> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > İslami Hareketin Tarihi Seyri  > Savaşlar ve Fetihler Dönemi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Savaşlar ve Fetihler Dönemi  (Okunma Sayısı 1689 defa)
23 Eylül 2011, 17:48:14
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 23 Eylül 2011, 17:48:14 »



Savaşlar ve Fetihler Dönemi


İslamda savaşların amacı, adaleti getirmek ve zulmü kaldırmaktır. Gelen ilahi naslar hep bu doğrultudadır. Bu nedenle tarih boyunca müslümanların verdiği mücadele, inanç ve düşünce yollarını tıkayan engelleri kaldırmak olmuştur. Bu savaşın akabinde kurulacak güç ve otorite elbette devlet olacaktır. Zira devlet gücü olmadan İslam ya­şanamaz. İslam hareketiyle filizlenen düşünce ve inançlar boyut kazanacak ve mutlaka devlet gücü haline gelecek­tir. Hz. Osman (r.a):

'Sultan (devlet) nin yaptığını Kur'an yapmadı' derken merkezi bir otoritenin yani devlet gücü­nün önemini ne kadar güzel açıklamıştır. İşte Mekke'de ayetlerle yetişen o nesil, İslamla tanışır tanışmaz bu ruh ile mücadele vermiş ve neticede Medine devletine sahip olmuştu.

Mekke'de ayetlerle yetişen o nesil, bir bakıma hürriyet savaşı veriyordu. Yani ortadaki engelleri kaldırmak, İslamla tanışma fırsatını herkese kazandırmak... Çünkü Mekke müşrik toplumunda inanç hürriyetinin kapısı tamamen kapanmıştı. Tuğyanalar kendi dinlerinden başka bir din hakkı kimseye vermiyorlardı. Hatta siyasi otorite­ler şunu rahatlıkla söyleyebiliyorlardı:

"Haberimiz olma­dan yeni bir din ha!.." Evet o tuğyancıların yeni dedikleri din, aslında yeni değil, ilk ve tek dindi. Adem (a.s)'dan Muhammed (s.a.v)'a kadar gelen tek ve geçerli din ancak buydu. Ama o azgın herifler bu şuurda oldukları halde ka­sıtlı olarak işi saptırıyor ve yeni din diyorlardı.

İslam mutlaka insanlara ulaştırılmalıydı. Bu konuda hiç bir sansür kalmıyacaktı. Hiç bir insanın müfuzu, imti­yazı ve tekeli söz konusu olamazdı. Din tamamıyla sahi­bine/Allah’a/irca edilmeliydi. İşte savaşmaktan amaç, bü­tün engelleri, nüfuzları, tekelleri ve sansürleri kaldırak, devre dışı bırakmak, insanları kendi istekleriyle başbaşa bırakmak ve dinlerini tercih etmelerine hürriyet hakkı ta­nımaktır. İşte İslamın tanıdığı bu hürriyetle insanlar fevc fevc İslama iltihak etmiş ve neticede bir çok ülkeler bu ilahi toleransla fethedilmiştir.

Müslümanlar Medine'de güçlenip müstakil bir devlet 128 haline geldiklerinde, haklarını müdafaa etmek ve din hür­riyetini sağlamak için mücadele ve fiili cihada başladılar. Çünkü, artık fitne ve zulme karşı dayanma gücünü elde etmişlerdi. Alem şumül olan ilahi davetin bütün insanlığa ulaşması ve davetçilerin önüne çıkacak engel ve sultaların kaldırılması tedriciliğe bağlanmıştı. Mekke döneminde müslümanlar müşriklere karşı koymamış ve kıtallere girmemişlerse bunun bir takım önemli sebepleri vardır. Herşeyden önce ümmete tevdi edilen o büyük vazifeyi yük­lenmek, bu nevi alışkanlıkları zaptetmek, ölçülü ve tedbir­li bir kumandanın emrine itaat edip takdirine ve tedbirine boyun eğmek gibi sıkıntılara karşı nefislerinde sabır kavramını yerleştirmek gerekiyordu. Hatta bu sabır ve kumandana itaat, patlamaya, ilk davet anında harbe koş­maya alışılmış olsa da... Asıl bu yüzden Hamza ve Ömer gibi kimseler enerjilerini her türlü şiddet hareketlerine karşı, soğukkanlılıkla karşılık verip, sinirlerine hakim bir halde sadece Rasulullah'ın işaretlerini bekliyorlardı.

Müslümanların işkence ve eziyetlere tahammül edip sabırla karşılık vermeleri ise, gururuna düşkün olan Arap­ların gönüllerini okşayıp İslama karşı sempatilerini artirabiliyordu. Nitekim müminlere boykot ilan edilince bu ger­çek ortaya çıkmıştı. Gurur ve onur sahibi kişiler yaptıkları anlaşmayı ihtiva eden sahifeleri parçalayıp atabilmişlerdi. Şayet o yıllarda müminlere karşı koyma, direniş gösterme ve kendilerini müdafaa etme izni verilmiş olsaydı, her bir ev savaş alanı ve bir mezbaha haline gelecek ve her yu­vadan oluk oluk kanlar akacaktı. Zira her evde bir-iki müslümana karşı o kadar da müşrik vardı. Böylesine bir davranış, kavmiyet ve kabile hissiyle yetişmiş olan Arap­ların gözünde İslam, yuvalar yıkan, aileler arasında fitne alevlerini ateşleyen bir teftika daveti haline gelecekti. Ne­ticede müslümanların topyekün helak olmalarına neden olacaktı. [147]

İşte hicret olayı ile muhacirlerle ensarın kaynaşması ve bir İslam hükümeti teşkil etmeleri bütün bu söylenen­leri geride bırakmıştı. Medine'de artık bir İslam cemaatı değil, bir İslam hükümeti, bir İslam devleti sözkonusuydu. Bu devletin çarkı ilahi naslar ve sadık haberlerle yö­netiliyordu. Bu devletin imamı, önderi, insanların en seç­kini Hz. Muhammed (s.a.v)'di. Bu nedenle bütün gelişme­ler İlahi vahiy doğrultusunda büyüyordu. Gelen İlahi emirler sahabeye iletilir iletilmez hemen 'işittik ve itaat et­tik’ diyorlardı. Öyle ki onlar bütün konularda Allah Resu­lünün direktiflerine bağlıydılar. İşte bu bağlılıklarla Mek­ke'de olduğu gibi bir suskunluk değil, artık cepheden cep­heye koşuyorlardı. Allah'ın dininden insanları memeden ve hidayet nurundan insanları uzaklaştıran her sistem sultası­nın önüne rahatlıkla geçebiliyorlardı.

Allah Rasulü'nün ordusu artık Medine'de sükûnet içe­risinde oturmuyordu. İç ve dış düşmanları izlemek, istih­barat toplamak ve onların durumlarını yakinen öğrenmek için seriyyeler halinde zaman zaman etrafı kolaçan etme­ye çıkıyordu. Bu konuda Batnı Nahleye gönderilen Ab­dullah b. Cahş seriyyesinin, Allah Rasulünden izin alma­dan Suriye'den gelen Kureyşin ticaret kervanına saldıra­rak Amr b. Hadrami'yi öldürmeleri, arkadaşlarını esir et­meleri ve ticaretlerini ganimet olarak alıp Rasulullah'a ge­tirmeleri çok enteresandır. Medine'de Kureyş ve Yahudi­ler bir yana, müslümanlar dahi bu olayı tel'in ederken ila­hi emir onların imdadına yetişmiş ve onları bu üzüntüle­rinden kurtarmıştır:

"Haram ayda savaşın hükmü nedir? diye sana soruyorlar. De ki, o ayda savaşmak büyük gü­nahtır. Fakat küfür ve inkarla insanları Allah yolundan çe­virmek, Mescid-i Haram'da tavaf ve namazdan alıkoymak, peygamberi ve eshabını Mekke'den çıkartmak Allah katında daha büyük günahtır. Allah'a ortak koşmak fitnesi müslümanların haram olan ayda yaptıkları savaştan da be­terdir."

Bu ayetin inişiyle müslümanlar rahatlamış, Allah Rasulü ganimet ve esirleri kabul etmiş ve böylece ilk gani­met alınmıştı. Ve bu olay, artık müşriklerle fiili savaşa başlamanın bir belirtisi olmuştu. Bedir Savaşı, bu ve ben­zeri hadiseler zincirinin bir halkası ve onu takib eden bü­tün savaşların temel taşıydı.

Medine İslam devletinde:

"Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın." İzni alınmıştı artık. Bu amaçla müminler kafirleri rahat bırakmadıkları gibi, onlar da mü­minlerin peşini bırakmıyorlardı. Nihayet hicri ikinci yılda yapılan ve müslümanların büyük bir zaferle döndüğü Be­dir savaşı, dini, medeni, ekonomik bir çok müsbet netice­ler vermişti. Bu olay, İslam dininin inkişafına başlangıç olmuştu. Zira İslam'ın inkişafına karşı çelikten bir duvar gibi gerilen kureyş büyükleri (Ebu Cehil gibiler) bu sa­vaşta öldürülmüşlerdi. Ebu Süfyan Kureyş'in riyasetine geçmişse de artık güçleri büyük ölçüde kırılmıştı. Bu sa­vaşın neticesinde münafıkların sancaktarlığını yapacak olan Abdullah b. Ubey b. Selul müslümanlığını ilan ede­rek tarih sahnesine çıkmış, İslam tarihinde bir çıban ola­rak rol oynamıştır. Bunun yanı sıra kendileriyle anlaşma yapılan Yahudiler de sarsılmaya başlamış, müslümanların galibiyetini çekemez olmuşlardı.

Ama şunu belirtelim ki artık İslam ordusunun önünde duracak güç görünmüyordu. Devlet, hükümet, ordu, asker artık kökleşmişti. Müşriklerin, münafık ve Yahudilerin güçleri kırılmıştı, artık bu durum müslümanlar için fazla bir önem arzetmiyordu. Önemli olan da müslümanların Allah Rasulü'nün direktif ve emirlerine bağlı kalmalarıy­dı. Çünkü onlar Allah Rasulü'ne ihanet etmedikleri sürece Allah'ın yardımından mahrum kalmazlardı. Allah'ın yar­dım ettiği bir millete ise kim galip gelebilir?

Allah Rasulü'nün muhacir ve ensardan oluşan ordunun muhacir kanadına güven ve itimadı sonsuzdu. Çünkü yıllardır eza ve cefalara birlikte göğüs germişler; hiç bir an onların dönekliklerine şahid olmamıştı. Fakat ensan bu konularda henüz deneyimden geçilmemişti. Bu yüzden ensardan tamamen emin değildi, tereddütleri vardı haklı olarak. Ensar, Raulullah (s.a.v)'ın bu durumunu farkedince hemen toplanmış ve sözcü olarak seçilen Saad, şu cevabı vermişti:

"Ya Rasulallah, bizim fıkrimzi mi anlamak isti­yorsun? Biz Hz. Musa'nın kavmi gibi, 'sen git Rabbinle birlikte savaş' demeyiz. Sen arzu ettiğin takdirde biz deni­ze de, ateşe de atılırız,"

Evet, ensar da muhacirler kadar Allah Rasulü'ne bağ­lıydılar. İşte bu bağlılıkları neticesinde büyük basanlar el­de ettiler. Onlar bu bağlılıklarını hiç bir asabiyete değiştir­mediler. Allah dininin galip gelmesi için savaşırlarken karşılarına babaları ve evlatları dahi çıksa onları affetmi­yorlardı. Nitekim Ebu Bekir (r.a)'in oğlu Abdurrahman'la savaşması, Ebu Huzeyfe (r.a)'in babası Utbe ile savaşması, Ömer (r.a)'in dayısıyla savaşıp onu öldürmesi bu olayın açık örnekleridir. [148]

Allah Rasulü'nün ordusu Bedir'den sonra Uhud, Hen­dek ve Mekke'nin fethine kadar bir çok irili-ufaklı savaş­lara girerek, zalim despotlara karşı amansız mücadele ver­miş ve ekseriyetle başarıyla dönmüştür. Eğer Uhud'da ol­duğu gibi kısmen de olsa bir yenilgiden söz ediliyorsa, bunun sebebini itaatsizlik ve münafıkların hile ve desise­lerinde aramak gerekir. Tarih boyunca müslümanların zalim despotlara karşı başarısız görünmeleri bir takım hile ve desiselerden kaynaklanmıştır. Bir takım kimselerin art niyetle müslüman görünüp müslümanlarla beraber bulun­ma aldatmacası bilinmeden zafer sağlanamaz. Despotla­rın, tuğyanların ve büyük şeytanların yakalamak istedikle­ri espri hep bu olmuştur. Onlar müslümanları nerede güç­lü veya filizlenmiş görürlerse, onların içerisine bir çıban, bir yara bırakmayı asla ihmal etmezler. İşte bu kanser gibi büyüyen yara o müslümanları içerden yiyip kemi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Savaşlar ve Fetihler Dönemi
« Posted on: 25 Nisan 2024, 00:30:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Savaşlar ve Fetihler Dönemi rüya tabiri,Savaşlar ve Fetihler Dönemi mekke canlı, Savaşlar ve Fetihler Dönemi kabe canlı yayın, Savaşlar ve Fetihler Dönemi Üç boyutlu kuran oku Savaşlar ve Fetihler Dönemi kuran ı kerim, Savaşlar ve Fetihler Dönemi peygamber kıssaları,Savaşlar ve Fetihler Dönemi ilitam ders soruları, Savaşlar ve Fetihler Dönemiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes