> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak  (Okunma Sayısı 575 defa)
14 Temmuz 2010, 15:50:57
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 14 Temmuz 2010, 15:50:57 »



Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak


Hem nazarîyi inkişaf ettirerek amelîye taşıma, hem de amelde sebat ederken sürekli yeni kalma hususlarında inananlara misal olacak ve yol gösterecek bir âdet-i ilâhiyeden söz edilebilir mi? Bu zaviyeden, "Levh-i Mahv u İsbat" hakikati mü'minlere ne ifade etmektedir?
Meselelerin nazarî yanında bir icmal ve düzlük mülahazası hâkimdir; matlup olan, onların amelî planda tafsile ulaştırılmalarıdır Yalnız fikir hâlinde bulunan ve tatbik sahasına çıkarılmamış olan bir bilgi, inkişaf ettirilmedikçe, pratiğe dökülmedikçe ve fiilî olarak ortaya koyulmadıkça asıl tesirini icra edemez ve semeredâr olamaz
Nazarînin bir kısmı belli ölçekte bir kıymeti hâizdir; diğer bir kısmı ise, çok kıymetlidir Mesela; iman pek değerli bir nazarîdir; fakat, onun da bir inkişaf alanı vardır O alan sâlih ameldir; onun derinliği ise ihsan şuuruna ulaşmaktır İman çok ehemmiyetli olsa da, onun vaadettikleri ancak amelle bilinir; iman, amel sayesinde inkişaf ettirilmeyince, duyulması lazım gelenler duyulamaz, sezilmesi gerekenler sezilemez ve imanın hakiki tadına varılamaz Bu itibarla, önce iman amelle tafsile ulaştırılmalı, sonra sâlih amelde sebat edilmeli ve derinleşme peşine düşülmeli; akabinde ise, canlılığın hep korunması ve hiç heyecan yorgunluğu yaşanmaması için o amele sürekli yenilenmeler, renkler ve farklı desenler katılmalıdır

Levh-i Mahfuz ve İlahî Plan
Haddizatında, nazarîden amelîye geçiş meselesi bir yönüyle ilahî ahlak ve ilahî icraatla irtibatlıdır Belki aynı kelimeleri ve aynı terminolojiyi esrâr-ı rububiyet ile alâkalı mevzularda kullanmak uygun düşmeyebilir; fakat, nezd-i uluhiyete ait meselelerin de nazarî yanlarının bulunduğunu söylemek yalnış olmasa gerektir Evet, geçmiş ve gelecek her şey bizim bilemeyeceğimiz bir program çerçevesinde Levh-i Mahfuz'da nazarî olarak kayıtlıdır Bunlar daha sonra bir manada amelî sahaya aktarılmakta, Levh-i Mahv u İsbat'a dökülmektedirAkabinde ise, Allah Teala, hadiseleri çok çeşitli kıyafetler içerisinde, çok farklı kalıplarda ve değişik şekillerde ortaya koyarak müşahitlerin nazarlarına sunmakta ve onlarda her zaman yeni bir heyecan uyarmaktadır
"Levh-i Mahfuz"; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir unvanıdır Onun için herhangi bir tebeddül ve tagayyür söz konusu olmadığından ötürü ona "Levh-i Mahfuz" denilmiştir Bu mânevî âlem, hem bu dünya ve ondaki mevcudatın, hem de ukbâ ve ötesindekilerin bütün vasıflarıyla içinde bulundukları mânevî bir defter-i muhîttir
Şu kadar var ki, Levh-i Mahfuz'daki nazarî bilgileri düşünürken bazı sofilerin ve kelamcıların yanlışlıklarına düşmemek icap eder İlmî vücudu olan şeyleri, ilm-i ilahîde –hâşâ– belirsiz, karmakarışık ve bir bulamaç şeklindeymiş de daha sonra belirlenmiş olarak tasavvur etmek hatadır İlmî vücutlar itibarıyla, her şey ilim sıfatının tecellî alanı sayılan kuşatıcı atlasta mücerred birer resim, birer mana ve birer öz mahiyetindedir Bu atlasta bulunan her nesne kademe kademe farklı taayyünlerden geçerek, maddî-mânevî kendi arş-ı kemâlâtına yükselirDolayısıyla da, taayyün, karmaşık bir yapı içerisindeki belirsiz bir şeyin ortaya çıkması değil; onun, Levh-i Mahfuz-u Hakikat'a muttali olan varlıklar nazarında belirgin hale gelmesi demektir Yoksa, ilm-i ilahîde karmaşa, kaos ve bulamaç hallerinden asla söz edilemez Evet, her şey o ilahî ilimde mevcuttur; fakat, bir çekirdekte ağacın programının belirlendiği ya da bir gende bütün belirleyici unsurların mündemiç bulunduğu gibi mevcuttur Doğrusu, bu misaller de, kevnî, fizikî ve dünyevî olmaları itibarıyla ilm-i ilahîdeki enginliği kat'iyen aksettiremezler; ama "dîk-ı elfaz"dan dolayı bu yakışıksız benzetmelerle meseleye yaklaşmakta zaruret vardır
İlm-i ilahîde ilk taayyünün muhatabı Hakikat-i Ahmediye (aleyhissalatü vesselam)'dır Nübüvvetle serfiraz olmadan evvel, İnsanlığın İftihar Tablosu'na "Ahmed" deniyordu Hazreti İsa da ondan bahsederken "Ahmed" diyordu Risaletten sonra ise, o gök ehlince de "Muhammed" namıyla anılır oldu Artık onun unvan-ı zişanı "Ahmedün Rasûlullah" değil, "Muhammedün Rasûlullah" idi Bu itibarla da, ilk taayyün Hakikat-i Ahmediye ile ifade edilmektedir İlk yaratılanın akıl ve kalem olduğunu belirten hadislerde de aslında Hakikat-i Ahmediye'ye işaret vardırÇünkü, Nur Müellifi'nin yaklaşımıyla, şu kâinata büyük bir kitap nazarıyla bakılacak olursa, Peygamberimiz'in (aleyhi ekmelüttehâyâ) nuru, o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir Şayet bütün varlık büyük bir canlı farz edilecek olursa, O'nun nuru, bilumum varlığın ruhu demektir

Levh-i Mahv u İsbat ve Sürekli Değişimler
Dolayısıyla, bu ilk taayyünle beraber, fizikî ve metafizikî dünyalarla alâkalı her nesne Levh-i Mahfuz'da bir taayyün görmüş, belirlenmiş ve mevsimi gelince de, oradaki programa uygunluk içinde ortaya çıkmıştır İşte, bu noktada, İslam alimleri, Levh-i Mahfuz'un yanında, يَمْحُوااللهُمَايَشَاءُوَيُثْبِتُوَعِنْدَهُأُمُّالْكِتَابِ - Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir" (Ra'd, 13/39) âyetinin delâletiyle, bir de "Levh-i Mahv u İsbat"tan bahsetmişlerdir
Zira, Levh-i Mahfuz-u Hakikat'ta olan o şeyler daha sonra irade, meşiet ve kudret tezgahlarından geçerken, tekvinî emirler mevzuunda çok değişiklikler olmaktadır Evet, Allah Teâlâ, gerek tekvînî emirlerde, gerek teşriî disiplinlerde, "hikmet-i bâliğa"sı gereğince dilediği şeyleri silmekte, değiştirmekte, farklı kalıplara ifrağ etmektedir; hem sistemler arasında hem de arz üzerinde bir kısım tebdil ve tağyirlerde bulunmakta ve o kuvvet-i kâhiresiyle bütün kâinatları, umum yeryüzünü cemalî ve celâlî tecellîleriyle Levh-i Mahv u İsbat'ın mecâlîsi olarak müşahitlerin müşahedesine arz etmektedir
"Allah dilediğini mahv u isbat eder" mealindeki ilahî beyanda muzari sîgasının kullanılmış olması süreklilik ifade etmektedir Evet, mahv u isbat, Cenâb-ı Hakk'ın her zamanki âdet-i sübhaniyesidir Öyle ki, varlık ve hâdiseler haricî vücutla tanıştığı andan itibaren sürekli bir mahv ve isbat devr-i dâimi içinde olmuşlardır: Varoluşları ölümler, bir bir gelmeleri peşi peşine gitmeler ve rengârenk tüllenmeleri sararıp solmalar takip etmiş; kanunlar ve kurallar izafî gerçeklikleriyle devam edip dursalar da, zamanın arkasındaki hakikat de diyeceğimiz "mahv u isbat" hiç mi hiç durmamıştır
Dünden bugüne ister kimi antropologlar, ister bir kısım jeologlar, isterse de bazı biyologlar, varlığa sadece bu fizikî âlem açısından bakmakta ve genellikle, her şeyin bu madde âleminin var edilmesiyle başlamış olduğuna inanmaktadırlar Sonra da bu varoluşa bir zaman takdir etmekte ve meseleleri bu takdire göre değerlendirmektedirler Oysa, dile getirilen zaman beş milyar sene, hayır elli milyar sene, hatta yüz milyar sene de olsa, o nâmütenâhiye nisbeten deryada damla kalır; farzedilen sürenin kıymeti ancak sonsuz rakamlar karşısında sıfırın değeri kadardır Çünkü, Cenâb-ı Hak, zamandan ve mekandan münezzehtir; O ezelden beri vardır Allah ezelîdir, ezelî olduğu için de ebedîdir Allah'ın ezeliyeti mevzuunda mülahaza dairesi açıksa, ebediyeti mevzuunda da mülahaza dairesi açık sayılır ki, böyle bir düşünce insanı küfre sürükler Evet, Allah ezelîdir, O sonradan oluşmuş değildir "Allah vardı ve beraberinde hiçbir nesne yoktu" şeklinde şerefsudûr olan beyan-ı nebevî de bu hakikati nazara vermektedir Bazı meseleleri zamana ve mekana bağlayarak ifade etmek ise, dilin darlığına rağmen, hakikatleri insanî idrak seviyesine göre ortaya koyma cehdinden kaynaklanmaktadır

Arş Amâ Üzerindeydi!
Binaenaleyh, bir hadis-i şerifte "Allah'ın Arşı en önce amâ üzerindeydi" buyurulmaktadır Arş, Cenâb-ı Hakk'ın tekvînî ve teşrîî emirlerinin mahall-i tecellîsi, kudret ve azametinin matla-ı münevveri; sıfât-ı sübhaniye ve esmâ-i fiiliyesinin câmi' bir aynası ve canlı-cansız bütün varlığı şekillendirdiği -tabir caizse- bir tezgâhıdır Diğer bir hadiste, başka bir dönemden bahsedilirken "O'nun Arşı su üzerindeydi" denilmektedir Buna göre, ilk nebevî beyanda geçen "amâ" sözüyle sudan başka bir mana kastedilmektedir Demek ki, hiçbir şey yokken Cenâb-ı Hakk'ın Arşı "amâ" denilen bir şeyin üzerindeydi; yani, Hâlık-ı Kâinat icraat-ı ilâhîyesini ve hükmünü atomların ve moleküllerin teşekkülünden önce "amâ" adlı esîr gibi bir şey üzerinde yürütüyordu "Amâ"ya partiküller âlemi deseniz, kendi kafanıza göre bir şey yakıştırmış olursunuz; onu iyonlar âlemi kabul etseniz yine işi karıştırmış sayılırsınız Amâ'yı nano teknolojiyle keşfedilebilecek âlemler çizgisinde değerlendirseniz veya iyon ötesi ya da iyon berisi olarak düşünseniz, meseleyi iyice daraltmış olursunuz
Bu açıdan, amâ'nın keyfiyeti bizim için meçhuldür; fakat, Arş'ın onun üzerinde olması, ilahî hükmün oradan ve oraya uygun şekilde icra edildiğini göstermektedir Öyleyse, Allah Teâlâ bir dönemde amâ üzerinden nazarîyi bir yönüyle amelîye çıkarmış; ona göre bazı şeyleri mahv, yeni bir kısım şeyleri de isbat etmiştir Ne var ki, bu mahv u isbatı sadece Kendisi görmüş ve bilmiş; bir de bazı ruhânî mahlukatına göstermiş ve bildirmiştir Alvar İmamı bir şiirinde, "Melekutta olan esnaf / Cemalin hayran değil mi?" der Evet, melekuta dair değişik sınıflar vardır ve belki amâ üzerindeki icraata sadece onlar şahit olmuşlardır Çünkü, o âlem partikül, elektron, nötron ve atom gibi şeylerle örgülenmiş bizim bildiğiniz âlem gibi değildir; o âlem, bizim âlemimizden çok farklıdır
Aslında, benzer âlemler şu fizikî âlem içinde de mevcuttur Einstein meseleye boyutlar zaviyesinden yaklaşmış; dördüncü boyut, beşinci boyut, altıncı boyut gibi farklı buudlara dikkat çekmiştir Hazreti Üstad da, vücut mertebelerinin muhtelif olduğunu anlatmış; ayrı ayrı vücut âlemlerinden bahsetmiştir Mesela; "Âlem-i şehadetten olan kafadaki hardal kadar kuvve-i hafıza, âlem-i mânâdan bir kütüphane kadar vücudu içine a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak
« Posted on: 28 Mart 2024, 22:33:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak rüya tabiri,Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak mekke canlı, Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak kabe canlı yayın, Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak Üç boyutlu kuran oku Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak kuran ı kerim, Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak peygamber kıssaları,Nazarîden Amelîye İlahî Ahlak ilitam ders soruları, Nazarîden Amelîye İlahî Ahlakönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes