๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslami Hareketin Tarihi Seyri => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 22 Eylül 2011, 17:56:30



Konu Başlığı: Şehid Ahmed Ve İsmail Hareketi
Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Eylül 2011, 17:56:30
3- Şehid Ahmed ve Şehid İsmail Hareketi (1786-1831)


Hindistan'da Veliyyullah Dehlevi'nin İslami hareketi­nin bıraktığı yerden öğrencileri olan Seyyid Ahmed ile Dehlevi'nin torunu olan İsmail omuzlamaya çalıştılar. Onun hazırladığı potansiyel sönmeye yüz tutunca bu yiğit müslümanların kollarını sıvadıklarını görmekteyiz. Bu şe­hid imamlar, Dehlevi'nin eserlerinden ve hareketinden ol­dukça etkilenmiş ve aynı metodu izlemişlerdi.

Seyyid Ahmed ve İsmail, hocaları Veliyullah gibi bü­yük bir müceddid olamayıp, ancak onun üzerinde durdu­ğu Kur'an ve Sünnet fonksiyonunun devamım sağlamaya çalıştılar. Özellikle halkın iliklerine kadar işlemiş olan tasavvuf mistisizminin açtığı yaraları kapatmaya çalışıp bü­tün cahili unsurlara karşı ciddi bir mücadele verdiler. Öy­le ki müslümanlar birbirlerine baktığında sahabeyi hatırlı­yorlardı.

Şehidlerin bu çalışmalarının yanısıra, yaptığı kıyam da hiç bir zaman küçümsenemez. Onlar, insanları şirkin ve küfrün sultasından kurtarıp, İslam adaletine kavuştur­mak için Batı Hindistan'da fiili savaşa girdiler. Onların başlattığı harekette, servet, çıkar, kişisel menfaatler, milli­yetçi duygular ve koltuk hırsı gibi istekler hiç bir fonksi­yona sahip olamamıştı. Tıpkı İmam Hüseyin, İmam Zeyd'in kıyamı gibi... Sadece ulvi dava için, İslam'ın tees­süsü için...

Onların verdiği silahlı mücadele, Allah Resulü'nun verdiği silahlı mücadelenin bir benzeriydi. Savaşa tama­men adalet sınırları içerisinde devam edildi. Savaş esna­sında vahşete ve zulme asla yer verilmedi. Onların geçtiği yerlerde insanlar en ufak bir zarar görmedi. Ordu gündüz at sırtında savaşırken, geceleri de ibadetle nefislerini tezkiye etmekteydi. Ancak bu mücadeleleri, İslam'ı hakim kılmadan şehid edilerek yarıda bırakılmıştı.

Allame Mevdudi, Şehidler'in hareketinin maddi alemde başarısız oluşunu şöyle izah ediyor:

"Hareketlerinin başarısız olarak sonuçlanmasının birinci nedeni, müslümanlar arasında tasavvuf adı al­tında, cahiliyenin bir çok unsurunun kabul görmesiydi. Üstelik bu dönemde inanç rahatsızlıkları, hastalık­ların yuvası olan tasavvufla tedavi edilmeye çalışılı­yordu. Tasavvuf adı altında cahiliyenin bütün unsurlarına gömülmüş halkın durumunu, İbni Teymiye'nin eserlerini çok iyi okumuş olan İsmail Şehid, görmekte gecikmedi. Buna rağmen O'nun açısından da olumsuz taraf, reçetesi Veliyullah Dehlevi tarafından sunulmuş olan hastalığa karşı yeni bir reçete sunma başarısını gösterememesidir. Veliyullah Dehlevi'yi aşma gücünü kendisinde bir türlü bulamadı. Bundan dolayıdır ki, Veliyullah Dehlevi 'nin reçeteleri uygulanmaya devam edildi. Bu durum Seyyid Ahmed'in hareketinde kendini açıkça gösterir. Seyyid Ahmed vefat ettiğinde, bazı taraftarlarınca, Şianın bir ko­luna mensup olanların inancında olan gayb alemine göç (Tayyi mekan) düşüncesi ile tekrar dünyaya döneceği an beklenir olmuştu.

Seyyid Ahmet ve İsmail Şehid'in tecdid hareketi incelendiğinde onların diğer bir hatasının uygulamaya geçirilen cihad için uygun şartların gözetilmemiş oldu­ğu görülür. Bundan dolayı cihad hareketi uygun bir ze­min üzerinde gerçekleşmemiştir. Yani halkı müslümanca eğitmeden onların samimiyetlerine güveniyorlardı. Hal­buki Kuzey Hindistan'da birer göçmen olan o halkın İs­lam'dan asla haberleri yoktu. Sadece kendilerini müslüman kabul ediyorlardı ki bu cihad gibi bir hareket için as­la yeterli olamazdı. İşte o mücahitler bunları dikkate al­madıkları için, zemin zayıflığını korudu. Bölge halkı ken­dilerinin müslüman olduğunu söylüyordu ve onlar da böyle kabul ettiler. Halkın, küfrün zulmünü tanımış olma­sı, onların İslam'ın gelmesi konusunda arzulu ve istekli oldukları şeklinde yorumlandı. Cihad uğraşısı ve hilafetin ilgası işleri sırasında bütün hatalar açığa çıkmaya başladı. Çünkü kendisini müslüman olarak tanımlayan halk, İslam için hiç bir zorluğa katlanmaya talip olmuyordu. İşte o za­man anlaşıldı ki, bölge halkı ismen müslüman olmaktan başka hiç bir özelliğe sahip değildir. Ancak bu anlaşıldı­ğında iş işten geçmişti. Böylelikle tecdid işi yarım kaldı. İşte harekette en önemli tarihi gerçek budur. Eğer bir İslami harekete kalkışmadan önce o hareketi yönetecek olan­lar layıkıyla yetişmez, avantaj ve dezavantajları hesabetmezlerse hareketin başarıya ulaşması mümkün olmaya­caktır.

Üzerinde durulması gereken son hatalarından biri de, mücahidler, kendilerinin müslüman olduğunu söy­leyen insanlar üzerinde bîr İslam hakimiyeti kura­mazken, binlerce km. uzaktan gelen İngilizler bir kü­für hakimiyeti kurabilmişlerdi. Bunun sebebi ne ola­bilir? İşte bizi ilgilendiren soru bu. Bu soruya cevap verebilmek için 18. ve 19. yüzyıl Avrupa'sını iyi tanı­mak zorundayız. Eğer terazinin bir kefesine Veliyullah Dehleyi ve diğer müslümanların çalışmalarını koyar, di­ğer kefesine de cahiliyenin sahip olduğu gücü koyarsak, maddi bir değerlendirmeyle arada korkunç derecede bir farklılık olduğunu görürüz. İşte mücahidler böyle bir de­zavantajla cihada girmişlerdi." [194]

İşte, bu sayılan sebeplerin yanında yeni Avrupa'nın felsefe, edebiyat, ahlak, hukuk ve siyaset gibi konulara, Fransız Devrimi ile Sanayi Devriminin getirdikleri yeni­lik ve icraatlar da eklenirse, Mücahidlerin, başarısızlıklan daha iyi anlaşılır. Yani İngilizler sayesinde, Avrupa'nın bütün yeni buluşları Hindistan'a da taşınmış ve bu yeni teknik karşısında kendilerini yenileyemeyen müslümanlar zahiren başarısız kalmışlardı. [195]



[194] A.g.e.

[195] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 219-222.