๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İz Bırakanlar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 13 Ekim 2010, 17:41:40



Konu Başlığı: Ebu Bekir Bâkıllânî
Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Ekim 2010, 17:41:40
Ebu Bekir Bâkıllânî


Bâkıllânî’nin hayatına geçmeden önce, yaşadığı döneme kısaca genel bir bakış atfetmenin faydalı olacağı kanaatindeyim. Zira kişi zamanının çocuğudur. Etrafında cereyan eden siyâsî, sosyal ve fikrî olaylar, onun ilim hayatını etkileyen önemli unsurlardır.

Bâkıllânî’nin Yaşadığı Döneme Genel Bir Bakış

Son Emevî Halifesi Mervan b. Muhammed’in öldürülmesiyle Emevî Devleti son bulur, hilâfet Abbâsîlerin eline geçer ve Ebu’l-Abbas ilk Abbâsî halifesi olur.

İlk yüz sene (750–847) içerisinde siyasî otoriteyi ellerinde tutan halifeler, daha sonra bu otoriteyi tam olarak koruyamamış, Abbâsî Devleti birçok beyliklere ayrılmıştır. Bu beyliklerden biri de İran’da kendi yönetimini oluşturan ve Bâkıllânî’nin de sıkı bir ilişki içerisinde bulunduğu Büveyhîler’dir (932–1055).

Bâkıllânî’nin yaşadığı bu dönem, siyasî çalkantılarla doludur. Büveyhîler, bir taraftan kendi aralarında istiklâl kavgaları verirken öbür taraftan da diğer bazı beyliklerle savaşmaya devam etmişlerdir. Bununla da yetinmeyerek kendilerine yakınlık gösteren ve -ismen de olsa- bağlı bulundukları halifelerine karşı çıkarak onları ya azletmiş ya da katletmişlerdir.

Bağdat’ta ve diğer yerlerde cereyan eden bütün bu parçalanmalar ve olumsuzluklara rağmen Adududdevle gibi parçalanmış olan devletçikleri bir araya getiren ve güçlü bir Büveyhî Devleti’nin oluşmasını sağlayan devlet adamları da yok değildi. Bu siyasî çalkantılar, dinî ve sosyal hayata da yansımış, Bâkıllânî’nin yaşadığı dönemde Sünnîlerle Şiîler arasında mezhep kavgaları baş göstermiş, Büveyh oğullarının Şiîlikteki aşırılıkları sürtüşmeyi daha da artırmıştır.

Mezhep kavgaları sadece Sünnîlerle Şiîler arasında değil, bazen de Sünnî mezhepler arasında oluyordu. Özellikle Hanbelî âlimlerinin müteşâbih âyetleri teşbih veya tecsim ifade edecek şekilde yorumlamaları, halkın tepkisine yol açıyor ve fitneye sebep oluyordu. Hattâ aralarında çatışmalar vuku buluyor ve birçok insan ölüyordu.

Sosyal dram bunlarla da bitmiyor, ülke, zaman zaman umûmi felâketler ve musibetlere de maruz kalıyordu. Halk böylesine sıkıntı içerisinde iken devletin başındakiler ve derebeyleri zengin ve konforlu bir hayat sürüyorlardı. Orduya mensup olanlar da maaşlarıyla geçiniyorlar, kesintiye uğradığında ise, vurgun ve talana başvuruyorlardı. Dolayısıyla sosyal tabakalar arasındaki büyük uçurumlar, bu dönemin en bâriz özellikleri içerisinde yer alıyordu.

Bütün bu siyasî karışıklıklara ve sosyal çalkantılara rağmen ilmî, fikrî ve kültürel faaliyetler alabildiğine ilerlemiş ve gelişmiştir. Şüphesiz ki, bunda devlet adamlarının büyük rolü olmuştur. Çünkü her bir devlet reisi ve veziri, sarayında çeşitli ilimlerde söz sahibi âlimlerin bulunmasını iftihar vesilesi addediyor ve bundan büyük bir haz duyuyordu. Halifeler ve emirler âlimlere son derece saygı gösteriyorlardı. Bağdat, ilim ve ulemânın âdeta merkezi hükmündeydi. Ancak bağımsız devletlerin oluşmasıyla birlikte her bir devletin başkenti âdeta bir Bağdat hüviyeti arz ediyor, oralarda ilmin her dalında eşsiz âlimler yetişiyordu.

Şimdi Bâkıllânî’nin hayatından söz edebiliriz.

Bâkıllânî’nin Hayatı

Bâkıllânî’nin asıl ismi Muhammed, babasının adı et-Tayyib, dedesi de Muhammed’dir, dedesinin babası Ca’fer, dedesinin dedesi Kâsım’dır. Künyesi Ebu Bekir, lâkabı Bâkıllânî’dir.

Bâkıllânî’nin biyografisinden bahseden kaynakların tamamına yakını, onun Basra’da doğduğunu ifade etmekle birlikte, doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hicrî 4. asrın ilk yarısında (Mîlâdî 10. asrın ilk çeyreği) doğmuş olması kuvvetle muhtemeldir.

Bâkıllânî, Basra mektebinin güçlü âlimlerinden dil, kırâat, edebiyat, kelâm vb. ilimleri tahsil ettikten sonra, kesin tarihi bilinmemekle birlikte ilim tahsili için Bağdat’a yerleşir ve burada ikamet eder.

Bâkıllânî, kelâm, fıkıh, tefsir, hadîs, dil, edebiyat, felsefe, mantık, dinler tarihi, mezhepler tarihi, tasavvuf gibi çeşitli ilimleri içine alan ilmî hareketlerin teşekkül ettiği en canlı en hareketli Hicrî 4. asırda yaşamış bir âlimdir. Adı geçen bütün bu ilimleri tahsil eden Bâkıllânî’nin, özellikle kelâm ilminde ön plâna çıktığı görülür. O, çeşitli dinleri ve mezhepleri çok iyi bildiği için bir taraftan kendi mezhebiyle ilgili prensipler vaz ederken, diğer taraftan muhalif görüşlere karşı vermiş olduğu cevaplarla Ehl-i Sünnetin yaklaşımlarını müdafaa etmiştir. Güçlü hâfızası ve hitabeti, derin ilim ve kültürü, meselelere vukufu ve yapmış olduğu münazaralarda hasımlarına galebesi, asrının âlimlerinin dikkatini çekmiş ve haklı olarak onların “Ehl-i Sünnet’in keskin kılıcı”, “ümmetin dili” gibi övgülerine mazhar olmuştur.

Bâkıllânî’nin ilmî şahsiyetini oluşturan en bâriz özelliklerden biri de, nakilcilikten ziyade, orijinal görüşler ve düşünceler serdetmesidir. Bâkıllânî, ilmiyle olduğu gibi takvasıyla da temâyüz etmiş bir âlimdir. Bağdâdî onun her gece yirmi rekât nâfile namaz kıldığını, hazarda ve seferde bunu hiç bırakmadığını zikrederken, İbn Asâkir, Ebu Hâtim el-Kazvinî’nin onun hakkında “Kâdî Ebu Bekir el-Eş’arî’nin takvâ, dine bağlılık, zühd ve iffet olarak açığa vurmadığı şeyler, açığa vurduklarından kat kat fazladır.” dediğini kaydeder.

Hocaları ve Talebeleri


Şüphesiz ki, Bâkıllânî’nin bu çok yönlü şahsiyete sahip olmasında, kendilerinden ilim tahsil ettiği hocalarının katkısı büyüktür. Özellikle kelâmda meşhur olan Bâkıllânî, bu ilmi, iki itikat imamından biri olan Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’nin önde gelen talebelerinden İbn Mücâhid et-Tâî ve Ebu’l-Hasan el-Bâhilî’den ders almıştır. O, el-Bâhilî’den usul dersi de almıştır.

Bâhilî, ilminin derinliğine muvâzî olarak takvada da çok ileri idi. Öyle ki, ders verirken bile talebelerinin kendisini görmemeleri için araya perde çekerdi. Bunun sebebi sorulduğunda “Siz, çarşı ve pazarda gaflet ehli kimseleri görüyor, aynı gözlerle bana bakıyorsunuz.” cevabını verirdi. O sadece Bâkıllânî, Ebu İshâk el-İsferâyînî ve İbn Fûrek’e yüzünü gösterirdi. Allah’la irtibatı öylesine güçlü idi ki, O’nu düşünürken talebeleri kendisine hatırlatıncaya kadar derslerinin nereye kadar vardığının farkına varamazdı.

Kuşkusuz Bâkıllânî, maneviyat âleminin sultanlarından olan Bâhilî’nin yanı sıra, usul hocası olan Ebu Abdullah eş-Şîrâzî’nin de büyük katkısı söz konusudur. Şîrâzî, Kitap ve Sünnet’e bağlı, şer’î ilimleri iyi bilen meşhur bir tasavvuf şeyhi ve Şâfiî mezhebi fakihidir. Keramet, Ledün ilmi ve irfan sahibidir. Tasavvufun sadece edebiyatını yapanları da tasvip etmez, onların tasavvufu ucuz ele geçirdiklerini ve ucuza sattıklarını söylerdi.

Bunların dışında Bâkıllânî; Ebu Bekir el-Katîî’, Ebu Muhammed el-Bezzâz, İbn Bühte, Huseynek lakabıyla bilinen Ebu Ahmed en-Nîsâbûrî ve Sünen sahibi meşhur Dârekutnî’den hadîs dersi, Ebu Bekr el-Ebherî ve Ebu Muhammed el-Kayravânî’den fıkıh dersi, Ebu Ahmed el-Askerî’den de edebiyat ve nakd dersleri almıştır.

Daha başka âlimlerden de çeşitli dersler alan Bâkıllânî, İbn Asâkir’in kaydettiğine göre sayılmayacak kadar talebe yetiştirmiştir. Bunlar çeşitli ülkelere dağılmışlar; çoğu Irak, Horasan ve Mağrib taraflarına giderek buralarda ilmî faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Her biri çeşitli disiplinlerde mütebahhir (otorite, allâme) olan bu zatlardan bazıları şunlardır:

1. Kâdî Ebu Muhammed Abdülvahhab b. Ali b. Nasr el-Bağdâdî.

2. Ebu Zer Abd b. Ahmed el-Herevî.

3. Ebu’l-Hasen Ali b. İsa b. Süleyman el-Fârisî.

4. Ebu Abdurrahman Muhammed b. el-Huseyn es-Sülemî.

5. Kâdî Ebu Ca’fer Muhammed b. Ahmed es-Simnânî.

6. Ali b. Muhammed b. el-Hasen el-Harbî.

7. Kâdî Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Isbahânî.

8. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Ebi Nasr.

9. Ebu’l-Kâsım Ubeydullah b. Ahmed b. Osman es-Sayrafî.

10. Ebu’l-Feth Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Fâris b. Sehl b. Ebi’l-fevâris.

11. Ebu Ali el-Hasen b. şâzân el-Bezzâz.

12. Samsâmü’d-Devle Ebu Kalicar b. Merzubân.


Resmî Görevleri

Büveyhî hükümdarı Adududdevle ile sıkı bir münasebeti olan Bâkıllânî’nin iki resmî görev aldığı görülmektedir. Bunlardan biri kadılık, diğeri ise Bizans’a elçi olarak gönderilmesidir.

Adududdevle, Bizanslılarla esir değişimi yapacak ve daha başka şeyler görüşecek olan bir heyetin başkanı olarak Bâkıllânî’nin eline bir mektup vererek bugünkü İstanbul’da bulunan Bizans Kralı 2. Basilius’a elçi olarak gönderdi. Bâkıllânî’nin şehre geldiği ve ilmî kişiliği krala bildirildi. Bunun üzerine kral, raiyetinin yaptığı gibi Bâkıllânî’nin de, önünde eğilmesini temin maksadıyla ancak bir kişinin eğilerek geçmesi mümkün olan kapının arkasına kendi tahtını koydurdu. Pratik zekâsıyla durumu kavrayan Bâkıllânî, arkasını dönerek içeri girdi ve kralın bu tuzağını boşa çıkarmış oldu. Daha sonra hem kralla hem de papazlarla dinî konularda başarılı münazaralar yaparak takdir topladı ve kral tarafından kendisine hediyeler verilerek esirlerle birlikte hükümdara gönderildi.

Fıkıhta ve İtikadda Mezhebi

Bâkıllânî’nin hayatından bahseden kaynakların çoğu, onun fıkıhta Mâlikî olduğunu söylerken, Şâfiî olduğunu ileri sürenler de vardır. Hattâ Hanbelî olduğu bile zikredilmektedir.

Bâkıllânî’nin fıkıhta Mâlikî olduğu ağır basmaktadır. Bunun en bâriz delili, çoğu kaynakların onun Mâlikî olduğunu söylemesi ve kendisinden ders alanların Mâlikî olmalarıdır. Bâkıllânî mezheplere o kadar vukuflu idi ki bazıları onun Mâlikî, bazıları da Şâfiî olduğu kanaatindedir.

Bâkıllânî’nin Şâfiî olduğu hususundaki görüş, bazen kendisine “Eş’arî” denmesinden kaynaklanmaktadır ki, Şâfiî olan Ebu’l-Hasen el-Eş’arî ile karıştırılmaktadır.

Bazı fetvâlarının sonunda “Hanbelî” kelimesini yazdığı için kendisine Hanbelî de denmiştir. Bu, onun fıkıhta Hanbelî olduğunu değil, bazı haberî sıfatların yorumunda ve “Kur’ân’ın mahlûkiyeti meselesi” gibi bazı konularda Ahmed b. Hanbel gibi düşündüğünü ifade eder.

Bâkıllânî’nin itikadda Eş’arî olduğu hususunda herhangi bir ihtilâf söz konusu değildir. Onun biyografisini ele alan kaynaklarda isim, künye, nisbe ve lâkabının yanı sıra “Eş’arî” olduğu da zikredilir ki, bu onun itikadda mezhebini ifade eder. Bunun en açık örneği, Bağdâdî, İbn Hallikan ve İbn Âsâkir’in, Bâkıllânî’nin tam ismini zikrettikten sonra “Eş’arî mezhebi üzere kelâmcı” ifadesini kullanmalarıdır. İbn Kesir de ondan bahsederken “Eş’arî mezhebi üzere kelâmcıların başı” der.

Kelâm İlmindeki Yeri ve Metodu


İtikadda Eş’arî olan Bâkıllânî, sadece bu mezhebe intisabıyla değil, mezhebin yayılmasında ve müdafaasında öncülük yapanların başında gelmesiyle de tanınır. O, genelde Ebu’l-Hasen El-Eş’arî’nin görüşlerini benimsemek ve temellendirmekle birlikte ondan farklı düşündüğü konular da olmuştur. Eş’arî mezhebinin belli bir sisteme oturmasında etkin rolü olan Bâkıllânî, kelâm ilmine, kendinden önceki kelâmcılarda görmediğimiz bazı prensipler koymuş ve aklî bahisler ilâve etmiştir. Bu prensiplerden birisi, in’ikâs-ı edille yani delilin butlanından medlûlün butlanının lâzım gelmesi meselesidir.

Bâkıllânî’nin Felsefe ve mantığı bildiği hâlde onlara itibar etmediği ve özellikle Aristo mantığını kullanmadığı görülür. Kendisinden sonra gelen Gazâlî, gerek mantığı dışlaması gerekse in’ikâs-ı edilleye kelâm ilminin prensipleri arasında yer vermesi nedeniyle Bâkıllânî’yi eleştirir. Ancak İmam Gazâli’ye kadar kelâmcıların bu mantıkî prensibi kullandıkları da bir gerçektir.

Bâkıllânî, muarızlarına karşı vermiş olduğu cevaplarda ve onların bâtıl görüşlerini çürütme sadedinde aklî delilleri kullanırken naklî delilleri de ihmal etmemiştir. Cedel metodunda Mu’tezileden istifade eden ve bu metodu iyi kullanan Bâkıllânî, haberî sıfatlar konusunda selefin yolundan gitmiştir.

Kısaca şunu diyebiliriz: Bâkıllânî, naklin ışığı altında aklını iyi kullanan, cedel metodunda çok başarılı olan ve Eş’arî olmasına rağmen çeşitli kelâm ekollerinin mâkul görüşlerini alırken mâkul olmayanları da reddetmekten çekinmeyen önemli bir Ehl-i Sünnet kelâmcısıdır.

Eserleri

Ehl-i Sünnet âlimlerinin önde gelenlerinden olan Bâkıllânî, çeşitli ilimlerde ihtisas sahibidir. Bu sebeple onun muhtelif branşlarda eserler verdiği bir gerçektir. Ancak eserlerinin bir kısmı kaybolduğu için tamamı bize kadar ulaşmamıştır. Ulaşanların bir kısmı basılmış, bir kısmı ise henüz yazma olarak bazı kütüphanelerde mevcuttur; ancak biz bunların sadece isimlerini zikredeceğiz.

1. Kitâbü’t-Temhid (basıldı).

2. Kitâbü’l-İnsaf (basıldı).

3. İ’câzü’l-Kur’ân (basıldı).

4. el-İntisar linakli’l-Kur’ân (basıldı).

5. Kitâbü’l-Beyan ani’l-Fark beyne’l-Mu’cizât ve’l-Kerâmât (basıldı).

6. Hidâyetü’l-Müsterşidin (yazma).

7. Menâkıbü’l-Eimme (yazma).

Bâkıllânî’nin Kayıp Eserleri

1. Kitâbü İkfâri’l-Müteevilin.

2. Kitâbü’l-İbâne an İbtâli Ehli’l-Küfri ve’d-Dalâle.

3. Kitâbü’l-istişhâd.

4. Kitâbü’l-Usûli’l-Kebir fi’l-Fıkh.

5. et-Ta’dil ve’t-Tecvir.

6. Şerhu’l-Lüma’.

7. Kitâbü Keşfi’l-Esrâr.

8. Kitâbü’l-Mukaddimât fi Usûli’d-Diyânât.

9. Kitâbü Nakdı’n-Nakd.

10. Kitâbü’l-Îcâz.

11. Kitâbü Dekâikı’l-Kelâm ve’r-Reddu alâ Men Hâlefe el-Hakka mine’l-Evâil ve Müntehıli’l-İslâm.

12. Kitâbü Risâleti’l-Hurra.

13. Kitâbü Cevâbi Ehli Fılıstîn.

14. Kitâbü Fadli’l-Cihâd.

15. Kitâbü’r-Reddi ale’l-Mütenâsihın.

16. Kitâb fi enne’l-Ma’dûma Leyse bişey’.

17. el-Isbahâniyyât.

18. el-Bağdâdiyyât.

19. el-Cürcâniyyât.

20. en-Nîsâbûriyyât.

21. Kitâbü’l-Hudûd fi’r-Reddi alâ Ebî Tâhir.

22. Kitâbü’l-Mesâili’l-Kostantîniyye.

23. Kitâbü’d-Dimâ’ elletî Ceret beyne’s-Sahâbe.

24. Kitâbü’l-Kesb.

25. Kitâbü’r-Red ale’r-Râfıda ve’l-Mu’tezile.

26. Kitâbü’l-İman.

27. Kitâbü’l-Beyan an Ferâidi’d-Din ve şerâiı’l-Ahkâm.

28. Muhtasaru’t-Takrib ve’l-İrşâdi’s-Sağir.

29. Kitâbü’t-Tabsıra.

30. Kitâbü İmâmeti Benî Abbâs.

31. Kitâbü Risâleti’l-Emir.

32. Kitâbü Tassarrufi’l-İbâd ve’l-Fark beyne’l-Halkı ve’l-İktisâb.

33. Kitâbü’r-Raddi ale’l-Mu’tezile.

34. Kitâbü’l-Mukni’ fi Usûli’d-Din.

35. Kitâbü’l-Ahkâm ve’l-İlel.

36. Kitâbü Emâli İcmâı Ehli’l-Medine.

37. Kitâbü şerhı Edebi’l-Cedel.

38. Kitâbü’l-Mesâil ve’l-Mücâlesâti’l-Mensûra.

39. Kitâbü’l-İmâmeti’l-Kebire.

40. Kitâbü’l-İmâmeti’s-Sağîra.

41. Kitâbü’l-Usûli’s-Sağîr.

42. Kitâbü Nusreti’l-Abbâs ve İmâmeti benîhi.

43. Mesâil Seele anhâ İbn Abdi’l-Mü’min.

44. Kitâbü’l-Kerâmât.

45. Nakdu’l-Fünûn li’l-Câhız.

Vefatı

Bâkıllânî, 403/1013’te Bağdat’ta vefat etmiş ve namazını oğlu Hasan kıldırmıştır. Önce Tâbık nehri yakınındaki Derbü’l-Mahbus’taki evine defnedilen Bâkıllânî, daha sonra oradan çıkarılıp Bâbu Harb’e nakledilmiştir.


* Harran Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi




Biblografya

ABDULLAH, Muhammed Ramazan el-Bâkıllânî ve Ârâuhu’l-Kelâmiyye, Bağdat, 1986.

AHMED Emin, Zuhru’l-İslâm, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, ty.

BAĞDÂDÎ, Abdül-Kâhir, Usûlü’d-Din, Beyrut, 1401/1981.

BAĞDÂDÎ, Ahmed b. Ali, Târihu Bağdad, Lübnan, ty.

BAĞDÂDÎ, İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-Ârifin, İstanbul, 1955.

BÂKILLÂNÎ, Muhammed b. et-Tayyib, Temhidü’l-Evâil ve Telhîsu’d-Delâil, Tahk. Ahmed Haydar, Lübnan, 1414/1993.

BÂKILLÂNÎ, el-İnsâf, Tahk. Ahmed Haydar, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut, 1407/1986.

CÜVEYNÎ, Abdülmelik, el-İrşâd ilâ Kavâtıı’l-Edille fi Usûli’l-İ’tikad, Mısır, 1369/1950.

GAZALÎ, Muhammed, Faysalü’t-Tefrika beyne’l-İslâm ve’z-Zendeka, yy., 1381/1961.

GÖLCÜK, Şerafeddin, Kelâm Açısından İnsan ve Fiilleri, Kayıhan Yayınevi, İstanbul, 1979.

GÖLCÜK, T.D.V.İ.A., Bakıllânî Mad., C. IV, s. 530, İstanbul, 1991.

HAMEVÎ, Yakut, Mu’cemü’l-Büldân, Dâru Sâdır, Beyrut, ty.

HASEN, İbrahim Hasen, Târihu’l-İslâm, Kahire, 1987.

HEYET, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul 1992.

HİTTİ, K. Philip, Siyâsî ve Kültürel İslâm Tarihi, Çev. Salih Tuğ, İstanbul, 1980.

İBN ÂSÂKİR, Ali b. el-Hasen, Tebyînü Kezibi’l-Müfteri, Beyrut-Lübnan, 1411/1991. İBN FERHÛN, İbrahim b. Ali, ed-Dîbâcü’l-Müzehhheb fi Mârifeti Ulemâi’l-Mezheb, yy., ty.

İBN HALDUN, Abdurrahman b. Muhammed, Mukaddime, Çev. Zakir Kadiri Ugan, M.E.B., İstanbul, 1989.

İBN HALLİKAN, Ahmed b. Muhammed, Vefeyâtü’l-A’yân, Beyrut, ty.

İBN KESİR, İsmâil, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Kahire, 1408/1988.

İBNÜ’L-ESİR, el-Mübârek b. Muhammed, el-Kâmil fi’t-Târih, Beyrut, 1399/1979.

İBNÜ’L-İBRÎ, Gregorius, Târihu Muhtasarı’d-Düvel, yy., ty.

İBNÜ’L-İMÂD, Abdülhayy b. Ahmed, Şezerâtü’z-Zeheb, yy., 1399/1979.

İBNÜ’N-NEDİM, Muhammed b. İshaken-Nedim, el-Fihrist, Dâru’l-Mârife, Beyrut-Lübnan, ty.

ÎCÎ, Abdurrahman b. Ahmed, el-Mevâkıf, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut, ty.

MAHLÛF, Abdurrauf, el-Bâkıllânî ve Kitâbuhu İ’câzü’l-Kur’an, Lübnan, 1973.

MES’ÛDÎ, Ali b. el-Huseyn, Mürûcü’z-Zeheb, Kahire, 1384/1964.

SÜBKÎ, Abdülvahhab, Tabakâtü’ş-şâfiiyye, Kahire, 1324/1909,

SÜYÛTÎ, Abdurrahman b. Ebî Bekr, Târihu’l-Hulefâ, yy., ty.

ZİRİKLÎ, Hayruddin, el-A’lâm, Beyrut, 1969.



Doç. Dr. H. Hüseyin Tunçbilek