> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Usulü Fıkıh Eserleri > İslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri  > Adaletin Ölçüsü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Adaletin Ölçüsü  (Okunma Sayısı 595 defa)
19 Ağustos 2011, 14:31:01
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 19 Ağustos 2011, 14:31:01 »



[Adaletin Ölçüsü]


Sahabenin büyüklerinin verdiği haberden oluşan zan, onlardan sonraki zamanlarda yaşayan diğer adil kimselerin haberlerinden elde edilen zandan daha güçlüdür. Sahabeler ile sonraki çağlarda yaşayan adil kişiler arasında eşitlik şart koşulmaz. Çünkü bu şahitlik ve rivayet kapısının kapanmasına yol açar. Sahabenin şahitliğini kabul ermeyi gerektiren şey, onların, şahsiyet­lerini koruma, büyük günahları işlememek ve küçük günahlarda ısrar et­mekten kaçınma konusunda bizlere eşit olmalarıdır. Bunun üzerindeki faz­lalık ise kabul için şart olmayan, pekiştirici bir durumdur.

Hakimler, halifeler ve valiler hakkında şart koşulan adalet konusunda da aynı durum geçerlidir. Çünkü bunun üzerinde bir şey şart koşulsa ha­kimlere, halifelere ve valilere bağlı olan maslahatlar ortadan kalkardı. Hat­ta tüm insanlarda adalet niteliğini bulmak imkanı ortadan kalksa bile belir­tilen maslahatların atıl bırakılması yine caiz olmaz. Bu durumda sıra ile du­rumu en iyi olan fasıktan ve bu işe en elverişli olanlardan başlayarak tercih yaparız. Bu hüküm şu temel prensibe dayanmaktadır: Bize bir şey emredil-diğinde gücümüzün yettiği kadarını yaparız, gücümüzün yetmediği kıs­mın sorumluluğu bizden kalkar. Şüphesiz ki bir şeyin tümünü korumak mümkün olmadığında bir kısmını korumak tümünü zayi etmekten daha [iyidir. Nitekim Hz. Şuayb da şöyle demiştir: "Ben yalnızca gücümün yetti-ji ölçüde ıslah etmek istiyorum"[40] Yüce Allah da: "Allah'tan gücünüzün yettiği kadar korkun"[41] demiştir. Görüldüğü gibi Yüce Allah takva masla­hatlarını elde etmeyi güç yetirmeye bağlamıştır. Maslahatların tümünde bu durum geçerlidir.

Aynı şekilde biz de şunu deriz: Helal bulunmayacak derecede haram tüm insanları kuşatsa, insanların zaruretin gerçekleşmesine kadar sabretmeleri gerekmez. Çünkü bu sabır, genel zarara yol açar.

[Şahitlikte Sayının Şart Koşulması]

Şahitlikte sayının şart koşulma sebebi şudur: iki kişiden elde edilen habe­rin verdiği zan, tek kişinin sözünden elde edilen haberin verdiği zandan da­ha güçlü ve kanaat oluşturma bakımından daha kuvvetlidir. Haber verenlerin sayısı arttıkça zan da ortadan kalkar. Bu, zannın inanca varmasına kadar devam eder. İnancın oluşmasından sonra da tekrarlanırsa kesin bilgi ifade etme derecesine varır. Bu, mütevatir haberin söz konusu olduğu durumlar­da adetlerin genel-geçerliliği ile bilinir.

Buna göre aynı konudaki iki şahidin uyuşması gerekir. Örneğin bir kim­se bir öldürme, Içabz, gasp, zina isnadı, satım veya kira akdinin pazar günü meydana geldiğine bir başkası ise Cumartesi günü meydana geldiğine şahit­lik etse olay sabit olmaz. Çünkü iki şahitlik zannı kuvvetlendirecek şekilde tek bir şeye bağlanmamıştır. Buna aykırı görüş belirtenler yanılmaktadır. Çünkü iki şahitlik tek bir şey üzerinde uyuşmamaktadır. Buna dayanarak hüküm verilirse özellikle de öldürme ve itlaf konularında tek bir şahitle hü­küm verilmiş olur. Çünkü iki şahit karşılıklı olarak birbirini yalanlamakta­dır. Buna dayanarak hüküm vermek, şüphe ile hüküm vermektir.

îki kişi bir şahsın ikrarda bulunduğu konusunda şahitlik etseler fakat ikrarın tarihinde ihtilaf etseler bakılır; ikrar iki farklı şeyle ilgiliyse şahit­likle hüküm verilmez. Çünkü iki ikrarın her birinde yalnızca bir şahit bu­lunmaktadır. İkrar aynı konu ile ilgiliyse doğru olan görüşe göre ikrar ko­nusu şey sabit olur. Ancak bunda da iki şahitliğin aynı ikrar üzerinde bir-leşmemesi problemi vardır. Çünkü Pazar günü yapılan ikrara yalnızca bir kişi, Pazartesi günü yapılan ikrara da yalnızca bir kişi şahit olmuştur. Bu durumda iki şahitlik aynı ikrar üzerinde ittifak etmemiştir. Bu sebeple de şahitlerin birinin diğerine eklenmesi ile zannın pekişmesi de söz konusu olmamıştır. Ancak ikrara konu olan şey aynı olduğundan ittifak onun üze­rinde gerçekleşmiştir. Bu, sorunu ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü iki şahit, ikrar konusu şeyle ilgili şahitlik yapmamışlardır ki "iki şahitlik ikrar konusu şey üzerinde birleşti" denilsin. Şahitler yalnızca söze şahitlik et­mişlerdir. Söz ile şahitlik edilen şey aynı değildir. Zira haber, haber veri­len şeyden farklıdır. İkrar eden ikrarında yalancı olabilir. Tüm bunlar göz önüne alındığında bu durumda şahitliğin sabit olmayacağını söyleyenle­rin görüşü ağır basmaktadır.

[Hâkimin "Nezdimde Şu Sabit Oldu" Sözünün Değerlendirilmesi]

Hakimin "benim nezdimde falan şey sabit oldu" demesi ona hükmettiği­ni göstermez. Ancak hakim "ben, sabit olma sözcüğünü kullandığımda bu­nunla nezdimde sabit olan hakka hükmetmeyi kastederim" demişse hüküm vermiş sayılır. Bunu demediği durumlarda "sabit olma" sözcüğünün tıpkı "yargı" ve "hüküm" sözcükleri gibi hükmü bildirme için kullanıldığı görü­şünde olanlar hata etmişlerdir. Çünkü iki anlama gelebilen bir sözcük gerek hakim gerekse başka bir kimse tarafından kullanıldığında, bu anlamlardan birini esas almak caiz değildir. Bu söz mutlak olarak kullanıldığında anlaşı­lan zahir anlamına yorulabilir. "Sabit olma" sözcüğünü bazı insanlar "hük­metme" anlamında kullansa da çoğunluk başka anlamda kullanmaktadır. Şu halde bu lafız mutlak olarak kullanıldığında hüküm anlamına geldiği nasıl söylenebilir? Oysa mücmel bir sözcüğü eşit ihtimalli iki anlamından birine bile yormak caiz değilken düşük ihtimalli bir anlamda kullanmak asla caiz olmaz.

"Isbat" sözcüğünün hüküm anlamına geldiğini kabul eden bir kişinin hükmünü bozmak konusunda hiç tereddüt etmem. Çünkü bu; "bir lafzı de­lilsiz bir şekilde eşit ihtimalli iki anlamından birine yormak caiz değildir" şeklinde üzerinde icma edilen kaideye aykırıdır. Bazıları anlamını ve kayna­ğını bilmedikleri bazı sözcükleri işitip, bilgisizce tercihlerde bulunuyorlar. Hatta bu konudaki görüş ayrılığının gerçek sebebini bile bilmiyorlar.

[Hâkimin Hükmü ile Bâtınî Hüküm Arasındaki İlişki}

Hakimin fesih, akit veya bu ikisi dışındaki bir konuda verdiği hüküm sebebiyle (diyaneten geçerli hüküm) değişmez. Ancak hakim içtihada açık bir konuda hüküm verdiğinde batmî hükmün değişip değişmeyeceğinde görüş ayrılığı vardır. Değişir ve değişmez diyen görüşlerin yanında orta­da yer alan görüşe göre, sıradan bir insan ile müctehid arasında ayırım ya­pılmıştır. Çünkü hakimin içtihadı, hüküm verilen kişinin içtihadından da­ha, iyidir.                                                 

 [îmam Şafiî'nin, Hakimin "nezdimde sabit oldu" Cümlesi Hakkındaki Yorumul

îmam Şafiî, hakimin "benim nezdimde sabit oldu" sözünü iki kişinin sö­züne eş tutmuştur. Bu kişilerin her biri ondan daha güvenilir ve adil olabilir. Onlardan birinin sözü ile oluşan zan hakimin sözü ile oluşandan daha güç­lü olabilir. Bu ihtiyaç sebebiyle böyle kabul edilmiştir. Örneğin "sabit olma" sözcüğünü şahitliği nakletme olarak kabul edersek hakimin "nezdimde sabit oldu" sözünü olayın şahitlerinin sözü yerine koyarız.

Bir kimse kölesi gibi çalıştırdığı birinin kölesi olduğunu iddia etse, o kişi de kölesi gibi boyun eğse, davalı ergin ise yeminle birlikte davacının sözü kabul edilir. Küçükse imam Şafiî bunu elbise konusu gibi değerlendirmiştir. İmam Şafiî'nin görüşü problemlidir. Çünkü elbise konusunda temel prensip onun bir insanın mülkü olmasıdır. İnsanlar konusunda temel prensip ve yaygın durum ise hürriyettir.

Davacının değil de ergin olan davalının sözünün kabul edilmesinin sebe­bi şudur: Onun hür olduğunu gösteren temel prensip ve yaygın duruma, onun köle gibi çalıştırılması üstün olmak bir yana eşit bile olamaz. Bu durum ergin için geçerli olduğu gibi çocuk için de geçerlidir. Buna göre temel pren­sip ve yaygın durumun, çalıştırmaya üstün olması sebebiyle hakimin dava­cının sözüne iltifat etmesi uygun olmaz.

Hakim nezdinde davacının davalıyı kölesi gibi çalıştırdığı sabit olmazsa, çocuğu elbise gibi kabul ederek hüküm vermesi caiz olmaz. Çünkü davalı­nın iddiası hem temel prensip hem de yaygın durum sebebiyle davacıdan üstündür. Her iki bakımdan da davacıdan üstün olduğu halde nasıl yalnız­ca davacının sözü esas alınarak ona göre hüküm verilebilir?

Belirtilen üstünlük sebebiyle buluğ sonrasında çocuğun sözünü kabul et­meyenlere şaşılır. Çünkü çocuğu elbise konumunda kabul edenler, onun sö­zünün muteber olmamasını delil getirmektedirler. Öyleyse sözü geçerli hale gelince davada onun doğru söylediği davacının yalan söylediği ortaya çıktı­ğı halde nasıl onun köle olduğuna hükmedilebilir? Bunu anlamak mümkün değildir. Bu problemli bir konudur.

Tek başına hakimin sözünü iki şahit hatta dört şahit yerine koymak da böyle problemlidir. Bu icma edilen bir konu değildir. "Sabit olma" sözcüğü­nü hüküm verme olarak kabul edenler hakimin sözünü uygularlar. Çünkü hüküm verme hakimin gerçekleştirme yetkisine sahip olduğu bir tasarruf­tur. Bir tasarrufu gerçekleştirme yetkisine sahip olan kişi o tasarrufu ikrar et­me yetkisine de sahiptir.

tmam Mâlik hakimin kendi bilgisine dayanarak hüküm vermesini yasak kabul ettiği için onun ikrarda bulunması konusuna da karşı çıkmaktadır. Çünkü hakimin "hükmettim" sözünde var olan töhmet, diğer hükümlerin­deki töhmetin aynısıdır.

Şüphesiz ki kendisine ait haklardan birinde tasarruf gerçekleştirme yetki­sine sahip olan kişi, o tasarrufu ikrar etme yetkisine de sahip olur. Örneğin zorla evlendirme yetkisine sahip olan veli, dış görünüş açısından sözünün doğru olması ve bu konuda hakkı bulunması sebebiyle velayeti altındaki ka­dını evlendirdiğini ikrar edebilir. Evlendirmesine izin verilen erkek kardeş ise böyle değildir. Bir kimse vekalet yoluyla bir tasarrufu gerçekleştirme yet­kisine sahip olsa sonra da o tasarrufun gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğin­de müvekkil ile anlaşmazlığa düşse hükmün ne olacağı tartışmalıdır. Çünkü aslolan tasarrufun gerçekleştirilmemiş olmasıdır. ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Adaletin Ölçüsü
« Posted on: 04 Mayıs 2024, 11:13:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Adaletin Ölçüsü rüya tabiri,Adaletin Ölçüsü mekke canlı, Adaletin Ölçüsü kabe canlı yayın, Adaletin Ölçüsü Üç boyutlu kuran oku Adaletin Ölçüsü kuran ı kerim, Adaletin Ölçüsü peygamber kıssaları,Adaletin Ölçüsü ilitam ders soruları, Adaletin Ölçüsüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes