> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Orjinal tesbitler yeni yorumlar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Orjinal tesbitler yeni yorumlar  (Okunma Sayısı 632 defa)
18 Eylül 2010, 14:00:52
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 18 Eylül 2010, 14:00:52 »



ORİJİNAL TESBİTLER YENİ YORUMLAR

Onüçüncü Lem’a
SEKİZİNCİ İŞARET

Soru: Geçmiş işaretlerde isbat ettiniz ki, dalâlet yolu, kolay, yıkmak ve tecavüz olduğu için, çoklar o yola giriyorlar.. Halbuki diğer Risalelerde kesin delillerle isbat etmişsiniz ki, küfür ve dalâlet yolu o kadar müşkil ve zordur ki, hiç kimsenin o yola girmemesi gerekir. Ve katiyyen gidilecek bir yol değildir. İman ve hidayet yolu o kadar kolay ve açıktır ki, herkes ona girmeli idi.
Cevap: Küfür ve dalâlet iki kısımdır. Bir kısmı amellere ait ve teferruata dahil olmak üzere iman hükümlerini inkâr ve nefyetmektir ki, bu tarz dalâlet kolaydır. Hakkı kabul etmemektir, bir terktir, bir kabulsüzlüktür. İşte bu kısım, Risalelerde kolay olarak gösterilmiştir.
İkinci kısım ise, amellere ait ve fer'î olmayıp, belki itikada ait ve düşünce ve fikre dair bir hükümdür. Yalnız imanın nefyini değil, belki imanın zıddına gidip bir yol açmaktır. Bu ise bâtılı kabuldür, hakkın aksini isbattır. Dolayısıyla bu kısım, imanın yalnız imkân ve yalanlanması değil, imanın zıddıdır. Bir kabulsüzlük değil ki kolay olsun. Belki yoku kabuldür. Bu ise ancak yoku isbat etmekle kabul edilebilir. “elademü la yüsbetü” kaidesiyle, yokun isbatı elbette kolay değildir.
İşte diğer Risalelerde, imkânsızlık derecesinde zor ve müşkil gösterilen küfür ve dalâlet bu kısımdır ki, zerre miktar şuuru bulunanın bu yola girmemesi gerekir. Hem bu yol, Risalelerde kat'î isbat edildiği gibi, o kadar dehşetli elemleri ve boğucu karanlıkları var ki, zerre miktar aklı bulunan o yola talip olmaz.
Eğer denilse: Bu kadar elîm ve karanlıklı ve zor yola insanların çoğu nasıl giriyorlar?
Cevap: İçine düşmüş bulunuyorlar, çıkamıyorlar. Hem insandaki nebatî ve hayvanî kuvveleri, âkibeti görmedikleri, düşünemedikleri ve o insandaki latifelere galebe ettikleri için, çıkmak istemiyorlar ve hazır ve muvakkat bir lezzetle müteselli oluyorlar.
Soru: Eğer denilse: Dalâlette öyle dehşetli bir elem ve korku var ki, değil, kâfirin hayattan lezzet alması, hiç yaşamaması gerekiyor. Belki o elemden iki büklüm olmalı ve o korkudan ödü patlamalı idi. Çünkü insaniyet itibariyle hadsiz eşyaya müştak ve hayata aşık olduğu halde, küfür vasıtasıyla, ölümünü, ebedî bir yokluk, bitmeyen bir ayrılık, varlığın gidişini ve dostların vefatını sonu gelmeyen bir yokluk şeklinde görmektedir. Böyle bir İnsan nasıl yaşar ve nasıl hayattan lezzet alır?
Cevap: Acayip bir şeytan aldatmasıyla kendini aldatır ve yaşar. Dış bakışa göre bir lezzet aldığını zanneder. Meşhur bir temsîl ile onun durumuna işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Deniliyor: Deve kuşuna demişler: "Kanatların var, uç". O da kanatlarını kısıp "Ben deveyim" demiş, uçmamış. Sonra ona demişler: "Madem deveyim diyorsun, yük götür? O zaman kanatlarını açıvermiş: "Ben kuşum" demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş.
Ve yine meşhurdur ki, deve kuşu avcıyı görür başını kuma sokar. Tâ avcı onu görmesin. Halbuki koca gövdesi dışarda. Ve ekseriyetle avcıların hücumuna maruz kalır ve bir himaye edeni de olmaz.
Aynen bunun gibi, kâfir, Kur'an'ın semavî ilânlarına karşı mutlak küfrü bırakıp şüpheli bir küfre inmiş. Ona denilse: "Madem ölüm ve zevâli ebedî bir yokluk olarak biliyorsun. Seni asacak idam sehpası gözünün önünde duruyor. Ona bakıp duran bir insan nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır? O adam, Kur'an'ın umumi rahmet ve herşeyi kuşatan nurundan aldığı bir hisse ile der: "Ölüm, yokluk değil; ihtimal ki bekâ var." Veyahut, devekuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki, ecel onu görmesin, kabir ona bakmasın ve varlığın zevâli ona ok atmasın!
Hülasa, o şüpheli küfür vasıtasıyla, devekuşu gibi, ölüm ve zevali, yokluk mânâsında gördüğü vakit, Kur'an ve semavî kitapların, ahirete, imana dair kat'î haberleri ona bir ihtimal verir; kâfir o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse, mâdem başka bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için dine ait tekliflerin zorluklarına katlanmak gerekir. "O adam, şüpheli olan küfrü sebebiyle der: "Belki yoktur. Yok için neden çalışayım?" Yani, ne zaman ki o, Kur'an hükümlerinin verdiği bekâ ihtimali cihetiyle ebedî yokluk elemlerinden kurtulur ve şüpheli küfrün verdiği yokluğun ihtimale dönmesi ve mutlak olmaktan çıkması cihetiyle dine ait tekliflerin zorluklan ona yönelir, hemen küfür ihtimaline yanaşır ve sözüm ona zahmetten kurtulur. Demek, bu noktadan hareketle, kendini, bu hayattan, müminden daha çok lezzet alır sanıyor. Çünkü dine ait tekliflerin zahmetinden küfre ait ihtimalle kurtuluyor. İmana ait taşıdığı ihtimal düşüncesiyle de ebedi elemleri üzerine almıyor. Halbuki şeytanın bu aldatmasının hükmü gayet sathi, faydasız ve geçicidir.
İşte, Kur'an-ı Hakimin kâfirler hakkında da bir nevi rahmet ciheti vardır. Ve bu cihetten gelen bir rahmetle kâfirler hiç olmazsa dünya hayatını cehenneme çevirecek olan mutlak küfürden kurtulup, şek ve şüpheye düşer ve bu şüphe ile yaşarlar. Yoksa, ahiret cehenneminden hiç de az olmayan bir azap içinde bu dünyada da ya-şıyacaklardı. Bu mânevi azap sebebiyle de intihara mecbur kalacaklardı..
İşte, ey ehl-i imanî Sizi ebedî yokluktan, dünyevî ve uhrevî cehennemlerden kurtaran Kur'an'ın sığınağı altına, tam bir iman ve itimat ile giriniz; ve Sünnet-i Seniyyenin dairesine, teslimiyet ve arzu ile dahil olunuz. Dünya şekavetinden ve ahiret azabından kurtulunuz!

DOKUZUNCU İŞARET

Soru: Hizbullah (Allah'ın ordusu) olan hidâyet ehli, başta enbiyâ ve onların başında Fahri Âlem Aleyhisselam, o kadar, Cenab-ı Hakk'ın, yardım, rahmet ve imdadına mazhar oldukları halde neden çok defa şeytanın ordusuna karşı mağlup düşmüşler? Hem, Hâtem'ül-Enbiyânın güneş gibi parlak nübüvvet ve risaleti ve büyük bir iksir gibi tesirli Kur'an'a ait mucizeleri vasıtasıyla yaptığı irşadı ve bütün kainattaki câzibelikten daha çekici ve cezbedici Kur'an hakikatlerinin yakınında ve komşuluğunda olan Medine münafıklarının dalâlette ısrarları ve hidâyete girmemeleri ne içindir ve hikmeti nedir?
Cevap: Bu iki şık müthiş sualin halli için, derince bir esas beyan etmek lazım gelir. Şöyle ki:
Şu kainatı yaratan Cenab-ı Hakk'ın, cemâlî ve celâlî olmak üzere iki kısım isimleri vardır. Bu isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Cenab-ı Hak, kainatta zıtları, birbirine katıp, birbirine karşı getirip, birbirine mütecaviz ve müdafaa edecek bir duruma sokmuştur. Bu, hikmet ve fayda dolu bir mübarezedir. Zıtlar, bir birinin hududuna geçip, ihtilaflar ve değişiklikler meydana getirmekle Cenab-ı Hakk, kainat, tağayyür, tahavvül, terakki ve tekamül kanununa tâbi kılmıştır. Onun için de, yaratılış ağacının en câmi bir meyvesi olan insan nevinde o mübareze kanununu daha acip bir şekle getirip, bütün insanî terakkilere medar bir mücahede kapısını açıp, Allah'ın ordusuna karşı meydana çıkabilmek için şeytan ordusuna bazı cihazlar vermiştir.
İşte bu ince sır içindir ki, nebiler, çok defa dalâlet ehline karşı mağlup oluyor. Ve gayet zayıf ve aciz olan dalâlet ehli, mânen gayet kuvvetli olan hak ehline geçici olarak galip oluyorlar ve mukavemet ediyorlar. Bu acip mukavemetin sır ve hikmeti şudur ki:
Dalâlette ve küfürde hem adem ve terk vardır ki pek kolaydır, hareket istemez. Hem tahrip var ki, çok kolaydır; az bir hareket yeter. Hem tecavüz var ki, az bir amel ile çoklarına zarar verip korkutma noktasında ve firavunluk cihetinden onlara bir makam kazandırır. Hem, âkibeti görmeyen ve hazır zevke mübtela olan insandaki nebatî ve hayvanı kuvvelerin tatmini, lezzeti ve hürriyeti vardır ki, akıl ve kalp gibi insana ait latifeleri, insanca ve âkıbeti düşünen vazifelerden vaz geçiriyorlar..
Hidâyet ehli, başta nebiler ve en başta Allah Rasulünün kudsi mesleği ise, hem varlığa ait, hem sabit, hem tamir, hem hareket, hem sınırda istikamet, hem âkibeti düşünmek, hem kulluk ve hem nefs-i emmarenin firavunluğunu kırmak ve serbestliğine bir hat çekmek gibi mühim esaslar bulunduğundandır ki, Medine-i Münevvere'de bulunan o zamanın münafıkları, o parlak güneşe karşı yarasa kuşu gibi gözlerini yumup, o büyük câzibeye karşı şeytanî bir itici güce kapılıp, dalâlette kalmışlardır.
Eğer denilirse: Rasul-ü Ekrem Aleyhisselâm, madem Âlemlerin Rabbinin Habibidir. Hem elindeki hak ve lisanındaki hakikattir. Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melâikedir. Ve bir avuç su ile bir orduyu sular. Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir. Küffar ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla, o bir avuç topraktan her kâfirin gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır. Ve daha bunun gibi binlerce mucize sahibi olan Rabbânî bir Kumandan, nasıl oluyor Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in başlangıcında mağlup oluyor?
Cevap: Rasul-i Ekrem beşeriyete, uyulması gereken bir önder, imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki, insanlık, ferdî ve ictimaî hayata ait kaideleri O'ndan öğrensin ve Cenab-ı Hakk'ın kanun ve meşietine itaate alışsınlar ve hikmet düsturlarına uygun hareket etsinler. Eğer Rasul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ictimaî ve şahsî hayatında daima harikülâdelere ve mucizelere istinad etseydi, o zaman mutlak mânâda imam ve en büyük rehber olamazdı.
İşte bu sır içindir ki, yalnız dâvasını tasdik ettirmek için, ara sıra, ihtiyaç anında inkârcıların inkârını kırmak için mucizeler gösterirdi. Diğer vakitlerde nasıl ki, herkesten ziyade ilahî emirlere itaat etmiştir; öyle de, Rabbânî hikmet ve Cenab-ı Hakk'ın dilemesiyle tesis edilen âdetullah kanunlarına herkesten ziyade riayet ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi; "Sipere giriniz" emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ, tamamiyle, ilâhî hikmetler kanununa ve kainattaki fıtrat kanunlarına karşı itaat ve riayeti öğretsin, göstersin.

ONUNCU İŞARET
İblisin en mühim bir d...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Orjinal tesbitler yeni yorumlar
« Posted on: 01 Mayıs 2024, 16:50:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Orjinal tesbitler yeni yorumlar rüya tabiri,Orjinal tesbitler yeni yorumlar mekke canlı, Orjinal tesbitler yeni yorumlar kabe canlı yayın, Orjinal tesbitler yeni yorumlar Üç boyutlu kuran oku Orjinal tesbitler yeni yorumlar kuran ı kerim, Orjinal tesbitler yeni yorumlar peygamber kıssaları,Orjinal tesbitler yeni yorumlar ilitam ders soruları, Orjinal tesbitler yeni yorumlarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes