolayı Hazret-i Ali hakkında Rasûl-i Ekrem Efendimiz; “Sultânü’l-Eshıyâ” yâni “Cömertlerin Sultânı” buyurmuştur.

Hazret-i Ali, ashâb-ı kirâm içinde fedâkârlık ve îsârı, engin ilim ve irfânı, isâbetli kararları kadar, cesâret ve yiğitliğiyle de temâyüz etmişti.

Allâh’ın Gâlip Arslanı

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- bütün gazvelere katıldı ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Yalnız Tebük Gazvesi’ne iştirâk edemedi. Zîrâ Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- onu, Medîne’deki müslümanların ve Ehl-i Beyt’in muhâfazasına nezâret etmek üzere geride bırakmıştı. Hattâ cesâret ve şecaati herkesçe mâlum olan o yiğit sahâbî:

“–Yâ Rasûlallah! Beni kadınların ve çocukların başına mı bırakıyorsunuz?” deyince Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“–Yâ Ali! Mûsâ’ya göre Hârun ne ise, sen de bana osun! Ancak benden sonra peygamber yoktur.” buyurarak onu taltif ve tesellî etmişti.3

Arap âdetleri gereğince savaşlarda ordunun en namlı cengâverleri er meydanına çıkar, karşısına çarpışmak için en yiğit ve asil kimseleri çağırırdı. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da ekseriyetle Hazret-i Ali’yi er meydanına çıkarırdı. Hazret-i Ali, karşısına çıktığı bütün cengâverlere Allâh’ın lutfuyla gâlip gelirdi. Bu yüzden onun, Allâh’ın inâyetiyle mazhar olduğu bu vasfını ifâde etmek üzere kendisine “Esedullâhi’l-Gâlib” (Allâh’ın gâlip arslanı) unvânı verilmişti.

Hiç şüphesiz ki, onun zâhirdeki bu kahramanlığının temelinde, Allah Rasûlü’nün nebevî terbiyesi altında vâkıf olduğu yüksek mânevî değerler bulunmaktaydı. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- şöyle buyurmuşlardı:

“Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir.” (Müslim, Birr, 107)

İşte asıl cengâverlik ve pehlivanlığın, nefse karşı cihaddaki gâlibiyete bağlı olduğu şuuruyla yaşayan Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, bu hadîs-i şerîfin de canlı bir misâli oldu. Nitekim bir gazâda çarpışarak alt ettiği bir kâfire son darbeyi indirecekken, o kâfirin çâresizlik içinde Hazret-i Ali’nin mübârek yüzüne tükürmesi karşısında, o kahraman sahâbînin düşmanını öldürmekten vazgeçmesi, onun sâhip olduğu gönül hassâsiyetini ne güzel sergilemektedir.

Tam öldürüleceği anda serbest kalan kâfirin gönlünde bu hâl büyük bir muammâ olmuştu. O hengâmede savaşı, kavgayı unuttu, Hazret-i Ali’ye niçin kendisini serbest bıraktığını sordu. O Hak âşığı şöyle buyurdu:

“–Bizim gazâmız iki türlüdür: Biri, senin gibi kâfirle gazâ etmektir ki, Allah rızâsı için olur. Diğeri de nefsimizle gazâdır ki, ne...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4
« Posted on: 16 Nisan 2024, 07:55:39 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4 rüya tabiri,Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4 mekke canlı, Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4 kabe canlı yayın, Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4 Üç boyutlu kuran oku Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4 kuran ı kerim, Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4 peygamber kıssaları,Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4 ilitam ders soruları, Hulefâi Râşidîn den hayat düsturları 4önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes