> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarından zikrullah 1
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarından zikrullah 1  (Okunma Sayısı 836 defa)
03 Kasım 2010, 16:41:38
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 16:41:38 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -32- Zikrullah - 1


DAĞLAR TAŞLAR ZİKREDERKEN…

Cenâb-ı Hak, yarattığı canlı-cansız bütün mahlûkâtına kendini tanıtmış ve onları dâimî bir sûrette zikirle vazîfelendirmiştir. Bu sebeple mahlûkâtın hepsi, bizim idrâkimiz dışında, kendi dillerince ve husûsiyetleri mûcibince, tabiî ve periyodik bir zikir hâlindedir. Yani Allâh’ı tanıyıp itaat etme keyfiyeti, insana has bir durum değildir. Hattâ diğer varlıkların, gayr-i irâdî de olsa, bu hususta nice insanlardan daha yüksek bir seviyede bulunduğu ifâde edilmiştir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“...Kuşları ve tesbih eden dağları da Dâvud’a boyun eğdirdik. (Bun ları) Biz yapmaktayız.” (el-Enbiyâ, 79)

Rabbimizin; dağların, taşların, kuşların zikrini haber vermesi ve buna benzer bütün beyanları, zikir hususunda cemâdat ve hayvanattan daha gâfil kalmaması için, mahlûkâtın en şereflisi kılınan insanoğluna açık bir îkaz mâhiyetindedir.

Şu misal de, bu hususta ne kadar mânidardır:

Peygamber Efendimiz r, yolda giderken bir grup insana rastladı. Binek hayvanlarının üzerinde durmuş (sohbet ediyorlardı.) Onlara şöyle buyurdu:

“Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakın, dinlendirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin. Nice binilen hayvan vardır ki sırtına binenden daha hayırlıdır ve ALLAH Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.” (Ahmed, III, 439)

İşte bu hassâsiyet sebebiyledir ki mü’minler, Allâh’ı zikrettikleri için zerreden kürreye kadar bütün varlıklara ulvî bir nazarla bakarlar. Sarı çiçekle içli içli hasbihâl eden Yûnus Emre’nin; “Benim bir karıncaya, ulu nazarım vardır…” buyurması da bu hikmetin veciz bir ifadesidir.

Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Görmez misin ki; göklerde ve yerde olanlar; güneş, ay, yıldızlar, dağ lar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allâh’a secde ediyor. Birço ğu nun (gafleti sebebiyle) üzerine de azap hak olmuştur...” (el-Hacc, 18)

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’ nu tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlamazsınız...” (el-İsrâ, 44)

Kâinattaki bu ilâhî zikir programından yalnız cinlerin ve insanların gâfilleri mahrum hâldedir. Zira cinler ve insanlar, imtihana tâbî ve irâde sahibi varlıklar olmaları sebebiyle hayra da şerre de istîdatlı kılınmışlardır. Bu sebeple Allâh’a kulluktan kaçınıp, emrine muhâlefet etmek bedbahtlığı, mahlûkat içinde yalnızca bu iki zümrenin şaşkın gâfillerine has bir durumdur.

Rabbimizin, âyet-i kerîmelerde mahlûkâtın dahî kendisini zikir hâlinde olduğunu beyân etmesi, Allâh’ı unutup dünyaya dalan gâfillere âdeta; “Görmüyor musunuz, uğruna Ben’i terk ettiğiniz dünya bile aslında Ben’i zikrediyor ve Ben’im ilâhî hükümranlığıma tam bir teslîmiyetle boyun eğiyor.” mesajını vermektedir.

Dolayısıyla kâinatı dolduran varlıklardaki bu muhteşem zikir, tesbih ve ibadet programı karşısında, ALLAH tarafından mükerrem kılınmış olan insanoğlunun bir hisse alamaması, alık ve abus bir hâlde zikirden uzak kalması, ne büyük bir aldanıştır!..

Fakat âyet-i kerîmede de buyrulduğu üzere, insanoğlunun idrâki -yine ilâhî imtihan sırrına binâen- mahlûkâtın kendine has bir dille zikretmesi gerçeğine karşı perdeli bir hâldedir. Mahlûkâtın zikrini işitebilmek; ancak zikir ve tesbihin rûhâniyeti altında, takvâ üzere yaşanan hâlis bir kulluk hayatıyla gönlün saf hâle gelip hakîkat âlemine vâkıf olması durumunda ve Rabbimizin lûtfettiği ölçüde mümkün olabilir. Tıpkı Hüdâyî Hazretleri’nin misâlinde olduğu gibi, Cenâb-ı Hak’ta fânî olup zikrin hakîkatine ermiş bâzı Hak dostları -ALLAH dilerse- bu umûmî gaflet perdesini bir nebze aralamaya muvaffak olabilirler.

Nitekim nebevî terbiye altında yetişen güzîde sahâbîlerden Abdullah ibn-i Mes’ûd t’ın; “Biz boğazımızdan geçen lokmaların tesbihlerini duyar hâle gelmiştik!” buyurması da bu hakîkatin açık bir misâlidir. (Bkz. Buhârî, Menâkıb, 25)

Hilyetü’l-Evliyâ adlı eserde bildirildiğine göre; Mugîre bin Hakîm es-San’anî, herkes gözlerini yumup uykuya daldığında denize iner ve oradaki canlılarla birlikte Allâh’ı zikre başlardı. (Ebû Nuaym, Hilye, 10/141)

Yine Hak dostlarından Şâh-ı Nakşibend Hazretleri de, hastalara, kimsesizlere, hattâ hayvanâta hizmet etmiş ve gönlü Allâh’ın zikriyle öylesine rakik bir hâle gelmişti ki, hayvanâtın inilti sûretinde hazin hazin sesler çıkarıp Hakk’a ilticâ etmelerini hissetmeye başlamıştı.

Velhâsıl gönül gözü açık bir insan, bütün âlemin ilâhî tecellîlerden ibâret olduğunu idrâk eder, her şeyde ilâhî sanatı seyreder. Kâinattaki her zerre, ona ilâhî bir neşveden haber verir. Minicik kuşların bir damlacık yüreklerinden dökülen feryat nağmeleri bile, Hakk’a teşne gönüller için en duygulu tesbihlerdir…

ZİKRİN ANAHTARLARI

Hak dostları, dâimâ ALLAH ile olup zikrin hakîkatine erdiklerinden, her hâl, hareket ve sözleriyle Allâh’ı hatırlatırlar. Nitekim hadîs-i şerîflerde de:

“İnsanlar arasında Allâh’ın zikrinin anahtarları vardır. İnsanlar onları gördüklerinde hemen Allâh’ı hatırlarlar.” (Heysemî, X, 78)

“(Al lâh’ın ve lî kul la rı) yüz le ri ne ba kıl dı ğın da ALLAH Teâlâ’yı ha tır la tan kim se ler dir.” buyrulmuştur. (İbn-i Mâ ce, Zühd, 4)

Böyle kimseleri Hakk’ın bir lutfu bilip onlardan mânen istifâdeye çalışmak gerekir. Zira onlar, bulundukları beldeler için ilâhî bir rahmettirler. Belâlara karşı mânevî bir zırh gibidirler.

Rivâyet edildiğine göre bir zamanlar Bağdad’da zinâ ve fısk u fücûr artmıştı. Şeyh Şiblî’ye; “Eğer senin zikrin olmasa, bu beldeyi yakar dık.” diye ilhâm edildi. Ehl-i nefisten biri bunu işitince:

“–Bizim hiç zikrimiz yok mu?” dedi.

Şeyh Şiblî ona şu cevabı verdi:

“–Sizin zikriniz, nefsin varlığı (hevâ ve hevesi) iledir. Benim zikrim ise Allâh iledir.” (Rûhu’l-Beyân, XII, 326)

Yani dilin zikri, kalbin zikriyle âhenk teşkil etmelidir. Aksi hâlde dil zikrederken, ruh başka yerlerde geziniyorsa; kalp, Allâh ile değil de mâsivâ ile beraber ise, o zikirden kâmil mânâda bir istifâde ummak beyhûdedir.

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri der ki:

“Ağızla, dille, duymadan, düşünmeden (papağan gibi) edilen zikir, noksan bir hayaldir. Padişahça, yani cân u gönülden, hayranlık duyarak yapılan zikir ise, sözlerden de, kelimelerden de âzâdedir… Ey O’nu bulamadan, sadece, O’nun adını yeterli bulan kişi! «Hû» kadehinden içmeden, nasıl olur da benlik arzularından kurtulabilirsin?”

Yani Allâh’ı zikretmek, sırf “ALLAH” lafzını tekrarlamaktan ibâret değildir. Zikir, ancak tahassüs istîdâdının merkezi olan kalpte mekân bulduğu zaman niyet ve amellerin düzelip seviye kazanmasına vesîle olur. Bunun içindir ki;

“Zikrin başı tevhid (Hakk’ı birlemek);

Ortası, tecrid (Hakk’ın dışındaki varlıklardan kalbi arındırmak);

Nihâyeti ise tefrid (sadece ALLAH ile baş başa kalıp her an Allâh’ın rızâsını arayabilmek)tir.” denilmiştir.

Peygamber Efendimiz r de tefrîd ehli hakkında; “Müferridler yarışı kazandı.” buyurmuştur. Ashâb:

“–Müferridler kimdir, yâ Rasûlallah?” diye sorduklarında da.

“–Allâh’ı çok zikreden erkeklerle kadınlardır.” buyurmuştur. (Müslim, Zikir, 4)

Hazret-i Ali t da sahâbe-i kirâmın zikir hâlini şöyle vasfetmiştir:

“Onlar, Allâh’ın ismi zikredildiği zaman, fırtınalı bir günde ağaçların rüzgârdan etkilendikleri gibi sarsılırlar, gözyaşları elbiselerinin üzerine süzülürdü.” (Ebû Nuaym, Hilye, 1/76)

Demek ki zikir; kuru kuruya bir tekrarlama faaliyeti değildir. Bilâkis gerçek bir zikir, Hakk’ın azametini tefekkür etmek, ilâhî kudret akışları karşısında duyguları derinleştirmek, gönlü mâsivâdan arındırıp Hak’ta fânî olmak ve dâimâ Allâh ile beraberliği temin ederek zikretmektir. Ancak böyle bir zikir, maddî-mânevî belâlara karşı bir zırh olabilir. Bunun içindir ki; “yeryüzünde «ALLAH ALLAH» denildiği sürece kıyâmetin kopmayacağı”[1] yönündeki nebevî beyânı, böyle bir kalbî rikkatle zikredenler var oldukça kıyâmetin kopmayacağı şeklinde anlamak da mümkündür.

Rabbimiz, kendisini nasıl zikretmemiz gerektiğini şöyle bildirmektedir:

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (el-A’râf, 205)

“Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel.” (el-Müzzemmil, 8 )

Yani zikir esnâsında hem dilimiz hem de kalbimiz Allâh’a yönelmelidir. Hattâ zikirden murâd edilen, daha ziyâde kalbin zikridir. Dil zikrederken kalp zikredilenden gâfil kalırsa, zikrin tesiri tam olarak gerçekleşmez. Kalbin uyanması, gaflet tozlarından silkelenmesi, haşyetle titreyip ürpermesi ve Allâh’ın nûruyla dolması için kâmil mânâda îfâ edilen bir zikrin feyz ve rûhâniyetine ihtiyaç vardır.

Nitekim Hak dostlarından Abdullah bin Hubeyk’e;

“–Sâlih insanları nasıl ayırd edebiliriz?” diye sordular. Cevâben buyurdu ki:

“–Sâlih insanların güzel âdetlerinden birisi, ALLAH Teâlâ’yı gece-gündüz anmalarıdır. O’nu anma, kalp ve dil ile olur. Ancak kalbin zikri daha üstündür…

Kalplerinizi, ALLAH Teâlâ’yı anmakla diriltiniz. Onun korkusuyla doldurunuz. O’nun sevgisiyle nurlandırınız. O’na kavuşma arzusuyla sevindiriniz ve biliniz ki; O’na olan sevginiz derecesinde yükselir, niyetlerinizin doğruluğu ile nefsinizi kahreder, şehvetlerinizi yenip amellerinizi temiz kılabilirsiniz…”

Öte yandan, zikrullah anahtarları olan Ha...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 03 Kasım 2010, 16:42:16 Gönderen: Sumeyye »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarından zikrullah 1
« Posted on: 25 Nisan 2024, 01:32:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarından zikrullah 1 rüya tabiri,Hak dostlarından zikrullah 1 mekke canlı, Hak dostlarından zikrullah 1 kabe canlı yayın, Hak dostlarından zikrullah 1 Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarından zikrullah 1 kuran ı kerim, Hak dostlarından zikrullah 1 peygamber kıssaları,Hak dostlarından zikrullah 1 ilitam ders soruları, Hak dostlarından zikrullah 1önlisans arapça,
Logged
12 Şubat 2011, 14:40:08
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 12 Şubat 2011, 14:40:08 »

�Ağızla, dille, duymadan, düşünmeden (papağan gibi) edilen zikir, noksan bir hayaldir. Padişahça, yani cân u gönülden, hayranlık duyarak yapılan zikir ise, sözlerden de, kelimelerden de âzâdedir� Ey O�nu bulamadan, sadece, O�nun adını yeterli bulan kişi! «Hû» kadehinden içmeden, nasıl olur da benlik arzularından kurtulabilirsin?�

Yani Allâh�ı zikretmek, sırf �ALLAH� lafzını tekrarlamaktan ibâret değildir. Zikir, ancak tahassüs istîdâdının merkezi olan kalpte mekân bulduğu zaman niyet ve amellerin düzelip seviye kazanmasına vesîle olur. Bunun içindir ki;

�Zikrin başı tevhid (Hakk�ı birlemek);

Ortası, tecrid (Hakk�ın dışındaki varlıklardan kalbi arındırmak);

Nihâyeti ise tefrid (sadece ALLAH ile baş başa kalıp her an Allâh�ın rızâsını arayabilmek)tir.� denilmiştir.

Peygamber Efendimiz r de tefrîd ehli hakkında; �Müferridler yarışı kazandı.� buyurmuştur. Ashâb:

��Müferridler kimdir, yâ Rasûlallah?� diye sorduklarında da.

��Allâh�ı çok zikreden erkeklerle kadınlardır.� buyurmuştur. (Müslim, Zikir, 4)


    Allah razı olsun..Yazının tamamı çok güzel..Ama bu kısım bana dahada önemli göründü..Rabbim bizi de hakiki anlamdazikriyle meşgul olan gönül ehlinden eylesin,inşaallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes