Konu Başlığı: Fâsığın Şahitliği Gönderen: Ekvan üzerinde 20 Ağustos 2011, 12:33:56 [Fâsığın Şahitliği] Fasık olarak anılmaktan utandığı için fışkını gizleyen birisi şahitlik yapar da şahitliği reddedilirse, adil olduğunun ortaya çıkmasından sonra tekrar şahitlik yapsa kabul edilmez. Çünkü şahitliğinde yalan bulunduğunu reddetmesinin fıtrattan kaynaklanan bir amacı vardır. Fasık böyle bir kimse olmaz da şahitliğini tekrarlarsa şahitliğinin kabul edilmesi ve edilmemesi konusunda iki ihtimal söz konusu olur. Burada insanın garazının zayıflığından dolayı töhmet de zayıf olur. Kişi, azat etmek için sözleşme yaptığı kölesi lehine veya onun düşmanı aleyhine şahitlik yapıp da şahitliği reddedilir, mükatebin azat edilmesi ve düşmanla arkadaşlık bağı kurulmasından sonra şahitliği tekrarlasa töhmetin zayıflığı sebebiyle şahitliğin kabul edilmesi de edilmemesi de ihtimal dahilinde olur. Şöyle bir soru sorulabilir: Fasık kişi tövbe ettiğinde ne zaman onun şahit-, ligi ile hüküm verilir? Onun tövbe ettiği ancak onun iddiası ile bilinir. Oysa tövbenin iki rüknü olan işlenen günahtan pişman olmak ve bir daha günah işlememeye azmetmek kalple ilgili işlerdendir. Şu halde onun tövbe ettiğine dair sözüne nasıl güvenilir? Buna şu şekilde cevap veririz: Genel kaide şudur: "Yalnızca kişinin açıklaması ile bilinebilen bir şey söz konusu olduğunda o kişinin sözünü kabul ederiz". Buna göre; niyetin şart olduğu konularda rruıkellef niyetini, kafir müslüman olduğunu, mümin irtidat ettiğini, kadın adet görmekte olduğunu, kinaye bir söz söyleyen bu kinayeyi söylerken'niyet ettiği şeyi, borçlu borcu ödemekteki niyetini bildirdiğinde bunların tümünü kabul eder ve hükümlerini uygularız. Çünkü kabul etmezsek, delil getirmenin imkansızlığı sebebiyle bu konudaki maslahatlar ortadan kalkar. Bu sebepledir ki çocuğunu düşürdüğünü söyleyen kadının sözünü de kabul ederiz. Fısktan tövbe eden kişiye gelince, onun adil olduğuna hükmedilmedikçe, tövbe ettiğine dair sözü kabul edilmez. Bunun için de vera sahibi olmaya, büyük günahlardan kaçınmaya, küçük günahlarda ısrarı bırakmaya devam etmek suretiyle doğruluğunun ortaya çıkacağı uzun bir sürenin geçmesi gerekir. Bir insanın adil olduğuna dair galip zarının oluşması için gereken süre kadar bir süre geçer de eskiden fasık olan kişinin artık adil olduğuna dair galip zan oluşursa onun şahitliğini kabul ederiz. Çünkü onun şahitliği diğer adil şahitlerin sözünün ifade ettiği zannı ifade eder. Bu sürenin miktarında görüş ayrılığı vardır. Kimileri bunu bir sene, bazıları altı ay ile sınırlandırmıştır. Bu delilsiz bir görüştür. Tercih edilen görüşe göre bu süre, tövbe eden insanlardan dışarıya yansıyan hasret, üzüntü ve pişmanlık, ibadete yönelme, şahsiyetini koruma, Allah'a isyan ve muhalefetten uzak durma durumlarına göre değişir. Zina iftirası suçunu işleyenler hakkındaki şu ayet de bunu göstermektedir: "Onların şahitliğini asla kabul etmeyin. Onlar fasiklarm ta kendileridir. Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini ıslah edenler başka."[38] Ayette şahitliğin kabulü için tövbeden sonra ıslah şart koşulmuştur. Islah bizzat tövbenin kabulü için şart değildir. Tövbe gerçekleştiğinde kişinin iç dünyasında hükümler buna bina edilir. Dış görünüş açısından ise tövbe iddiasının zahir olması için kişinin sınanması ve günahlardan uzak durduğunun belirlenmesi şarttır. Islah halinden sonra adaletin şart koşulduğu türn velayet yetkileri gerçekte kişiye döner. Objektif durum açısından ise ancak kişinin fasık-Iıktan beri olmasından sonra döner, ilk tadil işleminde de kişinin adaletli olup olmadığının sorgulanması şarttır. Çünkü ikisi arasında fark yoktur. İmam Şafiî: "Zina iftirası suçunu işleyenin tövbesi kendisini yalanlaması (yani zina iftirasını yalan yere yaptığını itiraf etmesi) ile olur" demiştir. Oysa kişinin kendisini yalanlaması tövbenin rükünlerinden biri değildir, imam Şafiî bunu nasıl söylemiştir diye sorulacak olursa şöyle cevap veririz: Şafiî'nin bu sözü onun mezhebindeki pek çok kişi tarafından anlaşılamadığından doğru olmayan şekillerde yorumlanmıştır. Oysa onun sözü açık olup iftira suçunu işleyen kişinin tövbe ettiği günahtan vazgeçmesi ile ilgilidir. Şöyle ki iftira suçunu işleyen kişiyi, dış görünüşte yalancı olduğu için fasık kabul ettik. Eğer kendisini yalanlamazsa, vazgeçmesi şart koşulan bir günahta ısrarcı olmuş olur. Kendisinin yalan söylediğini belirttiğinde ise onu fasık saymamıza sebep olan günahı terk etmiş olur. Şöyle bir soru sorulabilir: Zina iftirasında bulunan kişi yalan söylemiş ise fasık, doğru söylemiş ise isyankâr olur. Çünkü zina ettiği sabit olan bir kişiyi dört şahit bulunmadıkça zina isnadı ile ayıplamak caiz değildir. Öyleyse her halükârda isyankar olan bir kimsenin kendisini yalanlaması ona nasıl yarar sağlayabilir? Buna şu şekilde cevap veririz: Doğru söylemesi halinde onun zina isnadında bulunması şahitliğinin reddini gerektiren büyük bir günah değildir. Bu, şahitlikleri ve rivayette bulunmayı zedelemeyen küçük günahlardandır. O, zinaya dair şahitler getirmiş olsa veya isnatta bulunduğu kişi zinayı ikrar etse, isnatta bulunan kişiye ayıplama fiili sebebiyle tazir uygulanır, ama bundan dolayı fasık sayılmaz. Şöyle bir soru sorulabilir: Doğru söylüyorsa kendisinin yalan söylediğini bildirmesi nasıl caiz olur? Buna şu şekilde cevap veririz: Bir ihtiyaç söz konusu olduğunda yalan söylemeye din izin vermiştir. Örneğin kişinin karısının gönlünü almak veya birbirine düşman iki kişiyi barıştırmak için yalan söylemesi caizdir. Bizim meselemizde kişinin söyleyeceği yalana şu maslahatlar bağlıdır: 1- îsnadda bulunulan kişinin durumunu örtmek, insanların ona eziyet edip, kınamaları durumunu azaltmak. 2- îstibra'dan sonra isnadda bulunan kişinin şahitliğinin kabul edilmesi. 3- İsnadda bulunanın; çocuklarının mallarını idare etmek, velayeti altındaki kızları evlendirmek gibi adaletin şart olduğu velayet yetkilerini yeniden elde etmesi 4- Şer'î velayet ve dini makamlara gelebilme yetkilerini elde etmek. Şöyle bir soru sorulabilir: Zina isnadında bulunan kişi kendisinin doğru' isnadda bulunduğunu bildiği halde nasıl yalan söylediğini ikrar edebilir? Oysa dindeki yerleşik kural şudur: "Bir kimse bir ikrarda bulunduğunda, kendisinden öldürme, yaralama, evlilik, hürriyet vb. konularda gerçekte var olmayan bir hakkın alınacağını bilen kişinin ikrarda bulunması haramdır". Şu halde isnadda bulunulan kişinin isyankar olduğunu bile bile isnadda bulunan nasıl kendisinin yalan söylediğini belirtir? Buna şu şekilde cevap veririz: Burada had, isnadda bulunanın aleyhine getirilen şahitlerle sabit olduğundan had cezası onun ikrarına bağlanmaz. [38] Nûr, 4-5 Konu Başlığı: Ynt: Fâsığın Şahitliği Gönderen: Ruhane üzerinde 10 Nisan 2017, 14:13:52 Allahım.sen bizleri böyle insanlar olmaktan koru
Konu Başlığı: Ynt: Fâsığın Şahitliği Gönderen: Sevgi. üzerinde 10 Nisan 2017, 14:51:28 Çok önemli konulardan biri Mevlam bizleri herdaim doğru olanlardan eylesin inşaAllah.
Bilgiler için Allah Razı olsun. |