> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarından infak adâbı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarından infak adâbı  (Okunma Sayısı 535 defa)
02 Kasım 2010, 18:08:42
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 02 Kasım 2010, 18:08:42 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -7- İnfak Âdâbı


Tasavvufun özüne ve gâyesine nazar ettiğimizde; onun rûhânî inkişafta esas vâsıtasının “muhabbet”, bu terakkîdeki zirvesinin de “âdâb” yâni edepler olduğunu görürüz. Bu itibarla mü’min, gönlünün merkezini Allah ve Rasûlü’ne tahsis edebildiği nisbette ilâhî vuslata nâiliyet yolundadır. Bunun en büyük alâmeti de, nebevî ahlâk ile ahlâklanmaktır.

Nebevî ahlâkın özünü, yüksek bir “edep duygusu” oluşturur. Nitekim sahâbe-i kirâmın ifâdesine göre Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, örtüsüne bürünmüş bâkire bir genç kızdan daha fazla hayâ sâhibi idi. Yine O, sahip olduğu edebi ifâde sadedinde; “Beni Rabbim edeplendirdi ve edebimi de güzel kıldı.” buyurmuştur. (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 12)

İnsanlığın zirve noktadaki fazîletini ifâde eden “edep” hakkında Hazret-i Mevlânâ da şöyle der:

“Eğer şeytanın başını ezmek istersen, gözünü aç ve gör; şeytanı kahreden edeptir. İnsanoğlunda edep bulunmazsa, o gerçekte insan değildir...

Aklım, kalbime; «Îman nedir?» diye sordu. Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek; «Îman edepten ibârettir.» dedi.”

Bu itibarla evvelce tekke ve dergâhların en mühim îkaz levhalarından birisi de; «______ ___ ___» (Edeb yâ Hû!..) idi. Bu ifâde, edebe riâyete çağıran bir îkaz olduğu gibi, aynı zamanda “Yâ ilâhî! Edep lutfeyle!” mânâsında bir niyazdır.

Îmânın özü olan edep duygusu, mü’minin hayatının her safhasını kuşatan bir haslettir. Bilhassa da ibâdet ve muâmelât hayatını… Cenâb-ı Hak biz kullarını, yalnızca kendisine ibâdet etmemiz için yarattığını beyan buyurmuştur. Bu bakımdan ibâdetler ve muâmelât, Hakk’a kulluğumuzun âdeta can damarı mesâbesindedir. Yâni ibâdetsiz ve muâmelâtsız bir kulluk hayatı düşünülemez.

Bununla birlikte, Hakk’a kulluk vecîbelerinin edâ edilmesi kadar, hangi keyfiyette edâ edildikleri de son derece mühimdir. Zîrâ ibâdet ve muâmelâtta edebe riâyet, Hakk’ın rızâ ve muhabbetine vuslatın yegâne şartıdır. Bu sebepledir ki usûl-erkân ve âdâbına uymadan, mecbûriyet savma kabîlinden yapılan gâfilâne ibâdetlerin ecri zâyî olur, sahibine sadece faydasız bir yorgunluk kalır. Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından kendilerine kalan, kuru bir açlıktan başka bir şey değildir! Geceleri nice namaz kılanlar olur ki, namazlarından kendilerine kalan, yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)

Dînimizin direği olan namazın pek çok rükûnları ve huşû şartı bulunduğu gibi, zekât ve sadakaların infâk edilişinde de bâzı edep kâidelerine titizlikle riâyet etmek gerekir. Aksi hâlde nasıl ki namazı gâfilâne kılanlar hakkında; “Yazıklar olsun o namaz kılanlara!..” (el-Mâûn, 4) şeklinde sert bir ilâhî itâb vâkî olmuşsa, infak ibâdetinde yanlış bir tavır sergilemek de, kulu aynı kötü âkıbete dûçâr eder.

İNFAK ve SADAKALARINIZI BOŞA ÇIKARMAYIN!..


İnfakta gözetmemiz gereken edebi Rabbimiz şöyle bildiriyor:

“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, işte onların Allah katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden ezâ gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, hilim sâhibidir.

Ey îmân edenler! Allâh’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız infak ve sadakalarınızı boşa çıkarmayın!..” (el-Bakara, 262-264)

Âyet-i kerîmelerde Rabbimiz, hayır ve hasenatta riâyet etmemiz gereken edebi açıkça bildirmektedir. Yâni kalp kırarak, muhtâcı hor görerek, mihnet vererek ve başa kakarak yapılan bir hayrın Allah katında hiçbir değeri kalmaz. Böylesine kaba ve duygusuz bir kalb ile infâk edenler, verdiklerinin ecrini kendi elleriyle imhâ etmiş olurlar!..

İnfak, ikram ve ihsânı başa kakmak, sadece yapılan hayrın boşa gitmesiyle kalmaz, Allâh’ın gazabını da celbeder. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir defâsında arka arkaya tam üç kez:

“–Üç kişi vardır ki, kıyâmet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” buyurdular. Ebû Zer -radıyallâhu anh-:

“–Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrâna uğrasınlar! Kimlerdir bunlar yâ Rasûlallâh?” diye sordu. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“–Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, yalan yeminle malını pazarlayan ve verdiğini başa kakan!” buyurdular. (Müslim, Îman, 171)

Görüldüğü üzere, ardından başa kakma ve mihnet gelen riyâkârca infaklar, kulu sevap yerine azâba dûçâr eden ağır cürümlerdendir. Çünkü kalpler, nazargâh-ı ilâhîdir. İncitilmeye gelmez…

Üstelik zekât ve sadakalar, zenginlerin servetlerinde ilâhî emirle belirlenmiş, muhtâcın en tabiî hakkıdır. O hakkı çıkarıp fukarâya vermek bir lutuf değil, sadece hakkın teslim edilmesidir. Dünyâ serveti, ilâhî bir emânettir. Bunu unutarak, Allâh’ın nîmetlerinin, O’nun bir kuluna ulaşmasına vâsıta olmaktan dolayı nefsine pay çıkarıp da muhtâca mihnet veren riyâkârca hâl ve tavırlar içine girmek; gaflet, hamlık ve nâdanlıktır.

O hâlde infakta kibirlenmemek, fakiri hor görmemek, bilâkis kendini fakirin yerine koyup, birgün kendisinin de onun durumuna düşebileceğini tefekkür etmek îcâb eder. Zîrâ zenginlik veya fakirlik biraz cehd işiyse de daha çok baht işidir. Allah zengini fakir, fakiri de zengin kılabilir. Bunlar Hak katında bir üstünlük veya alçaklık ölçüsü değildir. Her ikisi de yalnızca bu âlemdeki bir imtihan şeklidir. Üstünlük yalnızca takvâdadır. O hâlde infâk etmekten dolayı fakire karşı gururlanmak, dünyâ hayâtındaki imtihan sırrından da gâfil olmaktır. Şeyh Sâdî, Bostan adlı eserinde der ki:

“Birisine iyilik ettiğin zaman; «–Ben efendiyim, beyim; o bana muhtaçtır!» diye büyüklenme! Zaman, o muhtaç kimseyi vurmuş deme! Zîrâ vuran kılıç henüz kınına girmemiştir; mümkündür ki o kılıç birgün seni de biçer.”

Varlıklı kimseler, kendilerini fukarânın yerine koymayı bilmeli ve; “Rabbimiz bizi onların durumunda, onları da bizim durumumuzda yaratabilirdi. Mâdem bize imkân bahşedip onları muhtaç kıldı, demek ki onları bize emânet etti, zayıfları güçlülere zimmetledi, bizi onlardan mes’ul kıldı ve bize bahşettiği nîmetlerin şükrânesi olarak onlara infak etmemizi emretti...” diye düşünmelidirler…

Yine Şeyh Sâdî’nin aynı eserindeki şu nasihatleri de pek mânidardır:

“Kapına bir garip gelirse, eli boş gönderme. Allah göstermesin belki bir gün sen de garip olur, kapıları dolaşırsın.

Gönlü yaralı olanların hatırlarını sor, onlara bak. Belki bir gün sen de o vaziyete düşersin.

Sen ki bir şey istemek için kimsenin kapısına gitmiyorsun, buna şükrâne olarak, kapına gelen yoksulu kovma, ona surat asma, onu tebessümle karşıla…”

Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“Seni fakir bulup zengin etmedi mi? Öyleyse yetimi sakın ezme. El açıp isteyeni de sakın azarlama. Ve Rabbinin nîmetini minnet ve şükranla an.” (ed-Duhâ, 8-11)

Muhtâca nezâketle muâmelenin en mühim kısmı olan başa kakmamak, ezâ vermemek ve kibirlenmemek için, bir hayrı yaptıktan sonra onu hemen unutuvermek îcâb eder. Lokman Hakîm ne güzel buyurur:

“İki şeyi unutma: Allah Teâlâ’yı ve ölümü.

İki şeyi de unut: Başkasına yaptığın iyiliği ve başkasının sana yaptığı kötülüğü.”

Gerçek mânâda infâk ehli bir kul olabilmek; her iki dünyâda da huzur bahşeden çok kıymetli bir nîmettir. Bu ibâdeti lâyıkıyla îfâ edebilenler, Rabbimizin de müjdelediği üzere, kıyâmetin o dehşetli hengâmesinde korkudan ve kederden sâlim kalacaklardır. Bunun içindir ki merhameti sonsuz olan Rabbimiz, yüzlerce âyet-i kerîme ile; ümmetinin üzerine şefkatle titreyen Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da, sayısız hadîs-i şerîfleriyle bizleri infâkın huzur ve saâdetine ermeye teşvik etmektedir.

Cenâb-ı Hak, kıymeti tam olarak âhirette anlaşılabilecek muazzam bir nîmet olan infâkın, bâzı nâdan davranışlar sebebiyle zâyî edilmemesi için, biz kullarını, “infak ve sadakalarınızı boşa çıkarmayın” âyetiyle îkaz buyurmuştur.

Mü’min, sehâvet sahibi insandır. Hakîkî sehâvet ise, gözünü kırpmadan, eli titremeden, yağan yağmurlar kadar tabiî bir rahatlıkla, cân u gönülden infâk edebilmektir. Yâni hayır-hasenât, tıpkı çiçeklerin güzel kokularını etraflarına cömertçe ikrâm etmeleri gibi tabiî ve külfetsiz bir şekilde yapılmalı ki, Hak katında bir kıymet ifâde etsin!.. Ancak böyle bir infak, Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olan infaktır. Nitekim âyet-i kerîmede “Sadakaları Allah alır.” (et-Tevbe, 104) buyrulmaktadır.

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri, böylesine nâzik bir hâlet-i rûhiye ile yapılan infâkın bereketini ne güzel ifâde buyurur:

“Sen varlığını, malını ve mülkünü güzelce infâk et de, bir gönül al! Ki o gönlün duâsı, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin, nûr olsun!..”

O hâlde infâk ederken, nasıl ki malımızı veya imkânlarımızı muhtaçtan esirgemiyorsak, bir tebessümü, azıcık bir nezâketi de esirgememek îcâb eder.

Hak dostu Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleri, bir muhtaç gördüklerinde, şâyet arabada iseler otomobili durdurur, kapıyı açar, muhtâca doğru birkaç adım yürür, vereceği sadakayı tebessüm ve nezâketiyle daha da güzelleştirerek teslim ederdi.

TEŞEKKÜR EDÂSIYLA İNFÂK ETMEK

İslâmî edep ve nezâket, infâk edebilmeyi, nîmet telâkkî etmeyi gerektirir. Ayrıca veren, alana teşekkür hissiyâtı içinde olmalıdır. Çünkü onu mes’ûliyetten kurtarıp ecir kazanmasına vesîle olmaktadır. Âyet-i kerîmede buyrul...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarından infak adâbı
« Posted on: 29 Mart 2024, 03:18:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarından infak adâbı rüya tabiri,Hak dostlarından infak adâbı mekke canlı, Hak dostlarından infak adâbı kabe canlı yayın, Hak dostlarından infak adâbı Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarından infak adâbı kuran ı kerim, Hak dostlarından infak adâbı peygamber kıssaları,Hak dostlarından infak adâbı ilitam ders soruları, Hak dostlarından infak adâbıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes