Konu Başlığı: Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi Gönderen: Ekvan üzerinde 21 Eylül 2011, 16:51:42 Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi Suriye'de Müslüman Kardeşler Teşkilatı 1935 tarihinde kurulmuş, Mısır Müslüman Kardeşler'in bir uzantısıdır. Suriye'deki İhvan'ın başına ilk defa Prof. Mustafa Sıbai getirilmiştir. Hareket, çalışmalarına başlar başlamaz, Fransız ve Nusayri rejiminin bölgedeki zulüm ve haksızlıklarına karşı direnmekle Suriye halkının haklarını korumaya çalışmış ve halkın büyük saygısını kazanmıştır. Teşkilat, Muhamed el-Hamid gibi öncüler sayesinde kısa zamanda taban oluşturmuştur. Bu güç ve potansiyet ile Nusayri zulmüne yer yer müdahale ederek çalışmalarını sürdürmüştür. Filistin savaşlarına katılan İhvan, savaş sonrası politik protokolde kendisine ayrılan yere oturmuş, oyunu onların oyunlarıyla oynamaya aday görünmüştü. 1949'da seçimlere katilmiş, ancak başarı sağlayamamıştı. En son 1961 seçimlerine tekrar katılmış fakat netice yine fiyasko ile sonuçlanmıştı. 1975lere kadar 40 yıllık demokratik mücadele İhvan bir arpa boyu dahi yol alamamıştı. Mustafa Sıbai, 1952'de hükümet tarafından sürgüne gönderilmişse de 1958 Mısır-Suriye birleşmesinde önemli rol oynamıştır. Nihayet İhvan'ın bu ilk lideri 1964'de teliflerinden büyük bir külliyat bırakarak öbür dünyaya göçmüştür. Müslüman Kardeşler, Nusayri rejimi ile ilk defa 1964 yılında aleni olarak karşı karşıya gelmiş, Mervan Halid ile arkadaşları tutuklanmış, hatta haklarında idam karan verilmişti. Muhammed el-Hamid 27 gün şehri kuşattı. Nusayri bürokratlarıyla şehre karşılık tuttukluların salıverilmesi yönünde yapılan pazarlık sonucu idam cezasına çarptırılanlar da kurtulmuştur. Artık Suriye'de İhvan ile Nusayri birbirinin hasımları durumuna gelmişti. Bundan sonra Mervah Hadid gençleri zalim diktatörlere karşı silahlı eyleme hazırlamya başlamış ve İslami direnişin de öncüsü olmuştu. Suriye'de İhvan gün geçtikçe güç-kuvvet kazanmaya devam ediyordu. Buna karşılık Nuseyri rejimi de müslümanları sürekli takip edip baskınlar düzenliyordu. Suriye halkı, 1970'de bir darbe ile Baas Partisi adına ve Nuseyri kadrosu ile idareyi ele alan Hafıs Esar'a karşı öteden beri kinli idi. Çünkü Hafiz Esad 1967'lerde Nuseyri savunma bakanlığı ve hava kuvvetleri komutanı iken İsrail'e büyük topraklar vermiş, hatta Golan Tepeleri'ni bu yıllarda İsrail'e bahsetmişti. Hafız Esad idareyi ele alır almaz "Devletin resmi dini İslamdır" kaydını çıkarmış yerine "Laik-Demokratik-sosyalist" saydım getirmişti. Bunu gören halkın tabii olarak rejime karşı tepkisi artmıştı, tutuklamalar, işkenceler katliamlar, suikastler ve meskenlere saldırmalar sürerken halk alternatif olarak İhvan'ın yanında yer alıyordu. Despot Esad halkın direnişine karşı 1976'da yeni bir saldırıya geçer. İslami hareketin başında olan Mervan Hadid yaralı olarak ele geçirilir. Nuseyri diktatörlerinin çok iyi tanıdığı bu mücahid, çeşitli işkencelere tabi tutularak şehid edilmiştir. [217] İhvan bu baskıların verdiği komplekle müslümanlara azeyit ve işkence eden Nuseyriler'in ileri gelenlerini çeşitli suikastlerle temizlemeyi amaçladı. 1979'a kadar bu gizli suikastler devam etmiş, bir çok ileri gelen subaylar öldürülmüştür. Ancak 1979'da Nuseyri subayları arasında çıkan bir anlaşmazlık 250 Nuseyri subayının ölümüne neden olmuş, hadise müslüman kardeşlere maledümiş ve ülke çapında yoğun bir tutuklamaya girişilmiştir. Bu durum karşısında müslümanlar da artık karşı koymanın zamanı gelmiş diyerek silaha sarıldılar. Artık Suriye'de aleni savaş dönemi 1980'lerde başlamış oluyordu. Hele Esad'ın 1981 Eylül'ünde başörtüsüne karşı hamleye girişmesi, sokakta kadınların başlarını zorla açmaya çalışması müslüman halkı daha da çileden çıkartmış, neticede merkezi istihbarat yerlerine İhvan'ın baskın düzenlemesine neden olmuştu. Kasım 1981'de merkezin birine müslümanlar saldırıda bulunmuş, 40 kişilik Rusteknik elemanıyla birlikte 500 Nuseyri öldürülmüş, 600 Nuseyri de yaralanmıştır, merkez ise tamamen havaya uçurulmuş ve yıkılmıştır. Aynı anda Nuseyri paraşütçüleri ile dou bir otobüs-macahidler tarafından havaya uçurulmuş ve içindekiler öldürülmüştür. 1981 yılının son ayları tamamen olalı geçmiş, hele okullarda kız öğrencilerin başlarının zorla açtırılması olayları daha büyük boyutlara taşımıştı, artık bir çok kentte sayısız olay vuku buluyor ve müslümanlar başarılarını takdirle sürdürüyorlardı. İşte Nuseyrilerin caddelerde dahi müslüman kadınların başlarını açtırmaları [218] ve müslüman halkın kardeşlerle direnişleri hep meşhur Hama olaylarına bir hazırlıktı, mücahidler Allah'ın yardımıyla öylesine güçlü hale geldiler ki Şubat 1982'ye kadar Hama kentine tamamen hakim olmuşlardı. Nuseyri Baas rejiminin başyaveri Hafız Esad, 47. tümene şehre girme emrini vermiş ancak bu tümen müslümanlarla başa çıkamayınca Lübnan'dan özel birlikler imdat kuvvetleri olarak istenmiş, böylece şehir etrafındaki muhasarayı sağlamlaştırıp, ağır silahlarla şehri uzaktan ateşe tutmuşlardır. Çarpışma toplar, tanklar, füzeler ve helikopterlerle geceli gündüzlü bir ay (mücahidlerin cephanesi bitinceye kadar) devam etmiştir. Bir ay sonra Hama, sanki ikinci dünya harbinden çıkmış Berlin'di. Neticede 30 bin sivil, sekiz bin asker ve binlerce yaralı... Artık Hama diye bir şehir kalmamış, yüzyıllar harabelerine, kan gölüne dönüşmüştü. [219] 1982 yılında Nusayri Esad kafiri tarafından işlenen çağımızın en trajedik katliamını hiç bir yerde ve hiç bir dönemde görmek mümkün değildir. 2. Dünya savaşında Alman şehirlerinin yakılması, Rusya'da komünist devrimi sırasında bir çok katliamların olması, İran'da Şah rejiminin yıkılması olayları ve daha bir çok bölgelerde meydana gelen katliamların hiçbiri Hama katliamının benzeri olamazdı. Açıkçası yıllardır tağuti yönetimlere, batı emperyalismine, doğu komünizmine ve Yahudi siyanizmine karşı amansız mücadele veren ve onları her halükarda rahatsız eden Hama müslümanlarının kukla kafir Esad tarafından imha edilmesi gerekiyordu. Ve kafir Esad da patronlarının sadece bu emrini yerine getirmiş oluyordu. Kafir Esad, Hama halkını vahşi bir şekilde öldürmekle Suriye Halkına karşı düşmanlığını bir kat daha artırmış, ancak bu düşmanlık onu devirebilecek bir güç ve potansiyel oluşturamamıştır. Hama olaylarının ardından on küsur yıl geçmesine rağmen, İhvan ve hikmetse toparlanıp bir varlık gösterememiştir. İhvan'ın tasavvugi kanadının sözde başını çekmiş Said Havva, Arap milliyetçilerinin ekmeğine yağ sürüyordu adeta. Diğer taraftan, mezhebi bir yaklaşımla İran islam İnkılabı'nı karalayıp, Sünni Baaslar ve Sünni Suudi Amerika yanında yeralmıştir. Ama yine de biz, hüsnü zanmmıza dayanıp Said Havva'nın 'mezhepçilik ve ulusçuluk'tan uzak kaldığını ümid ederek kendisine rahmet dileyelim. [220] [217] Nusayrilik ve Suriye'de Nusayri Zulmü. [218] Suriye'de okul, daire ve caddelerde başörtüsüne yasaklar getirilirken bu tutum aynı yıl Türkiye'ye de aynen yansımıştı. [219] Nusayrilik ve Suriye'de Nusayri Zulmü. [220] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 272-276. |