> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > İz Bırakanlar > Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku  (Okunma Sayısı 739 defa)
03 Kasım 2010, 16:47:18
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Kasım 2010, 16:47:18 »



Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -34- Sâlihlerle Beraberlikte TEBERRÜK Ufku



HÂL TRANSFERİ

Na sıl ki bir gül bah çe sin de gezen in sa nın üze ri ne gül ko ku la rı si ner se, sâlihlerin meclisinde bulunan kimselerin gönüllerine de o güzel insanlardan feyz ve rûhâniyet akseder. Zira hâl sârîdir (sirâyet eder, yayılır). Bilhassa da in sa noğ lu nun “hâl”le rin de bu özel li k var dır. Dolayısıyla gönüller, dâimî bir tesir alışverişi hâlindedir.
Bu bakımdan sâ lih ve sâ dık  müʼminlerle beraberlik, nef si terbiyede -rad yas yon gi bi- mü şâ he de si im kân sız, fa­kat neticesi mutlak bir müessirdir.
Âlim ler den Câ fer bin Sü ley man -rahmetullâhi aleyh-, sâ lih in san lar la be ra ber li ğin ken di si ne ka zan dır dı ğı gönül feyzini şöy le anlatır:
“Kal bim de bir ka tı lık his set ti ğim za man kal kar, he men (tâbiînin büyük âlim ve âriflerinden olan) Mu ham­med bin Vâ sî’nin ya nı na gi der, mec li si ne ka tı lır, yü zü ne ba kar dım. Böy le ce kal bim de ki ka tı lık gi der, içi me ibâ det ne şe si ge lir, tem bel lik üze rim den kal kar ve bir haf ta boyunca bu ne şe ile ibâ det eder dim.”
Bunun içindir ki müʼmin; âlim, ârif, sâlih ve sâdık kullarla beraberliğe büyük bir ehemmiyet vermeli ve bunun, mânevî varlığının en müstesnâ gıdâlarından biri olduğunu bilmelidir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Ey îmân eden ler! Al lah’tan kor kun ve sâ dık lar la be raber olun!..” (et-Tev be, 119)
Dik kat edi le cek olur sa Ce nâb-ı Hak, bu âyet-i ke rî me de kul la rı na; “Sâ dık olun!” bu yur ma mış, tak vâ nın mu hâ­fa za sı için; “sâ dık lar la be ra ber ol ma yı” em ret miş tir. Çün kü sâ dık ol ma yo lun da atı la cak ilk adım, sâ dık lara mu hab betle yönelip onlarla beraber olmaktır. Sâ dık ol mak ise, bu du ru mun en ta biî bir ne ti ce si dir.
Nitekim İslâm semâsının yıldızları olan ashâb-ı kirâmın pek çoğu, câhiliye döneminde fıtrata ters, yarı vahşî bir ha yat yaşıyordu. Fa kat İslâmʼla şereflendikten sonra Al lah Ra sû lü r ile engin bir muhabbet iklîminde yaşadıkları beraberlik neticesinde nebevî ahlâkın kendilerine aksetmesiyle, dünyanın en fazîletli insanları hâline geldiler.
Onların bu beraberlikte sergiledikleri muhabbet, samîmiyet, gayret ve fedâkârlık da dillere destandır. Çünkü onlar, Allah Rasûlüʼyle beraber olabilmek uğruna hazarda ve seferde hiçbir bedeli ödemekten çekinmediler.
Nitekim Uhud Harbiʼnde Muhâcir ve Ensar’dan bâzı sahâbîler canlarından çok sevdikleri Allah Rasûlü r Efendimizʼin etrafını sardılar; O’nun önünde şehîd olmak üzere Allâh’a söz verdiler ve:
“–Yüzüm yüzünün önünde siper, vücûdum Sen’in vücûduna fedâdır! Allâh’ın selâmı her dâim Sen’in üzerine olsun! Hiçbir zaman yanından ayrılmayız yâ Rasûlâllah!” diyerek sonuna kadar savaştılar. (İbn-i Sa’d, II, 46; Vâkıdî, I, 240)
Zâtü’r-Rikâ seferinde ise sahâbe altı kişi nöbetleşe bir deveye biniyor, yürümekten ayakları delinip tırnakları düşüyordu. Yara bere içinde kalan ayaklarını bez parçalarıyla sarıp Allah Rasûlüʼnün peşinden gidiyorlardı. (Bkz. Buhârî, Meğâzî, 31)
Yine hanım sahâbîler de, Rasûlullah r’i görmekte geciken ve uzun zaman Oʼnunla görüşemeyen evlâtlarını ciddî bir şekilde îkâz ediyor, bu husustaki ihmâle aslâ tâviz göstermiyorlardı.
Velhâsıl kalbin mâsivâdan muhâfaza edilmesi ve dâimâ hayırlı telkinlere muhâtap kılınması için rûhâniyetlerinden istifâde edilebilecek peygamber vârisi âlim ve âriflerle, sâlih ve sâdıklarla ünsiyet zarû­rîdir. Bu hâl, insanın belli aralıklarla âdeta mânen şarj olup tekrar enerji kazanması gibidir. Gayret ehli müʼminleri görüp aşk ve şevke gelmek, fazîlet sahibi zâtların hâllerinden ibret alarak gaflet uykusun dan uyanmak, hakîkaten büyük bir ihtiyaçtır. Bu sebepledir ki mânevî terbiye yolu olan tasavvufta da, sâlihlerle beraberliğin asgarî ölçüsü olmak üzere belli aralıklarla bir araya gelmek demek olan “sohbet”lere iştirâk, son derece mühim bir kâidedir.

ZÂLİMLER TOPLULUĞUYLA OTURMA!

Ecdâdımız; “Defʼ-i mefâsid, celb-i menâfîden evlâdır.” demişlerdir. Yani kötü ve zararlı şeylerin def edilmesi, iyi ve faydalı şeylerin kazanılmasından daha öncelikli ve mühimdir. Dolayısıyla zâlim ve fâsık kimselerin menfî tesirlerine mâruz kalmaktan sakınmak, sâlihlerin feyiz halkasına dâhil olmaktan da önce gelen bir zarûrettir. Nitekim İmam Gazâlî Hazretleri, nasihatlerinden birinde buyurur ki:
“Evlâdım! Son de re ce dik kat ede ce ğin bir husus var sa, o da kim lerle dü şüp kalk tı ğın dır. Şu nu iyi bil ki, bir se­pet sağ lam el ma, için de ki bir çü rük el ma yı sağ la ma çı kar ta maz. Fa kat bir çü rük el ma, hep si ni çü rü tebilir. Bu nun için dâ imâ sâ lih ler le dü şüp kalk!”
Ra sû lul lah r Efendimiz, sâlihlerle be ra ber ol up fâsıklarla ihtilâttan sakınma nın ehem mi ye ti ni ne gü zel ifâ de bu yu rmuştur:
“İyi ar ka daş la kö tü ar ka da şın mi sâ li; misk ta şı yan la kö rük çe ken in san lar gi bi dir. Misk sahi bi ya sa na ko ku­sun dan ik ram eder ve ya sen on dan sa tın alır sın.
Kö rük çe ke ne ge lin ce; o, ya se nin el bi se ni ya kar, ya hut da onun pis ko ku su sa na si râ yet eder.” (Bu hâ rî, Bu yû, 38)
Görüldüğü üzere insanın rû hî te mâ yül leri, çevresinde bu lu nan la ra istîdat la rı nisbe tin de -az ve ya çok- fakat mutlakâ sirâyet eder. Üstelik hâllerdeki sirâyet, si râ yet eden hâlin “müs bet” ve ya “men fî” ol ma sı na da bağ lı de ğil dir. Her hâ lü kâr da in ti kal gerçekleşir. Ye ter ki bu yakınlıkta “mu hab bet” ve “ün si yet” bağ la rı bu lun sun.
Yani muhabbetle yaklaşılan sâ lih kim se ler den gö nül le re hu zur ve fe rah lık ak set ti ği gi bi, gâ fil ve fâsık kim se­ler den de sıkıntı ve kas vet ak se der. Zira gül, sümbül, karanfil gibi nâdide çiçeklerle bezenmiş bir bah çe üzerinden esen bir meltem, gittiği yerlere gönülleri mest eden hârika râyihalar götürürken; bunun aksine, kokuşmuş mezbele ve leşler üzerinden geçip gelen bir rüzgâr da o çirkin kokuları etrafa yayar; böylece nefesleri tıkayıp ruhları daraltır. Dolayısıyla zâlimler, fâsıklar ve nefsânî bir hayata dalarak Allâhʼı ve âhireti unutan gâfillerle muhabbetli bir ülfet ve ünsiyet, mânevî hayatın âdeta kanseridir.
Bunun içindir ki Ce nâb-ı Hak, et raf la rı na dâimâ kö tü te sirler yayan mün kir lerden sakınma husûsunda şöyle buyurmaktadır:
“Âyet le ri miz hak kın da ile ri-ge ri ko nuş ma ya da lan la rı gör dü ğün de, on lar baş ka bir sö ze ge çin ce ye ka dar on lar­dan uzak dur. Eğer şey tan sa na unut tu rur sa, ha tır la dık tan son ra ar tık o zâ lim ler top lu lu ğu ile otur ma.” (el-En’am, 68)

ÖLÇÜLER İNCELDİĞİNDE…

Her hususta olduğu gibi sâlihlerle beraber olup fâsıklardan sakınmak husûsunda da kalpteki hassâsiyet arttıkça ölçüler de incelir, herkesin far k e demediği nice tecellîle r hissedilir. Bunun bir misâli olan şu hâdise pek ibretlidir:
Sâmi Efendi Hazretleri’nin sevenlerinden Seyfi Baba, keşfi açık, hâl ehli bir zâttı. Topkapı’da oturuyordu. Bir gün Erenköyʼe, Sâmi Efendi Haz retleriʼni ziyârete gelmişti. Ancak devlethâneye girer girmez düşüp bayıldı. Onu karşılayıp üstâdın huzûruna iletecek olan kişi telâşla üzerine su döküp ayılmasını temin ettikten sonra:
“‒Hemen bir doktor çağıralım!” dediğinde Seyfi Baba bitkin bir hâlde müdâhale etti:
“–Hayır evlâdım! Doktor filân çağırmayın; hâlimin maddî bir hastalıkla alâkası yok! Topkapı’dan Erenköy’e gelene kadar yollarda rastladığım isyan ehli ve isyan yerlerindeki kasvet tesir etti ve bu tertemiz kapıdan girip birden içerideki rûhâniyete nâil olunca gönlüm dayanamadı. Bu ra da ki mâ ne vî ik lî min be re ke ti ve ârif­ler sul ta nı Sâ mi Efen di’nin him me tiy le bi raz dan hiç bir şe yim kal maz.” de di.
Hâllerdeki sirâyet, gayr-i ihtiyârî beraberliklerde bile bu kadar tesirli olurken takvâ ehli bir müʼminin kendi irâde ve arzusuyla gâfillerle dü şüp kalkması asla düşünülemez. Bu hususta gösterilen hassâsiyet noksanlığı, kişiyi ebedî hüsrâna kadar sürükleyebilir. Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:
“Ki şi sev diği ile be ra ber dir.” (Buhârî, Edeb, 96) Yani insan ki mi se ver ve kiminle daha çok dü şüp kal kar sa kı­yâ met te de onun la haş ro lunu r.
Şeyh Sâ dî-i Şî râ zî, hâl ler de ki si râ yetin, kişinin mânevî hayatını nasıl değiştirebildiğine dâir şu misalleri verir:
“As hâb-ı Kehf’in kö pe ği, sâ dık lar la be ra ber ol du ğu için bü yük bir şe ref ka zan dı; nâ mı Kur’ân-ı Ke rîm’e ve ta ri­he geç ti. Lût Peygamberʼin ka rı sı ise fâ sık lar la be ra ber ol du ğu için küf re dû çâr ol du.”
Ubey dul lâh Ah râr Hazretleri de bu hu sus ta sevenlerini şöyle îkâz etmiştir:
“Ağ yâr ve bî gâ ne ler le be ra ber ol mak, kal be fü tûr, rû ha da ğı nık lık ve gön le pe ri şan lık ve rir.”
Ni te kim Bâ ye zîd-i Bis tâ mî Hazretleri bir  gün, gönlün de böy le bir hu zur suz luk his set ti. Bir tür lü ken di si ni o hâl den kur ta ra ma dı. Mec li sin de ki le re:
“–He le bir ba kın, ara mız da ya ban cı bi ri mi var?” de di.
Araş tır dı lar, kim se yi bu la ma dı lar. Fa kat Bâ ye zid-i Bis tâ mî ıs râr et ti:
“–He le iyi araş tı rın. Asâ la rın ol du ğu ye re de ba kın.” de di.
Tek rar araş tır dı lar ve gâ fil bi ri nin asâ sı nı bul du lar. O asâ yı dı şa rı çı kar dı lar. Bâye zîd-i Bis tâ mî’nin gö nül hu­zû ru da ye ri ne gel di.
Bu hâl, eş yâ ya bi le si râ yet eden mânevî keyfiyetin açık bir te zâ hü rü dür. Düşünmek gerekir ki fâsık ve zâlimlerin eşyâlarından bile ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku
« Posted on: 25 Nisan 2024, 05:30:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku rüya tabiri,Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku mekke canlı, Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku kabe canlı yayın, Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku Üç boyutlu kuran oku Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku kuran ı kerim, Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku peygamber kıssaları,Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufku ilitam ders soruları, Sâlihlerle beraberlikte Teberrük ufkuönlisans arapça,
Logged
04 Kasım 2010, 01:35:52
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 04 Kasım 2010, 01:35:52 »

Muhabbetin en büyük alameti fedakarlık ve itaat ile istikamet üzere yaşamaktır..Kimeyse muhabbetimiz ona itaat gerek değil mi..Rabbim muhabbetullah ve aşkullaha erenlerden eylesin cümlemizi..Güzel paylaşımınız için Rabbim razı olsun..Amin
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes