Konu Başlığı: Zühdün Kısımları Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Ağustos 2011, 10:31:11 [Zühdün Kısımları] 1- Haramlar konusunda zühd, 2- Mekruhlar konusunda zühd, 3- Şüpheli şeyler konusunda zühd, 4. Zaruret ve ihtiyaçların gerektirdiği durumlar dışında mubahlar konusunda zühd, 5- Zühdü görmekten ve ona itimat etmekten zühd. Tevbe ile zühdün ikisi de kalp amellerinden olmakla birlikte aralarında fark vardır. Şöyle ki; tevbenin üç rüknü vardır: 1- Kişinin kaçırdığı taatlerden dolayı pişmanlık duyması, 2- Bu günahın benzerini bir daha işlememeye azmetmesi, 3- Tevbe ettiği günahı derhal terk etmesi. Zühd; haramlar, mekruhlar ve mubahlara karşı kalpteki bağı kesmekle derhal gerçekleşir. Zühd kişinin elindeki malı terketnıesi, malsız kalması değildir. Zühd kalbin mala bağlanmamasidır. Zenginlik zühde aykırı değildir. Şöyle bir soru sorulabilir: Zenginlerin mi fakirlerin mi durumu daha üstündür? Buna şu şekilde cevap veririz: İnsanlar çeşitli kısımlara ayrılır: 1- Zenginlik halinde iken doğru yolda olduğu halde, fakirlîk^sebebiyîe durumu bozulan kişi. Bu kişi bakımından zenginliğin fakirlikten üstün olduğunda ihtilaf yoktur. 2- Fakirlik halinde iken doğru yolda olduğu halde, zenginlik sebebiyle durumu bozulan, zenginliğin kendisini taşkınlığa sevkettiği kişi. Bu kişi için fakirliğin zenginlikten üstün olduğunda ihtilaf yoktur. 3- Fakirlik halinde; nza ve sabr gibi fakirliğe ait tüm görevleri yerine getiren, zengin olması halinde de harcama, ihsan etme, ALLAH'a şükretme gibi zenginliğe ait tüm görevleri yerine getiren kişi. Böyle bir kişi için hangi durumun daha üstün olduğunda ihtilaf edilmiştir. Bazıları bu kişi için fakirliğin daha üstün olduğunu söylemişlerdir. Diğer bir kısım alim ise bu kişi için zenginliğin daha üstün olduğunu söylemişlerdir. Tercih edilen görüş de budur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) fakirlikten ALLAH'a sığınmıştır. O'nun bu sığınmasını nefis fakirliği şeklinde yorumlamak caiz değildir, çünkü bu, delil olmaksızın lafzın zahir manasına aykırı olarak yapılan yorumdur. Fakirliğin üstün olduğunu söyleyenler şunu delil olarak ileri sürebilir: Allah kendisini Hayber, Fedek ve Avalî kaleleri ve Beni Nadîr'in malları ile zengin kılıncaya kadar Hz. Peygamber (s.a.v.) çoğunlukla fakirdi. Buna şu şekilde cevap verilir: Peygamberler ve velilerin her günü bir öncekinden daha üstündür. Çünkü iki günü birbirine eşit olan aldanmıştır, dünü bugününden daha hayırlı olan ise lanetlenmiş (yani kovulmuş) ve aldanmıştır. Hz. Peygamber'in ölmeden önceki son hali zenginlikti. Onun zengin olması, fakirlik halinde iken yapageldiği başkaları için harcama, başkasını kendisine tercih etme, geçimliğini az tutma gibi durumları engellememiştir. Hatta Hz. Peygamber zır İn birkaç sâ, arpa karşılığında bir Yahudide rehin iken vefat etmiştir. Nasıl böyle olmaz ki O (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ey Ademoğlu malının fazlasını (hayır yolunda) harcaman senin için hayırlıdır, malını elinde tutman senin için şerlidir". Burada "malının fazlası" ile kastettiği Hz. Peygamber'in yaptığı gibi ihtiyaçtan artan miktardır. Zenginlerden bu yolu tutan, malının fazlasını tümüyle hayır yolunda harcayan ve Hz. Peygamber'in yaşantısı gibi bir yaşantı ile yetinen kişi açısından zenginliğin fakirlikten üstün olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği şu hadis de bunu göstermektedir: Fakir müslümanlar Hz. Peygamber'e gelerek şöyle dediler: Ey ALLAH'ın elçisi! Mal sahipleri üstün dereceleri ve kalıcı nimetleri götürdüler. Onlar köle azat ediyor, biz azat edecek köle bulamıyoruz. Onlar sadaka veriyor biz sadaka verecek mal bulamıyoruz. Onlar ALLAH yolunda harcıyor biz harcayacak mal bulamıyoruz. Hz. Peygamber onlara şöyle dedi: "Size yaptığınızda sizden öncekilere yetişeceğiniz ve sizden sonrakileri geçeceğiniz bir şey göstereyim mi? Her namazdan sonra otuz üçer defa Sübhanallah, Elhamdülillah ve Alîahu ekber deyiniz." Fakirler bunu yapınca zenginler de bunu işiterek onların okuduğu zikirleri okumaya başladılar. Fakirler Hz. Peygambere giderek zenginlerin de kendileri gibi bu zikirleri okuduklarını bildirince Hz. Peygamber onlara şöyle dedi: "Bu ALLAH'ın lütfudur, onu dilediğine verir."[53] "Fakir müslümanlar zenginlerden yarım gün önce cennete girerler. (Ahi-rette) yarım gün (dünyadaki) beşyüz yıldır".[54] "Cenneti gördüm. Halkının çoğu fakirlerdi. Cehennemi gördüm, halkının çoğu kadınlardı."[55] Bu gibi hadislere gelince; bu zengin ve fakirlerin çoğunlukla içinde bulunduğu hale hamledilir. Çünkü zenginlerin bir çoğu belirttiğimiz şekilde fakirler gibi yaşama, kendisine yeterli olandan fazlasını ALLAH yolunda en üstün olan yerlerden başlayarak harcama gibi özelliklere sahip değildir. Bu özelliklere sahip olanlar çok nadir olup nerede ise hiç bulunmaz. Fakirliğe sabredenler ne kadar azdır! Fakirliğe razı olanlar ise bundan da azdır. Şu durum bunu ispat etmektedir: Hz. Peygamber (s.a.v.) zengin olmadan önce fakirliğe ait görevleri yerine getiriyordu. ALLAH onu zengin kılınca hem fakirlere hem de zenginlere ait görevleri yerine getirdi. O aynı anda hem zengin hem fakir, hem çok sabırlı hem de çok şükredici idi. Fakirliğin yaşandığı hayata razı, en cömert zenginden daha cömertti. Dünya ve sebeplerinden ALLAH'ın küçük gördüklerini küçük görmek, fakirlik, zillet, meskenet, huzu, huşu, gurbet, makam ve mal sahibi olmama gibi O'nun yüce saydıklarını yüceltmek de kalp amellerindendir. Çünkü marifet ve haller bakımından zengin olma makam ve mallar ile zengin olmadan hem daha üstün hem daha lezzetlidir. Yüce ALLAH yolunda zillet çekme izzettir, O'na karşı fakirlik zenginliktir, onun uğrunda gurbet vatanda bulunmaktır. Çünkü efendi kulunun yanında ise kul en üstün vatandadır. Efendi kulundan yüz çevirirse bu ne büyük kayıptır! Fakirlik ve zenginlik bizzat faziletli değildir. Bu konudaki görüş ayrılığı fakirlik ve zenginliğin doğurduğu şeylerle ilgilidir. Hz. Peygamber ömrünün sonunda hem fakirlik hem de zenginliğin neticelerini bir araya getirdi. O aynı anda fakirlik ve zenginliğin en üstün neticeleri ile nitelenmişti. Görüş ayrılığının olduğu tüm neticeleri bir araya toplamıştı. Asıl maksat olmayan ve doğrudan ALLAH'a yakınlık ifade etmeyen zenginlik ve fakirliğin maslahatlarını bir arada yerine getiriyordu. Fakirlik ve zenginlik yalnızca bunlardan elde edilecek maslahatların vesileleridir. ALLAH'ı kalple çokça zikretmek de kalp amellerindendir. Çünkü bu dille zikretmekten daha çok halleri doğurur. Marifetlerin en üstünlerini hallerin en kamillerini seçmemiz, vakitleri muhafaza edip bunları ancak layık olan en üstün ibadetlere sarfetmemiz de kalp amellerindendir. Bazı vakitlerde fazileti az olan ile iştigal etmek, diğer vakitlerde fazileti çok olan ile iştigal etmekten daha iyi olabilir. Örneğin dua ile meşgul olmak, zikir vakti dışında zikirle uğraşmaktan daha faziletlidir. İki secde arasında dua etmek teşbih ve sena ile uğraşmaktan daha iyidir. Rüku ve secdede Kur'an okumak da böyledir. Yüce ALLAH her bir vakit için bir taat koymuştur, bu taatin o vakitte yapılması başka vakitte yapılmasından daha iyidir. Vakit hem fazileti az olana hem çok olana elverişli ise fazileti çok olanla meşgul olmak daha iyidir. Fazileti daha üstün olan amel, hal ve sözleri bunlara uygun vakitlerde yapma konusunda kişiye ALLAH'ın yol göstermesi Yüce ALLAH'ın en büyük lütuflarındandır. [53] Buharı, Deavât, 11,132-133; Müslim, Mesâcid, 1, 416-417 [54] Tirmizi, Zülıd, 7, 21-22; îbni Mâce, Zühd, 2,1380 [55] Buhari, Rikak, 11, 415; Müslim, zikr, 4, 2096 |