Konu Başlığı: Sözü Söyleyen Kişinin Durumu Gönderen: Ekvan üzerinde 17 Ağustos 2011, 13:49:32 Anlamını Bilmediği Bir Sözü Söyleyen Kişinin Durumu Bir kimse anlamını bilmediği bir söz söylese, bu sözün gereği ile sorumlu tutulmaz. Örneğin Arap olmayan bir kişi, arap dilinde bulunan inkâr, iman, boşama, azat, satım, alım, sulh, ibra vb. konularla ilgili konulmuş bir lafız kullansa bunların gerekleri ile yükümlü tutulmaz. Çünkü kişi bunların gereğini üstlenmemiş, bunu kastetmemiştir. Ayrıca tasarruflar rızaya ve kişinin seçimine dayalıdır. Bilincin söz konusu olmadığı durumda rıza ve seçimden söz etmek mümkün değildir. Bir Arap yabancı bir dilde bu konularla ilgili olarak konulmuş anlamını bilmediği bir söz söylediğinde de bunlardan sorumlu tutulmaz. Çünkü kişi bunu istememiştir. İrade ancak irade edenin kesin bildiği veya zannettiği şeyde söz konusu olur. Bu yüzden niyet edip etmeme hususunda eşit derecede tereddüt halinde niyet geçerli olmaz. İki taraftan biri tercih edilse kastın oraya yönelmesi sahih olur. Bir arap, kendi dilinde bulunan bu tür sözcüklerden birini anlamını bilerek kullansa sözcüğün hükmü geçerli olur, anlamını bilmeksizin kullanırsa geçerli olmaz. Örneğin bir arap karısına "sen sünnete uygun olarak veya bidata uygun olarak boşsun" dese, ancak "sünnet" ve "bidat" kelimelerinin anlamını bilmese veya hulu', ric'at, nikah, ıtak (azat) gibi sözcükleri, kendisi arap olduğu halde anlamını bilmeden kullansa bunların hiçbirinin hükümlerinden sorumlu tutulmaz. Çünkü bu sözcüklerin neye işaret ettiğini bilmediğinden, sözcüğü onun işaret ettiği anlamda kullanmayı kastetmesi mümkün değildir. Çoğu zaman sözcüğün anlamını bilmeyen bir kişi, hulu' lafzının neyi gösterdiğini bilmeyen ahmakların yanında bu sözcüğü kullanır, onlar da bu kaideyi bilmediklerinden hulu'nun geçerli olduğuna hükmederler. [İfadelerin Yorumlanışı] Bir ifade, lügatte, din ıstılahında veya örfte zahiren neye delalet ediyorsa o anlamda kabul edilir. Kastedilmedikçe veya bir delil kendisine bitişmedik-çe zahir anlamın dışında başka bir anlama çekilemez. Örneğin kişi Kur'an üzerine yemin etse Ebu Hanife'ye göre yemin gerçekleşmez. Çünkü örfteki yaygın kullanımda, özellikle de "kelam-ı nefs"i bilmeyen ve akıllarına da getirmeyen kadınlar ve cahiller arasındaki kullanımda Kur'an sözcüğünün Allah'ın ezelî sözü. değil de, Kur'an'in lafızları için kullanımı yaygındır. Şafiî ve Malik bu konuda Ebu Hanife'ye muhalefet etmişlerdir. Oysa bu iki imamın görüşü hakikatten uzaktır, özellikle de bazı Malikîlere göre mushaf üzerine yemin edilmektedir. Yemin eden kişinin aklına kelam-ı kadim veya mushafı o anlamda mecaz olarak kullanmak gelmemektedir. Aksine mushaf üzerine yapılan yemin, Kabe ve Hz. Peygamber Üzerine yapılan yemin gibidir. [İfadelerde Yer Alan "İnşaallah" Sözcüğünün Yorumlanması] Tasarrufu Allah'ın dilemesine, yani "inşaallah" sözüne bağlamak iki çeşittir: 1- Tasarrufa kesin niyet ederek onu Allah'ın dilemesine bağlamak. Bu kesinleşen bir konuda Allah'ın dilemesine bırakmaktır. Kişinin bu tasarrufu geçerli olur. Çünkü kişi kesin olarak niyet etmiş olup şüphe duymamakta, sadece kesin niyet ettiği şeyin ancak Allah'ın dilemesi ile gerçekleşeceğim itiraf etmektedir. Bu tasarruf geçerli olup, bunda bir problem yoktur. 2- Tasarrufa kesin niyet etmemek, gerçekleştirilmesi konusunda tereddüt içinde bulunarak konuyu Allah'ın dilemesine bağlamak. Bu tür tasarruf geçerli olmaz. Çünkü kişi kesin niyet etmemiş, kastını ortaya koymamıştır. Örneğin ilim sahibi olmayan sıradan^bir insan, herhangi bir tasarrufla ilgili bir sözcük kullanıp sonra bunu Allah'ın dilemesine bağlasa, sözü tereddütlü olarak söylemiş olabileceği gibi, kesin niyet ettiği halde durumu Allah'a havale etmiş de olabilir. Bana göre kişiye neyi kastettiğinin detayları ile sorulmasını vacip görmek konusunda durmak gerekir. Çünkü zahir olan şudur ki İnsanlar arasında yaygın olan bu durumlarda kesin niyet etmek olup, şüphe nadirdir. İşi Allah'a havale ederek "inşaallah" demek, tasarrufta şüphe ederek "inşaallah" demekten daha yaygın bir durumdur. |