> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1  (Okunma Sayısı 533 defa)
03 Kasım 2010, 16:36:50
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 16:36:50 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –30 İlâhî Ahlâkı Yaşamak-1


Yani gönüller, Cenâb-ı Hakk’ın “oku” emrine itaat çerçevesinde, mikrodan makro âlemlere kadar kâinattaki bütün varlıklarda mevcut olan Yüce Yaratıcı’nın kudret mühürlerini müşâhede ederek O’nun ism-i şerîfleriyle mânevî bir tahsilden, yani takvâ eğitiminden geçmelidir. Nasıl ki çiçekler hayatlarının devamı için dâimâ suya muhtaç sa, kalpler de, feyz ve rûhâniyetin devamı için tak vâ ya muhtaçtır. Nitekim âyet-i kerîmede:

“…ALLAH’tan korkun (takvâ üzere olun!) ALLAH (size bilmediğinizi) öğretir!..” (el-Bakara, 282) buy rul muştur.

el-MUSAVVİR…

Mü’minin, ilâhî esmâ te cel lî le rin den hisse alıp mânen seviye kazanabilmesi için; meselâ, bu kâinattaki bütün varlıkları eşsiz bir güzellik ve mükemmellikle şekillendiren el-MUSAVVİR ism-i ilâhîsinin tecellîlerini ibret nazarıyla temâşâ etmesi zarûrîdir. Çünkü kâinat, ilâhî kudret menbaından taşan tecellîler sergisidir. İnsan denilen muammâ da, ilâhî esmânın kâmil bir tecellîgâhıdır.

Allâh’ın nûruyla gören, duyan ve hisseden kalpler, her şeyde ilâhî tecellîleri idrâk eder. Zerreden kürreye kadar bu âlemde ne varsa, hepsi ilâhî bir sanat hârikası ve her yer âdeta ilâhî kudret nakışlarının sergilendiği bir müze hükmündedir.

Eser, müessirin; sanat, sanatkârın aynasıdır. Kalp gözü âmâ olmayan bir kul, nereye nazar etse, kâinâtın hangi zerresi üzerinde tefekkür etse, Rabbinin sanatını müşâhede eder, Mutlak Sanatkâr’a olan sonsuz bir hayranlığın huzur, sürur ve hazzına gark olur. Gördüğü her manzara, onu zihnen ve kalben Yaratıcı’sına ulaştırır.

Gerçekten, kâinattaki her zerre, bilgisini “mârifet” seviyesine yükseltebilen insan için Allâh’ın varlığına, birliğine ve sonsuz kudretine bir delildir. Aynı zerre, idrâki bu seviyeye yükselmemiş olanlar içinse, Hakk’ı bulmaya bir perdedir. Yani kâinattaki bütün varlıklar, îman şuuruyla bakıldığında Allâh’a bir delil iken, idrâk körlüğü durumunda O’na bir perdedir. Bundan dolayıdır ki tabiat âlimlerinin birçoğu, maddî varlıkları incelerken Hak Teâlâ’nın kudret ve azametine vâkıf olabildikleri hâlde, bâzıları da idraklerini maddeye hapsedip materyalist bir zihniyetin zebûnu olmaktadırlar. İncelenen varlıklar hep aynıdır. Lâkin onlara yönelen idraklerdeki farklılık, insanı tıpkı siyah-beyaz kadar zıt neticelere götürebilmektedir.

Demek ki kâmil bir mü’min; kâinâta bakışta, idrâkini, ilâhî sır ve hikmetleri kavrayabilecek bir vasfa ulaştırabilen kimsedir. Bu ise, tıpkı bir cam kırığını elmas hâline getirebilme kabîlinden, insan idrâkinin; ihlâs, takvâ ve muhabbet yüklü ibâdetlerle inkişâfına/gelişip açılmasına bağlıdır.

Bu sebepledir ki, yeryüzünü dolduran sayısız güzelliklerin; dağların, deryâların, rüzgârların sessiz beyanlarına karşı mânen kör ve sağır kesilerek Cenâb-ı Hakk’ın el-Musavvir ism-i şerîfinin tecellîlerini idrakten uzak kalanlar, hayatın en gâfil ve şaşkın yolcularıdır!..

el-BÂRÎ…

Bunun gibi “el-BÂRÎ / yaratıcı” sıfatının tecellîlerini de gönül gözüyle seyretmeden, kâmil mânâda bir mânevî tahsilden söz edilemez. Cemâdât, nebâtât, hayvanat ve insanları, bütün cihazlarını birbirine uygun olarak, müthiş bir âhenk ve tenâsüp içinde yaratan Rabbimizin ilâhî hükümranlığı karşısında kulun hayran olması, kâinattaki ekolojik denge ve ilâhî nizâmın ihtişâmını kalben idrâk etmesi şarttır.

Her varlık, mü’min gönülleri bu düşüncelere sevk etmelidir. Meselâ insan, kendi parmak izine bile baktığında Hakk’ın sonsuz yaratma ve tasvir kudretinin azametini müşâhede ederek, bu ilâhî tecellîlerin muhtevâsından derûnî nasipler alabilmelidir. Ancak bu seviyedeki bir idrak sâyesinde, bütün kâinat, sır ve hikmetler beyân eden bir kitap hâline gelebilir.

Kâinatta her oluşun hangi ilâhî isimden tecellî ettiğini bilmek, ilmin mârifet seviyesine yükselmesi demektir ki, beşerî bilginin zirvesi de budur. Bu tecellîlerdeki murâd-ı ilâhîyi kavramak ise, Hakk’ın velî kullarına has bir keşif ve kerâmet hâlidir.

Kâmil mü’minler de, gönlü ilâhî esmâ ve sıfatlar üzerinde teksif edip, şahsiyet ve karakterini o ilâhî menbâdan tefeyyüzle şekillendirmenin, Allâh’ın muhabbet ve rızâsına vesîle olacağı şuuruyla yaşarlar.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Esmâü’l-hüsnâ (en güzel isimler) Allâh’ındır. O hâlde O’na, o güzel isimlerle duâ edin...” (el-A’râf, 180)

Müfessir Bursevî, bu âyetin tefsîrinde der ki:

“Allâh’ın isim ve sıfatlarıyla sıfatlanıp ahlâklanmak sûretiyle Allâh’a duâ edin. O sıfatlarla sıfatlanmak, makbul amel ve sâlih niyetlerle mümkündür…

Meselâ râzıkıyyet (rızık vericilik) sıfatıyla sıfatlanmak, Allâh’ın verdiği rızıklardan muhtaçlara dağıtmakla ve bir şey saklayıp biriktirmemekle, (yani cimrilik ve israftan sakınmakla) olur. Diğer sıfatları da bunlara kıyâs et.” (Rûhu’l-Beyân)

er-REZZÂK…


Hakîkaten Cenâb-ı Hakk’ın bütün mahlûkâta karşı yegâne tekeffül ettiği şey, rızıktır. Hiçbir canlı, rızkını tamamlamadan ölmez. Bu sebepledir ki rızık endişesi taşımak, îman şuuruna aykırıdır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allâh’ın üzerinedir. ALLAH, o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir…” (Hûd, 6)

Rabbimiz bütün mah lû kâ tı na her an sayısız i lâ hî sofralarla rızıklarını ikram hâlindedir. Üstelik Rezzâk olan Rabbimiz, yeryüzündeki her cins mah lû kâta ayrı ayrı sofralar kurmaktadır. Meselâ bir koyunun yiyebildiklerinin pek çoğunu insan yiyemez; insanın yiyebildiklerinin pek çoğunu da koyun yiyemez. Yani rızık nîmetleri de çok hassas bir ilâhî tanzim ve taksime göre lûtfedilmektedir.

Bizler de yediğimiz her lokmada bu ilâhî ikramları hatırlamalı, yemeğe besmeleyle başlayıp hamdeleyle bitirmeli ve Rabbimize dâimâ şükran duyguları içinde bulunmalıyız. Hattâ açları doyurmak, susuzlara su ikrâm etmek sûretiyle, mahlûkâtın rızıklanmasına hayırlı bir vâsıta olabilmeye gayret göstermeliyiz.

Zira nîmetlere şükür, iki şekildedir:

Biri, bütün nîmetlerin Hakk’ın lûtfu olduğu idrâki içinde bulunmanın bir ifâdesi sadedinde, lâf zan, yani sözlü olarak şükretmek; diğeri ise o nîmetlerden mahrumlara ikramda bulunmaktır. Bu da fiilî bir şükürdür ki, mutlakâ îfâsı lâzımdır.

Şu kıssa, bu îman ufkunu ne güzel hulâsa etmektedir:

Şakîk-i Belhî Hazretleri, geçimini temin edebilmek için ticaret yapmaya karar verir. Bunun için de uzak diyarlara gitmesi gerekir. Ayrılmadan önce, hürmet ve muhabbet duyduğu dostu İbrahim bin Edhem’e uğrayıp helâlleşir, ardından da yola çıkar. Fakat uzun bir süre görülmeyeceği sanılan Şakîk, birkaç gün sonra çıkagelir. İbrahim bin Edhem, Şakîk’i câmide görünce hayretle:

“–Niçin çabuk döndün?” diye sorar. Şakîk-i Belhî:

“–Yolculuğumda çok acâyip bir şey gördüm, ondan dolayı döndüm.” der.

İbrahim bin Edhem:

“–Hayırdır inşaallahâALLAH, ne gördün?” deyince Şakîk şöyle anlatır:

“–Yolculuk esnâsında dinlenmek için bir kenara çekilmiştim. Orada kör ve topal bir kuş gördüm. Kendi kendime; «Acaba bu kuş burada yalnız başına nasıl yaşıyor, ne yiyip ne içiyor?» diye düşünürken, az sonra, ağzında yiyecek taşıyan bir başka kuş çıkageldi. Bu böyle birkaç defa tekrarlandı. Bunun üzerine ben; «Bu kuşu bu ıssız yerde rızıklandıran ALLAH, elbette beni de rızıklandırır, O’nun buna gücü yeter.» dedim ve döndüm.”

Bunun üzerine İbrahim bin Edhem Hazretleri şöyle der:

“–Şaşarım sana ey Şakîk! Niçin kendini, başkasının yardımıyla yaşayan kötürüm bir kuşun yerine koydun da, hem kendisi için çalışan hem de diğer düşkünlere yardıma koşan kuş gibi olmayı düşünmedin?!”

Bu sözler üzerine Şakîk-i Belhî hakîkati anlar. Hemen kalkıp İbrahim bin Edhem’in elini öper ve ticâretine geri döner. (Yûsuf el-Kardâvî, Fakirlik Problemi ve İslâm)

İşte âilesine, akrabâsına ve çevresine ikrâm ederek ilâhî ahlâkı yaşama gayreti, Hakk’ın muhabbet ve rızâsına eriştiren bir fazîlettir. Mü’min de, rızık husûsunda yanlış tevekkül anlayışlarına kapılmayıp gücü yettiği sürece sa’y ü gayret göstermeli ve böylece rızıktan çok Rezzâk’ın peşinde olma firâsetini kazanmaya çalışmalıdır.

MÂLİKÜ’L-MÜLK…

Rabbimiz, Mâlikü’l-Mülk’tür; bütün mülkün gerçek sahibi ve hükümdârıdır. O, mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunur. Dilediğine çok, dilediğine az verir. Fakat herkesi de verdiği nîmetler ölçüsünde mes’ûl tutar.

Dünya sevgisi ve mal kazanma hırsı, gönülleri en çok gaflete düşüren hususlardan biridir. İnsanın bu zaafını, Yüce Rabbimiz şöyle beyan buyurmaktadır:

“İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nîmet verdiğinde; «Rabbim bana ikram etti.» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise; «Rabbim beni önemsemedi.» der.” (el-Fecr, 15-16)

Mal ve mülkün saâdet de felâket de getirebileceğini, zenginliğin de fakirliğin de ilâhî bir imtihan olduğunu lâyıkıyla idrâk eden Hak dostları ise, her iki durumdan da mânen kazançlı çıkmanın idrâki içinde yaşarlar. Cenâb-ı Hak nîmetlerini artırdığında; israf, cimrilik ve şımarıklıktan sakınarak onu Hakk’ın rızâsı yolunda kullanmayı nîmet bilirler. ALLAH, nîmetlerini azalttığında ise, bunun da kendileri için hayırlı olduğunu düşünürler. Zira dünya servetinin, niceleri için bir fitne ve musîbet sebebi olduğunu hatırlayıp hâllerine şükreder ve gönül huzuruyla sabrın lezzetini yaşarlar.

Mü’min de bu şuurla, ilâhî taksîme kanaat edip rızâ ve teslîmiyet göstermeli, nefsânî ihtiraslarla ilâhî hudutları çiğnemekten ve başkalarına takdîr edilmiş mal ve mülke göz dikmekten sakınmalıdır. Mülkün gerçek sahibinin ALLAH olduğunu unutma...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 03 Kasım 2010, 16:37:34 Gönderen: Sumeyye »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1
« Posted on: 29 Mart 2024, 03:44:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1 rüya tabiri,Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1 mekke canlı, Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1 kabe canlı yayın, Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1 Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1 kuran ı kerim, Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1 peygamber kıssaları,Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1 ilitam ders soruları, Hak dostlarından ilâhî ahlâkı yaşamak 1önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes