Konu Başlığı: Lut ve Şuayb ın Peygamberlik Hareketleri Gönderen: Ekvan üzerinde 24 Eylül 2011, 09:12:54 Lut ve Şuayb (a.s)'ın Peygamberlik Hareketleri Hz. İbrahim'in bunca yıl tevhid uğruna verdiği mücadelenin sonunda iman edenlerden sadece Lut (a.s)'ı görmekteyiz. Lut (a.s) aynı zamanda İbrahim (a.s)'in yeğeni (kardeşi oğlu) idi. Lut, İbrahim (a.s) ile birlikte Irak'tan çıkıp, bir süre Suriye, Filistin ve Mısırda kalmıştı. Vaaz ve tebliğin inceliklerini öğrenmesinin yanı sıra hakka davetin zorluklarından da haberdar oldu. Sonra Cenab-ı Allah tarafından peygamberlik makamına getirilince 'Lut kavmi' ismiyle meşhur olan, en bozuk ahlaka sahip ve adaletsizliğin son haddine ulaşmış bir milletin ıslahına memur edildi. [62] Lut (a.s), adeta İbrahim (a.s)'a yardımcı olmak için bu göreve getirilmişti. İbrahim ile yeğeni Lut hicret ettikleri zaman Lut, Şam ve Ürdün civarına yerleştirildi. Kur'an'ın ifadesine göre Lut'un mensup olduğu millet onu yalanlayıp karşı çıktığı için o millete 'Mü'tefikat (yalancılar) adı verilmişti. Bu millet öyle bir iş yapmaya kalkışmıştı ki beşeriyet tarihinde asla benzeri görülmemişti. Kur'an-ı Kerim, onların o iğrenç hallerin şöyle zikrediyor: "Lutu da (peygamber olarak) gönderdik. Bir vakit kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç birinin yapmadığı rezaleti (Homoseksüelliği) mi yapıyordunuz? Siz kadınları bırakıpta şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? muhakkak ki siz, çok ileri giden azgın bir kavimsiniz." [63] "Gerçekten siz, kendinizden evvel hiç birinin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz. Siz erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda edepsizliği yapıp duracak mısınız?' Kavminin cevabı şu oldu: 'Eğer doğru sözlü isen bize Allah'ın azabım getir. Lut dedi ki' "Rabbim, bozgunculara karşı bana yardım et." [64] Tarihi süreç içerisinde her millet çeşitli şekillerde yaşam standartlarına sahip olmuş ve peygamberlerini yalanlamaya kalkışmışlardı. Ama Lut (a.s)'in sahip olduğu milletin sapıklığı ve kompleksi daha başkaydı. Bu azgın kavim, ilk defa yeryüzüne eşcinsellik ve homoseksüellik cinayetini getirmekteydi. Bu beyinsiz herifler üstelik bu çirkin fiili gizli-saklı da yapmıyorlardı. Alenen ve herkese açık bir şekilde icra etmekteydiler. Allame Mevdudi onların bu çirkefliğini şöyle izah ediyor:. Aslında Lut kavminin yakalandığı illet, çok eski çağlardan beri insanlar arasında süregelmektedir. Homoseksüellik veya eşcinsellik gibi kötü bir fiil, Lut kavminde bu kadar yaygınlaşmış, Yunan felsefesinde de yüceltilmiştir. Bu hususta bir eksiklik kalmışsa bunu da bugün kü Avrupa ve Amerika tamamlamıştır. Çağımızda ileri ve gelişmiş olarak bilinen batı medeniyetsizliğinde olabildiğine yaygınlaşmıştı. Bunun yasallaşması için büyük çabalar harcandı. Toplantılarda birbirlerinden çekinmeyerek (utanmayarak) oralarını buraların rahatlıkla açabiliyorlardı. Edep ve haya denen duygudan eser kalmamıştı. (Tıpkı günümüzün medeni (!) toplumlarında olduğu gibi) Lut (a.s) bu kavme 'gelin bu çirkin davranışlardan vazgeçin, Allah'ı birleyin müslaman olun. Yoksa Allah size yakında azabını gönderir' dedi, onlar, 'eğer doğru söylüyorsan o dediğin azabı getir de görelim' diyorlardı. Bu derece şehvetperesliğe mübtela olmuş bu azgın millet, Lut (a.s)'a gelen melekleri güzel delikanlı kılığında görerek onun evine hücum ederek evini kuşatmışlardı. Yüce Allah bu olayı şöyle zikrediyor: "Elçilerimiz Lut'a geldiği zaman, onun üzerine fenalık geldi ve kalbi daraldı. Ve 'bu çok çetin bir gündür' dedi. Kavmi ona koşarak geldi. Onlar eskiden beri kötülük işlemeye alışık kimselerdi. Lut: 'Ey kavmim, işte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Allah'tan korkun. Beni misafirlerimin içinde rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam da mı yoktur?' dedi. Onlar: 'Senin kızlarında bir hakkımız olmadığını bilirsin. Ve sen bizim ne istediğimizi de bilirsin' dediler." [65] Bu derece vahşileşmiş, nasihat ve öğüt dinlemekten uzak ve peygamberlerini tekzib etmekte kararlı olan bu kavme artık hak edecekleri cezayı vermenin zamanı geçmişti bile. Yüce Allah, onların başına gelmiş olan azabı şöyle beyan ediyor: “Lut dedi ki: ' Ey Rabbim, fesadçılar kavmine karşı bana yardım et. Elçilerimiz İbrahim'e (oğlu olacağına dair) müjdeyi getirdiler, ona şöyle dediler: 'Biz memleket halkını helak edeceğiz; çünkü onlar büsbütün zalim oldular.' İbrahim dedi ki: 'Onların içinde (zalim olmayan) Lut da var.' Onlar: 'Biz orada kimin bulunduğunu çok iyi biliriz. Hem de ailesini kurtaracağız. Ancak kansı müstesna. O azap içinde kalanlardan oldu.' Elçilerimiz Lut'a gelince kendisine fenalık geldi. Onlar yüzünden çok kederlenip takati kesildi. Onlar dediler ki: 'Korkma ve keder etme; çünkü biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın geride kalanlardan olmuştur." [66] "Üzerlerine bir azap yağmuru yağdırdık. İşte bak, peygamberi inkar eden mücrimlerin sonu nasıl oldu?" [67] "Onlara azab emrimiz gelince, o memleketin üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine arka arkaya ateşte pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık. Ki onlar Rabbinin katında azap için damgalanmışlardı. Bu taşlar senin ümmetin zalimlerinden de uzak değildir. (Onların da başına yağar)" [68] Tarihi kalıntılara bakıldığında görülecektir ki Allah'a isyan bayrağım çeken ve defalarca elçiler ve varisleri tarafından hatırlatıldığı halde zulüm ve isyankarlıklarına devam eden bir topluma Yüce Allah hayat hakkı tınımamış, onlan topyekün helak etmiştir. Allah'ın azabı hiç bir zaman zalimlerden, müstekbirlerden ve zalimlerden uzak değildir, her an için onlann başına yağabilir. Yüce Allah Lut kavmini toptan helak ettikten sonra Şuayb (a.s)'in hareketinden bahsediyor. Bu kavim de ölçü ve tartıda hileli davranmak ve yeryüzünde bozgunculuk yapmakla tanınmaktadır. Bugün acaba onlar gibi İslam'ın hudutlarını çiğneyip ölçü ve tartıda hileli davrananlar yok mudur? Elbette alası vardır. Günümüz toplumu Lut kavminin, Salih kavminin, Hud ve Nuh kavminin yaptıklarını yapmıyor mu acaba? Ama bir hikmete mebni olarak bunları dünya tarihinden siliniyor. Topyekün silmiyor, ancak çeşitli şekillerde bunlar da dünyada Allah'ın azabından geçmektedirler. Günümüzde herkesin hasta olması, her gün binlerce kişinin trafik kazalarında hayatlarını kaybetmesi, depremler, savaşlar ve anarşik olaylardan her yıl sayısız insanların kaybı ve bunların da ötesinde lüks, konfor ve dünyaperest hastalığının getirdiği maddi ve manevi krizleri sayabiliriz. Ama bütün bunlardan daha büyük olan cehennem azabı vardır ki ondan hiç bir zalim ve asi kurtulamayacaktır. Yüce Allah, Medyen veya diğer bir adıyla Eshabul Eyke halkını ve onlara göndermiş olduğu elçinin durumunu şöyle zikrediyor: "Medyene de kardeşleri Şuaybı gönderdik. Dedi ki: 'Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü, tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi iyi bir halde, refah içinde görüyorum. Ve sizi azapla kuşatacak birgünden korkuyorum. Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı hakkaniyetle yerine getirin. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak anarşi çıkarmayın. İman ediyorsanız, Allah'ın geri bıraktığı sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir koruyucu da değilim." [69] Diğer Resullerin yaptığı gibi, Şuayb (a.s) da başlangıçta tevhid akidesini gönüllere yerleştirmekle işe başladı. Arkasından, emanet ve adalet konusuna da ağırlık verdi. Çünkü Medyen halkı, büyük bir ticarete sahipti. Yemen'den Suriye'ye, Irak'tan Mısır'a kadar uzanan iki ana ticaret yolunun kavşağında iskan ettiklerinden dünya üzerinde büyük bir yere sahiptiler. Ticaretlerinde eksik tartma ve eksik verme, hileli davranma, zulüm ve soygun olaylarına karışma gibi konularda da kötü bir üne sahiptiler. Şuayb (a.s) onlara yaptığı bunca nasihattan maalesef pek yararlanan olmadı. Onlar, insanların eşyalarını eksik verdiklerinden, insanlara zulüm edip bozgunculuk yaptıklarından ruhları körelmiş ve hayata adalet gözlüğüyle bakanlıyorlardı. Onlar sadece nefsinin tuzağı olmuş, böylece Allah'ın elçisine karşı çıkarak şöyle diyorlardı: "Ey Şuayb, senin namazın mı bizim babalarımızın yaptıklarını ve mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmamızı men ediyor? Sen doğrusu aklı başında yumuşak huylu birisin.’ Şuayb: 'Ey kavmim, ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve bana kendisinden güzel bir rızık ihsan etmişse ne dersiniz? Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem. Gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir isteğim yoktur. Başarım ancak Allah'tandır. O'na güvendim, O'na yönetiyorum' dedi. 'Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, Nuh kavminin, Salih kavminin başına gelen felaketin benzerini sakın sizin başınıza getirmesin. Lut kavmi de sizden pek uzak değildir. Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra da O'na tevbe edin. Doğrusu benim Rabbim Rahimdir, veduddur.' [70] Şuayb'ın kavmi, inat ve bilgisizlikleri yüzünden körü körüne onun hakkında alay ve istihzaya başladılar. Müfessir Kutub, günümüz toplumunun düşünce ve inkarları bakımından hiç de Şuayb peygamberin kavminden geri kalmadığı konusunda şunları söylüyor: 'İçinde yaşadığımız şu günün cahiliyeti ve şirki hiç te Şuayb peygamberin devrindeki cahiliyetten ve şirkten ayrı değil... Aralarında Yahudi, Hristiyan ve müslüman adı verilenler de dahil olmak üzer günümüzde insanlığın içine düştüğü putperest hayat inançla haraketin arasım tefrik ediyor. Şeriat ile sosyal münasebetleri birbirinden ayrı mülahaza ediyor. İnanç ve ibadetin Allah'a ait olduğunu nizam ve münasebetlerin ise Allah'tan başkalarına ait olduğunu savunuyor. Dini konularda Allah'ın emirlerine, içtimai konularda Allah'tan başkalarının buyruğuna boyun eğiyor. Aslı ve hakikati itibanyla en büyük şirk te budur zaten. Ne acı ki, bugün aramızda kendilerine müslüman adını verdikleri halde din ile ahlakın, din ile dünyanın ayrılması gerektiğini savunanlar da bulunmaktadır. Gerek kendi üniversitelerimizden, gerekse yabancı ülkelerdeki üniversitelerden mezun olmuş aydınlar arasında öyleleriyle karşılaşıyoruz ki dudaklarını bükerek söze başlıyorlar ve hemen arkasından ekliyorlar: 'Niçin karışsın İslam bizim özel hayatımıza?... Neden İslam da plaja ve açık seçik kıyafetlerle denize girmek yasak olacakmış?... Kadının kılık ve kıyafetine niçin karışsın İslamiyet?... Seksüel konularda dinin doğmaları hala geçerli olabilir mi? Kafamızı dindirmek için bir iki yudum içki içmemize İslamiyet neden kanşacakmış?... Medeni memleketlerin yaptıkları şeylere İslam'ın ne hakkı varmış müdahale etmeye?' Ne fark var şu sorularla Medyen putperestlerinin: 'Ey Şuayb, senin namazın mı bizi babalarımızın yaptıklarını ve mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmamızı men ediyor?'... demeleri arasında? Bu kadarla da kalmıyorlar. Şiddetle kızarak, dehşete kapılarak dinin, ekonomik konulara müdahale etmesine karşı çıkıyorlar. "İçtimai münasebetler ile inançların nasıl bir ilgisi olabilir? Bırakalım dini inançları da ahlaka bile ilgisi mevzuu-bahsedilimez. Faiz neden yasak olacakmış? Faizsiz bir toplum hayatı olabilir mi? Birisi devlet tarafından konulan kanunların pençesine düşmeden hile yapıyorsa, aldatabiliyorsa neden karışacakmış din buraya?" diyorlar. Hatta daha da şımarıklık ederek ahlakî kaideleri iktisadî hayata müdahale edecek olursa ekonomik hayatı bozar diyorlar. Çünkü ekonomik hayat her türlü ahlakî kayıttan azade olmalıymış. Bunlara göre eski çağ kalıntısı bir düşünüşmüş ahlak denilen şeyler... O ilk cahiliyet devrinin Medyen halkının tutumu gözümüzde pek de büyümesin. Bugün biz miladi yılının yirminci asrında daha korkunç bir cehalet ortamında yaşıyoruz. Ne var ki, günümüzün cahiliyeti eskisi gibi bilgisizliğe dayanmıyor, aksine bilgi, görgü ve medeniyet esaslarına istinat ediyor. Ve dinle günlük hayat arasında ilgi kurmak isteyenleri, sosyal muamelelere dini inançları müdahale ettirenleri başlıyorlar itham yağmuruna. Gerici diyorlar, mutaasıp diyorlar, tutucu diyorlar... Şurası muhakkaktır ki, bir gönülde hem Allah'ın birliğine inanmak, hem de içtimai münasebetler hususunda Allah'tan başklannın buyruklarına bağlanmak, yeryüzü kanunlarına tabi olmak asla birleşemez. Nasıl olur, şirkle tevhid bir kalbte birleşir mi hiç? Şirkin de çeşitleri vardır şüphesiz. Bugün bizim de içinde yaşadığımız bir şirk nevidir. Hatta diyebiliriz ki her zaman ve her devirde gelen müşriklerin müşterek tarafları günümüzdeki şirkçi unsurlardır... Medyen halkı da tıpkı günümüzde saf tevhid akidesine davet eden ve bu uğurda çalışan gerçek müminler ile alay eden kimseler gibi Hz. Şuayb'ı alayla karşılıyorlar: 'Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin'... Aslında bu söylediklerinin tam tersini belirtmek istiyorlar. Onlara göre yumuşak huyluluğun ve aklı başında olmanın biricik ifadesi hiç düşünmeksizin onlar gibi, atalarının tapındıkları şeyle tapınmaktır. İbadet ile çarşıdaki muamelelerini birbirinden ayrı mütaala etmektir. Öyle değil mi günümüzdeki aydın ve medeni kimselerin (!) yanında da?.. Bu yüzden ayıplamıyorlar mı mutaasıpları ve geri kafalıları (!)...[71] Medyen kavmi Şuayb (a.s)'in bütün ikazlarına rağmen, öğüt ve ihtarlarına rağmen bir türlü şımarıklıklarından vaz geçmiyor ve onunla alaya kalkışıyorlardı. Bu davranışlarını daha ileriye götürürerek onu ölümle tehdit etmeye başladılar: "Dediler ki: 'Ey Şuayb, söylediklerininin çoğunu anlamıyor ve seni aramızda zayıf görüyoruz. Taraftarların olmasaydı seni taşlardık, esasen sen bizim yanımızda şerefli kimse de değilsin'. Şuayb: 'Ey kavmim, elinizden gelini yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Kimi rezil edecek bir azabın geleceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetleyin doğrusu, ben de sizinle beraber gözetleyeceğim.' Emrimiz gelince Şuayb'ı ve beraberindekileri inananları katımızdan bir rahmet olarak kurtardık; zulmedenleri de korkunç bir ses yakaladı. Ve oldukları yerde dizüstü çöküverdiler. Sanki oralarda hiç yaşamamışlardı. Bilin ki Semud kavmi gibi Medyen halkı da Allah'ın rahmetinden uzaklaştı." [72] Evet, Şuayb (a.s)'in halkı olan Medyenlilerin de sonu gelmişti artık. Tıpkı Salih peygamberin kavmi gibi tarih sahnesinden silindiler. Öyle ki hiç yaşamamışlardı adeta. Onlardan geriye kalan sadece bir kaç satır... Onların kıyameti sadece bir çığlık, bir ses olmuştu. Acaba beş milyar insanın yaşadığı şu günümüz dünyasının kıyameti nasıl olacaktır?.. [73] [62] Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi, c.l, s.436. [63] A'raf: 7/80-81. [64] Ankebut: 29/28-29. [65] Hud: 11/77-79. [66] Ankebut: 29/30-33. 344 [67] A'raf: 7/84. [68] Hud: 11/82-83. [69] Hud: 11/84-86 [70] Hud: 11/87-90 [71] Fizilal'il-Kur'an; c.8, s.250-252. [72] Hud: 11/91-95. [73] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 55-63. |