> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür  (Okunma Sayısı 517 defa)
03 Kasım 2010, 13:02:18
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 13:02:18 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -25- Tefekkür



KALPLER HANTALLAŞMASIN!..


Bazı kimseler Hasan-ı Basrî Hazretleri’ne gelerek:

“–Yâ Şeyh! Gönlümüz gaflet uykusundadır; öyle ki, artık hiçbir sözün tesiri olmuyor. Ne olur, bizi uyandırmak için siz bir nasihatte bulunsanız…” dediler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurdu ki:

“–Keşke sizin gönlünüz uyuyor olsaydı... Çünkü uyuyan kişi tez uyanır. Fakat sizin gönlünüzün ölmüş olmasından korkarım! Zira ne zamandır uyandırmak isterim de hiç yerinden kımıldamaz!”

Bu ifâdeler karşısında dehşete kapılan o şahıslar:

“–Yâ Şeyh! Bu hükmünüzle bizi korkutuyorsunuz.” dediler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurdu ki:

“–Eğer bugün korkarsanız, yarın kıyâmet günü emîn olursunuz. Vay o kişinin hâline ki, bugün burada korkulması îcâb eden (emir ve yasaklar)dan korkmaz!..” (Tezkiretü’l-Evliyâ)

Cenâb-ı Hak, bizlere müstesnâ bir nîmet olarak lutfettiği, hissiyat merkezi olan “kalb”in, bu ilâhî imtihan âleminde dâimâ ilâhî sır ve hikmetlerin doyumsuz hayranlığı içinde olmasını arzu ediyor. Böylece Hakk’a yakınlık ve dostluğun rikkat ve hassâsiyeti içinde, takvâ üzere bir kulluk hayatı yaşamamızı diliyor. Fânîliği idrâkin kazandırdığı gönül uyanıklığına sahip olmamızı istiyor.

Gaflet, yani dünyevî ve nefsânî şartlanmalar; idrâk zaafiyetine, hassâsiyet körelmesine ve kalbî hantallığa sebebiyet verir. Bu hastalığın en tesirli tedâvî yollarının başında, “tefekkür” gelir. Zira tefekkür, insanın çoğu kez şuursuzca içine sürüklendiği hatâ ve isyanların farkına varıp telâfîsine yönelmenin en mühim vesîlesidir.

NEYİN TEFEKKÜRÜNDEYİZ?..

Tefekkürden maksat; gâyesiz, şuursuz ve nefsânî bir düşünme faâliyeti değildir. Her insanın, bir şekilde düşüncelere dalması gayet tabiîdir. Fakat herkesin tefekkürle varacağı nokta, kalbî durumuna göre farklı farklıdır. Zira pek çok nîmet gibi tefekkür nîmeti de iki uçlu bir bıçak gibidir. Kullanıldığı yere göre hayra da vesîle olabilir, şerre de… Bu sebeple kimileri, düşünceleriyle rûhâniyet ufuklarına kanat açarken, kimileriyse nefsâniyetin hoyratlığı içinde ömrünü ziyan eder.

Mevlânâ Hazretleri’nin şu misâli, bizlere ne güzel bir ufuk açmaktadır:

“İdâreciler, bir havuza; halk ise havuzu dolduran borulara benzer. Eğer borulardan pis su gelirse, havuz pis suyla; temiz su gelirse, havuz temiz suyla dolar.”

İnsan vücûdunda tefekkür ve tahassüsün merkezi olan “kalp” de bir havuz gibidir. Merhum Necip Fâzıl’ın tâbiriyle, bu havuzu dolduran oluklar çifttir, birinden nûr akar, birinden kir… Yani bu oluklardan sürekli nefsânî iştihâlar, ihtiraslar ve gafletler gelirse, iç âlemimiz bir mezbeleye döner. Lâkin bu oluklar feyiz ve rûhâniyet pınarlarına mecrâ olursa, kalpler bir hikmet deryâsı hâline gelir.

Cenâb-ı Hak, bizden rûhânî tefekkür istemektedir. Aksi hâlde tefekkür istîdâdı nefsânî arzuların anaforunda helâk edilmiş olur. Çünkü hak ile meşgûl olmayan bir kalbi bâtıl işgâl eder.

Kâinatta her şey, kalbin seyrettiği bir vitrindir. Kalp, her vitrinden muhakkak bir tesir alır. Bu sebeple kalbin Rahmânî vitrinleri mi, şeytânî vitrinleri mi seyrettiğine dikkat etmelidir. Zira parmak izi nasıl ki maddî bir kimlik ise, insanın seyredip tefekkürüne mâl ettiği vitrinler de, kişinin mânevî kimliğini meydana getirir.

Öte yandan, rûhânî tefekkür kâbiliyeti, insanı diğer mahlûkattan ayırıp farklı ve üstün kılan bir husûsiyettir. Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurur:

“Ey kardeş! Bedenin et ve kemik olarak (yani maddî bakımdan) hayvanlarla aynı. Sen, asıl tefekkür ile hayat bulmalısın. Tefekkürün gül ise, sen bir gül bahçesindesin. Eğer, diken gibi düşünüyorsan (nefsânî arzularına mağlûp isen) ateşte yanacak bir kütüksün!”

İşte insanoğlu, tefekkürünü doğru kullandığında rûhen yücelerek meleklerden üstün bir mertebeye nâil olur. Fakat nefsine mağlûp olup bu vasfı zâyî ederse, o zaman diğer mahlûkattan farkı kalmaz. Âyet-i kerîmedeki; “…Onlar hayvanlar gibidir, hattâ yolca daha da sapıktırlar.” (el-Furkan, 44) hitâbının muhtevâsına girer.

Mevlânâ Hazretleri, rûhânî tefekkürden uzak gâfillerin düştükleri şaşkınlık hâlini şu teşbihle îzah eder:

“Öküzün biri, Bağdad’a gelir ve şehri bir baştan öbür başa kadar dolaşır. (Pek çok medeniyete ev sahipliği yapan, ortasından şırıl şırıl akan Dicle nehriyle ilâhî sanatın müstesnâ bir sergisi olan) Bağdat şehrinde hoşlanılacak nimetler olarak yalnızca kavun ve karpuz kabuklarını görür… Zaten öküzle eşeğin seyrine lâyık olan şey; ya yola dökülen saçılan samandır, yahut yolların kenarında biten çayır çimendir!”

Ârif bir zât ne güzel söyler:

“Bu cihân, âkiller için seyr-i bedâyî (akıl sahipleri için esrâr ve sanat-ı ilâhiyeyi kalben seyredebilmek), ahmaklar için de yemek ile şehvettir.”

Tefekkür nîmetini nefsânî arzulara râm edip rûhânî tefekkürden uzak kalmak; kalbi kör ve sağır hâle getirip ilâhî hakîkatlere karşı duyarsızlaştırır. İçinde yaşadıkları ilâhî imtihan dershânesinde alık ve abus bir çehreyle dolaşanların dünyada gâfilce oynadıkları körebe oyunu, âhirette ebedî bir körlüğe dönüşecektir. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“Bu dünyada (gaflete dalmak sebebiyle) kalbi kör olan (yani ilâhî hakîkatlerin uzağında kalan), âhirette de kör ve daha şaşkındır.” (el-İsrâ, 72)

GERÇEK TEFEKKÜR İKLÎMİ…

Nasıl ki göz, görebilmek için ışığa muhtaçsa; kalp de tefekkürde rûhânî bir derinlik temin edebilmek için, “Kur’ân ve Sünnet”in nûruyla aydınlanmaya muhtaçtır. Zira insan aklı, ancak Kur’an ve Sünnet ışığında hakka ve hayra ulaştıracak şekilde programlanmıştır. Bu sebeple Kur’an ve Sünnet’in açtığı tefekkür ufku olmasaydı, sırf aklımızla birçok hakîkati hem kavrayamaz hem de ifâde edemezdik. Feylesofların dûçâr olduğu çıkmaz sokaklarda helâk olurduk.

İnsan bu dünyaya boş bir kaset olarak gelir. Bu kaset Kur’ân ile dolduğu ölçüde, insan kemâl bulur. Kur’ân-ı Kerîm, muhtelif ifadelerle tam 137 yerde mü’mini ilâhî hikmet ve hakîkatler üzerinde tefekkür seferberliğine dâvet etmektedir.

Kâinattaki kudret akışları, âdeta sessiz ve sözsüz ilâhî şiirlerdir. Bu şiirleri okuyabilmek, kalplerdeki duyuşların derinliği nisbetinde mümkündür. Engin bir kalp âlemine sahip olan Hak dostları, kâinattaki ilâhî sanat eserlerine sathî bir nazarla değil, engin bir deryaya bakar gibi nazar eder, damlada gizli deryaları görerek mânâ iklimlerine yol alırlar. Allâh’a kalben vâsıl olmayı gâye edinen tasavvuf ehli de, bu gâyeye ulaştıracak yegâne yol olan Kur’ân ve Sünnet’i hayatlarının mihveri kılmışlardır. Üzerinde derin derin düşünülmesi emredilen nice Kur’ân âyetlerini, evrâd hâline getirmişlerdir. Kur’ân’ın ince mânâlarını kavrayabilmek için, kalplerini sâfiyete erdirmelerinin zarûretine inanmışlardır.

Şâir Necip Fâzıl, o yüksek ruhların Kur’an ve Sünnet iklîminde ulaştıkları tefekkür derinliğinin, kendilerini nasıl bir tevâzû ve hiçlik duygusuna sevk ettiğini şöyle tasvir eder:

O erler ki gönül fezâsındalar,

Toprakta sürünme ezâsındalar…

Yıldızları tesbih tesbih çeker de,

Namazda arka saf hizâsındalar…

KÂİNAT KİTABINI OKU!

Kur’ân-ı Kerîm gibi ilâhî kudret ve azamet tecellîleriyle dolu bir hikmetler kitabı olan kâinât içinde olup da onun üzerinde tefekkür etmemek, insanlık haysiyetiyle bağdaşmaz. Zira bu âlemde her zerre, diri bir gönle sahip olan insanla konuşur. Bütün varlıklar, hâl lisânıyla beyan durumundadır. Kâinatta Hâlık’ını tanıtmayan hiçbir zerre yoktur. Bütün mahlûkat, kendisini yoktan var eden Hâlık Teâlâ’nın mührünü taşımaktadır. İnsana düşen, ilâhî kudret akışlarının tefekküründe derinleşerek, bu ilâhî mühürleri ibret nazarıyla görebilmektir.

Âmâ bir kimse bile, güneşin doğduğunu göremese de harâretinden anlar. Hâl böyleyken, akıl ve idrak sahibi bir insanın, kâinat kitabında ilâhî kudret kaleminin çizdiği hârikalar karşısında alık ve abus kalması, eserden müessire, sanattan sanatkâra zihnen ve kalben intikal edememesi ne hazindir… Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Şüphesiz ki Allah katında, yürüyen canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.” (el-Enfâl, 22)

İlâhî hakîkatlerle donatılmış bir âlemde yaşayan insan için Cenâb-ı Hakk’ın varlık ve birliğini kavrayamamak abestir. Zira bir Hak dostunun buyurduğu gibi:

“Cenâb-ı Hak o kadar zâhirdir ki, zuhûrunun şiddetinden gâibdir.”

Şu kıssa bu hakîkati ne güzel ifâde eder:

Evliyâullâhın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri, bir gün pek çok kimsenin telâş ve merak içerisinde bir yere doğru koştuğunu görür. Onlara:

“–Böyle telâş ve heyecan ile nereye gidiyorsunuz?” diye sorar. Onlar da:

“–Falan yerden bir âlim gelmiş! Allâh’ın varlık ve birliğini binbir delille îzâh ediyormuş! Ondan istifâde etmeye gidiyoruz. İsterseniz siz de buyurun!” derler.

Bunun üzerine Cüneyd Hazretleri, buruk bir tebessümle şöyle der:

“–Gören gözler, işiten kulaklar ve hisseden kalpler için kâinatta sayısız ilâhî şehâdet terennümleri ve deliller var. Bizzat Cenâb-ı Hakk’ın, kendisi hakkında nice şehâdeti var. Ey ahâlî! Bütün bunlara rağmen hâlâ şüphesi olan varsa, buyursun gitsin! Bizim gönlümüzde gümânın (şüphenin) kırıntısı dahî yoktur.”

Kâinat kitabını okuyabilen bir insan, topyekün kâinâtın, son derece ince ve hassas bir hesap içinde ilâhî tanzîme boyun eğmekte olduğunu görüp; âlemin en üstün varlığı olan insanın hesapsız, gelişigüzel ve nefsâniyetine mağlûb olarak h...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür
« Posted on: 19 Nisan 2024, 19:13:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür rüya tabiri,Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür mekke canlı, Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür kabe canlı yayın, Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür kuran ı kerim, Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür peygamber kıssaları,Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür ilitam ders soruları, Hak dostlarının örnek ahlâkından tefekkür önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes