Konu Başlığı: Mallarla İlgili Telafi Edici Hükümler Gönderen: Ekvan üzerinde 08 Eylül 2011, 13:11:50 Mallarla İlgili Telafi Edici Hükümler Tazmin edilmesi gereken mallarda aslolan, imkan nispetinde malın kendisinin verilmesidir. Malı tüm vasıfları tam olarak teslim eden sorumluluktan kurtulur. Bazı vasıfları noksan olursa bunların kıymetini öder. Zira vasıflar mislî mal değildir. Malı, tüm vasıfları tam olduğu halde piyasa değeri düştüğü için değeri düşmüş olarak geri veren kimse piyasa değerindeki bu düşüşü tazmin etmez. Çünkü bu kimse malın ne kendisinde ne de vasıflarında herhangi bir eksiklik meydana getirmemiştir. Ancak Ebu Sevr bu görüşe katılmamaktadır. Mesela 100 dirhem değerinde buğday gasbeden kişi, aynı buğdayı değeri 10 dirhem düşünce iade etse veya 10 dirhem değerindeki bir elbiseyi gasbeden, aynı elbiseyi piyasa değeri 5 dirheme düşünce geri verse bir şey tazmin etmesi gerekmez. Çünkü burada azalan insanların talepleridir. Bu ise dine göre mütekavvim bir mal değildir. Vasıf ve menfaatlerin bizatihi kendilerinin iade edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla vasıflarda meydana gelen noksanlık, malın değerini ne kadar düşürmüşse o miktar ile tazmin edilir. Menfaatler ise emsal ücretle tazmin edilir. Malın bizatihi kendisinin iadesi mümkün olmazsa iki durum söz konusu olur; birincisi mislî mallardan olması ki mislî mallar bütün vasıf ve zatı itibariyle aynı olan misliyle tazmin edilir. Buğdayın buğdayla, zeytin yağının zeytin yağıyla, susamın susamla, tahinin tahinle tazmin edilmesi örnek olarak verilebilir. Mislî mallar her açıdan birbirinin yerini tuttuğu için bu şekilde tazmin edilir. Zira mallar zat ve tüm sıfatları itibariyle birbirine denk olunca akl-ı selime göre tazmin tam anlamıyla gerçekleşmiş olur. Malın bizatihi kendisinin bulunmamış olması önemli değildir. Mal tüketildikten sonra akl-ı selim artık onunla ilgilenmez. Ancak mislî malların misliyle tazmin edileceği kaidesinin iki istisnası vardır: a- Malın fiyatında noksanlık söz konusu olursa, mesela suyun tükeneceği ve piyasa değerinin çok yükseleceğinin beklenildiği bir zamanda susuzluk çeken kimse, başkasına ait suyu içtiğinde, çok değerli olduğu bir dönemde suyun bedelini öderse ancak tazmin etmiş olur. Ki suyun sahibi için değer kaybı olmasın. Bunun benzeri başka Örnekler de vardır. b- Satın alınan ineğin bir kusur sebebiyle iadesi halinde, geçen süre içinde elde edilen sütün hurma ile tazmin edilmesi. Misli bir mal olan süt bu durumda, mallar kıymeti ya da misliyle tazmin edilir, kaidesinden istisna edilmiştir. Satıcının ne kadar sütünün müşteriye geçtiği bilinemediği için bu konuda istisna getirilmiş ve din bir takdirde bulunulmasını istemiştir. Zaten bundan başka bir yol söz konusu değildir. Takdirin hurma ile yapılması, besleyici olma açısından süte denk olması ve Araplar nezdinde hurmanın en önemli iki bedelden biri olması nedeniyledir. Burada şöyle bir soru sorulabilir: Helal olduğu kesin olan bir mal, çoğunluğu haram olan aynı malla tazmin edilirse, dinin ve akıl sahibi insanların istedikleri helal olma vasfı ortadan kalkmış olur. Bu durumda hak sahibi kimse, helal olan ile haram şüphesi bulunan iki mal arasındaki bu bariz farka rağmen o malı almaya zorlanabilir mi? Buna şöyle cevap veririz: Burada çeşitli ihtimaller ve görüş farklılığı vardır. Çoğunluğa göre almaya zorlanır. Nitekim alacaklı kimse de haram olduğu belirtilen bir malı almak zorundadır. Aslında bu görüş de hakikate uzak ve müşkil görünmektedir. Malın kendisinin iadesi mümkün olmayınca ikinci durum, malın mislinin geri verilmesi mümkün olmayan kıyemî mallardan olmasıdır. Koyun, inek, köle, at ve benzeri kıyemî mallar her açıdan denk bir benzeri bulunmayacağı için fiyat ve değer bakımından benzer bir şeyle tazmin edilir. Tazmin sorumluluğu bulunmayıp bir malı telef eden kimse; mesela tazmin sorumluluğu bulunmayıp bir evi yakan, efendisinin yanında bulunan bir köleyi öldüren, sahibi üzerindeyken atı öldüren kimse bu malları itlaf ettiği zamandaki bedelleriyle tazmin eder. Çünkü tazmin sorumluluğu o kimsede olmasa da bizzat kendisi telef ettiği için tazminle yükümlüdür. Ancak kişinin tazmin sorumluluğu altında bulunan bir mal, kendi müessir fiiliyle veya bir başkasının fiiliyle ya da tabii bir afetle telef olsa, Şafii'ye göre, o kimse mala el koyduğu andan elinde telef olduğu ana kadar malın kazandığı en yüksek değer üzerinden tazmin eder. Çünkü bu zaman süresinde onun tazmin mükellefiyeti vardır. Dolayısıyla en yüksek değer üzerinden tazmin etmesi gerekir. Bazı alimler vasıfları farklı olsa da her malın benzer bir malla tazmin edileceğini söylemişlerdir. Bu görüş fiyat bakımından denklik şart koşulursa hakikate yakın olur. Ancak bu şart koşulmazsa hakikatten ve doğruluktan uzaktır. Çünkü değerinin üzerinde bir mal ile tazmin gasbedene karşı, değerinin altında bir mal ile tazmin ise değerinin ne kadar altında ise o oranda mal sahibine karşı haksızlıktır. Bu meselenin, başkasına ait olup avlanılan hayvanın ona denk bir hayvanla tazminine kıyas edilmesi doğru değildir. Çünkü bu tazmin kaidelerine uymayan taabbudî bir hükümdür. Malların vasıfları mislî değildir. Dolayısıyla şu şekilde tazmin edilir: mala ait vasıf, bir kimse tarafından tazmini gerektirecek şekilde telef edilir ya da o kimsenin tazmin sorumluluğunda iken herhangi bir şekilde telef olursa önce o malın tüm vasıfları tam olarak değeri tespit edilir, sonra da belli vasıfların telef olmasından sonraki değeri tespit edilir, iki değer arasındaki fark tazmin edilir. Aynı şekilde bir malı kusurlu hale getiren kimse malın sağlam haliyle kusurlu hali arasındaki farkı tazmin eder. Yine bir binayı yıkan kimse, yıkılmış haliyle sağlam hali arasındaki fiyat farkını tazmin eder. Çünkü bina mislî bir mal değildir. îmam Şafii'ye göre, bir araziyi gaspedip orada bir çukur kazarak arazinin değerini düşüren kimsenin kazdığı toprakla çukuru doldurması gerekir. Böylece arazi eski haline denk duruma gelir. Bu, kazılan toprağın diğer bir toprakla tazmini ve kazılan çukurun misli mallar gibi kabul edilmesi anlamına gelir. Çünkü kıyemî mallardan olsaydı arazinin değeri ne kadar düşmüşse onu tazmin etmesi gerekirdi. Buna göre duvardan bir tahta ya da taş alan kimse, daha sonra bunları yerine koysa sorumluluktan kurtulur. Çünkü hiçbir fark olmaksızın duvarı daha önceki durumuna getirmiştir. Bu, yukarıdaki gibi açılan çukurun doldurulmasına ya da su çekilen kuyunun tekrar su ile doldurulmasına benzer. Bu durumlarda eski haline getirme misliyle tazmin etme mesabesinde görülmüştür. Yine buna göre toprak ve kireç kullanılmaksızın sadece taştan yapılmış bir köşkü yıkan kimse, tıpkı yukarda zikredilen çukur kazıp kapatma ve kuyudan su çekip tekrar doldurma örneklerinde olduğu gibi, hiçbir fark olmaksızın tüm taşları yerine koyabilirse bunun dışında bir şey yapmasına gerek kalmaz. Bazı alimlerimiz ortak duvarı yıkan ortağın duvarı tekrar yapmaya zorlanacağını söylemişlerdir. Bununla yıkılan duvarın denginin yapılması kaste-diliyorsa doğrudur, daha farklı bir duvarın yapılması kastediliyorsa bu dinî kıyasa ve telef edilen şeylerin tazmini konusundaki ilkeye aykırıdır. Çünkü telef edilen şeyin daha iyi ya da daha kötü bir şekilde yeniden yapılması söz konusu olabilir. Burada şöyle bir soru sorulabilir: Telef edilen malda isyankar kimselerin rağbet edecekleri bir kıymet fazlalığı varsa ve onların nezdinde o şeyin değeri daha fazlaysa; mesela koçun tosluyor, horozun dövüşüyor olması, genç çocuğun güzel görünüm ve hareketlere sahip olması gibi durumlar kötü kimseler için iyi kimselere nazaran artı bir değer anlamı taşır. Bu durum tazmin edilirken dikkate alınır mı? Buna şöyle cevap veririz: Tazminatta bu durum dikkate alınmaz. Çünkü burada kıymeti artıran şey malın kötü gayelerde kullanımına yöneliktir. Nitekim çalgı aletinin, oyun kağıtlarındaki kupanın, haram olan resimlerin kıymetleri de nazar-ı itibara alınmaz. Putların ve haçların kırılması Örneğinde olduğu üzere bu ve benzeri şeylerin iyi, salih kullar nezdindeki kıymetleri dikkate alınır. Akitlerle ilgili tazminat cezalarının hükmü de vasıflarla ilgili tazminatın hükmü gibidir. Bedel, hem malın sağlam olduğu hem de kusurlu olduğu durumlara göre tespit edilir ve aradaki fark ödenecek meblağa ilave edilir. |