> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz  (Okunma Sayısı 729 defa)
03 Kasım 2010, 12:28:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 12:28:59 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından –12- Allah İçin Muhabbet ve Buğz


Muhabbet, sevenin sevdiğinde kendi özelliklerini görmesinden kaynaklanır. Cenâb-ı Hak, bir kulunda kendi cemâlî sıfatlarını gördüğü nisbette o kulunu sever. Yâni bir mü’min, Allah ve Rasûlü’nün emir ve tavsiye buyurduğu güzel ahlâk ile ahlâklandığı nisbette ilâhî muhabbete nâil olur.

Bu âlemde her şey zıddıyla kâimdir. Muhabbetin zıddı nefret olduğundan, Allâh’ın sevmediklerinden nefret etmek de, O’nu sevmenin en tabiî ölçüsüdür.

Nitekim Cenâb-ı Hak, Habîbim buyurduğu Sevgili Rasûlü’ne eziyet veren Ebû Leheb’e lânet etmiş ve bu ilâhî gadabını Kur’ân-ı Kerîm’de bir sûre ile bütün insanlığa beyan buyurmuştur. Dolayısıyla denilebilir ki, zıtlarına nefret edilmeden yaşanan bir muhabbet noksandır, ciddiyet ve samîmiyetten uzaktır.

Muhabbetin Hâlık’ı, menbaı ve nihâî gâyesi Allah Teâlâ’dır. Mü’min, bütün fânî muhabbetleri, ilâhî muhabbete bir basamak bilmelidir. Zîrâ hakikî muhabbet, fânî muhabbetlerin dar hudûdunu aştıktan sonra başlar. İlâhî muhabbetin lezzeti karşısında diğer muhabbetlerin geçici ve anlık lezzetleri, tıpkı güneş karşısındaki bir mum ışığı gibi sönük kalır. Hazret-i Mevlânâ bunu ne güzel ifâde eder:

“Cenâb-ı Hak, bir yudumcuk ilâhî muhabbete öyle bir husûsiyet vermiştir ki, ondan nasîb alan, iki âlemin endişesinden kurtuluşa erer.”

Hak dostları, muhabbette zirveleşmenin müşahhas misalleridir. Allah muhabbetini lâyıkıyla tadan gerçek mü’minler; Allâh’ı, Rasûlü’nü ve Onlar’ın sevdiklerini de severler. Kalplerinde başka sevgiler ömürlerini tüketir. Ana-baba, çoluk-çocuk, mal, can, eş-dost, konu-komşu, millet, vatan, ezan, bayrak ve emsâli her şeyi, yâni Allâh’ın bütün nîmetlerini yine Allah için sevmek ise, muhabbetin hakîkatine vâkıf olmanın işaretleridir. Zîrâ Allah’tan gayrısına yönelmiş gibi görünen bu nevî muhabbetler de, esâsen Allah için olduğundan, kalbe huzur bahşeder.

Nübüvvet Ağacının Meyveleri

Birgün Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ali’ye sorar:

“–Yâ Ali! Allah Teâlâ’yı seviyor musun?”

“–Evet yâ Rasûlallah, seviyorum.”

“–O’nun Rasûlü’nü de seviyor musun?”

“–Evet yâ Rasûlallah!”

“–Kızım Fâtıma’yı da seviyor musun?”

“–Evet yâ Rasûlallah!”

“–Peki ya Hasan ve Hüseyin’i seviyor musun?”

“–Evet yâ Rasûlallah!”

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Yâ Ali! Gönül bir tane, sevgi ise dört. Bir kalbe bu kadar sevgi nasıl sığıyor?” buyurur.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- bu suâle bir türlü cevap veremez. Düşünceli bir hâlde evine döner. Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ-, Hazret-i Ali’yi durgun ve düşünceli görünce meraklanır. Ne olduğunu öğrenebilmek için şefkatle:

“–Sizi durgun görüyorum; üzücü bir şey mi oldu?” diye söze girer ve; “Eğer üzüldüğünüz şey, bu dünya ile ilgili ise kederlenmeye değmez. Âhiret ile ilgili bir husus ise, nedir sizi üzen?” diye sorar.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- başından geçenleri anlatır. Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ- durumu öğrenince gülümser ve:

“–Haydi babamın yanına var ve bu suâli şöyle cevaplandır.” diyerek bâzı îzahlarda bulunur. Hazret-i Ali’nin gönlü bu îzahlardan hoşnud olur ve hemen Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın huzuruna koşar:

“–Yâ Rasûlallah! İnsanın sağı, solu, önü, arkası diye yönleri vardır. Kalbin de böyle. Ben Allâh’ı aklım ve îmânımla, Siz’i rûhum ve îmânımla, Fâtıma’yı insânî nefsimle, Hasan ve Hüseyin’i de babalığın tabiî îcâbı ile seviyorum.” der.

İki Cihan Güneşi Efendimiz bu cevap karşısında tebessüm eder ve:

“–Yâ Ali! Bu sözler ancak nübüvvet ağacının dalından alınmış meyvelerdir.” buyurur.

Görüldüğü üzere temelinde Allah rızâsı bulunan bütün muhabbetler makbuldür. Allâh’ın râzı olmadığı muhabbetler ise, kalbin mânevî kanseridir.

Gönlü Çelen Dünya Muhabbetleri

Cenâb-ı Hakk’ın kuluna vaad ettiği ebedî saâdete mukâbil dünyevî arzulara kapılarak Rabbini unutmak,

-Ferîdüddin Attâr’ın naklettiği bir hikâyede olduğu gibi-, bir pâdişâhın yanında büyük îtibârı olan bir av köpeğinin, bir av seferinde basit bir kemik parçasına takılıp, asıl sahibi olan pâdişâhı unutması gibi bir ahmaklıktır. Dünya imtihanında insan da tıpkı bu misaldeki gibi pek çok kemiklere veya olta ucundaki yemlere muhâtaptır. Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:

“Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”

Bir kulun, nefsânî arzularının esiri olup Rabbini unutması da bundan farksızdır. Dünyânın aldatıcı yaldızlarına kanarak Hak katındaki ulvî mevkiini zâyi etmek, nâdide pırlantalarla bezenmiş altın bir vazoyu, âdi bir teneke parçası karşılığında satmak gibi bir hamâkattir. Hazret-i Mevlânâ, insanın bu garip aldanışını da şu teşbîh ile îzah eder:

“Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz. Zîrâ kurt, kuzunun düşmanı ve avcısıdır. Asıl hayret edilecek şey; kuzunun kurda sevdâlanıp gönül kaptırmasıdır.”

Gerçek mü’min, mahlûkâtın en şerefli varlığıdır. O, muhabbet sermâyesini yanlış kullanarak bu şeref ve haysiyetini kaybedecek derecede alçalamaz. Bir yudumluk dünya lezzetine aldanacak kadar küçülemez. Maddî yapısının hevâ ve heveslerini tatmin etmeyi, gerçek saâdet zannetme sefâletine düşmez.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“(Rasûlüm!) Hevâsını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?..” (el-Furkan, 43)

Hadîs-i şerîfte ise:

“Yeryüzünde tapılan sahte tanrılardan Allâh’ın en çok buğz ettiği, hevâ ve hevestir.” buyrulur. (Heysemî, I, 188)

Zünnûn-i Mısrî Hazretleri de muhabbet ve buğzu doğru kullanmanın yolunu şöyle îzah eder:

“Allâh’ın dostu olup nefsin hasmı olmak gerekir; nefsin dostu olup Allâh’ın hasmı olmak değil!..”

Yâni Allâh’a dost olmak için, nefsin esâretinden kurtulmak gerekir. Diğer bir ifâdeyle, nefsin arzularına mağlup olmamalı ki, Hakk’ın dostluğuna erilebilsin.

Fakat îmânın rehberliğinden mahrum bir şekilde, muhabbetini nereye hasredeceğini bilmeyen kimse, okyanus ortasında dümeni kırılan bir gemi gibidir. Nefsânî yaldızlar, onu peşinde sürükler durur. Aklı, iz’ânı, vicdânı dumûra uğratır. Zîrâ hak ile meşgûl olmayan kalbi, bâtıl işgâl eder. Tıpkı düşman istilâsına uğramış bir ülke gibi, süflî muhabbetlere esir olmuş bir kalpte de huzur kalmaz.

Îman izzetine ters düşen muhabbetler, mü’minin kendisiyle çatışmasına, îmânını zedelemesine, hattâ inkâr bataklığına düşmesine bile sebebiyet verebilir. O hâlde, nasıl ki midemize kirli ve haram bir lokma girmemesi için dikkat ediyor isek, lâyık olmayan muhabbetleri gönle sokmamak husûsunda da aynı hassâsiyeti göstermemiz gerekir. Kalpte îman muhabbetinin muhâfazası için de:

Lâyıkına Muhabbet, Müstehakkına Nefret

Muhabbet ve nefret duyguları, Allah için olmaz ise, buğz edilmesi gerekene muhabbet beslenip muhabbet duyulması gerekene de bîgâne kalınırsa, bu bir mânevî felâket olur. Bu sebeple muhabbeti lâyıkına, husûmeti müstehakkına tevcih etmek şarttır. Âyet-i kerîmede:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119) buyrulur.

Çünkü sâlihlerden dâimâ feyz, rûhâniyet ve pozitif enerji sirâyet eder. Bunun zıddına, din düşmanlarına ve fâsıklara muhabbet ise, felâket getirir. Bu itibarla yine âyet-i kerîmede:

“…Zâlimler topluluğu ile oturma.” (el-En’am, 68) buyrulur.

Bir din düşmanının yaptığı bir duvara bile “aman ne güzel” demekten dolayı kalbe menfî bir tesir ârız olur. Zîrâ onun fiilini veya eserini beğenmek, o Allah düşmanının îtibârını yükselteceğinden, Cenâb-ı Hakk’ın gadabını celbeder. İslâm şahsiyet ve kimliğini zaafa uğratan bu hâl, nice mü’minlerin gaflet gösterdiği bir imtihan handikapıdır.

Bu hususta, târihimizde 2. Bâyezid’in gösterdiği ince firâseti, bizler de örnek almalıyız. 2. Bâyezid devri, Osmanlı kültür ve medeniyetinin temellerinin atıldığı bir zamandır. Meşhur İtalyan mîmar ve ressam Leonardo da Vinci, Bâyezid Hân’a bir mektup yazıp İstanbul’daki câmi ve diğer eserlerin plân ve projelerini bizzat yapmayı teklif eder. Bu teklif, Kubbealtı vezirleri arasında sevinç ve heyecanla karşılanır. Bâyezid Hân ise, bu teklifi reddederek şöyle der:

“–Şâyet bunu kabul edersek, ülkemizde üslûb ve rûh itibârıyla kilise mîmârîsinin benzeri bir mîmârî hâkim olur, kendi İslâmî mîmârîmiz inkişâf edemez ve şahsiyet kazanamaz!..”

İşte bu isâbetli görüş; firâsetli bir mü’minin İslâm vakârını ve îman asâletini ifâde eder. Nitekim 2. Bâyezid’in ardından Osmanlı İslâm sanatı da zirveye tırmanmıştır. Bu anlayış sâyesinde İslâm’ın rûhu, geometriye nakşedilmiş, değerini günümüze kadar koruyan Süleymâniye ve benzeri âbideler silsilesi vücut bulmuştur.

Şâyet bu hassâsiyet gösterilmemiş olsaydı, İslâm’ın huzûrunu, zarâfetini, estetiğini, ihtişâmını aksettiren sanat eserleri meydana gelemezdi. Mimar Sinanlar, Hattat Hamdullahlar, Karahisârîler ve emsallerinin yetişebileceği yüksek bir medeniyet zemini inkişâf edemezdi. Bu yüzden her hususta İslâm şahsiyet ve vakârını sergileyip gayr-i müslimlerin hayat tarzına özenmekten sakınmak îcâb eder.

Hak dostları; zâlim, fâsık ve kâfirlerin hayat tarzlarına meyletmek bir yana, onların iyiliğine bile muhâtap olmaktan sakınmışlardır. Zîrâ insan, ihsâna mağluptur. Gönülde, iyiliği görülen kimselere karşı bir yakınlık ve meclûbiyet hissi filizlenir. Bu yüzden bir zarûret olup da ihtiyâcını arz etmek gerektiğinde, sâlih kimselere mürâcaat etmeli, nâmerde muhtâc olmaktan Allâh’a sığınmalıdır.

Nitekim ihtiyacı içi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz
« Posted on: 20 Nisan 2024, 03:31:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz rüya tabiri,Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz mekke canlı, Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz kabe canlı yayın, Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz Üç boyutlu kuran oku Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz kuran ı kerim, Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz peygamber kıssaları,Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğz ilitam ders soruları, Hak dostlarından Allah için muhabbet ve buğzönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes