> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarından fânîliğini unutmamak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarından fânîliğini unutmamak  (Okunma Sayısı 702 defa)
03 Kasım 2010, 12:40:01
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 12:40:01 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –16- Fânîliğini Unutmamak



Dünya imtihanında aşılması gereken en büyük engellerden biri “iblis”, diğeri ise “nefs”tir. Nefs, umûmiyetle insanın mâruz kılındığı menfî temâyülleri akla getirir. Nefsânî menfîliklerin pek çoğu da, insanın tabiatında bulunan “fânîliğe isyan” ve “bâkî olma” arzusundan kaynaklanır.

Hakîkaten insan, sahip olduğu nîmetlerin aslâ elden çıkmasını istemez, dâimâ ebedîlik ve ölümsüzlük arzular. Kimisi ebedîliği evlât sahibi olmakta arar, neslinin kıyâmete dek sürmesini diler. Kimisi bedenine aşırı düşkünlük ve ihtimamda arar, asırlarca yaşamayı arzular. Kimisi kalıcı eserler bırakmakta arar, nâmını kendinden sonra da sürdürmeyi diler. Kimiyse mal-mülk yığmakta arar, servetinin gücüne dayanır, onu kendi varlığına payanda kılmak ister. Nitekim âyet-i kerîmede:

“(Vay hâline o kimsenin ki), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder.” (el-Hümeze, 3) buyrulur.

Hâlbuki fânî dünya üzerinde ebedîlik aramak veya mesut günlerin hiç bitmeyeceğini ve nîmetlerin hiçbir zaman elden çıkmayacağını sanmak; çöllerdeki seraplara aldanmak gibi boş bir hayal ve beyhûde bir ümittir. Bir Hak dostu ne güzel söyler:

“Dünyâdan ebedîlik isteme! Kendinde yok ki sana da versin!”

Dolayısıyla dünyada bir misâfir olarak bulunduğumuzu, ömür senedinin vâdesinin meçhul bir günde dolacağını, esas ve ebedî hayatın âhiret hayatı olduğunu aslâ unutmamak îcâb eder. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’ın fânîlikten muaf tuttuğu bir canlı yoktur. Fânîliği unutmak; başını kuma gömerek tehlikeden kurtulduğunu sanmak gibi bir hamâkat ifadesidir. Fakat ne hazindir ki ekseriyetle insanoğlunun ölüme karşı tavrı bundan pek de farklı değildir. Nice insan, Allâh’a güzel bir kulluk ile ölümünü güzelleştirmek yerine onun ürküntüsü içinde gâfilâne bir ömür sürer.

İki Zıt Tecellî

Vehb bin Münebbih -rahmetullâhi aleyh- anlatıyor:

Hükümdârın biri, bir yere gitmeye hazırlanırken üzerine giymek için sayısız elbiseler içinden en güzelini ve binmek için de birçok at içinden en rahvan ve gösterişli olanı seçti. Adamlarıyla birlikte muhteşem bir tavırla, böbürlenerek ve etrafına caka satarak yola çıktı. Yolda, üstü-başı perişan biri, atının yularına yapıştı. Hükümdar:

“–Sen de kimsin, benim karşımda kim oluyorsun, çekil önümden!” diye hışımla bağırdı.

Adamcağız ise sakince:

“–Sana söyleyeceklerim var! Senin için çok hayâtî bir mesele...” dedi.

Hükümdar merakla karışık bir hiddetle:

“–Söyle bakalım!” deyince, adam:

“–Gizlidir, eğil de kulağına söyleyeyim!” dedi.

Hükümdar eğildi, adam:

“–Ben Azrâil’im, canını almaya geldim!” dedi.

Hükümdar bir anda neye uğradığını şaşırdı, telâşa kapıldı, aman dilemeye başladı:

“–Ne olur biraz müsâade et!..” dedi.

Azrâil -aleyhisselâm- ise:

“–Hayır, sana müsâade yok. Âilene de ulaşamayacaksın!” dedi ve oracıkta hükümdârın canını alıverdi.

Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın şu nasihati ne kadar mânidardır:

“Şöhretten kaç ki şeref seni tâkip etsin. Ölüme hazırlıklı ol ki sana ebedî hayat bahşedilsin.”

Daha sonra yoluna devam eden Azrâil -aleyhisselâm-sâlih bir mü’min kul ile karşılaştı. Ona selâm verdikten sonra:

“–Seninle bir işim var, bunu sana gizli söyleyeceğim.” dedi ve kulağına eğilerek kendisinin Azrâil olduğunu söyledi. Mü’min kul buna sevindi ve:

“–Hoş geldin, kaç zamandır seni bekliyordum. Bütün gayretim, noksanlarımı ve kusurlarımı bertaraf edip ölüm ânımı güzelleştirebilmek içindi. Dâimâ son nefesimin endişesi ve hazırlığı içinde idim.” dedi. Azrâil

-aleyhisselâm-:

“–Öyle ise yapmakta olduğun işi tamamla.” dedi. Adam:

“–Benim en mühim işim, Allah Teâlâ’ya vuslattır.” dedi. Bunun üzerine ölüm meleği:

“–Hangi hâl üzere istersen, o hâl üzerinde canını alayım.” dedi. Adam:

“–Buna imkân var mı?” diye sordu. Melek:

“–Evet, senin için bununla emrolundum.” dedi. Adam:

“–O hâlde abdestimi tâzeleyeyim, namaza başlayayım ve başım secdede iken canımı al.” dedi ve hakîkaten öyle oldu. (Gazâlî, İhyâ, c. 4, s. 834-5)

Hazret-i Mevlânâ, Hak âşıklarının ölümünü ne güzel tasvîr eder:

“Bedenin ölümü sır ehline ilâhî bir armağandır. Hâlis altına makastan bir ziyan gelir mi?”

İşte gâfilâne bir hayatın korku dolu âkıbetinden bir manzara… Diğer taraftan, fânîliğin idrâki içinde ve her an amel-i sâlihlerle ölüme hazır, keder ve telâştan âzâde, huzur dolu bir son nefes demi… İşte ölümü kimisinde bir kâbus, kimisinde ise -Hazret-i Mevlânâ’nın tâbiriyle- mes’ud bir “şeb-i arûs” (düğün gecesi) ve sonsuz bir vuslat kılan gönül kıvâmı…

Bizler de sık sık tefekkür etmeliyiz ki, ölüm meleğiyle mutlak olan randevumuz acabâ hangi manzara içinde gerçekleşecek? Onunla secde hâlinde mi, yoksa yanlış bir hareket ânında mı karşılaşacağız? Dilimizden dökülen son cümle acabâ ne olacak?..

Ölüye Değil, Kendine Ağla...

Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurur ki:

“Azrâil -aleyhisselâm- rızkını tüketip ömrünü tamamlayanın canını alır. Ölen kişinin evindekiler feryâd ü figân ederler. Azrâil -aleyhisselâm- hâl lisânı ile:

«Ne ağlıyorsunuz? Ben bu adamın ne rızkını yedim, ne de ömründen kestim. Rızkı tükendi, ömrü sona erdi, emr-i Hak vâkî oldu, ilâhî tâlimat geldi, canını aldım. Boşuna ağlamayın, ben devamlı olarak buraya gelip gidecek ve hiçbirinizi bırakmayacağım.» der.”

Hasan-ı Basrî Hazretleri sözlerine şöyle devam eder:

“Eğer ev halkı Azrâil -aleyhisselâm-’ı görseler ve dediklerini duysalardı, ölüyü unutur, kendilerine ağlarlardı!”

Her işinde hikmet sahibi olan Rabbimiz, ölümü hiçbir zaman unutmayalım, ona her an hazırlıklı bulunalım, fakat bununla birlikte dünya hayatının îcaplarından da geri kalmayalım diye, ecel vaktini bir sır perdesiyle gizlemiştir. Bu da O’nun kullarına olan merhametindendir.

Meselâ bir adam öleceği zamanı daha önceden bilseydi, ölmeden evvel işini-gücünü ve hattâ âilesini dahî kederinden dolayı terk ederdi. Hayat; nizam ve âhengini kaybederdi. Yine insanlar olacakları evvelden bilselerdi, bahtiyar olmalarına ve hayatın çeşitli cilveleriyle avunup huzur bulmalarına imkân bulunmazdı. Bir anne, doğurduğu çocuğunun gençlik çağında vefât edeceğini veya ileride çok kötü biri olacağını bilseydi, hayatı huzursuzluk içinde geçerdi. Velhâsıl ölüm ânını kulun bilmemesi, ilâhî bir lutuftur. Çünkü Allah Teâlâ dünya hayatını imtihan hikmetine binâen halk etmiş ve yine bu hikmetle “kader” ve ona dâhil olan “ecel”i meçhul kılmıştır. Bu sebeple ölüme her an hazır bulunmak zarûrîdir.

Âyet-i kerîmede:

“Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda Biz’e döndürüleceksiniz.” (el-Ankebût, 57) buyrulmaktadır. Benzeri âyet-i kerîmeler de çoktur. Bunlar, nefsânî arzularımızın girdabında boğulmamamız için Kur’ân’da tekrarlanan ilâhî ikazlardır.

Ecdâdımız, fânîliği unutmamak için kabristanları şehir ortalarında ve cami önlerinde yapmışlardır ki oradan gelip geçen herkes, kendi istikbâlini görerek fânîlik dersi alsın, hâlini ıslâh etsin.

Bizler de hayatımız boyunca görüp duyduğumuz ölümlerin, birgün mutlaka yaşayacağımız bir hakîkat olduğunu idrâk edip bunlardan gereken ibret dersini almak mecbûriyetindeyiz. Ancak bu takdirde gafletten kurtulup âgâh ve huzur dolu bir gönülle Hakk’a yolculuk edebiliriz.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Bütün dünyevî zevkleri bıçak gibi keseni (yâni ölümü) çokça hatırlayın!” buyurmuş (Tirmizî, Zühd, 4), diğer bir hadîs-i şerîflerinde de:“Namazını, (hayata) veda eden bir kimsenin namazı gibi kıl!..” (İbn-i Mâce, Zühd, 15) tâlimâtıyla, bu ibâdetin tefekkür-i mevt husûsundaki terbiyevî yönüne işâret etmişlerdir. Yani namaz ibâdeti, geçici olarak bulunduğumuz dünya hayatından esas hayat olan âhirete mânevî bir yolculuktur. Günde beş vakit Cenâb-ı Hakk’a itaat, teslîmiyet, vefâ, sadâkat ve ubûdiyetini arz etmektir. Kulun bir nevî gurbet diyarı olan dünyada iken ilâhî vuslattan hisse alması kabîlinden bir rûhî disiplindir.

Bu yönüyle namaz, dünyâ ile ukbâ arasında bir mîrac yolculuğudur. Namazını tâdil-i erkân ve huşû içerisinde edâ edip tekrar günlük meşgalelerine dönen bir mü’min, sanki öldükten sonra tekrar hayata avdet ettirilmişçesine bir gönül hassâsiyetiyle yaşar. Böyle bir namaz, insanı münkerden ve fahşâdan korur. Gerçek mânâsıyla edâ edilen namaz, müthiş bir tefekkür-i mevt tâlimidir.

Namazlarını, hayata vedâ eden kimse gibi kılabilen bir mü’min, her gördüğü manzarayı âhiret penceresinden seyreder gibi yaşar. Böyle bir rûhî olgunluğa sahip olanlar, hayat yolculuğunda hiç İblis’le yoldaşlık edebilirler mi? Nefsânî arzularının esareti altına girerler mi? Dünyevî ihtiraslara gönül kaptırabilirler mi?..

İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne sormuşlar:

“–Ettiğimiz duâlar neden kabul olunmuyor?”

Hazret buyurmuş ki:

“–Hakk’ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız! Peygamber’i bilirsiniz, sünnetlerini yerine getirmezsiniz! Kur’ân okursunuz, fakat onunla amel etmezsiniz! Hak Teâlâ’nın nîmetlerini yersiniz, şükrünü edâ etmezsiniz! Cenneti bilirsiniz, onu kazanmak için gayret etmezsiniz! Cehennemi bilirsiniz, endişe duymazsınız! Ölüm vardır dersiniz, hazırlanmazsınız! Atanız-ananız ve ölülerinizi kendi ellerinizle kabre koyarsınız, lâkin ibret almazsınız. Böyle olunca bu kadar gaflette olan bir kimsenin duâsı nasıl müstecâb ola!” (Tezkiretü’l-Evliyâ)

İşte ölümün ibret dersi lâyıkıyla okunmayınca, ona gereği gibi hazırlanmak da dehşetli bir ihmalkârlık mevzuu olmaktadır.

En Müh...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarından fânîliğini unutmamak
« Posted on: 23 Nisan 2024, 19:46:31 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarından fânîliğini unutmamak rüya tabiri,Hak dostlarından fânîliğini unutmamak mekke canlı, Hak dostlarından fânîliğini unutmamak kabe canlı yayın, Hak dostlarından fânîliğini unutmamak Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarından fânîliğini unutmamak kuran ı kerim, Hak dostlarından fânîliğini unutmamak peygamber kıssaları,Hak dostlarından fânîliğini unutmamak ilitam ders soruları, Hak dostlarından fânîliğini unutmamak önlisans arapça,
Logged
10 Mart 2011, 20:47:59
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 10 Mart 2011, 20:47:59 »


    Güzel Türkçemizde; “Son gülen iyi güler.” diye hikmetli bir söz vardır. Bunun mânâsı, kişiye son nefesinde perdeler kaldırılıp gideceği makam gösterildiğindeki tebessümden daha güzel bir tebessümün olmadığıdır. Kulun bu cihandaki en güzel, en mânâlı, en mes’ûd tebessümü, o andakidir.

Cenâb-ı Hak lutf u keremiyle cümlemizi son nefesinde yüzünü güldürdüklerinden eylesin. Rabbimiz, bu hikmet ve ibretlerle nefislerimizi muhâsebe edip hâlimize çeki-düzen verebilmemizi, son nefesimizde ebedî vuslatı tadarak kıyâmet gününe bir bayram sabahının huzur ve saâdetiyle, korku ve hüzünden âzâde bir şekilde varabilmemizi nasip ve müyesser eylesin!

   Amin..Amin..Amin..Allah Razı Olsun..Bu güzel paylaşım için...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes