Konu Başlığı: Veli Kulların Gizli Marifetleri Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Ağustos 2011, 10:26:16 Veli Kulların Gizli Marifet Ve Hallerini Bilmeye Çalışmak Hallerin bazı etkileri vardır ki insanın organları ve bedeninde görülür. İnsanların mertebesini bilmek istediğinde onlarda görülen neticelere onlara galip olan söz ve amellere bak. Ahirete ait bir tehdit işittiğinde ağlama ve titreme gibi korku işaretleri görünen kişi Allah'tan korkanlardandır. Allah'ın vaadini işittiğinde mutluluk ve müjde işaretleri görünen kişi Allah'a karşı ümit besleyenlerdendir. Bunlara ait şeyleri hissettiğinde her iki tür belirtileri taşıyan kişi hem korkanlardan hem de ümit besleyenlerdendir. Allah'ın cemalini hatırladığında sevinip neşelenen kişi Allah'ı sevenlerdendir. Allah'ın yücelik ve celalini hatırladığında içine kapanan ve boyun büken kişi Allah'tan korkup O'nu yüceltenlerdendir. Başına bela ve musibetler geldiğinde her türlü sebebi bir kenara bırakanlar O'na tevekkül edenlerdendir. Bunlar arasından en üstün marifet ve hallere sahip olanlar daha üstün kişilerdir. Kendisinde korku veya ümit hali baskın olan kişi en düşük seviyededir. Allah'ı yüceltme sevgisi galip olan kişi Allah'ın nimet ve lütuf vermesini seven kişiden daha üstündür. Korku halinin galip olması ümit halinin galip olmasından daha hayırlıdır. Peygamberler de (Allah'ın salat ve selamı onların üzerine olsun) bu hallerin bulunmasını gerektiren ve sebeplerinin gerçekleştiği durumlarda bu hallerle sıfatlanırlar. Bazen velilerden zayıf olanlardan kimine bir hal baskın gelir de o, Rabbinin yüceliği karşısında bilincini kaybeder, kimi de Rabbi'ne olan yakınlığı ve O'nun kendisini mutlu kılması sebebiyle güler. Kimisi O'nun kendisini kovup huzurundan uzaklaştırmasından korkarak ağlar. Bu velilerden her biri yalnız başına kaldığında kendi nefsine bu sıfatlan hatırlattığında bu hatırlamadan zikrettiğimiz haller meydana gelir. Onlara ulaştıkları bu dereceleri, eriştikleri bu payeyi lütfeden Allah'ın şanı ne yücedir! Onlardan birine bir hal baskın geldiğinde idrak ve hissetme duyusunu kaybeder. Bu sırada onlardan birinin yüzüne kılıçla vurulsa bunu hissetmez. Eski zamanda böyle biri testere ile kesilirdi de buna aldırmazdı. Bu yüzden Firavun sihirbazları kesme ve asma ile tehdit ettiğinde onlar "zararı yok" demişlerdir. Burada iki ihtimal söz konusudur: Ya onların hali bunu gerektirmiştir ya da onlar bunu belaya Allah rızası için sabretmek için söylemişlerdir. Onların şu sözü bunu göstermektedir: "Rabbimiz üzerimize sabır yağdır. Bizleri müslümanlar olarak öldür".[57] Bunlar, şeriatın maksatları hakkında özet olarak aklımıza gelendir. Her bir kortu ile ilgili şeriatın maksatlarının ayrı ayrı zikredilmesini inşaallah bir başka kitapta yapacağım. Ta ki şeriatın maksatlarını gözetmeye en yakın olan alimi göstereyim. Şu ana kadar kaynak ve netice olarak şeriatın maksatlarının bir kısmını açıkladım. Bununla birlikte ben alimlerden hiç birinin, kendilerine muhalefet edilen konularda tek başına doğruyu bulduğuna inanmıyorum. Onların hakka en yakın olanı, kendisine muhalefet edilen konuda muhalefet edenlerin tümüne nisbetle doğrusu yanlışından fazla olandır. Din; insanları, sözleri, amelleri, marifet ve halleri ölçmek için bir ölçüdür. Şeriat terazisinde ağır basan üstündür. Hükümleri bilme konusunda ictihad yaparken Allah'ın kendisine farz kıldığı gayreti gösteren hiç kimse için hata da yapsalar bir günah söz konusu değildir. Çünkü o üzerine düşeni yapmıştır. Hakka isabet edenler için iki ecir söz konusudur; birisi içtihadından ikincisi de doğruya isabet etmesindendir. Gayret sarfettikten sonra hataya düşenlerin hatası affedilir, niyetinden ve içtihadının başında doğru yolda olmasından dolayı sevap alır. Alimlerin vacip olduğunda icma ettikleri şeyleri yerine getiren, haram olduğunda icma ettikleri şeyden kaçınan, mubah olduğunda icma ettikleri şeyleri mubah sayan, müstehab olduğunda icma ettikleri şeyleri yapan, mekruh olduğunda icma ettikleri şeylerden kaçınan kimseler kurtuluşa ermiştir. Hakkında ihtilaf olan şeyi yapan için iki durum söz konusudur: 1- ihtilaf edilen konu hükmün bozulacağı bir konudur. Bunu taklit etmek mümkün değildir. Çünkü bu ictihad tamamen hatadır. Çünkü hükmün bozulmasının nedeni bu hükmün şeriatın kendisine, kaynağına ve hükmüne riayetten tamamen uzak bir hata olması sebebiyledir. 2- İhtilaf edilen konu kendisi ile hükmün bozulacağı bir konu değildir. Kişi burada alimlerden birini taklit ettiği sürece bu hükmü yapması veya terketmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü insanlar öteden beri herhangi bir mezheple sınırlı olmaksızın meselelerini karşılaştıkları alimlere sormakta ve soranların hiçbirine de tepki gösterilmemektedir. Ancak bu mezhepler ve bunların mutaassıp taklitçileri ortaya çıktıktan sonra durum değişmiştir. Böylelerinden biri imamının mezhebi delillerden uzak olsa bile sanki bir peygambere uyarmış gibi taklit ederek ona uymaktadır. Bu haktan ve doğrudan uzaklaşmadır. Akıl sahiplerinden hiç kimse buna razı olmaz. Allah'ım! Bizi hakka götür, doğruya ilet. Şüphesiz ki sen cömertsin, karşılıksız verensin. Özetle söylemek gerekirse müslüman müctehidler çoğunlukla doğru yol üzerîndedirler. Onlar hatanın miktarı konusunda farklı derecededirler. Hatası en az olan en hayırlıdır. Ortada olan onu takip eder, hatası en çok olan da onu takip eder. Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Hata çoğunlukla bazı kaidelerden gaflet etmekten, rükün ve şartları görmemekten veya muarız olan delili görmemekten kaynaklanmaktadır. Bütün istenen ictihadda isabet ederek Yüce Allah'a yaklaşmaktır. Ancak Kavuşamaz insan her istediğine , Eser, rüzgarlar gemilerin istemediği şekilde. İnsanların hallerinin açıklanması İnsanların çoğu hüsranda olup az bir kısmı kurtuluştadır. Kayıp ve kazancına bakmak isteyen kişi kendini kitap ve sünnete arzetsin; eğer kitap ve sünnete uyuyorsa -bunlara uyma konusundaki zannı doğru ise- kurtulur. Zannı doğru çıkmazsa vah onun kaybına! Yüce Allah kayıpta olanların kaybını ve kârda olanların kârını bildirmiş ve asra yemin ederek dört sıfatı bir arada bulunanlar dışında insanların kayıpta olduğunu açıklamıştır: Bu vasıfların birincisi iman, ikincisi salih amel, üçüncüsü hakkı tavsiye etmek, dördüncüsü de sabrı tavsiye etmektir. Rivayet edildiğine göre sahabe bir araya geldiğinde Asr suresini okumadan da-ğılmazlardı. Asr'm ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunun orta namaz olan ikindi namazı olduğu, günün sonu olduğu, mutlak zaman olduğu söylenmiştir. Salih amellerin ne olduğu konusunda da farklı şeyler söylenmiştir. Kimileri bunların farzlar olduğunu söylerken kimileri de ihlas-la yapılan halis ameller olduğunu söylemiştir. Hakkın ne olduğu konusunda da farklı görüşler vardır: Bunun Allah olduğu söylenmiştir. Bu durumda ayetin anlamı "Hak olan Allah'a itaati birbirine tavsiye ederler" şeklinde olur. Bir diğer görüşe göre de hak îslam veya Kur'an'dır. Bu durumda ayetin anlamı "Birbirlerine hakka uymayı tavsiye ederler" şeklinde olur. Şu ayetler de bu anlamdadır: "Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun"[58], "Rabbinden sana vahyedilene uy."[59] Sabra gelince burada çeşitli ihtimaller söz konusudur: Bununla taatlere sabretmek kastedilmiş olabilir. Buna günah işlememeye ve taat işlemeye sabır da girer. Diğer bir ihtimale göre burada musibet ve belalara sabretmek kastedilmiştir. Sabır belalara, taatlere, günahlara ve dine aykırı şeylere karşı olabilir. Bu özelliklerin bir insanda toplanması bu zamanda çok nadirdir, insan kendi sözlerinin çirkinliğini ve amellerinin kötülüğünü bildiği halde, sahip olmayanların ve uzak duranların kayıpta olduğuna Allah'ın yemin ettiği bu sıfatları kendisinde topladığından nasıl emin olabilir? Nice isyankar kendisinin itaatkar olduğunu, Allah'a uzak olan nice insan O'na yakın olduğunu, O'nun emirlerine aykırı davranan nice kimse O'na itaat ettiğini, emri çiğneyen nice insan emre yapıştığını, sırt dönen nice insan yöneldiğini, kaçan nice insan talep ettiğini, cahil nice insan arif olduğunu, kendini güvende hisseden nice insan Allah'tan korktuğunu, gösteriş sahibi nice insan ihlaslı olduğunu, doğru yoldan sapan nice insan doğru yolda olduğunu, kör nice insan gördüğünü, dünyaya rağbet eden nice insan zahid olduğunu zanneder. Gösteriş sahibi insanların güvendiği nice ameller vardır ki bu onlar için vebaldir. Amel işlediğini başkalarına işittiren kişiyi helak eden nice taatler vardır ki bu taatler bunları yapanların yüzüne fırlatılıp kendilerine geri verilecektir. Şeriat bir ölçüdür, bununla insanlar ölçülür. Kayıp ve zarar onunla bilinir. Şeriat mizanında ağır basanlar Allah'ın velilerindendir. Bu mizanda ağır basmanın mertebeleri değişir. En üstünü peygamberlerin mertebeleri ve sonra diğerleri gelir. Rütbeler azala azala en son iyiliği kötülüğünden çok olan kişilere kadar gelir. Şeriat mizanında iyiliği kötülüğünden eksik olanlar kayıp ehlidir. Bunların mizandaki hafiflikleri de farklı farklıdır. En düşük olanı kafirlerin mertebeleridir. Bu mertebeler küçüle küçüle en son küçük günahların en küçüğünü işleyenin mertebesine kadar gelir. Bir insanın havada uçtuğunu, suda yürüdüğünü, gayba ait şeyleri haber verdiğini fakat helal kılan bir sebep olmaksızın haramları işleyerek veya caiz kılan bir sebep olmaksızın vacipleri terkederek şeriata muhalif davrandığını görürsen bil ki o, Allah'ın cahil insanları imtihan etmek üzere ortaya koyduğu bir şeytandır. Bunun, Allah'ın insanların sapması için koyduğu sebeplerden olması uzak bir ihtimal değildir. Nitekim deccal de sapkınlar için imtihan vesilesi olmak üzere Öldürüp diriltecek. O harap bir yere gelecek hazinesi de arıbeyinin takibi gibi ardından gelecek. İnsanlara yanında cennet ve cehennem varmış gibi gösterecek. Oysa onun ateşi cennet, cenneti de ateştir. Yılanları yiyen, ateşlere giren kişiler de yılanları yemek suretiyle haram işlemekte, ateşlere girmek suretiyle insanları fitneye düşürmektedirler. Böyle yaparak insanların kendi sapkınlığına uymasını kendi cehaletine tabi olmalasını istemektedir. [57] A'raf, 20 [58] Zum er, 55 [59] En'am, 106 |