๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Siyer-i Nebi => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 07 Şubat 2010, 19:41:57



Konu Başlığı: Ravza-i Mutahhara
Gönderen: Eflaki üzerinde 07 Şubat 2010, 19:41:57
(http://www.hicaz2000.com/medine_quba_ay.jpg)

  "Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim kevser üzerindedir."

   İşte bu sözleriyle, Hz. Peygamber Efendimiz Ravzanın hudutlarını çizmiş ve faziletini beyân etmiştir. Başka bir hadiste "evim" yerine "kabrim" kabrim ifadesine kullanmıştır. Evine defnedildiğine göre, iki rivayet arasında bir çelişki yoktur.

  Minberle kabr-i şerifin arasındaki sahanın uzunluğu 26,5 metreydi. Emevî halife El-velîd b. Abdülmelik mescidi inşa ederken, peygamber efendimizin hanımlarına ait olan odaları  mescidin içine almış, üç kabr-i şerifide, duvar ve surla çevirmişti, ve böylece, ravzanın doğu tarafından 4,5 metre hüre-i saadete ilhak edilmiş oldu ve ravzanın uzunluğu 22 metreye düştü.

  Ravzanın genişliği: Mihrab-ı nebevinin yaklaşık bir metre kıblesindeki parmaklıklar ile, kuzeyde -üstuvane-i  Vufud (peygamberimizin dışardan gelen kafileleri kabul ettiği yer) arasındaki yerdir. Ve 15 metredir. Şu halde ravza, 22 metre uzunluğunda 15 genişliğinde 330 metre kare bir sahadır.

  Ravza-ı Mutahharanın, nasıl bir cennet bahçesi oluşu hususunda çeşitli yorumlar yapılmıştır.

   1) Bu bahçe gerçek bir cennet bahçesidir ve ahirette cennete nakledilecektir.

   2)Bu bahçede kılınan namazlar okunan kur'anlar yapılan zikir ve dualar bereketiyle, rahmet inerek, huzuır ve saadet hasıl olduğundan cennete benzetilmiştir.

   3)Burada yapılan ibadetler, cennetin yolunu açtığı için, -mecazi manada- bu alana cennet denilmiştir.

   Bu yorumların tümünün isabetli yorumlar olduğu kabul edilmektedir. Peygamber efendimizin (S.A.V.) mihrab-ı şerifi, ravzanın sınırları içinde ve kıble tarafındadır.

    Günümüzdeki mevcud olan bu mihrab, Mısır sultanı Kayıtbay'ın yaptırmış olduğu mihrabdır. Burada önemli bir noktaya temas etmek isteriz: rasulullah S:A:V. efendimiz namaz kıldırırken kıbleye yöneldiğinde hutbe okurken dayandığı hurma kütüğünü önüne alırdı. Bu gün, o kütüğün yerinde üstuvane-i muhallaka adı verilen bir sütun vardır. Bu sütun mihrabın biraz kıble batısındadır. Bu günkü mihrap Rasulullahın namaz kıldığı yerden yaklaşık yarım metre doğuya kaydırılmıştır. Bu ititbarla Peygamber efendimzin secdegahı  mevcut mihrabın ortası değil, mihrabın sağ kemerinin altındadır. Ve üzerinde "peygamberin A.S. namaz kıldığı yer burasıdır" yazılıdır.

   Mihrap bu şekilde yapıldığı için, Rasulullah efendimizin secdede mübarek başını koyduğu yere ayakla basmak imkansız hale gelmiştir. Burada namaz kılma şerefine nail olan bir müslüman, secde ettiğinde başını peygambe refndimizin ayaklarını bastığı yere koymuş olur.

    Yüce peygamber, tirfe ağacından yapılan üç basamaklı minbere intikalinden önce, hutbe okurken dayandığı hurma kütüğü Rasulullahın firkatine (Ayrılığına) dayanamamış, on aylık gebe bir deve gibi inlemeye başlamıştı. Efendimiz yanına gelerek elini üzerine koyunca susmuştu.

   Bu kütüğün ne olduğu hakkında birden fazla rivayet vardır. Bir rivayete göre, kütük Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer zamanında olduğu gibi kalmış. Hz. Osman mescidi bina ederken Hz.Übeyy b. kaab kütüğü almış, arda denen beyaz karıncalar onu yiyinceye kadar yanında kalmıştır.  Başka bir rivayete göre de bulunduğu yere veya minberin altına gömülmüştir.

   Bize kadar tevatürle gelen, bu kütük mucizesinden hasan El Basri r.a. bahsederken ağlar ve şöyle derdi. : "Ey Allahın kulları Bir odun Rasulullah yanından ayrıldı diye, hasretine dayanamayıp inlerse sizlerin rasulullahın hasretiyle yanmanız ve ona kavuşmayı arzu etmeniz gerekmez mi?


--------------------------------------------------------------------------------

   Ravza-i Mutahharada, işaretlenmiş ünlü altı sütun (direk) vardır. Bu sütunlar Peygamber efendimizin mescidindeki direklerin bulundukları yerlere dikilmiştir. ayrıca kafesin içinde kaldığı için, ziyaretçilerin görmeleri imkansız olan iki sütun daha vardırki, bunlardan biri, -Makam-ı cibril-sütunu diğeride -teheccüd sütunu- dur. Bu sütun hücrelerin kuzeyinde olduğu için Hz. peygamberin inşa ettiği mescidin ve dolayısıyla da ravzanın dışında idi.

   İşaretlenmiş ünlü altı sütun şunlardır.

  1- Ustuvane-i Muhallaka:  Güzel kokular sürülen sütun demektir.Safran ve bazı maddelerin karışımıyla elde edilen bir çeşit ıtıra halûk(noktalı ha) adı verilmiştir.

   Harunu  Reşidin annesi Hayzuran Hanım ilk defa bu sütunun tümüne güzel kokan bu ıtrı sürdürmüştür.

   Rasulullah efendimizin mihrabına  en yakın olan bu sütunun bulunduğu yerde hutbelerini okuduğu; Haccac b. Yusuf'un göndermiş olduğu mushaf-ı şerifin bu sütunun yanında bir sandıkta muhafaza edildiği ve Hz.peygamberin  s.a.v. namazgahının bir nişanesi olduğu için sütunun manevi değeri çok büyüktür.

   2-  Ustuvane-i Aişe: Aişe sütunu hücre-i saadet, minber ve kıble taraflarından bakıldığında sütüunların üçüncüsü olan bu sütuna kara sütunu  da denir.

  Hz. Aişe annemizin rivayet ettiği bir hadisi şerifde Rasulullah efendimiz şöyle buyurmuşlardır. "Mescidimde bu sütunun yanında bir ter vardırki, insanlar onun faziletini bir bilselerdi orada namaz kılabilmek için aralarında kur'a çekerlerdi." Efendimizin bu sütunun arkasında defalarca namaz kıldığı bilinmektedir.

   3-  Ustuvane-i Tevbe  Tevbe Sütunu:

   Bu sütun Ebu Lübabe sütunu diye bilinir. Minber tarafından dördüncü, kıbleden üçüncü, kabri şerif tarafından ikinci olan bu sütunun hikayesi şöyledir. Ebu Lübabe, Kurayza oğullarıyla  görüşürdü. Rasulullah s.a.v. tarafından surlarla çevrili olan köyleri muhasara edilince, Ebu Lübabeyi çağırarak istişare ettiler ve Muhammedin  vereceği hükmü kabul edelimmi? diye sordular. Ebu Lübabe evet dedi ve eliyle boğazını işaret etti. Bunun manası, Rasulullahın vereceği hükmün ölüm olacağı idi.

   Ebu Lübabe bu yaptığının, Allah ve rasülune ihanet olduğunun hemen farkına vardı, vicdan azabı çekmeye başladı. Ve kendini mescidi nebevide bu sütuna bağlattı. Tevbesi kabul olup HZ.Peygamber tarafından çözülmedikçe bağlarını hiç kimseye çözdürmeyeceğine ve hiç bir şey yeyip içmeyeceğine yemin etti. Yedi gün böyle kaldıktan sonra tevbesi kabul edilmiş, Hz. Peygamber elleriyle bağlarını çözmüştü.

   4-  Ustuvane-i Serir  Serir Sütunu: Tevbe sütunun doğusundadır.

   Rasulullah efendimiz, s.a.v. itikafa girdiklerinde hurma dallarından ve yapraklarından yapılan basit bir karyola buraya getirilir. Üzerine de bir yastık konurdu ve burada istirahat ederlerdi.

   Bundan dolayı bu sütun serir sütunu adıyla ün yapmıştır.

   5-  Ustuvane-i Mahres  Koruma sütunu:  

   Ali b. Ebi Talib sütunu adıyla da bilinir.Serir sütunun kuzeyindedir. Hz. Ali b. Ebu Talip ve diğer bazı sahabiler Rasulullah efendimizi korumak için burada otururlardı. Onlar rasulullah efendimizin muhafızları sayılırlardı. Maide suresinin 67. ayeti nazil olunca Rasulullah efendimiz odanın penceresinden başını çıkararak "ey insanlar beni korumak için bir daha buraya gelmeyin, bundan böyle beni Allahım koruyacaktır" demiştir.

   Nazil olan ayetin meali :( ey rasul rabbinden sana indirileni tebliğ et şayet bunu yapmazsan onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.Doğrusu Allah kafirler topluluğunu hidayete eriştirmez.)

   6-  Ustuvane-i Vufud Hetetler sütunu:Koruma sütunun kuzeyindeki bu direğin bulunduğu yerde, Rasulullah s.a.v. Medineye gelen heyetleri, elçileri ve misafirleri kabul ederlerdi. Ashabın büyükleri de toplandıklarından buraya gerdan meclisi de denirdi.

   Bu yazımızı burada noktalamadan önce ravza-i mutahharanın batı sınırındaki nefis minberin miladi 1598 de Sultan 3.  Murad tarafından Mescid-i Nebeviye hediye edildiğini bildirmek isterim. Bu minber ravzanın batı hudududur. ve ravzanın dışında kalır.

SELAMLAR...

Muhammed BEŞİR

Emekli Eğitimci

Medine-i Münevvere 2001