๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İz Bırakanlar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Nisan 2009, 18:38:58



Konu Başlığı: Asr-ı Saadetin genç "yıldız"ları
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Nisan 2009, 18:38:58
(http://www.risalehaber.com/resimler/haberler/56878.jpg)

“Sahabelerim yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz.” (Hadis-i Şerif)


Yıldız dediklerimizle şekillenmiyor mu hayatımız? Yıldızlara bakarak buluruz yönümüzü. “Ne olacağım”ızın cevabı,
kimi yıldız edindiğimizde; neye benzeyeceğimizin cevabı kimin hayatına özendiğimizde gizlidir. Kaderimizi belirleyen aslında ortam değil, tercihlerimizdir. Tercihlerimiz de, seçtiğimiz “yıldız”ın kimliğine ve yıldız unvanını gerçekten hak edip etmediğine göre şekillenmez mi?

“Yıldız”lara bakarak şekilleniyorsa hayat, Efendimiz (asm) “Sahabelerim yıldızlar gibidir” buyurmuşsa, “yıldız” arayacağımız adres Asr-ı Saadet değil midir?

Gökteki yıldızların yansıması, diğer bir ifadeyle yeryüzü kandilleri Asr-ı Saadette Efendimizin çevresinde halkalanmış sahabeler yani peygamber “yıldız”larıdır. Hepsi, dikkatle bakıldığında, ahir zaman gencinin önünü aydınlatacak, rotasını tespit edecek değerlere sahiptir. Onlar, ahir zaman tuzaklarına düşmeden yolumuza devam etmemizde mihenk taşlarıdır. Onlar Efendimizin kıyamete kadar özellikleri bozulmayacak boyası ile boyanmışlardır.

Asr-ı Saadet, bir “yıldız”lar ülkesi; numune-i imtisaller yani “rol model”ler diyarıydı. O diyarda, her birimizin karakterine, mizacına örnek olacak “rol model” bulmak mümkündür.

Tam da bu mihverde, Cahiliye karanlığının içinden çıkan Asr-ı Saadet ışıltısıyla o karanlığı ortadan kaldıran sahabe yıldızları, ahir zamandaki bizlere de nurlu mesajlar göndermektedir.


Onlar yani “yıldız”lar…

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm), tüm insanları İslam'a davet etmiştir. İlk Müslümanlar incelendiğinde, içlerinde toplumun her kesiminden insanların yer aldığı görülmektedir. Onlar, önce kalplerinde yer vermişlerdir nura. Sonra şehirlerinde ve sonra da bütün dünyada numunelik bir “nurlu dönem” meydana getirmişlerdir. Onlar bugün de, birey ve dünya için “nurlu dönem”i yaşamak isteyenlere eşsiz bir örnek olma özelliklerini sürdürmektedir. Diğer bir deyişle, İslam’ın hayatlarında mücessem hale geldiği ve manevi, siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan adil bir dönemi inşa eden “yıldız”lar, ahir zamandaki bizler için de hâlâ eşiz ve ışıltılı örneklerdir. Ve kıyamete kadar da öyle kalacaklardır.

İlk Müslümanlara baktığımızda gençler çoğunluktadır. Mekke'nin önde gelen ailelerine mensup gençler, İslam dinine toplumun diğer fertlerini oluşturan kişilerden daha fazla ilgi göstermişlerdir. İslam ahlakını yayma konusunda Hz. Peygamber’e (asm) asıl destek ve yardımcı olanlar bu imanlı gençlerdir.

Asr-ı Saadet döneminin kahraman “yıldız”ları içinde, bizlerin örnek alabileceği, istikametimize yön çizen “genç yıldız”lar da vardır. Peygamberimize (asm) ilk dönemlerde inanmış Müslümanlardan birkaç kişi, elli yaş civarında, bazıları otuz beş yaşın üzerinde, diğerleri ise otuz yaşın altındaydı. Özellikle bizler için hikmetli birer örnek olan Efendimizin (asm) etrafındaki bu “yıldız”lardan biri Hz. Ali’dir. Çok küçük yaşta Resulullah'a tabi olmuş, kazandığı zaferlerin büyük çoğunluğunu da 20 ile 30 yaşları arasında gerçekleştirmiştir
25 yaşlarında iken Habeşistan'a hicret eden Câfer b Ebî Tâlib'in, İslam'ı savunmak üzere Habeşistan hükümdarının, Hıristiyan din adamlarının ve saray erkânının huzurunda yaptığı hikmetli konuşma tarihe geçmiştir.
Mus'ab b Umeyr 25 yaşında iken, I. Akabe biatından sonra Efendimiz (asm) tarafından Medine'ye öğretmen olarak gönderilmiştir. Onun faaliyetleri sonucunda pek çok Medineli Müslüman olmuştur
Efendimiz (asm) tarafından komşu hükümdarlara ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların çoğunu Zeyd b. Sâbit isimli genç “yıldız” yazmıştır. Aynı zamanda komşu ülkelerden gelen mektupları tercüme etmek ve bunlara cevap yazmak için Peygamberimizin (asm) emriyle İbranice ve Süryanice öğrenmiştir Vahiy kâtipleri arasında yer almıştır. Efendimiz (asm) vefat ettiğinde ise Zeyd b. Sâbit henüz 21 yaşındadır

Efendimiz (asm) kötülüğün her türlüsüne bulaşmış Cahiliye toplumunun gençleri arasından cihana ve asırlara örnek olacak şahsiyetler çıkarmıştı. Ali, Cafer, Zübeyr, Talha, Ammar, Abdullah b. Mesud, Zeyd, Musab, Sad b. Ebi Vakkas, bunun Mekke’deki en parlak örnekleriydi. Bu tablonun Medine cephesinde de Zeyd b. Sabit, Muaz b. Cebel, Sehl b. Sad, Cabir b. Abdullah, Zeyd b. Erkam, Seleme b. Ekvâ gibi yüzlerce, binlerce isim vardı. Hasan, Hüseyin, Üsame, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, Abdullah b. Cafer gibi örnekler ise, Hz. Peygamberin elinde yetişmiş gençler olarak tüm asaletleriyle karşımızda durmaktadırlar. Mamafih, biz gençlerin hangi “yıldız”lara muhatap olmamız gerektiği de apaçık ortaya çıkmakta değil midir?

İsimler verdiğimiz “yıldız”lardan, bizlere numune temsil etmesi açısından birkaç örnek vermek yerinde olacaktır.


Hz. Ali (ra)  
O, Resulullah’ın damadıydı. Hz. Osman’dan sonra dördüncü halife oldu. Babası Hz. Peygamberin amcası Ebû Talib’tir. Hz. Ali, beş yaşından itibaren Hicret’e kadar Efendimizin (asm) himayesinde büyümüştür. Hz. Hatice’den sonra iman eden ikinci kişidir. Müslüman olduğunda yaşı, henüz 10’dur. Bu sebeple "Müslüman olan ilk erkek ve ilk çocuk" unvanlarına sahiptir. Efendimiz (asm) vefat ettiğinde de 32 yaşındadır.
Efendimiz (asm) ile Hz. Hatice’yi bir gün namaz kılarlarken gördü. Ne yaptıklarını sorunca Efendimiz (asm) ona namazın ne olduğunu, Allah’ın yüceliğini ve şirkin kötülüğünü anlattı. Onu dinleyen kutlu çocuk, gördüğü şeye ilgisiz kalmadı. Müslüman olmakta bir an bile tereddüt etmedi. Müslüman olduğu ve Efendimiz ile birlikte namaz kılmaya başladığı ilk günlere dair, onun karakterini de ortaya koyan şu olay dikkat çeker:
"Davetin ilk günleriydi. Ebû Talib, oğlu Ali’yi Resulullah’ın arkasında namaz kılarken görür. Küçük oğlunun Hz. Muhammed’e (asm) tâbi olduğunu ilk kez bu namazla öğrenir. Ne var ki o, babasının, kendisini namaz kılarken izlediğini fark edince en küçük bir sıkıntı ve telâşa kapılmaz. Namazını bitirince babasının yanına gider. Onunla sözü eğip bükmeden, bahaneler ve kaçamaklar aramadan açık yüreklikle konuşur: ‘Babacığım. Ben Allah’a ve Onun Resulüne iman ettim. Onun söylediklerinin doğruluğuna inandım ve ona tâbi oldum.’ Ebu Talib oğlunun bu sözüne onu destekleyen şu karşılığı verir: "And olsun ki, o, seni iyi ve güzel olandan başka bir şeye çağırmaz; ondan ayrılma." 10 yaşında bir çocuk için oldukça ilginç bir durum değil mi? Efendimiz (asm), Mekke’de artan eziyet ve işkenceler karşısında sahabesinden sonra Medine’ye hicret ederken evinde, yatağında onu bıraktığında Hz. Ali henüz 22 yaşında bir ‘yıldız”dır. O sırada Peygamberimizin evi, Allahın Peygamberini öldürmeye and içip, kılıçlarını çekmiş Mekkeli müşriklerce kuşatılmıştı. "Allahın Aslanı" unvanını ona Efendimiz vermişti. Çocukluğu da dâhil her zaman Resulullah’ın yanında oldu. Efendimizin eşsiz terbiyesiyle günden güne olgunlaştı. Resulullah’ın vahiy kâtipliğini yaptı. Tefsir, Hadis ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerinden biri oldu. Resulullah (asm) onun hakkında "ilim beldesinin kapısı" diyerek onu ümmetin en bilgin kişisi ilan etti. Bu genç “yıldız”, erken çocukluk döneminden itibaren kalbinde İslâmı ve İslâmın ona yüklediği tüm sorumluluk ve yüklerini layıkıyla taşıdı.


Hz. Cafer b. Ebu Talib (ra)

Hz. Ali’nin ağabeyidir. Resulullah ondan "Miskinlerin Babası" ve "İki Kanatlı" diye bahseder. Takvalı, mütevazı bir duruşu vardır. Cafer de ilk Müslüman olanlardan biridir. Resulullah (asm) henüz Erkam’ın evinden İslâmı yaymaya başlamadan önce 20 yaşlarında Müslüman olup, genç sahabeler arasına katıldı. Eşi Esmâ binti Umeys de onunla aynı gün Müslüman oldu. Her ikisi de İslâm düşmanlarının eziyet ve işkencelerinden paylarını düşeni aldılar. Hz. Cafer’in hayatı da kardeşi Hz. Ali gibi İslâmın güzellikleriyle dopdoluydu. Ancak hayatında iki önemli olay ön plana çıkar; eşiyle Habeşistan’a hicret etmesi, orada Necâşî ve Mekkeli müşriklerin huzurunda yaptığı konuşmayla Necaşî’nin kalbini fethetmesi. Böylelikle beraberindeki tüm Müslüman muhacirlerin Habeşistan’da güven ve huzur içinde yaşamaları sağlanmış oldu. Diğeri de Mûte savaşında gösterdiği kahramanlık ve ardından şehit olmasıdır.
Hz. Cafer, Mûte’de ordunun ikinci komutanıdır. Yaşı henüz 39’dur. Kendisinden yaşça büyük sahabeler olmasına rağmen Efendimiz onun komutan olmasını uygun görmüştür. İslâm ordusunun ilk komutanı Zeyd bin Hârise şehit olunca komuta ona geçer… Savaş sonunda, Medine’de Allah Resulü, Hz. Cafer’in evine gider ve şahadetini bildirir. Onun evlatlarını bağrına basıp, onlarla birlikte gözyaşı döker. Hz. Cafer onun için amcasının oğlu olmasının çok ötesinde kıymetli bir genç “yıldız”dır.

Ayrıca, dikkat çekici şu anekdot bu genç “yıldız”ın değerini fazlasıyla ifade eder; Efendimizin (asm) Hayber’in fethinin hemen ardından Medine’ye dönen Hz. Cafer’i kucaklar ve "Hayber’in fethine mi, yoksa Cafer’in dönüşüne mi sevineyim, bilemiyorum" buyurur.


Seleme b. Ekvâ (ra)  

"Kurdun kendisiyle konuştuğu kişi" olarak meşhurdur. Ama onun ilginç hikâyesini de aktarmak yerinde olur. Seleme Müslüman oluşunun hikâyesini şöyle anlatır: "Ben koyunlarımı güdüyordum. Ansızın bir kurt koyunlardan birini kapmak istedi, ben bağırıp engel oldum. Kurt, kuyruğu üzerine çömelip bana: ‘Allahın bana verdiği rızka engel mi olmak istiyorsun?’ dedi. Ben: ‘Hayret şey! Kurt konuşuyor!’ dedim. Kurt: ‘Niçin şaşırıyorsun? İşte Allahın Resulü, Medine hurmalıklarında, sizi Allah’a kulluğa ve putlardan yüz çevirmeye davet edip durmaktadır!’ dedi. Ben de derhal Medine’ye gidip Resulullah’ın davetine uyup Müslüman oldum."
Onun çok cömert olması onun üstün yanlarından biridir. Allah için birisi kendisinden bir şey istediğinde cömertliği coşup taşardı. Âdeta canını isteseler verecek hale gelirdi. İnsanlar kendisinden bir şey isteyecekleri zaman "Allah rızası için" derlerdi. O da, "Allah rızası için vermeyeceğim de ne için vereceğim?" diye cevap verirdi.
Fakat bu “yıldız”ın en belirgin özelliği, çok iyi bir savaşçı olmasıydı. O sayılı okçularından biriydi. Ok ve mızrak atışıyla, ata binişiyle usta bir süvariydi. Yaya olarak düşmanı takip eden piyadelerin kahramanıydı. Hz. Seleme, gerilla taktiğini de çok iyi kullanırdı. Düşmanı şaşırtıp, ansızın saldırıp, yenilgiye uğratırdı. Efendimiz (asm), onun bu yeteneğini, "Sizin en hayırlı piyadeniz Seleme’dir" diyerek övmüştü.


Abdullah b. Amr bin As (ra)

Abdullah bin Amr bin Âs da genç “yıldız”lardandır. Efendimiz (asm) vefat ettiğinde henüz 18 yaşındaydı. Babasından önce Müslüman oldu. Müslüman olur olmaz da Kur’an-ı Kerim’le hemhâl oldu. Nâzil olan ayetleri ezberlemeye ve kavramaya çalıştı. Kur’an-ı Kerim’in Allah katından inmesi tamamlandığında, Kur’an’ın tamamını ezberlemiş bulunuyordu. Ancak, o, Kur’an’ı hâfız olmak için ezberlemedi. Sürekli Kur’an’ı okuyan bu “yıldız”, âyetleri ezberlerken sadece kullukta zirveye çıkmayı hedefliyordu.

İslâm ordusu müşriklerle savaşmak üzere cihada çıktığında da hep ön saflardaydı. Savaşlarda iki kılıç birden kullanırdı. Kulluğun şahikasını savaş meydanında gördüğünde, en ön safta olurdu. Savaş bitince onu tekrar camide görmemiz de onun kulluğun şahikasını ibadette görmesindendir.

Bu “yıldız”ı öne çıkaran bir başka özelliği de, yaşı genç olmasına rağmen sahabe içinde en fazla hadis yazan kimse olmasıdır. İslâmî bilimlerde bu özelliğiyle öne çıktı ve en fazla hadis yazan kişi olarak listenin başında yer aldı.
Bu “yıldız”lar âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizin (asm) etrafında kümelenmiş, âdeta pervane olmuş pek çok genç “yıldız”dan sadece birkaçıdır. Onlar gibi daha nice “yıldız”lar vardır. Allah hepsinden ebediyen razı olsun.


Sonuç niyetine

“Sure-i Feth’in ahirinde, sitayişkârâne tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’an’ın medih ve senasına mazhar olan Sahabelere fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez.”(Yirmi Yedinci Söz, Y.A.N, Sözler renkli, s.793) Ancak “İslâm’da önceliği olan Muhacirler ve Ensar ile onları güzellikle takip ederek örnek alanlar ve onları hayırla yâd edenlere gelince: Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan razıdır. Allah onlara, içinde ebedî olarak kalmak üzere, altından ırmaklar akan Cennetler hazırlamıştır. Bu ise en büyük kurtuluştur”(Tevbe suresi, 100) ayetinin bir gereği olarak onları örnek almaya gayret etmek, Efendimizin (asm) ve o “yıldız”ların şefaatine bizleri mazhar edecektir, inşallah.



Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı Saadetin genç "yıldız"ları
Gönderen: Pelinay üzerinde 03 Nisan 2016, 11:55:01
Bu asrı saadet genclerinin kahramanlaiklarini,her isilerini allah icin yapmalarini,Resulullha bagliliklarini okudukca insan bi tuhaf oluyor,kendinden utaniyor.
Evet onlar gibi asla olamayiz ancak onlari da ornek almamaiz yasantilarimizi yasantilarina benzetmemiz gerek.
Allah razi olsun paylasim icin..istifadeli bir konuydu


Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı Saadetin genç "yıldız"ları
Gönderen: Ceren üzerinde 03 Nisan 2016, 13:14:52
Aleykumselam.Sahabeler peygamber efendimizin zamanibda yasamis ve yolunda gidip onun sunnetlerine tabi yaşamışlar.Rabbim bizleri sahabelerin yolunda giden onları ornek alan ve cennet ehli olacak kullardan eylesin insallah....


Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı Saadetin genç "yıldız"ları
Gönderen: Mehmed. üzerinde 05 Nisan 2016, 17:59:33
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah.  Asrı saadet ne güzel bir zaman dilimi dünyanın yaşamış olduğu. Her sahabe efendimiz başka güzel . Rabbim bizleri Efendimiz in ve Ashab ı kiramın yolundan gidenlerden eylesin. Rabbim paylaşım için razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı Saadetin genç "yıldız"ları
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 05 Nisan 2016, 18:29:52
Esselamu aleykum;
Asrı saadette gençler ve her kesimden insan ilk Müslümanların içinde vardı...Yani dini bir üstünlük yoktu sadece amelde üstünlük  vardı....Ve gerçekte de ahirete götürecek toplumsal mertebe değil de amel üstünlüğü kazanacaktır...Rabbim buna erebilenlerden etsin inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Asr-ı Saadetin genç "yıldız"ları
Gönderen: Rüveyha üzerinde 12 Nisan 2016, 11:28:34
Ve aleykumusselam.Âmin ecmain İnşaAllah..Mevlam sahabe Efendilerimizi ne büyük şerefle şereflendirmiş
Mevlam  bizleri Efendimizin yıldızlar diyerek övdüğü sahebe Efendilerimizin yolundan hakkıyla gidenlerden oluruz.Rabbim razı olsun