๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 17 Ağustos 2011, 13:40:23



Konu Başlığı: Hükümlerin Zanlara Göre Değerlendirilmesi
Gönderen: Ekvan üzerinde 17 Ağustos 2011, 13:40:23
HÜKÜMLERİN ZANLARA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ


Zanlar, ihtiyaçların gerektirmesi sebebiyle adetlerden elde edilir. Bu­nun çeşitli örnekleri vardır:

1- Kadının, kendisini henüz tanımayan koca ile gerdeğe girmesi duru­munda kocanın onunla cinsel ilişkide bulunması caizdir. Adeten böy­le bir durumda aldatmanın çok uzak bir ihtimal olması sebebiyle kadı­nın gerdeğe girmesi onun kişinİK^arısı olduğuna şahitlik etmektedir.

2- Tercih edilen görüşe göre boynuna gerdanlık takılan, boğazlanmış hedy hayvanının etinden yemek caizdir. Çünkü boğazlama ve gerdan­lık takmak dağıtma ve yemeye izin verme konusunda sözlü ifade ye­rine geçer.

3- Kişinin başkalarına ait ortak yollara ve geçitlere girmesi, örfte buna ve-

rilen izin sebebiyle caizdir. Hak sahiplerinin bir kısmı girişi yasaklasa giriş yasak olur. Hak sahipleri arasında yetim veya deli bulunduğun­da bunun caiz olması tartışmalıdır.

Bir kimse bir başkasının duvarına yaslansabu yaslanma duvarda bir delik, yamulma veya kırılma meydana gelmesine .etki ediyorsa sözlü ve örfî izin bu­lunmaması sebebiyle yaslanma caiz olmaz. Duvara dayanmak ona kesinlikle zarar vermiyorsa örfî izin sebebiyle bu caiz olur. Duvar sahibi bu durumda yaslanmayı yasakladığında bu sırf bir inat sebebiyle yasaklama olduğu için yaslanmanın caiz olup olmayacağı konusunda ihtilaf vardır. Bu tıpkı kişinin "benim evimin güzelliğine bakma! Ağaçlarımın parlaklığına bakma, elbisele­rimin parlaklığına bakma, arkadaşlarımın çokluğuna bakma!" demesi gibidir.

4- Evin kapısını çalmak, başkasına ait kandillerden ve lambalardan kendisininkini tutuşturmak gibi fiillerin .tümü örfî izin sebebiyle caizdir.

5- Sadaka olarak yapılan yardımı elden fakire vermek yeterlidir. Çünkü fakirin içinde bulunduğu durum, ona verilenin sadaka olduğuna şahitlik etmektedir. Burada sözlü ifadenin şart olduğunu söyleyen kişinin delili yoktur. Çünkü bu selef ve halefin üzerinde yürüdüğü yola aykırıdır.

6- Değersiz mallar üzerinde yapılan alım-satımlarda pazarlarda alım-satım ile uğraşanlar için malı verip parayı almak sözlü ifade yerine ge­çer. Çünkü bu bedelli akde rızayı gösterir. Değersiz malların elden ele dolaştırılması da böyledir.

7- Alıcının malı itlaf etmesi, cariyeyi satın alanın onunla satıcının yanında iken cinsel ilişkide bulunması, alıcının sözlü olarak akdi onayladığı an­lamında kabul edilir.

Cariye ile satıcı ilişkide bulunursa, fiilin delaleti sebebiyle bu fesih sayılır. Çünkü müslümanlar hakkında yaygın olan durum; helal bir ilişki imkanı bu­lunduğunda haram ilişkiye teşebbüs etmemesidir.

8- Nikah konusunda kendilerinden izin istenildiğinde bakire kızların susması zahiren onların nikaha razı olduklarını gösterir.-Kız nikahı çirkin görse bunu istemediğini açıkça söylerdi. Zira bakire kız izin vermek­ten utandığı halde istemediğini belirtmekten utanmaz.    .

9- Muamelelerde, ziyafetlerde, teberrularda harcamayı yapan kişinin zilyedliğine itimad edilir. Çünkü örfte zilyedlik, malın zilyede ait oldu­ğunu açıkça gösterir.

10- İnsanlarda yaygın durumun hürriyet ve tasarruf serbestliği olmasına binaen, hür ve reşid olduğu bilinmeyen kişi ile muamelede bulunmak, onun dava ve ikrarını dinlemek, yemeğini yemek, hediyesini ve malı­nı mubah kılmasını kabul etmek, evine girmek.

11- Değer belirlemedeki isabetlerinin yaygın olması sebebiyle, mallarda değer artışını gerektiren iyi nitelikleri ve değeri düşüren kötü nitelik­leri bilen değer biçicilerin spzlerine güvenilir. Malın miktarını tahmin­le belirleyenlerin, isabetleri yaygın olması sebebiyle tahminleri esas alınır, isabetlerinin yaygın olup hemen hemen hata etmemeleri sebe­biyle kâiflerin nesepleri bağlama konusundaki sözlerini kabul etmek de böyledir.

12- Nesebi hakkında iki kişinin iddiada bulunduğu şahıs, ikisinden birini tercih konusunda kendi tabiatı hangisine meylediyorsa nesebi ona bağlanır. Bu, zanların eri zayıflarındandır. Bu sebeple kâifin bulunma­ması durumunda nesebin ilhak edilmesinde en düşük derecede kabul edilmiştir.

13- Çoğunlukla isabet etmeleri sebebiyle ölçekle ölçenlerin Ölçmesine, tar­tı ile tartanların tartmasına, yüz Ölçümü yapanların ölçmesine, ürün miktarını tahminle belirleyenlerin tahminlerine güvenilir.

14- Buluntu malı vermede; o malın bağını, konulduğu şeyi ve miktarını tarif eden kişinin tarifine güvenilir. Çünkü o malm ona ait olduğu ko­nusunda kişinin doğru söylediğine dair zahir bir delalet vardır.

15- Temizlik, necaset ve kıble yönü konusunda emarelere itimat edilir.

16- Davalıyı, durumları bilinmeyen kişilerin durumları belli oluncaya ka­dar onların şahitliğine dayanarak hapsedilir. Çünkü yaygın olan du­rum, durumu bilinmeyenlerin adil olmasıdır.

17- Dava konusu olan tasarruf ve akitler prensip olarak sahih kabul edilir. Çünkü yaygın olan bunların sahih olanlarıdır, fasid olanları nadirdir.

18- Bir kimsenin ikrarda bulunduğuna dair şahitlik yapılması halinde, şa­hit ikrar edenin ikrara ehil olduğunu zikretmese bile onun şahitliği dinlenir. Çünkü ikrar edenler ve tasarrufta bulunanlarda yaygın du­rum bunların rüşde sahip olması ve kendi iradeleri ile bu ikrar ve ta­sarrufları yapmalarıdır.

19- Bir şeyin bir kimsenin mülkiyetine bitişik olması o şeyin ona mahsus olduğunu gösterir, iki arazi arasında bir duvar bulunduğunda, bu iki arazi iki özel şahsa ait ise duvar da aralarında ortak olur. Çünkü du­varın onların mülklerine bitişik olması duvarın onlara ait olduğunu göstermektedir.

Duvar sokak ile kişinin mülkü arasında olursa veya sahipsiz arazi ile ki­şinin mülkü arasmda olursa yalnızca kişiye ait olur. Çünkü, sahibi bulunan arazilerin aksine yol ve sahipsiz araziler konusunda adet olan durum, ihtiyat gösterilmemesidir.

20- Binaların şekilleri, birbirine komşu iki kişiden hangisine ait olduğuna delalet eder. Örneğin iki mülk arasında iki malikten birinin mülküne içine girecek ve yapısı uygun düşecek şekilde bitişik bir duvar bulun­sa bu duvar, bina yapısına uygun düşene ait olur. Çünkü duvarın ona ait olduğunu gösteren iki delil vardır: Birincisi bitişik olması, ikincisi mülkün içine girmesi ve binasının yapısına uygun olması.

Duvar iki yönden birinden bir şahsm mülkiyetine diğer taraftan diğerinin mülkiyetine girse iki delilin birbirine eşit olması sebebiyle malikler duvarda ortak olur.

21- Çıkmaz sokaklara açılan kapılar, her bir kapının ölçüsü oranında o sokakta ortak olunduğunu gösterir. Buna göre ilk kişi sokağın başından kendi kapısına kadar olan kısma ortak olur, ikinci kişi sokağın başından kendisinin olan ikinci kapıya kadar olan kısma ortak olur. Aynı şekilde üçüncü ve dördüncü kişi de böyle olup sokağın en so­nundaki kişi sokağın başından kendi kapısına kadar olan kısma or­tak olur. En sonda olan kişi Şafiî mezhebine göre kendi kapısından sokağın son bölümüne kadar olan kısımda tek başına hak sahibi olur.

22- Komşunun ve ortak yolun üzerine doğru uzatılmış kanatların bulun­ması bunların bir hakka dayanarak uzatıldığını gösterir. Yer altına ve mülklerin altına gömülen su kanalları, insanların mülklerinde akan su kanalları ve nehirler de su sahiplerinin onlar üzerinde hak sahibi oldu­ğunu gösterir. Çünkü dış görünüşleri bunların bir hakka dayanarak o şekilde konulduğunu göstermektedir.

23- Zilyedlik, zilyedin mal üzerinde hak sahibi olduğunu gösterir. Çünkü mülklerde yaygın olan durum bunların sahiplerinin ellerinde bulun­masıdır.

Şöyle bir şey söylenebilir: Bu durum, bazı menkul mallarda zahir bir du­rumdur. Örneğin insanın giydiği elbisenin ona ait olması, yük hayvanların­da bulunan yükün hayvan sahibine ait olması, tüccarın elinde bulunan ku­maşın ona ait olması böyledir. Ancak adete göre kiraya verilen ve sahibinin elinden kiralayanın eline geçen araziler, binek hayvanları, çarşılar ve ha­mamlarda yaygın olan durum bunların sahibinin elinden çıkmasıdır. Bu du­rumda "yaygın olan durum mülklerin sahiplerinin elinde bulunmasıdır" di­ye nasıl söylenebilir?

Buna şu şekilde cevap veriri;': Davacı bu konuda zilyed ile anlaşmazlığa düştüğünde onun mal sahibi olduğu kesinlik taşımaz. Çünkü aslolan mülki­yetin ona ait olmamasıdır. Burada aslolan mülkiyetin zilyede de ait olmama­sıdır. Bu durumda iki asıl birbiri ile tearuz etmektedir. Geriye yalnızca zil-yedlik kalmıştır.

Şahitlik, yukarıda-anlattığımı/ delaletlerin tümünden önce gelir. Çünkü şahitliklerden elde edilen zan yukarıda saydığımız tüm yönlerden elde edi­len zandan daha güçlüdür. İkrar ise şahitlikten de önce gelir. Çünkü ikrar­dan elde edilen zan, şahidin şahitliğinden elde edilen zandan daha güçlü­dür. Zira ikrarda bulunan kişinin ikrarında ya lan. söylemesini engelleyen ta­biî bir engel bulunmaktadır. Şahidin yalan söylemesini engelleyen durum ise dinîdir. Tabiî engel dinî engelden daha güçlüdür. Bu yüzden tabiî engelin bulunması sebebiyle ikrar müslüman, kâfir, iyi, kötü kim tarafından yapılır­sa yapılsın kabul edilir.

İkrarda yalan söylemeyi engelleyen durum sadece ikrar edene özgü oldu­ğundan ikrar yalnızca onun hakkında ve ondan telakki edenler hakkında ge­çerlidir. Çünkü ondan telakki edenler de onun feridir. Dinî engel, bütün in­sanlara nisbetle genel olduğundan herkes hakkında geçerli bir delil olmuş­tur. Zira Allah korkusu şahidin herkes hakkında yalan söylemesini engeller. Bu yüzden şahidin sözü herkes hakkında genel bir delildir, ikrarda yalanı engelleyen durum yalnızca ikrar edene özgü olduğundan ikrarın hükmü yalnızca ona özgü kalmıştır. Dolayısıyla ikrar ikrar edene özgü güçlü bir de­lildir. Şahitlik ise genel ve ikrara oranla zayıf zilyetliğe ve belirttiğimiz diğer sıradan delillere göre güçlü bir delildir.

Yüce Allah'ın adeti şu şekilde yürür: Zanlar ancak kendilerini tetikleyen ve harekete geçiren sebeplerle meydana gelir. Zanların oluşmasına sebep olan şeyler, daha önce sabit olan durumların devam ediyor olması, adetlerin yaygın ve yerleşik olması, yaygın ve yerleşik olmasa da çokça meydana gel­mesi gibi durumlardır.

Kesin bilgilerde tearuz düşünülmesi mümkün olmadığı gibi zanlarda da düşünülemez. Tearuz yalnızca zanların sebeplerinde olur. Zanların sebeple­ri tearuz ettiğinde şüphe oluşursa herhangi bir hüküm verilmez. Zan, iki taraftan birinde ise bu zanna göre hüküm verilir. Çünkü mukabil zannın bu­lunmaması karşı tarafın zayıf olduğunu göstermektedir.

Bir zannın iki sebebi tearuz ettiğinde her biri diğeri ile çelişiyorsa ikisi de sakıt olur. Örneğin iki haber ve şahitliğin tearuz etmesi gibi. Bunlardan biri diğeri ile çelişmiyorsa imkan ölçüsünde her ikisi ile de amel edilir. Örneğin bir binek hayvanı üzerinde iki kişi bulunsa hayvanın o ikisine ait olduğuna hükmedilir. Çünkü her ikisinin hayvan üzerindeki zilyedliği birbiri ile çeliş­memektedir. Yine bir evde iki kişinin oturması, bir odunu iki kişinin taşıma­sı, bir ipi iki kişinin çekmesi, bir duvarın iki kişinin mülkiyetine bitişik olma­sı durumlarının tümünde söz konusu şeyin o iki kişiye ait olduğuna hükme­dilir, çünkü aralarında karşılıklı çelişki yoktur.

[Zilyedlik]

Zilyedlik, yakınlık ve bitişmeden ibarettir. Yakınlık ve bitişmenin farklı mertebeleri olup bunların bir kısmı delalet konusunda diğerlerinden daha

güçlüdür.

En güçlüsü; insana bitişikliği şiddetli olan şeyledir. Örneğin kişinin giy­diği elbise, sarık, kemer, yüzük, şalvar, ayağındaki ayakkabı, yenindeki, ce­bindeki veya elindeki para gibi. Bu bitişiklik, zilyedliğin en güçlüsüdür. Çünkü bu bitişme zilyedliği ihtiva etmekte ona yakın olmaktadır.

ikinci Derece: Kişinin üzerinde oturduğu halı veya bindiği katır gibi. Bu ikinci derecedir.

Üçüncü Derece: Kişinin sevk ettiği veya yularından çekip götürdüğü bi­nek hayvanı. Kişinin bu konudaki zilyedliği hayvana binenin zilyedliğinden daha zayıftır.

Dördüncü Derece: Kişinin oturduğu ev. Bunun zilyedliğe delaleti hayva­na binen, sevk eden veya yularından çeken kişinin delaletinden daha aşağı­dadır. Çünkü evde oturan evin tümü üzerinde hakim değildir.

îki zilyedlikten güçlü olan zayıf olana tercih edilir. İki kişi bir evde bulun­salar ve ev konusunda ve giydikleri elbiseler konusunda anlaşmazlığa düş-seler, bitişiklik konusunda iki kişi eşit olduğundan yemin etmelerinden son­ra ev ikisi arasında ortak kabul edilir. Her birinin kendisine ait elbisesi konu­sunda, yakınlık ve bitişikliğin kuvvetli olması sebebiyle onların sözleri kabul edilir. Bir hayvana binen iki kişi hayvan konusunda ihtilaf etseler ikisine ye­min ettirilir ve durumlarının eşit olması sebebiyle hayvan aralarında ortak kılınır. Hayvana binen hayvanı yularından çeken veya sevk eden ile anlaş­mazlığa düşse, hayvana binen yemin ettirilerek diğer ikisine tercih edilir.