๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 17 Ağustos 2011, 13:15:07



Konu Başlığı: Sabit Olan Hükümler
Gönderen: Ekvan üzerinde 17 Ağustos 2011, 13:15:07
İbadetlerde Kıyasa Aykırı Olarak Sabit Olan Hükümler


1- İçine karışan herhangi bir şey ile suyun özelliklerinden birinin değiç mesi suyun temizleyicilik özelliğini kaldırır. Suya karışmasını engelle­mekte zorluk bulunan şeyler bundan istisna edilmiştir.

2- Necaset ve az suyun birbirine değmesi suyun necis olmasını gerektirir.

Ancak necis olan şeyin yıkandığı su, yıkandığı bölgede bulunduğu sü­rece bundan istisna edilir. Bu istisna edilmeseydi, hiçbir necis yer iki külle su olmadıkça temiz olmazdı. Necasetin yıkandığı su, necasetin olduğu bölgeden ayrıldığında en doğru görüşe göre su temiz olmaya devam eder.

3- En doğru görüşe göre abdest veya gusül için suyu kullanmak, yıkanan

yeri terkeden sudaki temizleyicilik özelliğini kaldırır. Su yıkanan böl­gede bulunduğu sürece temizleyicilik özelliği devam eder.

Bazıları şöyle demiştir: "Cünüp bir kimse cünüplüğü gidermek için az miktardaki bir suya girse, su onun vücudundan ayrılmadıkça temizleyicilik özelliğini kaybetmez". Şöyle denilmesi daha doğrudur: Kişi vücudunu o suyla temizleyince, su vücuttan ayrılmasa bile bu temizlik suyun temizleyi­cilik özelliğini kaldırır. Çünkü cünüp bölgenin temizlenmesinden sonra su­yun temizleyiciliğinin devam ettiğine hükmetmeye ihtiyaç yoktur.

Şu görüş de uzak bir ihtimal sayılmaz: Kişinin bedeni vücuduna değen miktardaki su ile cünüplükten temizlenir, bu miktarın ötesindeki su ile de­ğil. Öyleyse yalnızca temizleyen miktar hakkında kullanılmış su hükmünün sabit olması gerekir. Sonra temizleyici miktar, kalan su ile mukayese edilir; Kullanılan su, kalan suyu değiştirebilecek miktarda ise kalan suyun temizle­yicilik özelliği kalkar. Değiştirebilecek kadar değil ise kalan suyun temizle­yicilik özelliği kalkmaz.

4- Altın ve gümüş kaplan kullanmak kadın ve erkeklere haramdır. Ancak ihtiyaç halinde ve mubah kapların bulunmaması durumunda bu kap­ları kullanmak mubah olur.

5- Vücutta abdest için yıkanması gereken yerler ile buralara bitişik yerler dışındaki bir bölgenin abdest alırken yıkanması veya meshedilmesi abestir. Ancak mestlere, başa veya yaraya sarılan sargılara mesh yap­mak caizdir. Çünkü mest giymeye ihtiyaç olduğu gibi yaraların üzeri­ne sargı koyma konusunda da zaruret vardır. Mest ve sargılara mesh yapılmasına cevaz verilmiştir ta ki mükellef mesh ve yıkamayı terket-meye alışmasın ve bunları yapma imkanı bulduğunda da üşengeçlik göstermesin.

6- Abdestsiz olarak namaz kılınması haramdır. Ancak dinen veya hissen

suyun bulunmaması, can veya organ kaybına yol açmasından korku­lan bir hastalığın bulunması veya şiddetli zorlukların söz konusu ol­ması halinde kişinin teyemmüm ile namaz kılması caiz kılınmıştır. Yi­ne su ve toprağın bulunmaması halinde de, abdestin maslahatları ile Ölçülemeyecek derecede önemli olan namazın maslahatlarını elde et­mek için abdestsiz namaz kılmak caizdir.

7- Abdesti bozan durumlar abdeste başlangıçta engel olduğu gibi, abdestin alınmasından sonra hükümlerinin geçerli olmasına da engel olur. Ancak âdet kanı dışında sürekli kan gören kadın, sürekli idrar ve me-zi salgılayan, ishal olan kişilerin durumları abdeste engel olmaz. Çün­kü namazın rükün ve şartlarının maslahatları, abdestin maslahatların­dan daha büyüktür.

8- Cansızların tümü dinen prensipte temizdir. Çünkü bunlar insan tabiatının pis görmediği temiz saydığı şeylerdendir. Ancak alimlerin çoğun­luğuna göre önemi sebebiyle şarap bundan istisna edilmiştir.

Hayvanların da tümü temizdir. Ancak İmam Şafiî'ye göre köpek, domuz ve bu ikisinin vücuduna ait parçalar insanları bunlarla bir arada bulunmak­tan sakındırmak için bundan istisna edilmiştir. Köpek misafir ve yoldan ge­çen insanları korkutur. Domuzun her durumda öldürülmesi gerekli olduğu için onun durumu köpekten daha kötüdür. Koyunları ve ekinleri korumak ve avlanmak gibi bir ihtiyaç için olması müstesna köpek edinmek caiz de­ğildir.

9- Ölü hayvanların tümü necistir. Çünkü hayvanın ölümü, insanda iğrenme ve tiksinme duygusu uyandıran bir durumdur. Ancak şerefi sebe­biyle insan ölüsü bundan istisna edilmiştir. Ayrıca balık, çekirge, sirke ve elma gibi gıdalarda bulunan kurtçuklar da bundan istisna edilmiş­tir. Yine hayvan boğazlandığında karnından ölü yavru çıksa bu yavru necis olmaz. Yavru canlı olsa, kişi onu kesme konusunda ihmalkar davransa bu sırada da yavru ölse necis olur, yenilmesi haram olur. Ka­nı olmayan hayvanların ölülerinin necis olup olmadığında ihtilaf edilmiştir.

10- Temiz olan şeylerde aslolan insanın güzel gördüğü vasıfları taşıması, necis olan şeylerde aslolan da insanın tiksindiği vasıfları taşımasıdır. Bu sebepledir ki sıkılan üzüm suyu şaraba dönüşse, din onu çirkin saydığı için necis olur. Şarap sirkeye dönüştüğünde de dinen ve hissen onun güzel görülmesi sebebiyle sirke temiz sayılır. Eti yenen hayvan­ların sütleri, insan tarafından güzel görüldüğü için temizdir. Sümük, tükürük, gözyaşı, ter ve salya insanlar tiksindiği için necistir. Necis şeylerden yaratılan hayvanlar da böyledir. Necis sularla sulanan mey­veler, sulama sonucu bu sıfatlar güzel sıfatlara dönüştüğünden temiz ve helal olur. Eti yenen hayvanın yumurtası, misk ve güzel kokular da böyledir.

Alimler necis şeylerin yakılması ile oluşan külün necis olup olmadığında ihtilaf etmiştir. Onu temiz sayanlar, tiksindirici niteliklerin güzel niteliklere dönüştüğünü delil olarak ileri sürmüşlerdir.

Necis şeyler, niteliklerinin değişmesi ile temiz hale geldiği gibi, necis şey­lerin isabet ettiği temiz şeyler de necasetin giderilmesi ile temiz hale gelir.

Deri tabaklandığında fazlalıklarının giderilmesi ve niteliklerinin değişi­me uğraması şarttır. Bazıları fazlalıkların giderilmesini dikkate alırken, bazı­ları da değişime uğramayı esas almıştır. Bazıları da "tabaklanma ikisinin bir araya gelmesiyle olur'' demişlerdir.

11- Abdestsizlikten ve necasetlerden temizlenmenin amacı, abdestsizlik ve necasetler bulunduğu halde Allah'a münacatta bulunma, O'nun ki­tabını okuma, O'nun evinde kalma gibi durumlardan Allah'ı tenzih edip yüceltmek içindir.

Abdesti bozan durumlar konusunda istisna edilen hükümleri zikrettik. Necasetlerden istisna edilenlere gelince; tuvalet temizliğinden sonra dışkının çıkış mahallinde kalan necaset artığı, pire ve sivilcelerden çıkan kan, sokaklarda bulunup necis olduğuna hükmedilen çamur gibi insanların tümünün sürekli karşı karşıya olduğu pisliklerin az olan miktarı mazur görülür. Çok olan miktarı ise daha az meydana gelmesi ve kötülüğü sebebiyle mazur gö­rülmez. Yaradan kesintisiz olarak kan fışkırıyorsa bu kanın hükmü istihaze kanının hükmü gibidir. Necaset bütün vücudu ve namaz kılınacak yeri kap­layacak derecede çok olunca kişi necaseti giderecek bir şey bulamaz ve bu mekandan başka namaz kılacak bir yer de bulamazsa bu halde namaz kılma­sı mazur görülür. Çünkü namazın rükün ve şartlan yerine getirilmediğinde yitirilecek maslahat, necasetler temizlenmediğinde yitirilecek maslahattan daha büyüktür.

12- Avret yerlerini ve tenasül organını örtmek vaciptir. Bu insana en çok yakışan faziletlerden ve en güzel adetlerdendir. Özellikle de kişiye ya­bancı olan kadınlar hakkında böyledir. Ancak zaruret ve ihtiyaç du­rumlarında örtünmeyi terketmek caizdir.

îhtiyaç durumları şunlardır: Eşlerin birbirine bakması, efendinin kendisi­ne helal olan cariyesi ile bakışması, şahitlerin olayı görebilmek için bakmala­rı, doktorların tedavi amaçlı olarak bakmaları, evlenmeye istekli olan erke­ğin, davetini kabul edeceğini umduğu kadına bakması gibi durumlar ihtiyaç sebebiyle örtünmeyi terketmenin caiz olduğu durumlardır.

Sünnet etme, zina edenlere had cezasını uygulama gibi dinî şiarları uygu­lamak için bakmak da caizdir. Kişi, zina eden iki kişinin cinsel ilişkide bulunduğunu kesin olarak gördüğünde daha fazla bakması haram olur, çünkü ihtiyaç yoktur. Şahit kusura vakıf olduğunda veya doktor hastalığı teşhis etti­ğinde bundan sonra bakmaya devam etmeleri helal olmaz. Çünkü ihtiyaç yoktur. Bir zaruret veya ihtiyaç sebebiyle helal kılman şey, kendi miktarmca takdir edilir. Zaruret ve ihtiyacın ortadan kalkmasından sonra helallik de or­tadan kalkar.

Zaruret durumları şunlardır: İnsanı öldürebilecek durumda olan mallan (elbiseleri) kesmek, öldürücü yaraları tedavi etmek.

Başkasının tenasül uzvuna bakmak çok çirkin bir davranış olduğundan buraya bakmak için diğer avret yerlerinde şart koşulmayan derecede şiddet­li bir ihtiyaç şart koşulur. Kadınların tenasül uzvuna bakmak için, erkeklerin tenasül uzvuna bakabilmede şart koşulandan daha şiddetli bir zaruret ve ih­tiyaç durumunun bulunması şart koşulur. Çünkü kadınların tenasül uzvuna bakmanın fitneye yol açmasından korkulur. Yine bir kimsenin diz kapakla­rına yakın bölgelere bakmak kalçalarına bakmak gibi değildir.

13- Namazda en faziletli yön olan Kabe'ye dönmek farzdır. Ancak yolcu­lukta kılman nafile namazlarda namazın maslahatını elde etmek için bunu terketmek caiz kılınmış, yolculuk edilen yön kıbleye bedel kabul edilmiştir. Çünkü buna ihtiyaç vardır. Nitekim düşmanla savaş halin­de iken de ihtiyaç ve zaruretin gerekli kılması sebebiyle düşmanın bu­lunduğu yön kıble gibi kabul edilmiştir.

14- Namazın rükünlerini noksan yapmak haramdır. Ancak namaza son­radan yetişen kişinin imama uymasının, fatiha okuma ve ayakta dur­mayı telafi etmesi bundan istisna edilmiştir.

15-  Namazdaki oturma ve secdelere ek yapmak namazı bozar. Ancak imam rükudan başını kaldırdıktan sonra ona uyan kişi iki secde ve secdeler arasındaki oturuşu kendisi yapar. İmama namazın sonunda yetişirse bunlara ek olarak teşehhüdde okunan zikirleri ve uzun otu­ruşu da buna ekler. Namaza sonradan yetişen kişi fatihanın bir kısmı­nı okurken imam rüku yapsa, tercih edilen görüşe göre ayakta okun­ması gereken şeylerin tümü konusunda bu şahıs mesbuk (namaza son­radan yetişen) gibi kabul edilir.

16- İmam Şafiî'ye göre cemaatin namazın rükünlerini imamla aynı anda yapması caizdir. Namaza başlarken alman tekbir ise bundan istisna edilir. Çünkü namaz bu tekbirle başlar.

Ebu Hanife "Kişinin namazın başından sonuna kadar imama uymuş olma­sı için başlama tekbirinde de imama iştirak etmesi daha faziletlidir" demiştir.

17- imama uyan, imama muhalefet ederek çoğunlukla namazın rükünle­rini imamdan önce yaparsa namazı bozulur. Ancak gaflet ve unutma hali bundan istisna edilir. Kişi, kasten iki rüknü imamdan önce yapar­sa namazı bozulur. Bir rüknü önce yaparsa namazının bozulup bozul­mayacağında ihtilaf vardır. Rüknü imamdan önce yapmakla birlikte her bir rükünde imamla bir süre birlikte bulunursa Şafiî mezhebine göre namazı bozulmaz.

Rükünleri imamdan sonra yapmak da önce yapmak gibidir. Ancak asha­bın Usfan[34] mevkiinde kıldıkları namaz ve rükünlerin başındaki gecikme bundan istisna edilmiştir.

İmam herhangi bir rükne başladığında sünnet olan imam tam olarak bu rüknü yapma durumuna geçmedikçe cemaatin ona uymamasıdır. İmam rüknü tam olarak yaptığında cemaatin ona uyması meşru olur.

Namazdaki kıyamlarda beklemek meşru değildir. Rükuda bekleme ko­nusunda iki görüş vardır.

18- Peşpeşe yapılan çok fiil namazı bozar. Ancak unutma durumu bun­dan istisna edilmiştir. Savaşın kızışması anında yapılan hareketlerin namazı bozup bozmayacağı konusunda farklı görüşler vardır. En doğ­rusu savaş sırasında buna çok ihtiyaç olduğundan bu namazı bozmaz.

19- Namazdaki pek çok rükünde geri kalmak ve kıyamda beklemek ya­saklanmıştır. Ancak cihadın maslahatlarının imama uyma maslahatla­rından üstün olması sebebiyle Usfan mevkiinde kılınan namazda bekçilik etmek için rükünlerde geri kalmak, Zatü'r-rika gazvesinde kı­yamda beklemek bundan istisna edilmiştir.

îşin hakikati şudur: Ashabın yaptığı, aslında hem imama uyma hem de ci­hadın maslahatlarını bir araya getirmektir. Çünkü bekçilik etmek ve ayakta beklemek de cihadın bir parçasıdır. Yine bu fiil, şiddetli korku durumunda cihad ile imkan ölçüsünde yerine getirilebilen namaz rükünlerini bir araya getirmektir.

20- Erkeklerin altından yapılmış bir şey giymeleri veya altın zinet kullan­maları haramdır. Ancak zaruret veya ihtiyaç durumu bundan istisna edilmiştir. Yüzük ve savaş aletleri dışında gümüş de böyledir.

Bir zaruret veya ihtiyaç söz konusu olmadıkça erkeklerin ipek giymeleri de haramdır. Erkeklerin kadınlardan hoşlanabilmeleri için kadınların ipek giymeleri ve altından zinet eşyası takmaları caiz kılınmıştır. Çünkü kadınlardan hoşlanmak onlarla evlenmeye yönlendirir. Bu-dâ kıyamet gününde pey-gamberimiz'in (s.a.v.) diğer peygamberlere karşı övünmesine sebep olacak olan yeni nesillerin doğmasına zemin hazırlar. Ayrıca ana-baba da normal bir insanın ömrü kadar ömür sürerse çocuklarından ve torunlarından yarar görür. Çocuk küçük yaşta ölürse ana-babası için öbür dünyada bir öncü, se­vap, gurur vesilesi olur. Ayrıca ölen çocuk ana-babasmın cehenneme girme­sine de engel olur. Onların cehenneme gitmeleri yalnızca "sizin hepiniz o ce­hennem ateşine uğrayacaksınız. Bu Rabbinin gerçekleştirmeyi üzerine aldığı bir hükümdür"[35] ayetinde söz edilen yemin sebebiyledir.

21- Binek hayvanlarını köpek ve domuz derisi dışında necis derilerle kap­lamak caizdir.

22- Ölen kişiler için cenaze namazı kılmak vaciptir. Çünkü onlar derece­lerinin yükseltilmesine ve günahlarının bağışlanmasına muhtaçtır. Ce­naze namazında onların derecelerinin yükseltilmesi ve günahlarının bağışlanması için dua edilir. Ancak çocukların günahlarının bağışlan­ması için değil yalnızca derecelerinin yükseltilmesi için dua edilir. Çünkü onlar da derecelerinin yükseltilmesine muhtaçtır.

imam Malik'in rivayet ettiğine göre; Said b. Müseyyeb, Enes'in bir çocu­ğun cenaze namazında onun kabir azabından kurtulması İçin dua ettiğini duymuştur. Bu ihtimal dışı değildir. Çünkü çocuğun günahı olmasa bile in­sanın dünyada imtihana tabi tutulması gibi o da kabirde imtihana tabi tutu­labilir. Bu, Enes'in kendi görüşü olabileceği gibi Hz. Peygamber'den (s.a.v.) işittiği bir husus da olabilir.

Şehitler için cenaze namazı kılınmaz. Çünkü onların hataları bağışlanmış­tır. Şehidin bedeninden damlayan ilk kan damlası ile birlikte borç (kul hak­kı) dışındaki bütün günahları bağışlanır.

Şöyle bir soru sorulabilir: Çocukların derecelerinin yükseltilmesi için ce­naze namazlarının kılındığı gibi şehitler için de kılmsa olmaz mı?

Buna şu şekilde cevap veririz: Onlar için cenaze namazı kılınırsa, onların şefaate muhtaç olup olmadığı anlaşılamaz. İnsanları şehitliğe teşvik etmek için onlar üzerine cenaze namazı kılınması terkedilmiştir.

Şu sorulabilir: Hz. Peygamber (s.a.v.), borçlunun cenaze namazını niçin kılmadı? Oysa borçlunun da günahlarının bağışlanmasına ve derecesinin yükseltilmesine ihtiyacı vardır.

Buna şu şekilde cevap veririz: Hz. Peygamber insanları borçtan sakındır­mak için bunu yapmıştır. Çünkü borçlunun borcu ödeyememesi alacaklıya zarar verir. Ayrıca bir insan borçlandığında çoğunlukla konuştuğunda yalan söyler, verdiği sözde durmaz. Nitekim Hz. Peygamber'e (s.a.v.) "Niçin gü­nahtan ve borçtan çokça Allah'a sığınıyorsun?" diye sorulduğunda o şöyle demiştir: "Kişi borçlandığında konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz".[36]

Şu sorulabilir: Allah, peygamberimizin gelmiş geçmiş tüm günahlarını bağışladığını belirttiği halde sahabe Hz. Peygamberin cenaze namazını ni­çin kılmıştır?

Buna şu şekilde cevap veririz: O sağken ona salavat getirmeleri emrolun-duğu gibi öldükten sonra da benzer şekilde cenaze namazını kılmaları emre­dilmiştir.

Denilebilir ki: Dua, duanın yapıldığı kişi için bir şefaattir. Düşük seviye­de olan en üstün olan kişi (s.a.v.) hakkında nasıl şefaatte bulunabilir?

Buna şu şekilde cevap veririz: Hz. Peygamber'e salavat getirmek ve cena­ze namazını kılmak onun için şefaat etmek anlamına gelmez. Bize iyilik ya­pan kişiye karşı aynı şekilde karşılık vermemiz, buna gücümüz yetmezse bu­nun yerine dua etmemiz emredilmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bize yaptı­ğı iyilikten daha büyük bir iyilik yoktur. Biz buna aynı şekilde karşılık ver­mekten aciz olduğumuzdan Yüce Allah'a bizim yerimize ona en uygun kar­şılığı vermesi için dua ederiz.

23- Ölüleri bilinen şekilde kefenlemek, onlara olan saygı gereği vaciptir. Yine onları necasetlerden temizlemek de böyledir. Şehitler bundan İs­tisna edilmiştir. Onlar yaraları ve kanları ile, üzerlerindeki elbise ile birlikte gömülürler. Ta ki Allah'ın karşısına O'nun ilgi ve rahmetini celbedecek şekilde çıksınlar. İnsanlar arasındaki adete göre de köle efendisini savunma uğrunda öldürülse sonra kanlı bir şekilde elbisesi ile efendisinin huzuruna getirse efendisi onunla ilgilenir, merhamet eder ve yaptığı şeye karşılık vermek ister. Zira köle en değerli ve en sevdiği şeyi efendisine itaat uğrunda vermiştir. Yine efendi, kölesinin boş bir araziye atıldığını, yırtıcı hayvan ve kuşların onu parçaladığını görse, kölesine olan sevgi ve merhameti daha fazla olur. Bu sebepledir ki Hz. Hamza (r.a.) Uhud'da şehit edildiğinde Hz. Peygamber (s.a.v.) onun hakkında şöyle demiştir: "Eğer insanların benim yaptığımı yap­mayacaklarını bilsem onu burada bırakırdım. Ta ki kıyamet gününde yırtıcı hayvanların ve kuşların karınlarından hasredilsin"[37]

Şehitler kıyamet gününde yaralarından kan fışkırcUği halde hasredilecek­ler, thramlı kişi de buna benzer. O da kıyamet gününde telbiye getirerek di-riltilecektir.

24- Hayvan ve paranın (altın ve gümüşün) zekatında nisab miktarı malın üzerinden bir yıl geçmesi dikkate alınır. Ancak sene içinde bunlara ek­lenenlerin üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez. Ticaret mallarının ze­katında da bir yıl dikkate alınır ancak yıl içindeki kârın üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez. Çünkü yıl içindeki fazlalıklar, zekatın vacip ol­masına sebep olan nisap miktarı maldan meydana gelmiştir. Bu yüz­den bir yılın geçmesi konusunda da o mala tabi olur.

25- Sene başında mal nisap miktarımn altına düşerse sene başlamaz. Sene içinde nisap miktarının altına düşerse Şafiî mezhebindeki muteber gö­rüşe göre ticaret malları dışında sene yeniden başlar. Bu görüş prob­lemlidir.

26- Malın üzerinden bir yıl geçtiğinde fakirlerin zekata doğrudan sahip olacağı görüşünü benimsemiş olsak bile, onların payı olan kısım için yapılan harcamalar zekat verene ait olur. Bu "bir mülk için yapılan harcama mülkün sahibi tarafından yüklenilir" kaidesinin istisnasıdır.

Mal sahibi fakirlerin sahip olduğu zekatı benzeri ile veya daha iyisi ile de­ğiştirebilir. Bu da "başkasının malında sahibinin izni olmadan tasarrufta bu­lunulmaz" kaidesinin istisnasıdır. Bu, fakirlere zarar vermeyen durumlarda mal sahiplerine yumuşak davranmak için caiz kılınmıştır. Malın ancak ben­zeri ve daha iyisi ile değiştirilmesi caizdir.

27- Mal sahibi zekat nisabı olan malı sene içinde kendi cinsi ile veya cinsi dışında başka bir malla değiştirdiğinde sene kesilir. Ancak ticaret mal­ları bundan istisna edilmiştir. Ticaret mallarının kıymeti onların bedel­lerine intikal eder. Fakirlerin zarar görmemesi için ticaret mallarının varlığını bedelleri ile devam ettirdiği var sayılarak sene kesintiye uğ­ratılmaz.

28- Zekatı verilecek develerde, verilmesi gereken yaşta bir deve bulun­mazsa bunun telafi edilmesi telafi konusundaki kıyastan istisna edil­miştir. Zekat dışında bunların kıymeti, herhangi bir muhayyerlik söz konusu olmaksızın yörede geçerli para birimi üzerinden belirlenir. Ze­katta ise istisna yapılmıştır. Çünkü kıymet belirleyen kişileri çöllere götürmek zordur, ayrıca çölde yaşayan insanlarda altın az bulundu­ğundan altın vermeleri de gerekli kılınmamıştır. Bu gibi insanlar iki koyun veya yirmi dirhem verme arasında muhayyer bırakılmışlardır. Çünkü çöl insanları koyun ve dirhemi kolayca bulabilirler.

Tahmin yolu ile arazi veya ağaç üzerindeki ürünü hesaplamak dînin bu konudaki temel prensibine aykırıdır. Çünkü tartma, uzunluk ölçme, hacim ölçme ve kıymeti belirlemenin aksine bunda çok yanlışlık yapılır. Bu ölçüle­rin içinde doğruya en yakın olanı ağırlık ölçüsüdür. Çünkü terazinin iki ke­fesine konan şeyler arasında çok az fark olur. Ölçülerin içinde doğruya en uzak olanı tahmin yoluyla ürünü hesaplamadır. Ancak genel ihtiyaç sebe­biyle zekatta ve müsakat akdinde caiz kılınmıştır. Yaş hurma ve üzüm ol-gunlaşınca, miktarı tahmin yoluyla hesaplanarak bunların sahiplerine gerek­li olan zekat bulunur. Mal sahipleri tahminen bulunan bu miktarı tazminle yükümlü tutulur. Çünkü ürünlerin kuruyup da hacim ölçüsüyle ölçülmesi­ne kadar; sahiplerinin yeme, satma, satın alma tasarrufları yasaklanırsa hem ürünlerin sahipleri hem diğer insanlar zarar görür.

Müsakat akdinde ürün miktarının tahmin yoluyla hesaplanması da böy­ledir. Böylelikle ortakların üründen yemeleri ve tasarrufta bulunmaları ya­saklanmamış olur. Sahiplerinin bunu yapmasının yasaklanması aslında tüm insanlara yasaklanması anlamına gelir. Bu yasak zekat konusunda karşılaşı­lacak zararın altında tüm insanlar için genel bir zarar doğurur. Müsakat ak­dinde tahmin ile ürün miktarını hesaplamasalar bile iki ortak bu ürünlerde karşılıklı rıza ile tasarrufta bulunur. Zekatta ise fakirleri razı etmek mümkün değildir. Çünkü onlar belirli şahıslar değildir. Araya akdinde olan tahmin zekat ve müsakattan sonra gelir.

29- İbadetlerden istisna edilen konulara verilebilecek diğer örneklerden biri de şudur: imam Şafiî'ye göre nisap miktarının altındaki hayvanda zekat yoktur, ancak ortaklığı bundan istisna etmiştir. Kırk kişi birer ko­yun koyarak ortak olsalar veya seksen kişi kırk koyun ile ortaklık kur­salar imam Şafiî bu ortaklıkta bir veya yarım koyun hissesi olan kişile­re zekatı gerekli kılmaktadır. Oysa bu, fakirlerle paylaşılması mümkün olmayan az bir miktardır.

Şöyle bir soru sorulabilir: Nisap miktarlarının dikkate alınmasının sebebi malın eşitliğe uygun olması içindir. Öyleyse eşitliğe uygun olan yüz dinar değerinde mücevher, at, eşek, katır, köy, bahçe, ev, dükkan gibi şeylere sa­hip olan kişiye niçin zekat gerekmiyor? Böyle bir kişiye zekat gerekmiyor da beş deveye sahip olan veya bir devenin belli bir payına ortak olan ve bak­makla yükümlü kimseleri bulunan fakir bir şahsa zekat nasıl gerekli oluyor?

Buna şu şekilde cevap veririz: Bir kimsenin köy ve bahçeleri olur da bu­rada zekata tabi; hurma, üzüm, ekin bulunursa bu ürünlerin zekatı verilince gayri menkuller hakkındaki vacip yerine getirilmiş olur. Buralarda zekata ta­bi bir mal olmasa da çoğunlukla bahçelerden elde edilen ürünler para ile satılır. Yine araziler çoğunlukla para karşılığı kiraya verilir. Bunlardan elde edilen paralar sene sonuna kadar kalırsa paralardan Ödenecek zekat verilin­ce gayri menkuller hakkındaki vacip yerine getirilmiş olur. Kişi buralardan kazandığı para ile ticaret yaparsa ticaret mallarının zekatı paranın zekatının yerini alır.

Ev, dükkan, katır ve eşeğin kiraya verilmesi konusunda da aynı durum söz konusudur. Alimler atın zekata tabi olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir.

Mücevherlere gelince; çoğunlukla insanlar mücevherleri elinde tutmaz, ticaretini yapar. Çok az insan bunları elinde tutar. Hükümdarların bunları elinde bulundurması, devlet hazinesi için olursa zekat gerekli olmaz. Hü­kümdarlar haksız olarak devlet hazinesinden aldıkları şeyler sebebiyle zen­gin sayılamazlar, gerçekte onlar fakirdir. Çünkü ellerindeki mal onların de­ğil, halkındır. Devlet hazinesine zekat düşmez, çünkü burada hak sahibi olan kimseler belirli şahıslar değildir.

Hükümdarların kendilerine satın aldıkları şeyin bedeli devlet hazinesin­den ödenirse hükümdarlar ona sahip olamazlar. Kendi hesaplarına satın alır da parayı hazineden öderlerse bunu hazineye borçlanırlar. Borçlu kişi üzeri­ne zekatın vacip olup olmadığında alimler arasında farklı görüşler vardır. Bazı alimler denizden çıkarılan cevherler konusunda bu görüşe muhalefet etmişlerdir.

30- Aylar, iki adil şahidin şahitliği ile sabit olur. Namaz vakitleri bir adil kişinin haberi ile sabit olur. Şafiî mezhebine göre şevval ayı, iki adil ki­şinin şahitliği ile sabit olur. Ramazan ayı ise bunlardan istisna edilerek bir adil kişinin haberi ile sabit olur. Çünkü bu ayda yapılan ibadet Al­lah'ın hakkıdır. Adeten bu konuda yalan söylenmesi uzak bir ihtimal­dir. Bu şahitlik, dinî konularla ilgili bir haber verme gibi olup böylelik­le İslam'ın rükünlerinden biri olan büyük bir ibadet için ihtiyat göste­rilmiş olur. Hac bundan farklıdır. Çünkü hac mevsiminde hilali bir ki­şinin görmesi nadiren meydana gelir. Nadiren meydana gelen bir şey için şahitlikler konusundaki genel kaidelere muhalefet edilmez.

31- Allah'ı tanıma, iman, namazlar, teşbih, tahmid, tekbir, temcid, ezan, Kur'an okuma vb. gibi ibadetlerin hiçbirinde vekalet geçerli değildir. Çünkü bu ibadetlerin amacı Allah'ın yüceltilmesidir. Vekilin Allah'ı yüceltmesi ile müvekkil bunu gerçekleştirmiş olmaz.

Ölüm, ihtiyarlık, iyileşme umudu bulunmayan hastalık gibi bir sebeple hac ve umreyi yapamayanlar için vekaleten hac yapmak yukarıdaki kaide­den istisna edilmiştir. Namazlardan da yalnızca tavaf namazı istisna edilmiş­tir. Çünkü bu da hac ve umreye bağlı bir ibadettir. Aslen caiz olmayan bir şey tebean caiz olabilir. En doğru görüşe göre oruç da böyledir. İtikâf da oruç gibi değerlendirilmiş olmakla birlikte bu gerçeğe uzak bir görüştür. Çünkü bu konuda nass yoktur. Böyle bir konuda kıyasa başvurulamaz.

32- Herhangi bir nafile ibadete niyet eden kişinin ibadeti niyetle farza dö­nüşmez. Ancak hac ve umre bundan istisna edilmiştir.

33- Vekalete elverişli bir iş konusunda vekil tayin edilen kişi müvekkil adına niyet ederek bunu yapsa yaptığı iş müvekkil adına geçerli olur. Ancak hac ve umre bundan istisna edilmiştir. Şöyle ki; kendisi için hac yapmamış bir kişi hac ve umrenin her ikisi yahut birisi için müvekkili adına niyet etse ibadet kendisi için geçerli olur.

34- Bedenle yapılan iki ibadet arasında belirsiz niyette bulunmak, hac ve umre dışında geçerli değildir. İhramda belirsiz niyette bulunmak ise geçerlidir. Sonra ihrama giren kişi bunu dilerse hac, dilerse umre ya­hut her ikisi için yapabilir.

Zekat ve keffaretlerde niyetin belirsiz bırakılması da geçerlidir. Çünkü tıpkı borçlar gibi bunların malî yönü ibadet yönünden daha baskındır.

35- Bir kimse ibadetini başkasının ibadetine bağlarsa, örneğin "falancanın namazı gibi namaz kılmaya niyet ettim" dese bu geçerli olmaz. Ancak hac ve umre için geçerli olur. Örneğin kişi İhramı sırasında niyetini baş­kasının niyetine bağlasa bu geçerli olur. Bağladığı kişi ihramında neye niyet etmişse bu kişi bunu bilsin yahut bilmesin ona niyet etmiş olur.

36- ibadet için belirlenen vakit çıktığında, ibadetin kaçması ister kasten is­ter yanlışlıkla olsun ibadet kazaya kalmış olur. Ancak cem-i tehir, Ra­mazan ve Kurban bayramı günlerinde yanlışlık yapılarak bayram na­mazının sonra kılınması, arefe gününde yanlışlık yapılması durumun­da ibadet kaza olmaz eda olur. Çünkü cem-i tehir durumunda yolcu­luk sebebiyle özür söz konusudur. Bayramda ise bayram namazını eda rütbesini yitirmemek için böyledir. Hacca gelince; haccın edasının yi­tirilmesinde genel bir zarar söz konusudur.

37- Bir kimse ibadetini bozduğunda ibadetin hem kendisi hem de niteliği geçersiz olur. Ancak hac ve umrede kişi cinsel ilişki yaparak bunları bozduğunda ibadetlerin niteliği olan şahinlik bozulsa bile ibadetin kendisi bozulmaz. Kişi, hac ve umre bozulmadan önce ne yapması ge­rekiyorsa onları aynen yapar.

Kişi Ramazanda oruç tutarken orucunu bozduğunda durumu bundan farklı olur. Çünkü haccı bozan kişi, yasakları çiğnendiğinde keffaret gereken bir ibadete devam etmektedir.

Oruç tutan, orucunu bozduktan sonra karısı ile Ramazan ayında ilişkide bulunsa bu ilişki sebebiyle keffaret gerekli olmaz. Çünkü o geçerli bir orucu tutmamakta yalnızca kendini oruçlu gibi göstermektedir.

38- İbadetler yapılamadığında kazayı gerektirir. Kaza borcu başka bir iba­dete intikal etmez. Hac bundan istisna edilmiştir. Haca kaçıran kişi umre yapar sonra ertesi sene haccı kaza eder.

39- İbadetlerin her birinden farklı bir şekilde çıkılır. Namazdan selamla çı­kılır. Oruçlunun ibadetini bitirmesi ne kendi fiiline ne de seçimine bağlıdır, aksine gündüzün bitmesiyle biter. Itikaf ibadetinden ise ba­zen tıpkı oruç gibi sürenin dolmasıyla bazen de özürsüz yere mescit­ten çıkmakla çıkılır. Hac ise böyle değildir. Hac ibadetinden iki türlü çıkılır: Biri ilk olarak ihramdan çıkma diğeri ise hac yasaklarının tü­münün kalktığı durumdur.

40- Hac ve umre dışında ibadet yapan kişinin Ölümüyle ibadetlerin hük­mü sona erer. îhramlı kişi öldüğünde onun başım kapatmak, bedenini dikişli elbise ile örtmek, güzel koku sürmek caiz değildir. Bu aslında gerçek anlamda bir istisna sayılmaz. Çünkü onun sorumluluğu ölü­müyle sona ermiştir. Bu, geride kalan kişilerin sorumluluğudur.

İddet bekleyen kadının ölümüyle yas tutma işinin sona erip ermediğinde ise görüş ayrılığı vardır.

41- Başkasının mülkünden bir zaruret söz konusu olmaksızın yararlan­mak yasaktır. Ancak fakirlere adanmış hedy kurbanına binmek, hayvanın yavrusuna yeten miktardan fazla sütü içmek bundan istisna edilmiştir. Yine zekatı fakirlerin mülkü olarak kabul edersek fakirlerin zekat olarak ayrılan hayvanlardan yararlanması da caiz olur.

42- İbadet türünden bir adakta bulunan kişinin bunu yerine getirmesi ge­rekir. Ancak inat olsun diye bir şey adayan kişi bundan istisna edilmiştir. Çünkü adakta bulunan kişi bir fiile teşvik eden veya ondan engelleyen gibi kabul edilir. Bu sebeple adak yemine benzer. Kişi adağını yerine getirmek ile keffaret vermek arasında muhayyer olur. Diğer bir görüşe göre, Hz. Pey­gamber (s.a.v.) "Adağın keffareti yemin keffaretidir"[38] buyurduğundan kişi­nin keffaret dışında seçeneği yoktur.

43- Belirli bir cins adakta bulunan kişi, başka bir şey o cinsten daha üstün olsa bile adağını diğer cinsten bir şeyle yerine getiremez. Örneğin bir dirhem sadaka vermeyi adayan kişi iki dinar sadaka vermek, köle azat etmek veya hac yapmakla adağını yerine getirmiş olmaz.

Kişi yürüyerek hacca gitme konusunda adakta bulunsa sonra binekle git­se veya binekle hacca gitme konusunda adakta bulunup yürüyerek gitse İmam Şafiî'nin bağlılarından kimileri bu meseleyi; yürüyerek mi yoksa bi­nekle mi hacca gitmenin daha faziletli olduğuna binaen çözmüşlerdir. Buna göre adanan şekilden daha faziletlisiyle hacca gidilmesi, adağın yerine geti­rilmesi anlamına gelir. Diğerleri ise; "daha üstün olanı yapmakla adağı yeri­ne getirmiş olmaz, çünkü bunlar iki farklı cinstir" demişlerdir. Tercih edilen görüş budur. Çünkü yürüyerek gitme binekle gitme ile aym cinsten bir fiil değildir.


[34] Usfan, Mekke İle Medine arasında bir bölge olup müslü manlar Hudeybiye sulhünden önce bu bölgede namaz kılmışlardır.

[35] Meryem, 71

[36] Buharı, Ezan, 2, 317; Müslim, Mesâcid, 1, 412

[37] İbn Sad, Tabakât, 2,12-13

[38] Müslim, nezr, 3,1265