> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik  (Okunma Sayısı 714 defa)
03 Kasım 2010, 12:54:05
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 12:54:05 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –22- Hiçlik


“Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan!”

İnsan, bütün mahlûkat gibi, henüz ismi bile anılmayan, hiçbir şey değil iken, Allâh’ın lutf u keremiyle “Kün! / Ol!” emr-i ilâhîsine mazhar olmuş ve böylece “hiçlik”ten, yani “yokluk”tan “varlık” âlemine çıkarılmıştır.

Yine insan, “var” olabilmek için hiçbir bedel ödememiş, yani meccânen, sırf lutf-i ilâhî ile var edilmiştir.

Üstelik “ahsen-i takvîm / en güzel bir kıvam” ile ya­ratılıp müstesnâ istîdatlarla donatılarak “eşref-i mahlûkât” yani sayısız “varlıkların en şereflisi” kılınmıştır. Dolayısıyla insanın Hâlık’ına karşı sonsuz bir şükür borcu vardır.

Bu hususta en mühim ve çetin mesele de, “îman” nîmetinin bedelini ödeyebilmektir. Zira bedeli ödenmeyen bir şeye sahiplik iddiâ etmek, abesle iştigaldir. Cennet ve onun daha da ötesinde Cemâlullâh’a mazhariyet de; sadâkatin, dostluğun ve hiçlik hâlinde yaşamanın mukâbili olarak, merhameti sonsuz olan Allâh’ın müstesnâ bir lutuf ve ikrâmıdır.

Peygamberler bile Cenâb-ı Hakk’a şükür borcunu lâyıkıyla ödeyebilmekten acziyetlerini îtiraf hâ­lin­de bir kulluk hayatı yaşamışlardır.

Nitekim Efendimiz r geceleri ayakları şişinceye kadar uzun uzun namaz kılmış; elbisesini, sakal-ı şeriflerini ve secde ettikleri yeri, mübârek gözyaşlarıyla yıkamışlardır. Kendisine:

“–Yâ Rasûlallâh! Allah Teâlâ Siz’in geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde, niçin bu kadar ağlıyorsunuz?” denilince de:

“–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?..” buyurmuşlardır. (Bkz. İbn-i Hibbân, II, 386)

O ki, kâinâtın yaratılış sâikı r...

O ki, Allâh’ın Habîbi, en sevgili kulu, kulluğun zirvesi r...

O bile, ne kadar ibâdet ederse etsin, Cenâb-ı Hakk’a lâyıkıyla şükredemeyeceğinin idrâki içinde bulunuyor, âlemleri kuşatan merhamet ummânı yüreği, Hakk’ın huzûrunda hiçlik duygusuyla çırpınıyordu. Bu sebeple, yaptığı amellerini dâimâ yetersiz ve hattâ “hiç” hükmünde görüyor, tâat ve niyazlarını artırdıkça artırıyordu.

İçinde bulunduğu kulluk hâlinin, Rabbinin şân-ı ulûhiyetine mukâbil, ne kadar noksan ve kifâyetsiz olduğunu gördükçe de, her fırsatta tevbe ve istiğfâr ediyordu. Nitekim hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Vallâhi ben günde yetmiş defâdan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler, tevbe ederim.” (Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîr, 47)

“Bâzen kalbimin perdelendiği olur. Ama ben Allâh’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum.” (Müslim, Zikir, 41)

Tabiî ki Hazret-i Peygamber r Efendimiz’in bu tevbe ve istiğfarları, çoğu zaman bir günah veya hatâdan dolayı değil, bir taraftan şükür borcunu ödeyememe endişesi, diğer taraftan da Hak Teâlâ’nın rızâsına nâil olabilmek, O’na daha da yaklaşabilmek arzusundandı. Zira Efendimiz r dâimâ mânevî bir terakkî içinde bulunduğundan, bir sonraki hâl ve makâmına göre daha aşağı seviyede bulunan bir önceki hâl ve makâmına istiğfâr etmekteydi.

Bu gönül ufku içinde Rabbine yakarışın ulvî manzaralarından birini Hazret-i Âişe c şöyle nakleder:

“Bir gece uyandığımda Allah Rasûlü’nü yanımda göremedim. Aklıma, diğer hanımlarından birinin yanına gitmiş olabileceği ihtimâli geldi. El yordamıyla etrafı yokladım. Elim, ayaklarına dokundu. O zaman Allah Rasûlü’nün secdede olduğunu anladım. Kulak verdim, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve şöyle münâcâtta bulunuyordu:

اَللّٰهُمَّ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ.

وَبِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ

وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ.

لاَ أُحْص۪ى ثَنَاءً عَلَيْكَ
أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ

«Allâh’ım! Gazabından rı­zâ­na, cezâlandırmandan affına sığınırım! Allâh’ım başka değil, Sen’den yine Sana sığınırım. Sen’i lâ­yık ol­du­ğun şe­kil­de medh ü se­nâ­dan âci­zim! Sen ken­di­ni na­sıl medh ü se­nâ et­miş­sen öy­le­sin!»” (Müslim, Salât, 222; Tirmizî, Deavât, 75/3493)

HÂLİS
KULLUĞUN ÖZÜ


İnsan olarak en büyük vazîfemiz, Rabbimize olan şükür borcumuzu ödemeye çalışmak. Yoktan var edilmiş olmak bile şükründen aciz kalınacak bir nîmet… Hâl böyleyken; varlıklar içinde insan, insanlar içinde ehl-i îmân, -rivâyete göre- 124 bin küsur peygamber içinde Hazret-i Muhammed Mustafâ r Efendimiz’e ümmet olmak, ne muazzam mazhariyetler!..

Bütün bu nîmetler karşısında Rabbimize şükür secdesine kapanıp bir ömür başımızı kaldırmasak, yine de az, yine de noksan, yine de “hiç” hükmünde…

Şu hadîs-i şerîf, bu hakîkati ne kadar da net bir sûrette îzah ediyor:

“Bir adam, doğduğu günden, yaşlanıp öldüğü güne kadar Allah rızâsı için ve tâat niyetiyle alnını yerden kaldırmayıp gayret etse, o adam yine de (Allâh’ın kendisine lutfetmiş olduğu nîmetlerin şükründen aciz kaldığı düşüncesiyle) kıyâmet günü amellerini az görür.” (Ahmed, c. IV, s. 185)

Yani böyle bir ibâdet hayatı bile ebedî kurtuluşumuza kâfî değil. Zira Cenâb-ı Hak, amellerimizle birlikte asıl kalplerimize bakacak. Rabbimiz, bizden selîm bir kalp istiyor. Selîm bir kalp de, Hakk’a karşı “hiçlik ve acziyet” duygularıyla dolu bir gönül kıvamına bağlı…

Hak katında yegâne kıymetimiz de:

O’na bu gönül kıvâmıyla itaat, hamd, şükür, duâ ve kulluk üzere bir hayat yaşayabilmek…

İlâhî rahmet tecellî etmediği takdirde, hiçbir sâlih amelimizin bizi kurtaramayacağının farkında olmak…

Duâlarımız gibi ibâ­det­le­­ri­mizin de ilâhî kabûle muhtaç olduğunu unutmamak…

Ameline güvenmek yerine, hiçliğe bürünerek Rabbinin affını ümîd etmek…

İşte hâlis bir kulluğun özünü teşkil eden gönül kıvamı…

HER ŞEY HİÇLİKTEN SONRA BAŞLAR

Bu gönül kıvâmıyla yaşanan bir ibâdet hayatı, kulu Hakk’a dostluk iklîmine yüceltir. Zira kalbin pencereleri, hiçlikte mesâfe alınmadan açılmaz…

Bu yüzden hiçliğin zıddı ve düşmanı olan “benliği” mümkün olduğunca bertaraf edebilmek, tasavvufun en mühim meselelerinden biridir. Nitekim insanı bu hususta îkaz eden ifâdelere sahip hüsn-i hat levhalarının dergâh duvarlarını süslemesi, öteden beri süregelen güzel bir an’anedir.

Bu îkaz levhalarından birinde de “ هيچ/ hîç” ifâdesi yer alır ki; ilâhî esrardan nasîb alabilmenin, evvelâ nef­sâniyetin bertarâf edil­­me­sine bağlı olduğunu telkin eder. Yani benlikten sıyrılıp hiçliğe varılmadan mânevî tekâmülden söz edilemez.

Her insanın iç âlemi, fücur ve takvâ temâyülleri arasında bir seyir takip eder… Nefsânî hayat, her hâdisede dâimâ “benlik”; rûhânî hayat ise “hiçlik” yani her nîmetin Allâh’ın lutfu olduğu telkini verir.

İçimizdeki kavga da, benlik ile hiçliğin kavgasıdır. Nefsânî arzuları ve fücûru bertaraf edebilirsek “ben”i, yâni kibir, gurur ve enâniyeti “hiç”e döndürürüz. Mânevî olgunlaşma yolunda her şey de “hiç”i “ben”e gâlip getirdikten sonra başlar.
مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ / “Nefsini bilen, Rabbini de bilir.” sırrı bu noktadan sonra idrâk edilir, yani “mârifetullah” / “Rabbi kalben tanıyabilmek” nasîb olur.

Hiçlik hâline ulaşarak mâ­ri­fe­tul­lah’tan nasip almış bir mü’min, bu fânî cihandaki ilâhî sır ve hikmetleri gönül âleminde okumaya başlar. O bahtiyar kul hakkında, ârifler sultânı Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin Hak katından mânen işittiği:

“Ben insanın sırrıyım…”1 hikmeti tecellî eder.

Bunun içindir ki Hak dostları ömürleri boyunca -tâbir câizse- benliğe iptal damgası vurabilmenin gayreti içinde olmuşlar ve:

“Bir kişide benlikten bir harf kalırsa, o Allah dostu olamaz.” buyurmuşlardır.

Zira Hakk’ın dergâh-ı izzetine yol bulabilmek için evvelâ benlik perdesini aradan kaldırmak gerekir. Bunun içindir ki ârif gönüller; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan.” demişlerdir.

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri, benliğini hiçliğe dönüştürüp Hak’ta fânî olabildiği içindir ki, cüzzamlıların bulunduğu havuza girmiş ve mânevî bir tasarrufla o muzdarip gönülleri ihyâ etmiştir.

Bahâuddîn Nakşibend Hazretleri, benlik engelini aşabilmek için hayvanlara bile hizmet etmiş, yoldan geçen mahlûkâta yol vermiş, “beni de onu da yaratan Cenâb-ı Hak’tır” hissiyâtıyla, nefsini onlarla denk görmüştür.

Bursa kadısı Hüdâyî Hazretleri, gönlündeki varlık ve benlik duvarını yıkabilmek için, hocasının emriyle Bursa çarşısında sırmalı kaftanıyla ciğer satmış, dergâhın abdesthâne temizliği vazifesini sadâkatle icrâ etmiştir. Böylece benliğini sıfırladıktan sonra, mânâ iklîminde mesâfe almaya başlamıştır.

İşte Hakk’ın kudret ve azametini lâyıkıyla idrâk edebilenlerde, ne varlık dâvâsına, ne de benlik iddiâsına mecâl kalır. Bilâkis acziyet ve hiçlik duygusuyla âdeta eriyen bir muma dönerler. Hakk’ın huzûrunda acziyet iksîrini tadarak hiçlik zirvesine ulaşmış olan böyle yüksek istîdatlar, Hakk’ın dostu olurlar.

HİÇ OL Kİ GÜNEŞLER GÜNEŞİ OLASIN…

Büyük Hak dostu Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri de, bütün İslâm âlemini saran şöhretine ve deryâ misâli engin ilmine rağmen, rivâyete göre bir senelik yolculuğun ardından Abdullâh-ı Dehlevî Hazretleri’nin önünde edeple diz çökmüştür. Bütün gurur ve kibir mesnetlerini gönlünden silip atarak ve nefsinin bütün îtiraz ve iğvâlarını susturarak kendisine verilen abdesthâne temizliği vazîfesini sadâkatle yerine getirmiştir. Böylece tevâzû, yokluk ve hiçlik tâcını giymiş, gördüğü mânevî tahsil neticesinde üstâdının iltifatlarına ve mânevî ikramlara mazhar olmuştur.

Nitekim Dehlevî Haz­ret­le­ri’nin der­gâ­hın­dan ayrılık vakti geldiğinde her iki mânâ sultanının da gözlerinde muhabbet damlaları vardı. Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin ge...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:42:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik rüya tabiri,Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik mekke canlı, Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik kabe canlı yayın, Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik kuran ı kerim, Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik peygamber kıssaları,Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik ilitam ders soruları, Hak dostlarının örnek ahlâkından hiçlik önlisans arapça,
Logged
02 Kasım 2015, 20:24:53
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 02 Kasım 2015, 20:24:53 »

Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri nefsine hakim olan ,hiçlik edasıyla ibadet eden,Allaha tevekkul eden kullardan olalım inşallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes