Konu Başlığı: Dinin Haram Ve Helal Sebepleri Gönderen: Ekvan üzerinde 18 Ağustos 2011, 13:23:11 Dinin Bir Şeyi Haram Ve Helal Kılma Sebepleri Dinin bir şeyi haram veya helal kılmasının sebepleri iki çeşittir: A- Mükellefin fiilinin bağlı olduğu şeyde bulunan sebep Söz konusu şeyde bulunan ve haramlığı gerektiren her türlü nitelik böyledir. Örneğin şarabı içmekte insanın aklını gideren şiddetli bir keyif hali bulunduğundan şarap haram kılınmıştır. Ölü hayvan eti pisliği barındırdığı için haram kılınmıştır. Domuz eti de onda bulunan (mahiyetini bilmediğimiz) bir nitelik sebebiyle haram kılınmıştır. .Zehir, öldürme niteliği sebebiyle haram kılınmıştır. Annelik, ninelik, oğulluk; erkek kardeşlik, amcalık, teyzelik ve nikahı haram kılan lian gibi nisbî (göreceli) nitelikler de böyledir. Mükellefin fiilinin bağlı olduğu şeyde bulunan helal kılma sebepleri ise helalliği gerektiren her türlü niteliktir. Örneğin buğday, arpa, yaş hurma, kuru hurma, deve, sığır ve koyunlarda bulunan nitelikler böyledir. B- Mükellefin fiilinin bağlı olduğu şeyin dışında bulunan sebep Bunlar iki çeşittir: 1- Batıl sebepler; gasp, kumar, insanın satılmasını engelleyen hür olma özelliği. Bunlar fiilin söz konusu olduğu şeyin dışında bulunan sebepler olup, bağlı olduğu fiilin haram olmasını gerektirir. 2- Sahih sebepler; sahih satım akdi, sahih kira akdi, dinen bir nass veya ic-ma ile sahih olduğuna hükmedilen muameleler. Bu muameleler söz konusu nass veya icma sebebiyle helaldir. Yukarıda sayılan nesnelerden niteliği ve sebebi vasıtasıyla helal olanlar açık bir şekilde helaldir. Örneğin kişi hayvan, buğday, yaş veya kuru hurmayı sıhhatinde ittifak edilen veya sıhhatine dair nass bulunan bir satım türü ile satsa bu satım helal olur. Yukarıda sayılan nesnelerden niteliği ve sebebi vasıtasıyla haram olanlar açık bir şekilde haramdır, islam ülkesi vatandaşı olan bir gayri müslimden gaspedilen şarap ve domuz eti böyledir. Bu nesnelerden, kendisinde bulunan niteliklerde ittifak edilip, onun dışında bulunan sebeplerde ihtilaf edilenler veya dışında bulunan sebeplerde ittifak edildiği halde nesnede bulunan nitelikte ihtilaf edilenlerde yapılması gereken, o nesnede bulunan nitelik ve onun dışındaki sebebe bakarak helallik ve haramhğın kaynağını araştırmaktır. Helallik ve haramlığın delilleri farklı derecelerde ise haramlık yönü ağır basanlar haram, helallik yönü ağır basanlar da helal kabul edilir. Helallik ve haramlığın delilleri birbirine yakın derecede ise durum şüpheli olur. Bu nesneden kaçınmak şüphelilerden kaçınmak türünden bir fiil olur. Bu nesne, kendisinde helallik delilinin bulunması açısından helal, haramlık delilinin bulunması açısından da harama benzemektedir. Böyle bir nesneden uzak duran dinini korumuş olur. Çünkü onu terketmek harama düşmekten kurtarır. Kişinin şahsiyeti de korunmuş olur. Çünkü o fiili terketmek kişiyi hakkında "falan kişi haram yiyor" denilmekten kurtarır. Helallik ve haramlık delilleri birbirine yakın derecede olduğunda, haramlık deliline daha yakın olan nesneden daha kuvvetli bir gereklilik olur, onun mekruhluğu artar. Helallik deliline daha yakın olan nesneden kaçınma konusunda vera' yönü hafifler. Helallik delili haramlık deliline eşit olursa o nesne ile ilgili fiile teşebbüs etmek haram olur. En doğru görüşe göre bu tür durumlarda kişi kendi kafasına göre seçim yapamaz. Hükmün bozulmasını gerektirecek türde bir delile binaen hakim tarafından verilen hüküm batıldır. Çünkü biz delilinin batıl olması sebebiyle hakimin hükmünün bozulmasına hükmederiz. Delili batıl olan şeyin kendisi de batıldır. [Bir şeyin Helallik ve Haramlığı Konusunda Alimlerin Farklı Görüş Belirttiği Durumlar] Bazı fıkıhçılar, alimlerin görüş farklılıklarına şüphe adını vermektedirler. Oysa bu mutlak olarak kabul edilemez. Çünkü görüş ayrılığının kendisi şüphe değildir. Örneğin Ata b. Ebi Rebah, sahibi tarafından mubah kılınması halinde cariyeler ile cinsel ilişkiyi mubah görmüştür. Bu görüş, alimlerin bu meseledeki görüşlerinden tamamen farklıdır. Bu meselede farklı görüşlerin olması zina haddini bertaraf etmez. Haddi bertaraf eden şüphe, yalnızca görüş ayrılığına kaynaklık eden ve helallik ve haramlık delilleri birbirine yakın olan meselede söz konusu olur. Örneğin velisiz ve şahitsiz kıyılan nikah ile mut'a nikahı böyledir. Bu meselelerde deliller birbirine yakın olup her bir müctehid, farklı görüş belirtenlerin Allah katında doğru olan hükme isabet etmesi ihtimalini uzak görmez. Buna örnek olarak şunları zikredebiliriz: 1- Azı dişleri bulunan yırtıcı hayvanları ve pençeli kuşları yemek. Burada sıhhatinde ihtilaf bulunmayan bir akitle bunlardan biri satın alınsa bile satılan şeyde bulunan nitelik üzerinde görüş ayrılığı olur. Bu nesnelerde bulunan nitelikler ise azı diş ve pençedir. 2- Buğday, arpa, yaş hurma, kuru hurma, deve, sığır ve koyun yemek. Bunlardan biri sıhhatinde ihtilaf olan bir akitle satın alınsa, örneğin velayet vekalet yetkisi bulunmayan bir kişinin başkası adına tasarrufta bulunması söz konusu olsa, veya kayıp şahıs adına satım yapılsa yahut, cuma ezanı vaktinde satım yapılsa söz konusu nesnelerin elde edilme sebeplerindeki görüş ayrılığı bunları elde etme konusunda ihtiyata riayet ederek bunlardan uzak durmayı gerektirir. Bu iki örnekte delillerin derecelerine bağlı olarak ihtiyatın dereceleri de değişir. 3- Zina eden kişinin, kendi zinası ile doğan kız ile nikah akdi yapması. Söz konusu kişi yabancı bir kadınla yaptığında nass ve icmaya göre sahih olacak bir nikahı zinadan doğan kızla yaptığını düşünelim; burada kızda haramlığı gerektiren nitelik üzerinde görüş ayrılığı bulunduğundan böyle bir nikahtan şiddetle kaçınmak gereklidir. [Helal ve Haram Şeylerin Birbirine Karışması] Niteliği ve Sebebi Yüzünden Helal Olan Bir Şey, Niteliği ve Sebebi Yüzünden Haram Olan Bir Şey ile Karışabilir: Bunun iki durumu vardır: A- Bir şeyin bir başkası ile karışması. Örneğin kişinin süt kız kardeşinin yabancı bir kadınla karışması durumunda bunlardan biri ile evlenmeye veya cariye olarak cinsel ilişkide bulunmaya kalkışmak açık bir haramdır. B- Kişinin süt kız kardeşinin toplam nüfusunun miktarı bilinmeyen bir beldedeki kadınlarla karışması. Bu durumda kişinin o beldedeki kadınlardan herhangi biri ile evlenmesi veya onlardan birini cariye edinerek cinsel ilişkide bulunması açık bir şekilde helal olur. Bu ikisi arasında pek çok durum vardır. Kadınların sayısı iki yüzü geçtiğinde nikah caiz olur. Bundan da fazla olursa evleviyetle caiz olur. Süt kardeş olma ihtimali bulunan kadınların sayısı, beldedeki kadınların toplamından ne kadar az olursa, ihtiyat o derece güçlü olmuş olur. Edinilmesi mubah olan (sahibi bulunmayan) bir güvercin bir başkasına ait güvercinle karışırsa, iki kızkardeşin birbirine karışması durumuna benzer bir durum söz konusu olur. Sahibi olan bir güvercin, sayısı smırlandırılama-yan mubah güvercinlere karışırsa, süt kızkardeşin sayısı belli olmayan belde kadınlarına karışması gibi olur. Sayısı belli olmayan mubah güvercinler, sayısı belli olmayan sahipli güvercinlere karışması halinde görüş ayrılığı vardır. Çünkü sayısı belli olmayanın sayısı belli olmayana oranı, sayısı belli olanın belli olana oranı gibidir. [Helalin Harama, Haramın Helale Dönüşmesi] Niteliği ve sebebi yüzünden veya bunlardan biri yüzünden haram olan bir şey için helallik ancak zaruret veya zorlama hallerinde söz konusu olur. Niteliği yüzünden helal olan bir şeyde haramlık ancak sebebi yüzünden söz konusu olur. Sebebi yüzünden helal olan bir şeyde haramlık ancak niteliği yüzünden söz konusu olur. Buna göre şarap ve domuz üzerinde sıhhatinde ittifak edilecek derecede bir akit yapılsa, haramlık şarap ve domuzlardaki nitelik sebebiyle söz konusu olur. Bir kimse gaspedilmiş buğdayı veya gaspedilmiş koyunu yediğinde onun hakkında "haram yedi" denilse bu söz bir açıdan doğru olur. Çünkü o kişinin bu nesneleri ele etme yolu haramdır. "Haram yemedi" denils.e bu defa bir başka açıdan doğru olur. Çünkü bu nesneler nitelikleri itibariyle helaldir. Kişi, ortak olan bir buğdayı ortağının izni olmaksızın yediğinde "haram ve helal yedi" demek doğru olur. Çünkü kendisinin payı ona sahip olması açısından ve niteliği açısından helaldir. Ortağının payı ise niteliği açısından olmasa bile sebebi açısından haramdır. Şüphesiz bu kişi tamamı gaspedilmiş bir şeyi yiyen kimsenin günahı kadar günaha sahip olmaz. Çünkü gaspedi-len mal tümüyle mefsedettir, ortak malda ise mefsedet daha azdır. Ortak mal vesileleri açısından haram olmuştur, gaspedilen ise maksatları açısından haram olmuştur. thramlı kişi av hayvanını yediğinde niteliği bakımından helal, sebebi bakımından haram olan bir şeyi yemiş olur. îhramh kişi av hayvanını kestiğinde, onun ihramlı iken kesim yapmasını haram kabul ediyorsak hem niteliği hem de sebebi bakımından av haram olur. Onun kesimini mubah kabul ediyorsak, niteliği bakımından değil sebebi olan ihram bakımından haram bir şey yemiş olur. Niteliği yüzünden haram olan bir şey ancak zaruret veya zorlama durumunda helal olur. Niteliği yüzünden helal olan bir şey de ancak sebebinin fasit olması yüzünden haram olur. Analık ve kızkardeşlik gibi kişide buİunan sebeb ile haram olan bir fiilin ne zaruret ne zorlama,.hiçbir sebeple helal olması düşünülemez. Bu, kişinin kalbi ile Allah'ı inkâr etmesi gibidir, ki hiçbir ebeple helal olmaz. Dille inkar etmek ise zorlama durumunda mubahtır. Eğer "Kişi mahremi olan bir kadın ile şüphe ile cinsel ilişkide bulunsa, bu ilişki helallik ya da haramlıkla nitelenebilir mi" diye sorulursa şöyle cevap veririz: Bu ilişki beş hükümden (vacip, mendup, mubah, mekruh, haram) hiç biri ile nitelendirilemez. Çünkü bu affedilen bir hata olup çocukların ve delilerin fiillerine benzer. Unutma durumunda da aynı şey söylenebilir. Gaspedilen arazide namaz kılmak, gaspedilen bıçakla hedy kurbanını kesmek, gaspediîen su ile abdest, sıcaklık veya soğukluğu sebebiyle insanı öldürmesinden korkulan bir su ile gusül almak örneklerinde olduğu gibi, bir fiilde bir açıdan mefsedet bir açıdan maslahat bir araya gelirse alimlerin çoğunluğuna göre mefsedetler ve maslahatların gerçekleşmesi sebebiyle hem mefsedet hem de maslahat söz konusu olur. Dinin dikkate aldığı mefsedet ve maslahatların çoğunluğu insanların çoğunluğuna gizli kalmayacak derecede açık ve belirgindir. Örneğin adalet, ihsan, yakınlara yardımda bulunmak gibi fiillerin güzelliğini her insan bilir. Aynı şekilde çirkin işler, fenalık ve azgınlığın kötü olduğunu da her insan bilir. Yine can, namus, mal ve şahsiyet haklarının korunmasının iyi olduğunu, bunlara yönelik bir tecavüzün kötü olduğunu akıl sahibi her insan bilir. Anlaşmazlık ve görüş farklılıkları gizli maslahatlar ve mefsedetlerde söz konusu olur. İnsanlar bu ikisini, ikisi içinden daha üstün olanım ve birbirine eşit olanlarım idrak etmede zekâ ve akıllarının farklılıkları oranında farklılık göstermektedirler. Yüce Allah lütfunu dilediğine verir. Şöyle bir soru sorulabilir: Hükümler, mefsedetin söz konusu olmadığı saf maslahatlara veya mefsedete daha üstün gelen maslahatlara bina edilirse her müctehidin isabet ettiği nasıl söylenebilir? Üstelik bir müctehid mefsedetin bulunmadığı bir maslahata veya mefsedetten daha üstün bir maslahata isabet ettiği halde diğeri maslahatın bulunmadığı bir mefsedete veya maslahattan daha" düşük bir mefsedete isabet etmiş olabilir. Her iki maslahat veya her iki mefsedet birbirine eşit olursa her iki müctehid de yanılmıştır. Çünkü iki mefsedetin eşit olması, mümkün ise onlardan uzak durmayı gerektirir. Bu mümkün olmazsa mükellef seçim yapar, iki maslahat birbirine eşit olursa mükellef her halükârda seçim yapar. Oysa iki müctehidden hiçbiri ne bu iki görüşü ne de bu iki görüşten birini kabul etmemiştir? Buna şu şekilde cevap veririz: Saf maslahat veya mefsedetten üstün olan maslahat gizli kaldığında, bu gizlilik mefsedetten düşük maslahatla yetinmeyi caiz kılar. Nitekim zaruretler yasaklanan şeyleri caiz kılar. Örneğin zorlama durumunda şarap içmek, küfür kelimesini konuşmak böyledir. Oysa küfrün mefsedeti büyüktür. Ancak din özür sebebiyle bunun işlenmesine izin vermiştir. Zaruret halinde bulunan kişi için dinin belirlediği tek hüküm mübahlıktır. Şu halde müctehidin mefsedetten daha düşük olan maslahatı esas alması zorda kalan kişinin ameli gibidir. Zorda kalan için mubah olma ve haram olan nesneyi yemekten başka hüküm yoktur. Müctehidin üstün maslahatı bilmemesi de zorda kalan hakkındaki zaruret gibi kabul edilir. Nitekim kıble konusunda "kişi kıbleyi şaşırdığında namazını kaza etmesi lazım gelmez" demekteyiz. Hakim de olayda peşpeşe birbiri ile çelişen İki hüküm verdiğinde durum böyledir. Eğer "görüş ayrılığına düşen müctehidler sevap bakımından birbirine eşit olurlar mı?" diye sorulursa şöyle cevap veririz: İctihadda doğru ve yanlışın söz konusu olduğunu kabul edenlere göre yanlış sonuca varan mücte-hide yalnızca niyeti ve hükmü araştırması sebebiyle sevap verilir. Bunun dışında sevap alamaz. Çünkü bu, affedilen bir mefsedettir. İctihadda doğru ve yanlışın söz konusu olmadığını kabul edenlere göre her müctehid niyeti ve fiili sebebiyle sevap alır. Ancak daha düşük maslahatı esas alan, üstün maslahatı esas alan kadar sevap alamaz. Çünkü sevap, maslahatların miktarlarına göre tertip edilmiştir. Ceza da mefsedetlerin miktarlarına göre tertip edilmiştir. |