> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet  (Okunma Sayısı 582 defa)
03 Kasım 2010, 12:30:56
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 12:30:56 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –13- Muhabbet ve Buğzda Samîmiyet


Allâh’ı ve O’nun sevdiklerini sevmek kadar, O’nun sevmediklerinden kalben uzaklaşmak da îmânın bir sıhhat şartıdır. Hakka ve hayra duyulan muhabbet nisbetinde onun zıddı olan bâtıl ve şerre nefret ve muhâlefet hissi taşımamak, îmandaki zaaf ve kusurun bir göstergesidir. Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Her kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için vermekten uzak durursa îmânını kemâle erdirmiş olur.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 60)

Bu itibarla kâmil bir mü’min, bütün fikriyâtı gibi hissiyâtını da rızâ-yı ilâhîye göre tanzîm eder. Sevdiğini Allah için sever, nefret ettiğinden de Allah için nefret eder. Bütün hislerinin temelindeki ölçü; “Allah rızâsına uygunluk”tur.

Abdullah ibn-i Abbas Hazretleri asırlar evvelinden buyurur ki:

“Sevdiğini Allah için sev! Terk ettiğini de Allah için terk et! Bilmiş ol ki, Allâh’ın rızâsı böylelikle kazanılacak. Yoksa insan, oruç tutmuş, namaz kılmış, hacca gitmiş… Bunlardan gereken faydayı göremeyecek. İnsanlar maalesef bugün iyice dünyâlık oldular. Muhabbet ve nefretleri sırf dünyâ menfaatleri içindir…”

Îman Hassâsiyetleri Kaybolunca...

Muhabbet ve nefret husûsunda Allâh’ın rızâsını gözetme firâseti kaybedildiği zaman, kişi nefsinin maskarası hâline gelir. Îman hassâsiyetleri yerine, dünya menfaatlerini ön planda tutar. Bu sebeple de “hoşgörü” adı altında yanlışları hafife almaya, “aman kırılmasın, gücenmesin, dostluk ve menfaatimiz zarar görmesin” gibi düşüncelerle sessiz kalmaya başlar. Bu ise, kişinin hem kendisine hem de haksızlığına göz yumduğu insana yapabileceği en büyük kötülüklerden biridir.

Nitekim Süfyân-ı Sevrî Hazretleri şöyle buyurur:

“Bir kişi yanlış bir iş yapar, kardeşi olduğunu iddiâ eden diğeri de onu nezâketle îkâz etmezse, bilin ki onun muhabbeti Allah için değildir. Şâyet Allah için olsaydı, Allâh’a âsî gelen kimseyi, onun anlayacağı bir üslûpla îkaz ederdi.”

Yanlış bir hâl üzere olan kimselere gösterilen nefsânî müsâmahalar, toplumda günahların yaygınlaşmasına, meşrû görülmesine ve neticede alenen ve pervâsızca işlenmesine zemin hazırlar. İsrâiloğulları’nın bozuluşu da menfaatlerini kaybetmek korkusuyla verdikleri tâvizler ile başlamıştır. Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- bunu şöyle haber vermişlerdir:

“(Benî İsrâil halkı) ilk zamanlar, kötülük yapan birini görünce:

«Bak arkadaş! Allah’tan kork ve bu yaptığından vazgeç! Çünkü bunu yapmak sana helâl değil!» diye uyarırlardı. Ertesi gün o adamı aynı vaziyette gördüklerinde (menfaatleri ön plana gelir) onunla birlikte yiyip içebilmek ve yanında oturabilmek için bir daha îkâz etmezlerdi. İşte o zaman Allah Teâlâ onların kalplerini birbirine benzetti.”

Peygamber Efendimiz bunları söylerken bir yere yaslanarak konuşuyordu. Birden doğruldu ve sözünü şöyle tamamladı:

“Ya siz de birbirinize iyilikleri tavsiye eder, kötülüklerden sakındırır, zâlimin zulmüne mânî olursunuz, yâhut Allah Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, İsrâiloğulları’na lânet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 17/4336)

Tâviz Zaafı

Dünyevî menfaat düşünceleriyle verilen tâvizler, îmânı zaafa uğratır. Günümüzde, din ve dünya işlerini Kur’ân ve Sünnet ile mîzân etmeden, îmânı tehlikeye sokan nice tâvizler verilmektedir. Fakat daha da kötüsü şu ki; bu karmaşa içinde nice insan, selde sürüklenen kütükler misâli bir şuursuzlukla, sefâletini saâdet zannetmektedir. Devrilen devrildiğinin, eğrilen eğrildiğinin farkında olmadığı için de, düzelip doğrulma yolunda bir gayret göstermeye lüzum duymamaktadır.

Toplumumuzda global kültür istîlâsı sebebiyle yaşanan yozlaşmalar, maalesef İslâm’ın rûhuna zıt bâzı uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Öyle ki, hayatın en mühim safhalarına gayr-i İslâmî mâhiyetler karıştırılarak âdeta şeytan da onlara ortak edilmektedir. Halbuki Allah Teâlâ’nın, huzûrundan kovduğu şeytana söylediği şu gadap ifâdeleri, insan için ne mühim bir îkazdır:

“Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvârilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol!..” (el-İsrâ, 64)

Hakîkaten nice müslüman; düğün, sünnet ve cenâze merâsimleri gibi, hayatın en mühim safhalarında dîni unutabiliyor. Hâlbuki bunlar, dînin asıl hatırlanması ve İslâm kimliğine göre yaşanması gereken anlardır. Zîrâ dîn; belli zamanlara has bir merâsim değil, ömrün her ânını tanzîm eden bir hayat tarzıdır. Dolayısıyla kimi zaman yaşanıp kimi zaman rafa kaldırılamaz. Hayatın her ânını son derece nezih bir İslâmî tavırla yaşamak gerekirken, aksine onun en mühim safhalarını Allah Teâlâ’yı gadaplandıracak hâle getirmek, tıpkı bir bardak menbâ suyuna bir miktar necâset damlatarak onu içilmez hâle getirmek gibi çirkin bir iştir.

Eskiden düğünler ve sünnetler câmi ve bahçelerde yapılır, mevlidler, Kur’ân-ı Kerîm’ler okunurdu. Zengin-fakir ayırd edilmeden davet edilir, ikramların ardından duâlar edilirdi. “Âmîn, âmîn!” nidâları, ruhların huzur kaynağı olurdu. Yoksullar ve garipler bilhassa çağrılır, dünya ve âhiret saâdeti için onların duâlarından istifâde edilirdi. Zîrâ; “Zenginlerin dâvet edilip fakirlerin çağırılmadığı düğün yemeği ne fenâ bir yemektir.” (Buhârî, Nikâh, 72) nebevî îkâzına ciddiyetle riâyet edilirdi. Böylece feyiz ve rûhâniyet dolu, huzur bahşeden meclisler olurdu.

Günümüzde ise biraz imkânı olanların çoğu, isrâfa dayalı bir güç gösterisi içinde, düğün veya sünnet merâsimlerini çok yıldızlı oteller veya lüks restoranlar gibi, âdeta fukarâya yasak olan yerlerde icrâ eder oldular. Bu düğünlere de muayyen ve elit bir grup davet edilerek oburluğu teşvik eden açık büfe usûlü yemekler ikrâm edilmekte, mâlâyâni mevzulardan sohbet edilmektedir. Hattâ kimi düğünlerde ve sünnetlerde, kat’î bir haram olan içki, sanki o zamana has bir serbestlik varmış gibi derin bir gafletle tüketilmektedir. Nice dindar bilinen, namaz kılan, hacca giden ana-babalar, evlâtlarının içkili, rakkâseli ve gayr-i İslâmî davranışlarla dolu merâsimlerine göz yumarak inançlarıyla tezâda düşmektedirler.

Ayrıca günümüzde baba ocağından ayrılan gelinlere yapılması gereken hayırlı telkinlerin de muhtevâsı bir hayli değişmektedir. Eskiden:

“–Kızım, evimizden beyaz gelinlikle çıktığın gibi kocanın evinden de beyaz kefenle çıkasın…” şeklinde sadâkat ve fedâkârlık telkin edilip gelinin gideceği âileye karşı gönlü ısındırılırdı. Ayrıca hayatın acı sürprizleriyle karşılaştığında da sabretmesi tavsiye edilip: “–Kızım ağzından kan gelse, kızılcık şurubu içiyorum.” dersin diye telkinlerde bulunulurdu. Bu şekilde evvelâ gireceği yuvanın rûhânî dokusu sağlam bir şekilde inşâ edilmeye çalışılırdı. Bugün ise maalesef:

“–Aman kendini ezdirme, sana bir şey söylerlerse sakın ha altta kalma, sen de iki mislini söyle…” gibi güyâ dostâne tavsiyelerle gelinler en baştan menfî şartlanmalar ve peşin hükümlerle doldurulmaktadır. Tabiî ki bunlara paralel olarak dâmatlara yapılan telkinlerin muhtevâsını tahmin etmek de güç değildir.

Günümüzde boşanmaların, geçimsizliklerin, hırçınlıkların, rûhî bunalımların artmasının bir sebebini de, bu ve benzeri mânevî hassâsiyetlerin unutulmasında aramak gerekir. Zîrâ her zâhirî sebebin arkasında daimâ bâtınî bir sebebin de bulunduğunu unutmamak gerekir.

Yine hayatın en mânidar noktalarından biri olan cenâze merâsimleri bile yozlaştırılarak mevtâ üzerinden dolaylı bir güç ve îtibar gösterisine dönüştürülmektedir. Yüksek mevkî sahiplerinin cenâzeye iştirâkiyle iftihar edilmektedir. Bâzı cenâze yakınlarının, cenâzeye iştirâk eden veya tâziyede bulunan meşhur kimselerin isimlerini beyân ederek gazetelere teşekkür ilanları vermeleri de, tâziyenin rûhâniyetini zedeleyen bir başka husustur.

Ayrıca mevtânın rûhu için sadakalar verilip fakir-fukarânın hayır duâları alınarak Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti taleb edileceği yerde, hristiyanlıktan gelme bir âdet olan çelenklerle gayr-i müslimlere benzer manzaralar sergilenmektedir.

Hâlbuki cenâzelere Allah rızâsı için gidilir, mevtâya duâ edilir, selâmeti için sadakalar dağıtılır, din kardeşine karşı bir vefâ borcu ödenir. Nitekim Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da ashâbına zaman zaman;

“Bugün bir cenâze teşyîinde bulundunuz mu?” diye sorarak onları din kardeşlerinin dert ortağı ve tesellî kaynağı olmaya teşvik ederdi.

Fakat bugün bâzıları, cenâzelere, sırf mevtâ yakınlarına ayıp olmasın, onlar nezdindeki îtibarları zedelenmesin düşüncesiyle iştirâk etmektedirler. Bu sebeple gariplerin ve fukarânın cenâzelerine değil, makam-mevkî sahibi, varlıklı, şöhretli kimselerin cenâzelerine daha çok alâka gösterilmektedir.

Ne hazindir ki, dünyevîleşme ve maddecilik salgınının kol gezdiği günümüzde, her şeyi materyalist bir zihniyetle değerlendirmeye alışmış olan bazı çevrelerde, insanın şeref ve kıymeti; para-pul ve makam-mevkî ile ölçülür hâldedir. Düğünler, sünnetler, cenâzeler de âdeta bunun test edildiği yerler durumundadır. Hâlbuki insanın izzet ve şerefinin ölçüsü; her hâlükârda İslâm şahsiyet ve karakterini muhâfaza etmesidir, yâni îmânıdır, takvâsıdır, güzel ahlâkıdır.

Lüks yaşama düşkünlüğü, düğün, sünnet ve sâir kutlama ve eğlencelerde sergilenen nefsânî ve şehvânî manzaralar, yapılan israflar, civardaki hastaları, bebekleri, mahzun, gamlı ve yorgun gönülleri düşünmeden, kul hakkı çiğnediğini aklının ucundan bile geçirmeden patlatılan silâhlar, havâî fişekler, maytaplar, rahatsız edici müzik çığlıkları vs… Bütün bunlar, dünyevîleşme ve yabancı kültür istîlâsının toplumumuzdaki menfî tesirlerinden birkaçıdır. Bizim dînî ve millî örfümü...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet
« Posted on: 24 Nisan 2024, 10:42:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet rüya tabiri,Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet mekke canlı, Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet kabe canlı yayın, Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet kuran ı kerim, Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet peygamber kıssaları,Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet ilitam ders soruları, Hak dostlarından muhabbet ve buğzda samîmiyet önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes