> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Mukaddes Vazife
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mukaddes Vazife  (Okunma Sayısı 591 defa)
24 Haziran 2010, 17:57:04
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 24 Haziran 2010, 17:57:04 »



Mukaddes Vazife



Bugün Allah rızası için yapılacak dünya kadar iş var Öyle bir iş ki, dünyevî cihetle bin defa İstanbul’un fethine takaddüm eder; gavsiyetten, kutbiyetten çok önce gelir Bu iş, O’nun aleme tanıtılması, Hz Muhammed aleyhisselam’ın muhtaç ruhlara duyurulmasıdır Öyleyse, bırakalım büyük iddiaları, boş lafları da bu vazifeyi yapmaya çalışalım Dinimizi doğru bir şekilde başkalarına duyurma yolları arayıp bulalım Allah’ın bize nasip ettiği bu eşsiz hakîkatleri çocuğuyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle bütün dünyaya birden nasıl duyurabiliriz, bunun derdiyle dertlenelim Onun için, “En önemli mesele müslümanlarda yeniden bir kere daha İslamî heyecan uyarmaktır” dedim kendilerini unutacak ve sadece beşerin ebedî saadetini düşünecek kadar, bir kere daha dinî heyecan uyarmak Zaten sadece nefsimiz için yaşıyor ve kendimizi hatırlıyorsak, hatırlanması gerekli olanı hatırlayamayız Bizi mahveden de yalnızca kendi nefsini düşünen insanların kabalıkları değil midir?
Ayrıca, yapmamız gereken işin keyfiyeti çok önemlidir Biz Allah’ın rızasını kazanmak için î’la-yı kelimetullah vazifesinde bulunmaya çalışıyoruz Yeryüzünde bundan daha yüce ve daha mukaddes bir vazife de bilmiyoruz Bu vazife cennetlere tercih edilir Birinin hidayetine vesile olacağımız zaman cennet kapılarının yedisi, sekizi birden açılsa, bize “içeriye buyurun” dense, teşrifatçılar bizi istikbâl etse arkada hidayeti söz konusu olan o şahsı düşünüp, “biraz durun, ben şununla bir müddet meşgul olayım, sonra gelirim oraya” diyebileceğimiz kadar mukaddestir bu vazife Bu sözü daha ileriye de götürebilirim Yani; herkesin O’na doğru koştuğu, uçtuğu Cemâlullah’ı müşâhede meselesinde bile “Ya Rab! Tek gelmemek için şunu da yanımda getirmek istiyorum, bana bir dakika müsaade buyur” desek sezâdır Gerçi, vuslata karşı dayanma aşığı ölümüdür Bir dakika müsaade et” demek bu mesleğin yolcuları için bir ölüm olsa da, onlar “hele biraz daha yanayım” der ve bir insanın daha imanının kurtulmasını herşeye tercih ederler
Bir-iki kişi tanıyıp kabul etse ne olacak, diyemeyiz Bu vazifeyi yaparken anlattıklarımızı insanların kabul edip etmemesi ya da “evet” diyenlerin sayısı da bizi çok alakadar etmez Ardına düştüğümüz şey sadece hayalimize yerleştirdiğimiz yüksek idealimiz ve gayemizdir, Allah’ın rızasıdır İnsanların gönüllerine girip kabul ettirmek bizim elimizde değildir Ne var ki, Cenab-ı Hakk’ın izin ve inayetiyle damlalar bir araya gelir, zamanla bir çaya, bir çağlayana dönüşür Şimdiye kadar da hep öyle olmuştur
Vazife çok büyük İsterseniz “Biz o işin eri değiliz” deyin O da meselenin ayrı bir derinliği Hiçlikten varlığa yürümek O kutlu Zat da, “Hiç ender hiç olan bu kardeşiniz” diyor Evet, kendini “hiç” olarak görmek çok önemlidir; aynı zamanda bu, meselenin en derin yanıdır Ben’in (enaniyetin) burnunu kıran bir balyozdur o Ve hepimizin böyle bir balyoza ihtiyacı var Ene’nin burnunu kırdığımız zaman “hüve-O” görünür
Allah sizi çağın Ebû Bekirleri yapsın, başka ne diyeyim Cenab-ı Hak her birinizi tutup bir yere koymuş Başkasını değil sizi tutmuş, başka yere değil bulunduğunuz mekana koymuş Öyleyse düşünmek lazım, “Bizi hangi hikmete binâen buraya koydu Abes iş yapmayacağına ve her işinde hikmetler bulunduğuna göre, acaba ne istiyor bizden?” Sekizinci Söz’de dendiği gibi: “Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm, Sana dehalet ediyorum ve Sana hizmetkarım Senin rızanı istiyor ve Seni arıyorum” Ey bizi bu gurbete atan Allahım, bundan muradın ne ise onu benim vicdanıma duyur Ve sadece duyurmakla kalma, beni o duyguyla doyur Bu işin hakkını vermeye, bu vazifenin gereğini yapmaya muvaffak eyle, demeli Hiçbir şey öyle tesadüf ve raslantı gibi görünmüyor Belli ki her hadiseyle kendini anlatan biri var O bizi çölün ortasına da atsa bizimle bir şey yapmak istiyordur; bizden bir muradı vardır Öyleyse şaşkınlığa düşmemek, O’na sığınmak ve bizden istediğini yerine getirmek lazımdır
Bu duygularla hareket eder, yaptıklarımızı bir sorumluluk olarak yerine getirir ve bütün başarılarımızı O’ndan bilirsek, işin kaynağını bulur ve berekete ereriz Yoksa, kaynağa karşı gaflet, onun etrafında dönüp durduğumuz halde bizi susuzluktan öldürür Önemli olan O’nu bulmak, kendimizi nazara vereceğimize “O” demektir Niye öyle küçük şeylere dayanacağız ki? Kevn ü mekanları evirip çeviren, kabza-yı tasarrufunda tutan, tesbih taneleri gibi döndüren Sonsuz Kudret varken, kıskançlık ve öldüren bir hırs derecesinde O’nu nazara vermek varken, niye sinek kanadı mahiyetindeki nefislerimizden bahsedeceğiz ki? O sinek kanadı yok değil, var; ama o kanadı da yine O yaratmışÖyleyse hep O’nu söylemeli, O’ndan bahisler açmalıyız Mecnun’a deseniz ki, “Gel seninle sohbet edelim” Başlasanız söze; güllerden, çiçeklerden dem vursanız; o hayret içinde kalacak, “Bunlara ne oluyor ki, Leyla varken başka şeyden bahsediyorlar” diyecektir O halde, niçin biz bütün gönüllerin Leylasına karşı gafil yaşayalım O herşeyle gürül gürül kendini ifade ediyor Bize de, kendisini duyacak kulak, sezecek gönül ve kitabını okuyacak göz vermiş Niye gaflet edelim, neden bakışı, duyuşu ve sezişi değerler üstü seviyeye yükseltmeyelim ki! O’nu nâmütenâhî değerlendirme mümkünken ve nâmütenâhîye bağlı olan herşey sonsuzluk kazanıyorken biz niçin meseleyi kendi değersizliğimize bağlayalım?
Bu düşüncede olunmazsa dünya hayatı yaşanmaya ve ebedî bir hayat varken burada kalmaya da değmez İnsan kıymetli şeyler yapmalı Her gün bir kere daha Cenneti kazanmalı Her gün bir kere daha Rabbini tanımalı Her gün bir kere daha değişik buudda mehâfet ve mehâbet atmosferi içinde bulunmalı ki, yaşamaya değsin Hayat O’nunla irtibatlı götürülürse hayattır Yoksa cismen ölü olmayanlara da Kur’an ölü nazarıyla bakıyor “İnneke lâ tüsmiu’l mevtâ - Ölülere duyuramazsın” diyor O’nu duymayan gönüller ölüdür O’nunla beraberlik arkasına düşmeyenler, her gün bir adım daha kendini O’na yakın hissetmeyenler ölüdür Hayatını O’nun rızasına bağlı götürmeyenler, O’nun huzurunda duruyor gibi davranmayanlar -derecelerine göre- ölüdür
Ayrıca, dünya hayatı itibarıyla bazı şeylerden mahrum yaşamak da çok önemli değildir Bazen insanın aklına yurt-yuva, köşk-kasr gelebilir, bence bu konuda da Yunus gibi davranmalı ve “Bana Sen’i gerek” demeli Hatta, “nasıl olsa ötede verirler” gibi bir beklenti ve telakkî bile, bir makama göre, O’na karşı saygısızlık olur O ister verir, ister vermez Velâyet talebinde bulunmak bile O’nunla olan münasebetimize olumsuz tesir eder Bizim duygu ve niyazımız “Senin sürekli teveccüh buyurduğun ümmî, aciz, zavallı, fakir, muhtaç ve fakat Sana müştak bir abd eyle” şeklinde olmalıdır Cenâb-ı Allah, tebcil makamında “Sübhanellezî esrâ bi abdihî” diyerek İnsanlığın İftihar Tablosu’nu bir abd, kul olarak tavsif etmiştir Hz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) kul peygamberdir, melik değil
Hüsn-ü Zan ve İhtiyat
Bir müslüman, başkaları hakkında kötü şeyler düşünmemeli, ulu orta konuşmamalıdır Onun, diğer müslümanlar hakkında söylenenlere, uydurulan haberlere inanmaması, ihtiyatlı davranması lazımdır Başkaları “falan şöyle yaptı, böyle yaptı” dese, hak-hukuk gözetmeyen bazı gazeteler bunu yazsa da bir mümin aceleci davranmamalı, dedikodulara ve gıybetlere girmemelidir Eşyada ibaha esas olduğu gibi, insanlarda da masûmiyet esastır O halde insan, aslından emin olmadığı iddialarla başkalarını hemen mahkum etmemelidir

Günümüzde, haberdar olma hakkı, haber alma hürriyeti gibi bahanelerle insanların iffetlerine ve şahsiyetlerine saldırılıyor Kim vermiş ki iffetlerle, ismetlerle oynama hakkını? Kur’an’da mı yazıyor, Sünnet mi söylüyor bunu? Bize iffetleri, ismetleri sıyanet düşer Hukuk açısından bakıldığında da, bir cürüm delilleriyle sübut bulacağı ana kadar maznun masum sayılır Cenab-ı Allah bizleri insanların hata, kusur ve günahlarını ortaya çıkartmak için görevlendirmedi Bilakis, tecessüsü, insanların gizli hallerini araştırmayı yasakladı İnsan kendi nefsini daima sorgulamalı, fakat başkaları hakkında da hüsn-ü zan kapılarını ardına kadar açık bırakmalıdır Allah (cc) insanlara, başkaları hakkında kötü düşünme, elin-alemin eksiğini, kusurunu görme şeklinde bir sorumluluk yüklememiştir Efâl-i mükellefîn (bir müslümanın yapması gereken fiiller) arasında “Falan şahıs –özür dilerim- zina etmişti, hırsızlık yapmıştı, neden bunu teşhir etmediniz, gidip şahitlik yapmadınız, gidip adamın canına okumadınız” diye hesap sorulacak bir yükümlülük yoktur Zina, hırsızlık ve benzeri suçlarda suçluyu bulma ve cezalandırma ancak devletin yapacağı bir iştir Devlet denen, toplum denen müesseseler vardır, onlara karşı cinayet işleniyorsa bu âmme hakkıdır Amme hakkı Allah hakkı demektir, bu hakla alakalı yapılacakları da sorumlu, vazifeli kimseler yaparlar
Malum hadis-i şerifte geçen “elle, dille müdahale” meselesi de sadece emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l münker hususunda umum için geçerlidirBelki belli ölçüde anne-baba kendi evlatlarına, muallim kendi talebelerine bu hadis zaviyesinden müdahalede bulunabilir Fakat, elle müdahalenin asıl mercii devlettir Dille müdahale herkes için olabilir; ama orada da üslup çok önemlidir Kimse dinden soğutulmamalı, kaçırılmamalı, rencide edilmemeli, herkesin konumuna, durumuna, seviyesine uygun şeyler anlatılmalıdır Hadis-i şerifte kalbten buğz etme maddesi de vardır ki bunu, yapılan bir kötülüğe katılmama, kalben taraftar olmama, kötülüğü yapanla alakayı kesme şeklinde anlayabilirizKendini insanlığın hidayetine adayanlar kalbî müdahaleyi dua etme, “keşke şu insan hidayete erse, kötülüklerden vazgeçse” diye içinden geçirme şeklinde de anlayabilirler
Berika’nın müellifi Konyalı İmam Hâdimî, “Bir mümini zina halinde bile görsen, yanlış gördüğünü düşün Dön bir kere daha ‘o mu’ diye kontrol et O ise, ‘ihtimal yine yanlış gördüm’ de Sonra da, ‘Ya Rabbi! Onu bu çirkin halden kurtar, beni de böyle bir şeye düşürme’ deyip çek git” diyor Hz İmam’a çok hürmetim var ama o sözünü fazla bul...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mukaddes Vazife
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:59:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mukaddes Vazife rüya tabiri,Mukaddes Vazife mekke canlı, Mukaddes Vazife kabe canlı yayın, Mukaddes Vazife Üç boyutlu kuran oku Mukaddes Vazife kuran ı kerim, Mukaddes Vazife peygamber kıssaları,Mukaddes Vazife ilitam ders soruları, Mukaddes Vazifeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes